Saat 18:15. Ben Price Industries ofisinin cilalı mermer zemininde asansöre doğru ilerlerken insanlar da ofisi yavaşça boşaltıyor. Mesai çoktan bitmiş, insanlar evlerine doğru yola koyulmaya başlamıştı.
Gerginim ama röportaj yüzünden değil, zira şimdilik her şey yolunda gidiyor.
Hayır, kesinlikle röportaj yüzünden değil. Gerginliğim asansöre binmem gerektiğinden.
Aşk Skandalı by Stanlight is now available to read on the Galatea app! Read the first two chapters below, or download Galatea for the full experience.


Read the full uncensored books on the Galatea iOS app!
1
Saat 18:15. Ben Price Industries ofisinin cilalı mermer zemininde asansöre doğru ilerlerken insanlar da ofisi yavaşça boşaltıyor. Mesai çoktan bitmiş, insanlar evlerine doğru yola koyulmaya başlamıştı.
Gerginim ama röportaj yüzünden değil, zira şimdilik her şey yolunda gidiyor.
Hayır, kesinlikle röportaj yüzünden değil. Gerginliğim asansöre binmem gerektiğinden.
Kapılara yaklaştıkça heyecanım da artıyor.
Düğmeye bastığımda tüm vücudum ter içinde. Kalbim küt küt atıyor. Bayılmak üzereyim.
Terleme. Panik yapma.
Lanet olsun.
Dostça bir ding ve asansörün kapıları hepimizin çok iyi bildiği o görüntüye açılıyor. Asansör kabini.
Kapalı alan fobim üstesinden basitçe gelemeyeceğim kadar gerçek. Kabine girerken kendi mezarıma giriyormuş gibiyim.
“Kate, kendine gel çabuk,” deyip, kendimi içeri girmeye zorluyorum.
Kapılar tam kapanmaya başlamıştı ki, bir çığlıkla kendimi dışarı atıyorum.
Çıkar çıkmaz kalp atışım normale döndü ama aynı zamanda en üst kata da bir şekilde çıkmam gerektiğini de unutmadım.
Taylor Price'ın ofisinin olduğu en üst kat. Taylor Price, Price Industries'in CEO'su Taylor Price. Milyarder. Endüstri devi. Münzevi.
Bu, röportajı için ikinci denemem; sekreteri bana talebimizi en sonunda kabul ettiklerini söylediğinde adeta sevinçten havaya uçmuştum.
İlk röportajda, Bay Price röportajı son dakikada iptal etmişti.
Arthur, The Daily House’daki editörüm, tabii ki bu fırsatın elimizden kayıp gitmesine pek de sevinmedi.
Röportajın iptal edilmesi benim hatam değildi ama bu Arthur'un umrunda mıydı, tabii ki hayır. Onun ilgilendiği tek şey başarıydı.
Eğer şu an bu asansöre binmezsem, röportajı kaçırıp işimden olacağım. Sonrası zaten malum, her şey sırasıyla mahvolacak.
Büyükannem Philadelphia'da sahip olduğum tek aile. Ben 12 yaşındayken ailemi kaybettiğimden beri sadece ikimiz varız.
Ve şimdi, büyükannemin hayatı doktor randevuları, reçeteler ve tedaviler üçgeninde gittikçe daralıyor. Şiddetli artrit ve osteoporoz ve gittikçe kabaran hastane masrafları ve faturalar. Hayatı artık bu döngüde gittikçe zorlaşıyor.
Bu röportaja ihtiyacım var ve bunu elde etmek için de bu lanet olası asansöre binmem gerekiyor.
Ama bunu yapmak için asansöre binmek için yardıma ihtiyacım var.
Alnımdan akan bir damla teri sildim ve gözlerimi açtım. Asansör ding diye çınladı ve kapılar açıldı.
“Tanrım!” Bir hışımla kendimi asansörden dışarı attım.
Yandaki büyük pencerelerden efsanevi bir şehir manzarası görünüyordu.
Kalp atışım normale dönmeye başladı. Terlemem durmadı, makyajım akmaya devam etti ama olsun, sonuç olarak en üst kata çıkmayı başarmıştım.
Yüzümde kocaman bir gülümseme belirdi. Rick harika bir arkadaştı ve bugün ona çok borçlanmıştım.
Çantamdan aynamı çıkardım ve makyajıma baktım; Aman Tanrım, berbat haldeydi.
Lanet olsun.
