Summer yakışıklı bir iş adamı ile evlidir ve kocasının öfkesi hakkında başkalarının bilmediği bir şey bilir. Kardeşi Summer’ın neler yaşadığını öğrenince, MC’nin onu korumasını sağlar. Ancak Summer, MC’nin hayatının hiçbir şekilde bulaşmasını istemez… Ta ki “Şeytan” ile tanışana ve kötü bir çocuk gibi hiçbir şeyin kalbini attıramadığını anlayana kadar.
Yaş Sınırlaması: 18+
Colt by Simone Elise is now available to read on the Galatea app! Read the first two chapters below, or download Galatea for the full experience.

Uygulama, patlayıcı yeni romanlar için en sıcak uygulama olduğu için BBC, Forbes ve The Guardian’dan takdir aldı.

Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!
1
Summer yakışıklı bir iş adamı ile evlidir ve kocasının öfkesi hakkında başkalarının bilmediği bir şey bilir. Kardeşi Summer'ın neler yaşadığını öğrenince, MC'nin onu korumasını sağlar. Ancak Summer, MC'nin hayatının hiçbir şekilde bulaşmasını istemez… Ta ki “Şeytan” ile tanışana ve kötü bir çocuk gibi hiçbir şeyin kalbini attıramadığını anlayana kadar.
Yaş Sınırlaması: 18+
Orijinal Yazar: Simone Elise
Mükemmel adamla tanıştığını düşün. Başarılı ve yakışıklı. Seni yedirir içirir ve akıl almaz bir seks deneyimi yaşatır. Doğal olarak, ona aşık olursun. Çabucak evlenirsiniz, sonra sana vurmaya başlar ve mükemmel erkeğinin başından beri bir maske taktığını fark edersin.
Bir süre sonra, bazen küçük mutlu bir anın sonsuz mutluluktan daha iyi olabileceğini keşfedersin. Bazen şatolar birer hapishane olabilir ve bazen parlak zırhlı şövalyeler atlara değil motosikletlere binerler.
Bu yolculuğa hazır mısın?
BİRKAÇ HAFTA ÖNCE…
Yeminler, yüzükler ve pahalı şeyler, bir evlilik böyle başlar. Birbirinizi sonsuza dek seveceğinize dair yeminlerle, bağlılığınızı simgeleyen yüzüklerle ve sonra, benim durumumda, bu sözler ve yeminler her bozulduğunda pahalı şeyler alınmaya başlanarak.
Tasarım topuklu ayakkabılar ve zarif mücevher parçalarından lüks tatillere; Hepsi beni her yaranın bir hediyeyle iyileşebileceğine inanmaya itti.
Dün geceye kadar.
Onu iyi günde de kötü günde de seveceğime söz verdim ve kötü hali sonsuza dek sürmüyordu.
Ya da en azından, kendime sürekli bunu söylüyordum çünkü daha iyi olması gerekiyordu. İyi günde de kötü günde de deme sebepleri de bu ama dün gece kocamın o çok iyi taktığı maske tamamen düştü ve buradan çıkmak zorunda olduğum kesinleşti. Daha fazla kalamazdım.
Kocamı seviyordum, ama birlikte bir geleceğimiz olma ihtimali artık gerçekçi bir ihtimal değildi.
Dolaba doğru koşarken, zıpladım, bavulun kayışını kavradım, aşağı çektim ve yerin ortasında açtım.
Çekmecelerden birini açtım, pasaportumu aldım ve sonra diğerinden bir tomar para aldım. Birbirlerinin üstüne öylece attım. Sonra, bavula bir mücevher çekmecesi boşalttım.
Geçen sene bu zamanlar balayımıza gidiyorduk ve bu adam olmadan bir hayat düşünemezdim… Yavaş yavaş, onu terk etme sebeplerim çoğalmaya başladı.
Zaman zaman olan sözlü taciz patlamaları veya küçük itiştirmelerle başlayan şey… buna evirilmişti.
Kocam bana vurmuştu. Suratıma yumruk atmıştı. İlk defa, geri dönüşü olmayan bu çizgiyi aşmıştı.
Alkolden dolayı olduğunu biliyordum. Canavar olan şey Elliot değil, onun hastalığıydı.
Ve hastalığıyla mücadele ediyordu, zaten o yüzden kalmıştım.
Onu tekrar aşık olduğum adama çevirebileceğime inanmaya devam ettim. Daha iyi olacağına. Bir iblisle mücadele ettiğini ve kalbinde saf kötülük olmadığını.
