Alfa'nın Isırığı - Kitap kapağı

Alfa'nın Isırığı

Lydia Rose

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Genç bir kaçak olan Quinn, ormanda bir kurt tarafından ısırıldığında, varlığından asla haberdar olmadığı bir dünya keşfeder: kurt adamlar dünyası. Artık Quinn, çekici bir alfanın rehberliğinde Gölge Ay Sürüsü’ndeki yeni hayatına uyum sağlamalıdır.

Yaş Sınırlaması: 18+

Fazla göster

Ormanda Kayıp

AnneNerede kaldın??
AnneHani on beş dakika önce eve gelecektin?
AnneYakında hava kararacak.
AnneBeş dakikaya gelmezsen ceza veririm, bir daha dışarı çıkamazsın.
Quinnİyiyim anne
QuinnKütüphanedeyim
QuinnŞimdi eve geliyorum
QuinnDalmışım
AnneBu bir mazeret değil.
AnneHava karardıktan sonra ne olacağı belli olmaz.
AnneJodie Teyzen gibi mi olmak istiyorsun??
AnneHemen eve gel.
QuinnÖzür dilerim anne
QuinnYoldayım
AnneYürürken telefonunu elinde tut.
AnneVe kimseyle konuşma.
QuinnTamam öyle yaparım
QuinnBirazdan görüşürüz

Quinn

Dağ gibi sıralanmış konserve gıda, battaniye, pil ve su şişeleri şeridin üstünde kasaya doğru akıp giderken, kasiyer bana şüpheyle baktı.

"Evsizler barınağına bağış yapacağım da," deyip gergin bir şekilde gülümsedim.

Tüh, anneme kütüphanede olduğumu söyledim. Elimde kitapla dönmezsem yalan söylediğimi anlar.

Dergiler ve gazetelerin arasında soluk bir Agatha Christie kitabı fark ettim.

"Bunu da alayım," dedim şerite atarak.

Parayı ödedim ve sırt çantamı aldıklarımla doldurdum. Eve dönmeden önce çantamı bir çalılıkta saklamam gerekecekti.

Sonunda beklediğim gece gelmişti.

Sonunda yapacaktım.

Sonunda özgür olacaktım.

***

Ormandaki küçük kulübemize döndüğümde annem beni bekliyordu.

Kitabı endişeyle göğsüme bastırdım.

Gözlerini kıstı ve parmaklarıyla meşe masayı tıklattı.

"Kabul edilir gibi değil, Quinn."

"Biliyorum, özür dilerim... Bir daha olmayacak," dedim başımı eğerek.

"Haklısın, olmayacak. Çünkü önümüzdeki üç hafta boyunca bir daha kütüphaneye gitmek yok," dedi sert bir şekilde.

Normalde olsa itiraz ederdim. Şehrin kütüphanesine de gitmezsem aklımı yitirebilirdim. Annem beni eve hapsetmişti desem yalan olmazdı.

On sekiz yaşına kadar beni okulda değil, evde kendisi eğitmişti; kimseyle sosyalleşmeme izin yoktu.

Teyzem Jodie aniden ortadan kaybolunca annem fena halde sarsılmıştı. Ben olanları hatırlayamayacak kadar küçüktüm. Tek bildiğim annemin o günden beri gülümsemediğiydi.

Bu sefer çenemi kapalı tutacaktım. Kütüphaneye gitmek artık önemli değildi.

Bu geceden sonra, canım ne isterse onu yapacaktım.

"Akşam yemeğini kaçırdın… On beş dakika oldu," dedi annem soğuk bir sesle. "Yani yemek yemeden yatacaksın."

Karnım guruldayınca çalıların arasında sakladığım konserve yiyecekleri düşündüm ama birkaç saat daha dayanabilirdim.

Odama doğru yürümeye başladığımda, annemin nefesinin altından defalarca mırıldandığını duydum.

"Aptal kız. Aptal, aptal kız. Aptal, aptal, aptal."

"Ben Jodie Teyzem gibi değilim," dedim ama cevap vermedi. Sadece ileri geri sallanmaya devam etti.