Kendimi en yakındaki tuvalete attım ve sabah yaptığımda da aslında süper olmayan akmış makyajımı sildim.
Aynada kendimi şöyle bir süzdüm.
Kehribar gözlerim, gamzelerim ve kızıl saçlarımla insanların bakışlarını her daim çekebilecek bir güzelliğim vardı.
Resepsiyona doğru yürüdükçe kendime çeki düzen vermeye devam ettim.
Masada 20'li yaşlarının başında sarışın, minyon, bebek yüzlü bir kız oturuyordu, yavaşça boğazımı temizledim.
“Ben Kate Dawson. The Daily House. Bay Price'la randevum vardı.”
“Tabii ki,” dedi resepsiyonist, kaşlarını çatarak. Belli ki beklediği gibi biri değildim. “Lütfen, bu taraftan.”
Duvarlarında buram buram güç kokan geniş bir koridordan geçerek büyük maun bir kapının önüne geldik.
“Lütfen oturun, Bayan Dawson. Bay Price'a geldiğinizi haber vereyim.”
Taylor Price ilk röportajımızı iptal edince Arthur haliyle bundan hiç memnun olmamıştı. Hatta başka bir gazete, bu röportajı bizden önce yaparsa beni kovmakla bile tehdit etmişti.
Kimse daha önce Taylor Price'la yüz yüze görüşme fırsatı bulmamıştı; adam sanki bir hayaletti.
Ya öyleydi ya da mahremiyetini insanların ağızlarına sakız etmeyecek kadar çok önemsiyordu.
Kısacası bu fırsat, insanın hayatta bir kez karşısına çıkabilecek bir şeydi.
Kes şunu!
Odaklan. Başrol sensin. Bu iş sende.
Sekreterin kapıyı çalıp odaya girmesini izledim. Avuçlarım terlemeye başladı.
Kapı kapanmadan hemen önce Bay Price'ın ayakkabılarına gördüm. Yeni boyanmış kadar siyah ve tabiri caizse ciladan ayna gibi pırıl pırıl.
Ofisten “Tabii ki efendim,” diyerek birisi çıktı.
Ayağa kalktım, adama doğru gülümsedim.
“Bay Price, ben – şey..”
Ama çıkan kişi Taylor Price değildi. Tabii ki o değildi, aptal kafam. Daha bu utancı atlatamadan ofisten başka bir kadın çıktı.
Kadını görünce siyah yüksek belli eteğimi istemsizce yukarı çekiştirdim. Çok güzeldi, burada çalışmak için fazla güzel.
“Bayan Dawson?”
“Evet” diye başımı salladım. “Bay Price'ı bekliyordum?”
“Evet, ben Kristen, Bay Price'ın asistanıyım. Üzgünüm Bayan Dawson ama randevunuzu başka bir tarihe ertelemek durumundayız.”
“Ne?!” diye yükseldim. “Ama buraya kadar geldim, yani, neden iptal ediyor?”
“Ne yazık ki Bay Price’ın başka bir toplantısı daha var.”
Yumruklarımı sıkmaya başladım. Sinirden köpürmenin eşiğindeyim.
“Çok üzgünüm, Bayan Dawson – Kate – ama korkarım ki farklı bir gün önermek dışında yapabileceğim başka bir şey yok.”
“Anlamıyorsunuz” dedim. “Bu benim sonum olur. Eğer bugün de bu röportajı yapamazsam, patronum beni kesin kovar.”
“Lütfen Kate,” Kristen kafasını salladı. “Bay Price ofiste huzursuzluk çıkmasından hiç hoşlanmıyor.”
“Yalvarıyorum. İki soru, hatta bir! Herhangi bir şey, lütfen.”
“Lütfen yeniden randevu alın. Güvenliği çağırmak istemiyorum.”
Alaycı bir gülümsemeyle çantamı koluma taktım.
“Peki, gideceğim, ama lütfen Bay Price'a şunu iletin. Kaleminiz var mı? Kate’ten Bay Price’a: siktir git kendini beğenmiş…. lanet olasıca aşağılık herif!“
Arkamı döndüm ve merdivenin kapısını açtım, basamaklardan hıncımı alırcasına aşağı inmeye başladım. Tam otuz yedi kat, bunu unutmuşum.
Öfkeden deliye dönmüştüm.
Az önce dünyanın en güçlü adamına kendini becermesini söylemiştim.
Arthur beni kesin kovacaktı.
Boku yedim.
“NE DEDİ?!”