Öyle bir noktaya varıyorsunuz ki, kendinize şunu sormanız gerekiyor: Kalmak için bir nedenim var mı? İlk fiziksel şiddetten sonra, artık olmadığını biliyordum.
Elimden gelen her şeyi yaptım. Benim için kalan tek seçenek gitmekti.
Yarısı kalp kırıklığından, yarısı da yakalanma korkusundan gözlerimden yaşlar süzülse bile, toparlandım.
Bavulumun fermuarını kapattım, gardıroptan ve koridordan sürükledim ve merdivenlerden aşağı aceleyle koştum.
Anahtarlar. Anahtar. Anahtar. Anahtarlarımı nereye bıraktım?!
Neden onları tekrar anahtarlığa takmadım ki?
Garajımız tam bir arabalardan oluşma labirentti ve dışarı çıkabileceğim tek arabanın anahtarlarını kaybetmiştim.
Sonunda onları eskiz defterlerimden birinin üstünde buldum.
Çantamı aldım, garaja gittim ve arabanın kilidini açtım.
Sonra, bir araba garaj yolundan geçerken çakıl taşlarının saçılış ve çıtırtılı seslerini duydum.
Bavulum bagajın tam ortasında, öylece dondum kaldım.
Siktir.
Geri dönmüştü.
Evde ne işi vardı? Daha fazla zamanım var sanıyordum!
Sinirlerimi bozan, dizlerimi titreten korku beni yakaladı Garaj kapısı açıldığında ve onun şık spor arabasını benimkinin birkaç metre önünde gördüğümde dehşet dolu, dizlerimi titreten bir korku beni ele geçirdi.
Siktir. Şimdi istesem de kaçamazdım.
Arabasının motorunu durdurdu.
Arabadan inişini, gözlerinin açık olan bagajdan ve bavuldan bana doğru kayışını izlerken hızla yuttum.
Bu köşk adı verilen hapishanede yalnızca onun ve benim olduğumuzu biliyordum. Kimse çığlığımı duymayacaktı, kimse sızlanmamı duymayacaktı ve kimse bu gece yaptıklarımın sonuçlarını duymayacaktı.
“Bana söylemek istediğin bir şey mi var Summer?”
“Ben gidiyorum Elliot. Dün geceden sonra…” Durakladım. “Bitti.”
Aslında çok basitti. Sana vurursa, gidersin. İtme ve bağrışlardan anlamalıydım. Ama ona inanmak istemiştim. Peki ya şimdi ne oldu?
Hayır, dün geceki gibi başka bir geceyle daha yüzleşemezdim.
“Summer, lütfen bunu yapma. Zor birkaç ay olduğunu biliyorum. Özür dilerim, öyle davranmak istemedim. Bak, ne gerekiyorsa yapacağım. Şimdi AA'ya sponsor bulacağım.” Telefonunu bile çıkardı.
Mideme bir sancı saplandı.
Bunun büyük bir hamle olduğunu biliyordum, özellikle de halk tarafından duyulursa.
“İçki içtiğimde ne olduğunu biliyorsun. İlk yılımızı kadeh kaldırarak kutlamak için bana bardağı veren sendin.” Sözleri dürüstlük içindeydi ve içten içe yaptıklarını isteyerek yapmadığını, ona içkinin yaptırdığını biliyordum ya da en azından inanmayı umuyordum. O da haklıydı: Ona şampanya bardağını ben vermiştim.
“Hadi, Summer, sana ihtiyacım var, lütfen bunu atlatmama yardım et. Bununla birlikte yüzleşeceğiz ve sonra eskiden nasılsak öyle olabiliriz. Sen, ben, biz. Evliliğimizi rayına oturturuz. Seni sevdiğimi biliyorsun.”
Benden özür diliyordu, yalvarıyordu, ve ben de kalmamı sağlayacak tek bir şart olduğunu biliyordum.
“Sadece yardım alırsan kalırım.”
“Tamamdır.” Hemen kabul etti. “Balayımızı hatırlıyor musun? İlk gecemizde, sen sangria yudumluyor ve grubun ahengine uymadan şarkı söylüyordun. Sahilde, yıldızların altında seviştik. Her detayı hatırlıyorum. Hayatımın en güzel gecesiydi çünkü sonunda senin bana ait olduğunu söyleyebiliyordum. O gece birlikte bir hayata başladığımız geceydi.”