***

Örtüyü yüzüme kadar çektim. Annem her an içeri dalabilirdi.

İşte tam zamanında! Annem yatak odamın gıcırdayan kapısını açtı ve uyuduğumdan emin olmak için içeri baktı.

Bir süre sonra kapıyı kapatıp kilitledi.

Sorun değildi… Zaten kapıdan çıkacak değildim.

Örtüyü bir kenara fırlatıp çoktan giyinmiş bir şekilde yataktan kalktım.

Raftan, içine sağlam bir pense sakladığım, içi oyuk kitabımı çıkardım.

Penseyi kullanarak penceremdeki cıvataları gevşettim ve camı yerinden söktüm. Aşağıya baktığım, mesafe çok uzak değildi ama kendimi riske atmak istemedim.

Kaçmak için gereken en önemli şey, kırılmamış sağlam bacaklardı.

Çarşaflarımı birbirine bağladım ve karyola direğimin etrafına sıkıca dolanmış olduklarından emin olunca pencereden dışarı fırlattım.

Odama son bir kez baktım ama hiçbir duygu ya da kafa karmaşası hissetmedim. İnsanın hapishanesine sevgi duyması zordu.

***

El fenerimi yanıp sönene kadar avucuma vurdum.

Her tarafta ağaçlar vardı. Annem nedense ormanda, insanlardan uzak bir kulübede yaşamanın daha güvenli olduğunu düşünmüştü. Etrafımızdaki yalnızlık beni daha savunmasız hissettiriyordu.

Karanlıkta yönümü bulamamaktan korktum ama hareket etmeye başlamam gerekiyordu.

Annem gittiğimi öğrendiğinde muhtemelen beni bulmak için geniş çaplı bir arama başlatacaktı.

Artık mahkum olmayacaktım. Neredeyse hiç tanımadığım teyzemin başına gelen bir şey için hayatımın on sekiz yılını feda etmiştim.

Artık yaşamaya başlama zamanıydı.

Güneş doğmadan kulübeyle aramda biraz mesafe olmasını umarak ormanın içinde koşmaya başladım.

Ormanın derinliklerine inerken, ormanda dolaşan genç kızlar hakkında okuduğum kitapları düşündüm. Yoldan sapanlar, saldırıya uğrayanlar...

Annemin sözleri aklımda yankılandı…

Hava karardıktan sonra ne olacağı belli olmaz.

***

Birkaç saat sonra resmen kaybolmuştum. Her ağaç birbirine benziyordu. İleriye attığımı sandığım her adım, aslında geriye olabilirdi.

Kim bilir, belki de kulübeye geri dönüyordum.

Ağır çantam üzerimde yüktü ve göz kapaklarım daha da ağırlaşmıştı.

Birazdan kamp kurup uyuyacak bir yer bulmam gerekecekti.

Uykulu bir şekilde ilerlemeye devam ederken, bir ışık parıltısı gözüme çarptı.

Uzun, dalgalı, beyaz-sarı saçların bir ağacın arkasında kaybolduğunu gördüm.

Bu sadece benim hayal gücüm müydü, yoksa gerçekten burada başka biri mi vardı?

Ağaca yaklaştığımda, dişil bir varlık daha uzaktaki bir diğer ağaca süzülüverdi.

Kıkırdadığını duyduğuma yemin edebilirdim.

"Sen de kimsin?" diye seslendim.

Yüzünü gizleyerek bir ağaçtan diğerine süzülürken dans eden figürünü takip ettim.

O kadar zarif ve gizemliydi ki, sanki uzun saçları bir ışık gibi bana yol gösteriyordu.

Daha hızlı koşmaya başladım. Kim olduğunu öğrenmeliydim.

Aniden arkasını dönüp doğrudan bana baktı. Hayatımda gördüğüm en muhteşem yüze sahipti. Ve gözleri…

Benimkiyle tamamen aynı gümüş-gri renkteydiler .

Gözlerimi kırpıştırdığım anda ortadan kayboldu. Belki de gerçekten hayal görüyordum.