Bir dizi etkinlik, telefon görüşmesi, e-posta ve mesaj içinde boğuluyorken, kaşlarım çatık bir şekilde büyük antika masamda oturuyordum. Günüm her zamanki gibi kaotikti.
Kristen yüzünde hafif alaycı bir tebessümle önümde dikiliyordu.
“Lanet. Olasıca. Aşağılık herif. Onun sözleri, Taylor. Benim değil.”
Benimle daha önce bu kadar cüretkar konuşan kimse olmamıştı, belki babam dışında hiç kimse. En azından yüzüme karşı. Benim de bir sabrım vardı ve ismim kimsenin lekelemesine izin vermeyecek kadar saygındı.
Randevuyu ertelemek benim suçum değildi.
Jameson Enterprises'ı bünyemize katma fırsatı insanın her gün eline geçebilecek bir fırsat değildi. Ve bunu Grayson'ın burnunun dibinden yapmayı başarmak hiç de kolay olmadı.
Acımasız mıydım?
Belki.
Ama o kız bunun bedelini ödeyecekti, karşıma çıkmaya cesaret eden herkes bilir ki; şartlar ne olursa olsun, Taylor Price her zaman kazanır.
Ve bunu Bayan Dawson'a da öğretecektim.
“Zavallı kızı rahat bırak,” diye çıkıştı Kristen.
“Gazeteciler hakkında ne düşündüğümü biliyorsun,” dedim. “Ve eğer bana şey diyecek kadar aptalsa…”
“Aşağılık herif.”
“Evet, evet. O. Neyse, nerede kalmıştık?”
İnanılmaz derecede meşgul bir adamdım ve saatlik kazancım 90.000 dolar civarındaydı. Bu kız kendini ne sanıyordu ki?
Bu iş burada kalmayacaktı…
İşimi yarım bırakmak hiç tarzım değildir.
Ona bir ders vermek için her şeyi yapardım.
***
İçimi büyük bir korku kapladı.
İşimi hayatımın merkezine koymuş ve bunun için birçok fedakarlık yapmıştım.
Sahip olduğum tek aile büyükannemdi ve o, işime benden daha çok ihtiyaç duyuyordu.
Şimdi ise boyunda büyük egosuyla arzı endam eden zengin bir adam yüzünden, uğruna çok çalıştığım her şeyi kaybetmek üzereydim.
Kesin kovulacağım.
Read the full uncensored books on the Galatea iOS app!
2
Hayatımın en önemli anlaşmalarından birini yeni kapatmıştım, bu süreçte düşmanım Grayson'ı yenmeyi başarmış ve inanılmaz bir kutlama ayarlamıştım, ve hepsini bir günde halletmiştim.
Bu inanılmazdı. Ama yine de…
Everly Grey.
Aşkın varlığına inanmamı sağlayan kadın.
Ve aynı zamanda da aşka olan inancımı yerle bir eden kadın.
Ve şimdi burada… iş ortağım Tom ile nişanlı olarak.
Derdi ne bu kadının? Ne yapmaya çalışıyor?
Tom en iyi arkadaşlarımdan biri ve Everly bunu bal gibi de biliyor.
İlişkimizi Tom'dan saklamış olmalı.
Bu da demek oluyor ki Ben de bunu Tom'dan saklamalıyım.
Ne sikim
çeviriyor bu kadın?!
Sinirden evimi darma duman etmemek için tüm sabrımı zorladım.
Şimdilik sadece yatak odam hiddetimden nasiplense yeterliydi.
Cesur görünmeye çalışarak içeri girdim. The Daily House ofisi.
Her an, tüm dünyam başıma yıkılabilir.
Umutsuzca etrafa bakınarak Rick’i aradım, Arthur'la konuşmadan önce Rick’ten durumun ciddiyetini öğrenmeliydim.
Ofis bugün her zamankinden daha kaotik. Telefonlar zır zır, insanlar kafaları kesilmiş tavuk gibi oradan oraya koşuyor.
Yukarı çıkarken, bazı iş arkadaşlarımın Jameson Enterprises’da meydana gelen devralma skandalından bahsettiklerini duydum.
Belki de beni de ofise bunun için çağırmıştı Rick.
Masama otururken küçük bir iç çektim. Ellerim masanın pürüzsüz yüzeyinde gezindi.
Bu buraya son oturuşum olabilirdi.
Bilgisayarımı açtım ve gözlerim klavyemin yanında duran yaka kartıma ilişti, hafifçe gülümsedim.
Kate Dawson, The Daily House Muhabir.
Burayı özleyecektim.
“Ah, işte buradasın.”
O İngiliz aksanı sadece bir kişiye ait olabilirdi: Rick.
Rick, masanın önünde durarak. “En iyisi harekete geç Kate,” dedi. “Arthur ofisinde seni bekliyor.”
“Durum ne kadar kötü?” diye sordum, korkudan dudaklarımı çiğniyordum.
Rick kaşlarını çattı. “Sen neden bahsediyorsun?”
Şimdi kaşlarını çatma sırası bendeydi.
“Bekle, bir dakika. Sen tam olarak neden bahsediyorsun?”
“Olanları duymadın mı? Price Industries, Jameson Enterprises’ın başına geçti. Bütün haberlerde bu var. Bu gece bir etkinlik var ve Bay Price tüm etkinliği haber yapması için birkaç muhabiri davet etti. Hadi, Arthur bizi bekliyor, bir an önce yanına gidelim.”
Bu demek oluyor ki… Dün yaptıklarımı henüz bilmiyorlar. Bunu düşünecek zaman bulamadan Rick'in çekiştirmesiyle Arthur'un odasına girdik.
Arthur onaylamaz bir tavırla “Zoru seviyorsun Dawson,” dedi.
Detayları bilsen bir de diye düşünerek sandalyeye oturdum.
“Üzgünüm Arthur. Yoğun bir sabah oldu.”
“Tahmin edebiliyorum. Görüşme nasıl gitti?”
Gergin bir şekilde yutkundum. İşte ona olanları anlattığım kısım geliyor, ardından da güvenliğin beni ofisten attığı kısım.
“O, aslında ben – ” diye başladım.
“Harika bir iş çıkardı.” Rick çabucak araya girdi, şaşkınlıkla kaşlarımı çattım.
Rick neden bahsediyordu? Neler dönüyordu burada?
Dün neler olduğunu bile bilmiyor ki. diye düşündüm.
Ama o elimi avucunun içine alarak telkin edercesine sıktı. Bendesin der gibi.
“Biz de tam seni konuşuyorduk; dün harika bilgiler almışsın.”
“Güzel, çok güzel. Ama bu bir sonraki baskıya kadar bekleyebilir. Rick, konuyla ilgili bilgilendirme yaptın mı?”
“Hayır, senden duymasının daha iyi olacağını düşündüm.”
“Bir dakika,” dedim, kafam allak bullak olmuştu. “Biri bana burada neler olduğunu açıklayabilir mi?”
“Price Industries bu gece küçük bir etkinlik ve basın toplantısı düzenliyor. Sadece birkaç muhabir tüm etkinliği takip etmek için davet edildi ve ilginç bir şekilde, Bay Price şahsen birkaç kişi arasında senin de olmanı istemiş.”
“Ne?” diye çığlık attım.
“Evet, canım. Röportajda iyi bir izlenim bırakmış olmalısın. Böyle devam edersen, ufukta senin için bir terfi fırsatı görünüyor Dawson.”
Konuşmanın geri kalanıyla ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum. Tek kelimesi bile aklımda kalmadı. O sırada tek düşünebildiğim:
Şahsen mi?
Terfi mi?
Neler oluyor burada?!
***
Masamın başına geçip dakikalarca boş ekrana baktım. Rick sessizce yanıma gelip röportajı berbat ettiğimi bildiğini söyledi.
Detayları bilmiyordu ve umrunda da değildi. Zaten her şey yüzümden okunabilirdi. Ve bunun kendimi affettirmek için iyi bir şans olduğunu da biliyordu.
Ve yılın iş arkadaşı ödülü için Rick’i sahneye davet ediyoruz…
Büyükannemin beni Rick'le baş göz etmeye çalışması için işte başka bir neden daha. Rick’in evli olması dışında bir sorun yok tabii.
Birkaç dakika önce kovulacağımdan emindim ve şimdi ise, bilemiyorum? Taylor Price hakkında yıllar boyunca okuduğum tüm hikayelerden sonra bunun onun kişiliğine uygun bir hareket olmadığını biliyorum.
Eğer söylenen kadar acımasız bir insansa, neden bana ikinci bir şans daha veriyordu?
Ya aşırı şanslıydım… Ya da bu bir tuzaktı.
Bu gece, öyle ya da böyle, bunu öğrenecektim.
Tom'un yaklaşan düğününü düşündükçe büyüyen öfkemi yatak odamı parçalayarak unutmaya çalıştım. Ben tabletimden gelen e-postaları kontrol ederken bir temizlik şirketi de yarattığım pisliği temizlemeye çalışıyordu.
Lanet olsun. diye haykırdım ve başımı ellerimin arasına aldım.
Everly
Bunca yıldan sonra bile hala beni delirtmeyi başarıyor.
Kaltak. Beni mahvedip terk etmesi yetmedi demek ki.
Şimdi geri dönüyor ve iş ortağımla nişanlanıyor?
Dalga mı geçiyor bu?
Eğer öyleyse, işe yarıyor.
Tamam, sorun değil. Her şeye rağmen, bu gecenin üstesinden gelebilirim.
Onu tanımıyormuş gibi davranırım.
Zaten eminim dikkatimi dağıtacak bir sürü başka şey olacaktır.
Hem Kristen de orada olacak.
Odaklanmam gereken bir basın toplantım var.
Ve tabii ki, bir de bana “aşağılık herif” demeye cüret eden sinir bozucu o muhabir kız.
Onunla karşılaşmayı dört gözle bekliyorum.
Kristen haklı: Birine ders vermenin birden fazla yolu olabilir.
Kristen her zamanki gibi nazik biri olup o muhabir kıza hayatının fırsatını sunmamı istedi.
Profesyonel olmayan yöntemlerine karşılık verin, ama aksi takdirde, Bayan Dawson için doğru olanı yapın.
Hayır.
Hele ki ortağımdan aldığım bu mide bulandırıcı haberden sonra hiç olmaz.
Everly'nin tekrar hayatıma girme ihtimalinden sonra asla.
Hayatımın en güzel günlerinden birinin başka bir kadın tarafından mahvedilmesine asla izin vermeyeceğim.
Aklımda Bayan Dawson için tek bir ders var.
Ve bunu gerçekleştirmek için sabırsızlanıyorum.
Basın toplantılarında elbise giymek pek adetim değildi. Yine de sahip olduğum en şık elbisem olan Dantelli midi elbisemi seçtim, hazırlanırken büyükannemin bana seslendiğini duydum.
“Buraya gel de seni bir göreyim!”
Odasına girdim ve önünde durup etrafımda minik bir tur attım, yatakta yatıyor olmasına rağmen samimi bir neşeyle ellerini çırptı.
“Şu güzelliğe bak,” dedi. “Çok güzelsin.”
Yatağın kenarına, büyükannemin yanına oturdum ve ona dikkatlice baktım. Hastayken bile, beni mutlu etmek için neşesini asla kaybetmiyordu.
Bayan Kirby, ev hemşiremiz, bu akşam birkaç saat daha büyükannemin yanında kalmayı kabul etmişti, ama acil bir işi çıktığı için son dakika iptal etmek zorunda kaldı.
Normalde böyle bir durumda planımı iptal ederdim ama bu gece benim için çok önemliydi. Orada olmalıydım.
Büyükannem sanki aklımı okuyormuş gibi, elimi okşadı. “Beni düşünme,” diye ısrar etti. “Endişelenecek bir şey yok.”
Büyükannemin elini hafifçe sıktım.
“Emin misin, büyükanne?” diye tereddütle sordum.
“Evet, Kate. Şimdi git ve hazır oradayken, lütfen kendine ayaklarını yerden kesecek yakışıklı bir prens bulmaya çalış.”
“Peki…” Yataktan kalkıp büyükannemi alnından öptüm.
“… O zaman gitsem iyi olacak. Pahalı şampanya ve balık yumurtası dolu bir gece beni bekliyor.”
Gözlerimi devirmeden edemedim.
“Ona ‘havyar’ deniyor, canım. Öğren bunları.”
Göz kırparak beni kapıya doğru yönlendirdi, bu onun git artık deme şekliydi.
İtiraf etmeliyim ki, büyükannemle kalmayı istememin nedeni belki de Taylor Price'la yüzleşmek istemiyor oluşumdu.
Ona söylediklerimden sonra, karşısına çıkmaya cesaretim yoktu. Adam büyük ihtimalle beni sakız gibi çiğneyip bir kenara atacaktı.
Ama bu sadece benim haklı olduğumu kanıtlardı. Taylor Price'ın tam bir “aşağılık” olduğunun en güzel kanıtı olurdu.
Ve, eğer, herhangi bir şey söylerse, bunu gazetedeki yazım için kullanabilirdim.
Yani, ne kadar kötü olabilirdi ki? Kaybedecek neyim var?
Read the full uncensored books on the Galatea iOS app!