Gözlerini bana kilitledi. “Ertesi gün, o kalabalık pazardayken şu an taktığın kolyeye aşık olduğunu ve çok pahalı olduğunu düşündüğün için almak istemediğini hatırlıyor musun?”
Sesi pürüzsüz, kendinden emin ve saldırganlıktan uzaktı. İfadesi… Tamamıyla sakin olması beni afallattı. “Ve ben sana bir daha hiçbir şeye muhtaç olmayacağını söylemiştim? Çok mutluyduk Summer. Bizi o ana geri döndürmek için her şeyi yaparım.”
Bana doğru gelişigüzel bir adım attı ve anlık bir tepki olarak bir adım geri çekildim.
Duygularım ağır bastı ve gözyaşlarımın gözlerimden akıp gitmesine engel olamadım.
Gözyaşlarım aramızdaki mesafeyi aşmasına neden oldu ve ben farkına bile varmadan nazikçe elimi tutmuştu.
Ürkmek, verdiğim ilk otomatik tepki oldu ve bu tepkinin onun suratında utanca sebep olduğunu gördüm.
Bileğimi olabilecek en tatlı şekilde bir öpücük kondurdu ve bu bir an için kararlarımı gölgelemeye yetti.
“Gel aşkım” dedi Elliot, bagajdan çantamı alarak. “Seni içeri götürelim.”
Ve işte bu şekilde… Aylarca bana bağıran, beni itip kakan ve sonunda dün gece beni döven adama geri döndüm.
Çünkü o benim kocamdı.
Çünkü onu hala seviyordum.
Çünkü Elliot'un neye dönüşmek üzere olduğunu henüz bilmiyordum…
Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!
2
Kardeşim güçlü bir adamdı. Konuşması ve bir adamı tek yumrukla devirme yeteneğiyle gurur duyardı. O bulaşılacak biri değildi. Durumlar seni yıktığında, daha güçlü kalkarsın.
Bu onun tutumuydu ve benim de yetiştirildiğim tutum buydu. Namımız için tek bir dolarımız yoktu, ama sözlerimiz ve kendimizi savunabilme yeteneğimiz vardı.
O, ben sekiz yaşındayken benim tüm velayetimi almış olan en büyük destekçimdi, ama ben on sekiz yaşıma girer girmez bildiği tek hayata geri döndü: kulüp hayatı.
Beni büyütmek için kulüp hayatına sırtını çevirmişti ama bu ülkeye geri döner dönmez ve kendime bakacak yaşta olduğuma emin olur olmaz Vipers'ın Motosiklet Kulübü'ne geri döndü.
Kulübü benim yerime seçmiş değildi, hayır. Çizgiyi aşan bendim.
Ona bir seçim yapmasını söylemiştim, kulüp ya da ben.
Söylememe gerek yok herhâlde, şu an neredeyse hiç konuşmuyoruz. Benim yerime bir suçlu hayatı yaşamayı seçti ve bunu düşünmek hala kalbimi acıtıyor. Kulübün ona yaptığı onca şeyden sonra, yine de geri döndü.
Motorcuların olayı budur, aynı yamayı giyen yabancılara kendi akrabalarına olduklarından daha sadıktırlar.
Scorp'un bu sabahki mesajından sonra onu arayıp Şeytan’ın tarafında olup olmamayı tekrar düşünmesi için yalvarmaya çalıştım. Colt Hudson'la ilgili küçüklüğümden kalma hayal meyal bir anım vardı, ama serbest bırakılmasıyla ilgili olan son makalelere bakılırsa, onun tarafında olmak kesin bir ölüme yol açacaktı.
Aramalarımın her biri doğrudan sesli mesaja gitti, bu yüzden yataktan çıkıp kardeşimi yüz yüze ziyaret etmekten başka seçeneğim yoktu.
Arabamı Scorp'un evinin önüne yanaştırdığımda yağmur yağıyordu. Aynayı aşağı çevirerek evden çıkmadan önce uyguladığım kalın fondöten tabakasını kontrol ettim. Ne ağabeyimin yüzümdeki taze morluğu gördükten sonraki hayal kırıklığını düşünmeye dayanabiliyordum ne de onu gördükten sonra Elliot’a yapabileceği şeylerin düşüncesine.
Tenimin kusursuz olduğundan emin oldum, yolcu koltuğundan çantamı aldım, arabanın kapısını açtım ve Scorp'un verandasına doğru son sürat koştum.
Scorp'un ön kapısına vurdum, kapıyı durmadan çaldım ama cevap vermedi. Scorp’un hala fazladan bir anahtar saklıyor olması için dua ederek eğildim ve paspası kaldırdım. Önümde anahtarı gördüğümde rahat bi nefes aldım.
Kapıyı açarak karanlık evin ağır ve sıcak havasına adım attım. Ot kokuyordu, tanrım, ve ev kokuyordu. Sekiz yaşıma kadar bu evde büyümüştük. Scorp'un bu evle her zaman ilginç bir bağı vardı.
“Scorp?”
Kimse cevaplamayınca kalbime bir ağrı saplandı. Çok geç kalmıştım. Hayatı için olan endişem bir tık daha yükseldi- aynı o mesajlarda olduğu gibi, şüpheye düşmek ona göre değildi.
İşte o zaman gördüm. Oturma odasının karanlığında, yanan bir sigaranın parlayan közü. Kapüşonlu bir siluet oturuyordu. Uzun, karanlık, tehditkar. Dışarıdaki fırtınada ıslanmış. Bana bakıyor.
“Nerede o?” diye gürledi adam.
Tamamen uyuştum, ödüm koptu. Kimdi bu yabancı? Ne istiyordu?
“Scorp nerede?”
“Evde olduğunu sanmıyorum. Ben…” Adam ayağa kalkıp kapüşonunu geri ittiğinde ve yüzünü ortaya çıkardığında nefesim durdu.
Bazı adamların bela olduğunu anında anlarsınız ve bu adamın deri ceketinin altından omuz silkmesini izlerken, baktığım şeyin tam olarak bir bela olduğunu biliyordum.
Koyu saçlarının ıslak telleri yoğun, dumanlı bakan mavi gözlerinin önüne düştü. Kocaman ellerinin arkasında solgun yaralar vardı. Dövmeleri çıplak, kaslı kollarından başlıyor ve altı yaşındayken ağabeyimin göğsüne dövme yapıldığını gördüğüm bir sembolle işlenmiş yeleğinin yakasının altında kayboluyordu.
Tanrım, ağabeyimin evindeki de kimdi?
Gözlerim mutfağa döndü. Bulabileceğim her silahı arıyordum.
“Ben olsam bunu yapmazdım, kedicik”, diye hırladı. “Dövmemi gördün. Neler yapabileceğimi biliyorsun.”
Motorcular? Evet, neler yapabileceklerini çok iyi biliyordum.
Gözleriyle beni iyice süzdü. Yavaş yavaş. Uzun, su damlayan saçlarımdan, ince bacaklarımdan gümüş topuklarıma kadar. Yağmur sayesinde bu elbisenin transparanlığı büyük olasılıkla gözüne çarpacaktı. Bu konuda centilmen değildi. Başka yere bakmadı. Onun yerine, gözleri göğüslerimde daha uzun süre kaldı.
Cebinden nemli bir kutu sigara almasını izledim. Bir tane çıkardı, yaktı ve bana bakmaya devam ederken uzun bir nefes çekti. Vücuduma büyük bir ürperti yayıldı.
Aptal değildim. Neye dik dik baktığını biliyordum. Üzerimde sutyen yoktu.
“Uğradığını Scorp'a söyleyeyim mi?” dedim, dikkatini çekmeye çalışarak ve gözlerimin içine baktığında çok şaşırdım.
“Sen onun kadını falan mısın?” Sözleri kesik kesik ve kısaydı. Ses tonunda saf ve büyük bir bıkkınlık duydum.
Onun kadını. Öyle tipik bir motorcu ki, tüm kadınlar bir erkeğin malı olmalıydı. Motorcular. Vücudumu bir tiksinti kapladı.
Scorp'la aramızın bozulmasının sebebi kulüptü. Kulüpten nefret ediyordum. Bu adamla evde yalnızken, bunu itiraf etmem mümkün değildi – artı, onun gibi erkeklerin uyduğu bir kural varsa, o da başka bir üyenin malı olarak kabul edilen bir kadının zarar görmemesi gerçeğiydi.
“Öyle bir şey.” O anda Scorp'un beni korumasına ihtiyacım olduğunu hissettim ve eğer onun kadını olduğumu söylemek bu adamın bana öyle bakmasını engelleyecekse, o zaman ağabeyimin adını kullanırdım.
Ne de olsa Scorp'un müthiş bir ünü vardı.
“Peki…” Beni korkutmak için boyunu kullanarak üzerime eğildi.
“Eğer onun kadını olarak kalmak istiyorsan, ben üstündeki elbiseyi parçalamadan gidip üstünü değiştirsen iyi olur.
Her şeyin görünüyor, bilmiyorsan diye söylüyorum.”
Ağzından çıkan bu sözlerle, onun hakkındaki görüşüm kesinleşti. Tipik alfa erkeği böyle bir şey yapmaya hakkı olduğunu düşünüyor.
Sanki yıllardır bir kafeste tutuluyormuş da etrafında olmasına izin verilen ilk kadın benmişim gibi davranıyordu.
Belki de onu o kötü ruh haliyle beraber Elliot'un striptiz kulüplerinden birine yönlendirmeliyim.
Kollarımı birbirine bağlayıp ona kısık gözlerle bakmaya engel olamadım. “Senin gömleğin de öyle, ama benim şikayet ettiğimi duymuyorsun.”
Yanından geçmek için kıpırdadım. Yolumdan çekilmek yerine koluyla yolumu kapattı.
“İkimiz de kulüp malı olmadığını biliyoruz.”
Tekrar söylüyorum, beni incitmemesi için kulüple ilgili bir sinyal vermem gerektiğini hissettim. Adamın gözleri ölümcül bakıyordu.
“Hayatımı kulübe borçluyum.” Ve bu doğruydu. Kulüp, Scorp ciddi suçlardan dolayı hapiste olması gerekirken onu ve beni ülke dışına çıkardı. Scorp’un bu kadar suçun altından nasıl kurtulduğu hala sakladığı bir sırdı.
“Kolunu oynat.” Ona dokunmayı reddettim. “Şimdi.”
“Yoksa ne yaparsın?” diye meydan okudu.
* Yeter artık! Her erkeğin dediğine boyun eğen kız olmaktan bıkmıştım. Bu yabancının beni kendi kardeşimin evinde sorgulamaya hakkı olduğunu düşünmesine neden olan neydi?
“Çekil yoksa zor kullanırım”, dedim.
O an ağabeyimin haklı, benim de yanılmış olduğumun mükemmel bir örneğiydi çünkü bana her zaman söylediği gibi bir silah taşımıyordum.
“Verdiğin tepkiye göre, kim olduğumu biliyor musun?” Bana baktı.
Evet, kim olduğunu çok iyi biliyordum. Her zaman başkalarından daha çok şey bildiğini sanan başka bir motorcu.
Onu izleyerek başımı eğdim ve sessizliğin gücünü kullanarak bir sonraki hamlemi sorgulamasını sağladım.
“Burada gerçekten ne yapıyorsun yavrum?” diye yüksek sesle sorguladı.
“Seni hiç ilgilendirmez.”
“Sen Scorp'un kadınıysan, o nerede?” diye tekrar denedi.
“Ben onun kadını değilim.” Bıkkınlıkla söyledim. “Ben onun kız kardeşiyim.”
Kadınları mal olarak gören bir adamla bir dakika daha geçirmek istemeyerek, “Ona mesaj atsam olur mu?” diye ekledim.
Adamın kafasını evet şeklinde sallamasından sonra, Scorp'un numarasını aradım, evindeki bir yabancıyla ilgili bir mesajın dikkatini çekebileceğini umarak.
Yerimi bileyim. Gözlerim kızarmaya başladı ve gözyaşlarımı tutabilmek için hızlıca gözlerimi kırpıştırdım. Ağlamanın zamanı değildi.
Adamın anlamsız yüz ifadesine göre modumu değiştirmekte yeterince hızlı değildim.
“İyi misin?” Kelimeleri eğrelti çıkıyordu, sanki daha önce kimseye bu sözleri söylememiş gibi.
“Tahminimce ağabeyim kulüp binasında.”
“Ona bir mesaj iletmemi ister misin?” Ceketini tekrar giydi.
Dudaklarımın aşağıya doğru kıvrılmasına engel olamadım. “Benim kardeşimden çok senin kardeşin olduğunu açıkça belirtti.”
“En azından yerini biliyor.” Sözleri karşısında donup kaldım. Ağabeyimin benim üzerimde kullandığı kelimeleri nasıl birebir ifade etmeyi başardı?
“Cehenneme git” dedim. Kendini ne sanıyordu?
Yüzüne ukala bir sırıtış yayıldı. “Daha yeni çıktım.”
Bulmacanın parçaları yerine çökerken nefesim kesildi. Kafamda şimşekler çaktı, afallayarak “Bekle, sen…?” diye sordum.
Yüzünde şeytani bir parıltı belirdi. “Colt Hudson. Şeytan.”
Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!