Kendimi küçük bir açıklıkta buldum. Çadırımı kurmak için ideal bir alandı.

O kadının gerçek mi, yoksa uykusuzluktan ve azıcık konserve fasulye yediğim için kurduğum bir hayal mi olduğunu bilmiyordum ama ne olursa olsun artık uyumam gerekiyordu.

Yarın hayalini kurduğum özgürlüğe kavuşmayı umarak uyuyakaldım...

***

Ar-ruuu-uuu !

Uzaklardan gelen bir uluma sesiyle sarsılarak uyandım... Muhtemelen bir kurttu.

Hâlâ kapkaranlıktı; uykum uzun sürmemişti.

Uzaktaki yaprakların hışırtısını duyduğumda gözlerim karanlığa alışmaya çalışıyordu.

Pek çok şeye hazırlıklıydım ama kurtlar için hazırlanmamıştım.

Her şeyi çantama doldurmaya başladım. Muhtemelen hareket etmeye devam etmek en iyisiydi. Ne kadar uzakta olduğunu bilmiyordum ama öğrenmek de istemiyordum.

AR-RUUU-UUU!

Uluyan ses iki kat arttı. Yaklaşıyordu.

Kendimi savunacak bir şeye ihtiyacım vardı. Hızla en yakındaki ağaç dalını kopardım ve bir kılıç gibi önümde tuttum.

Gizemli kadının yeniden ortaya çıkmasını ve beni güvenli bir yere götürmesini umutsuzca diledim ama tek başımaydım.

Ağaçlara ve böğürtlen dallarına gelişigüzel çarparak koşmaya başladım. Bu ormandan çıkmalıydım.

Gevrek yaprakların arasından geçen iri pençelerin sesi ormanda yankılanmaya başladı.

Hızla yaklaşıyordu.

Adımımı hızlandırmaya çalıştım ama bir köke takılınca kayarak toprağa düştüm.

Kendimi dizlerimin üzerine kaldırırken, hemen önümde keskin dişlerinden salyaları akan devasa bir kurtun bana hırladığını gördüm.

Yüzünün sol tarafında korkunç bir yara izi vardı.

Ağaç dalımı kapıp çılgınca sallamaya başlasam da kurt hiç etkilenmiş gözükmüyordu.

Bana doğru atıldığında ağaç dalımla burnuna vurmayı başardım. Tuhaf bir ses çıkardı.

"Uzak dur!" diye bağırdım korkutmayı umarak.

Yaklaşmaya başladığında kurdun kırmızı gözleri kısıldı.

Kaçacak hiçbir yerim yoktu.

Çığlığımı duyacak kimse yoktu.

Kurt üzerime atlayıp beni sırt üstü itti, pençeleri göğsüme battı.

Aman Tanrım, öleceğim.

Sanki korkumdan besleniyormuş gibi bana aç bir şekilde hırladı.

Gözyaşlarım yüzümden aşağı dökülmeye başladı.

Tırnaklarımı toprağa gömüp kendimi çekmeye çalıştım ama kurt çok ağırdı.

Çenesinü sonuna kadar açarken sırıtıyor gibiydi ve...

ÇATIRT.

Vücudumda hissettiğim en şiddetli acıyla çığlık attım.

Kurt kocaman dişlerini bacağıma sokmuştu.

Sonra bacağımı bırakarak karanlığa karıştı. Resmen beni kanayarak ölmeye terk etti.

Kurtların genellikle avlarını bitirdiğini sanırdım ama bu kurt pek umursamışa benzemiyordu.

Kot pantolonuma kan bulaşırken başım dönmeye başladı.

Hareket etmemin bir yolu yoktu. Buracıkta ölecektim.

Görüşüm bulanıklaşmaya başlayınca, çalıların arasından başka bir kurt çıktı.

Bu kurt, kül sarısı kürkü ve ela gözleriyle diğerinden daha iriydi ama agresif davranmıyordu.

Gözlerim titreyerek kapanırken bana burnunu sürttü.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok