logo
GALATEA
(30.7K)
FREE – on the App Store

Everly hayatı boyunca korku içinde yaşamıştı ancak üvey annesi onu köle olarak sattığında işler daha da kötüleşti. Onun bakire kanına susamış canavarların, köhne yeraltı dünyasında yaşamaya zorlanan Everly, Kızıl Ay Sürüsü’ne kaçmayı başarana kadar kendini umutsuz hissediyordu. İşte, kaderindeki eşi, yakışıklı Alfa Logan ile yüz yüze gelmişti. Ama eski efendileri izini sürüyorlardı. Acaba yeni sürüsü onları yenebilecek mi?

Yaş Sınırlandırması: 18+

 

Kayıp Prenses by Holly Prange is now available to read on the Galatea app! Read the first two chapters below, or download Galatea for the full experience.

 


 

Uygulama, patlayıcı yeni romanlar için en sıcak uygulama olduğu için BBC, Forbes ve The Guardian’dan takdir aldı.

Ali Albazaz, Founder and CEO of Inkitt, on BBC The Five-Month-Old Storytelling App Galatea Is Already A Multimillion-Dollar Business Paulo Coelho tells readers: buy my book after you've read it – if you liked it

Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!

1

Özet

Everly hayatı boyunca korku içinde yaşamıştı ancak üvey annesi onu köle olarak sattığında işler daha da kötüleşti. Onun bakire kanına susamış canavarların, köhne yeraltı dünyasında yaşamaya zorlanan Everly, Kızıl Ay Sürüsü'ne kaçmayı başarana kadar kendini umutsuz hissediyordu. İşte, kaderindeki eşi, yakışıklı Alfa Logan ile yüz yüze gelmişti. Ama eski efendileri izini sürüyorlardı. Acaba yeni sürüsü onları yenebilecek mi?

Yaş Sınırlandırması: 18+

Orijinal Yazar: Holly Prange

Everly

“Everly! Kaldır şu tembel kıçını! Acıktım!” Teyzemin iğrenç ve kaba sesi, merdivenlerden yukarı tırmanıyordu adeta.

Giyinmek için acele etmeden önce ince, pireli yorganımı geriye atarken yorgun bir inilti çıkardım.

Köşedeki sandalyede katlı duran, solmuş kahverengi elbiseyi hızla üzerime geçirdim.

Sahip olduğum üç kıyafetten biri bu elbise, hepsi Lutessa Teyze’min eskileri.

Ailemin benim için bıraktığı hesaplardan aylık bir ödeme alıyor. Paranın, bana ihtiyacım olan şeyleri almak için kullanılması gerekiyor aslında.

Ancak o, paranın başımızın üstünde bir çatı olmasına, evin elektrik ve suyunun kesilmemesi için faturaların ödenmesine ve yiyecek masraflarına ancak yeterli olduğunu iddia ediyor.

Yalan söylediğini biliyordum. Ne zaman para alsa, eve kendine yeni kıyafetler ve mücevherler almış olarak gelirdi.

Duvara yaslanmış çatlak aynada kendime bakıyordum. Uzun, koyu saçlarımı toplamadan önce derin bir iç çektim.

Basamakları atlayıp mutfağa girdim, teyzemi cep telefonu elinde, masada otururken buldum.

Ne yaptığından emin değilim ama önemli bir şey olmadığına emindim.

Söyleyebileceğim kadarıyla, sosyal medya hesaplarından birinde geziniyor olmalıydı.

“Zamanı gelmişti, seni işe yaramaz, nankör velet,” dedi odaya girdiğimi görünce.

“Üzgünüm, Tessa Teyze. Uyuyakalmışım,” diye mırıldandım başımı öne eğerken. Onun kötü tarafına denk gelmemek için elimden geleni yapıyordum, yoksa daha kötü tarafına mı demeliyim?

“Bahane istemiyorum, seni küçük sürtük! Bana kahvaltı hazırla ki işe gidebileyim! Bazılarımızın geçinebilmek için çalışması gerekiyor!”

“Evet, efendim. Üzgünüm efendim,” Malzemeleri buzdolabından çıkarmaya başlarken hızlı bir şekilde yanıt veriyordum.

Domates, ıspanak, sucuk ve kaşarlı omlet yapmaya başlamadan önce gerekli malzemeleri buzdolabından çıkarıp ocağın yanına götürdüm.

Ocakta omleti hazırlarken midem gurulduyor ve ağzım sulanıyordu. Keşke biraz da ben yiyebilseydim.

Teyzem tabağında ne kaldıysa yememe izin veriyordu ki çoğu zaman tabağında fazla bir şey kalmıyordu. Bir şekilde gizlice bir şeyler yiyebilmek için elimden geleni yapardım. Bu konuda her zaman çok dikkatli olmalıydım.

Bir keresinde beni buzdolabında kalanlardan bazılarını yerken yakalamıştı ve beni fena dövmüştü. Ondan sonra günlerce her yanım ağrıdı ve zar zor hareket edebiliyordum.

Artık hayatımdan nefret ediyorum. Benim de harika bir hayatım vardı bir zamanlar. Ailem inanılmaz derecede harikaydı ve beni seviyorlardı.

Beni her zaman güldürüyor ve beni ne kadar çok sevdiklerini söylüyorlardı. Ne zaman incinsem ya da üzülsem beni teselli eder ve bana sarılırlardı.

Birbirimize çok yakındık. Altı yıl önce ikisini de öldüren bir araba kazası geçirdiler.

Onlarla olmam gerekiyordu ama o gece onun yerine bir arkadaşımla kalmıştım. Şimdi, her gün onlarla olmadığım için pişmanım. Onları çok özlüyorum.

Eski hayatımı özledim. Oyunlar oynayabildiğim arka bahçesi olan büyük ve güzel evimizi özledim. O zamanlar arkadaşlarım, ailem vardı; mutluydum.

“Hayal kurmayı bırak, seni şişko inek!” Tessa Teyze beni düşüncelerimden çıkarırcasına bağırdı.

Omletleri bir tabağa aktarıp, istediği krema ile biraz süt eşliğinde kahvesini hazırlamadan önce, tabağı ona götürdüm.

Tam o günün ev işlerine başlamak için uzaklaşıyorken beni durdurdu.

“Bu akşam bir misafirim var. Evi, tertemiz yapsan iyi edersin. O buradayken de odandan çıkma. Çıt bile çıkarma hatta.” diye emrederken parmağını da tehditkar bir şekilde yüzüme doğrultmuştu.

Aceleyle gitmeden önce onaylar şekilde başımı salladım.

Sık sık farklı erkekler gelir ve onu dışarı çıkarır; çoğu zaman geri geldiklerinde yatak odasına giderlerdi.

Tüm bu süre boyunca, aslında oturma odasının üstündeki çatı katının bir köşesi olan sözde odamda, yokmuşum gibi davranıyordum.

Günün geri kalanı, toz almakla, yerleri süpürmekle, paspaslamakla, bulaşıkları ve çamaşırları yıkamakla ve banyoları ve diğer her şeyi temizlemekle geçiyordu.

Teyzeme dayak için başka bir sebep vermeme gerek yoktu. Kapı zilini duyduğumda işim henüz bitmişti.

Şaşkınlıkla atıldım. Ön kapıya bakarak, açmalı mıyım açmamalı mıyım bir süre emin olamadan bekledim.

Genelde hiçbir misafirinin burada olduğumu bilmesini istemez ama eminim onları içeri almadığım için geri giderlerse bana kızardı.

Bir an için durakladım ve iç geçirdim. Ardından açmak üzere kapıya yöneldim.

Kapıyı açtığımda karşımda koyu renk keçi sakallı ve bıyıklı bir adam vardı.

Alnı hafif açılmaya başlamış ve benden sadece birkaç santim daha uzundu.

Kahverengi gözlerini kısıp vücudumu tırmalarcasına üzerimde gezdirirken midem bulanmıştı.

İnce ağzının köşesi sırıtarak eğiliyor ve buna karşılık vücudum anında rahatsızlıkla geriliyordu.

Bu adamın bana bakışları beni rahatsız ediyordu ve şimdi kapıyı açtığım için pişman olmuştum.

Kapıyı biraz kapatıyordum ki gerekirse suratına çarpmaya hazır olsundu.

Doğrularak kendime güvenir bir hal takınmak için yoğun bir uğraş verdikten sonra “Nasıl yardımcı olabilirim?” diye sordum.

“Lutessa için geldim. Bir hizmetçisi olduğunu bilmiyordum…,” bir adım daha yaklaştıkça geriye birkaç adım atmamak için zor dayanıyordum.

“Henüz eve gelmedi” diye cevap verdim duraklamadan önce, başka ne söylemem gerektiğinden emin değildim. Mesaj bırakmasını istemeli miydim? Ya da daha sonra tekrar gelmesini mi söylemeliydim?

Ona içecek bir şeyler mi ikram etmem gerekirdi? Oturma odasında beklemesine izin vermeli miydim?

Onunla yalnız kalma fikrinden hoşlanmamıştım ama adamı geri gönderirsem Lutessa'nın ne yapacağını da kestiremiyordum bir yandan.

“Sorun değil. Bekleyeceğim,” diyen adam ön odaya doğru ilerlerken geriye doğru tökezlememe neden oldu.

Beni belimden yakaladı ve kendine doğru çekti, bayat sigara kokusunu alabiliyordum.

Gerekenden daha uzun süre beni tutmaya devam etti ama ben aniden kıvrılarak ondan uzaklaştım.

“Ta-Tamam, sa— sadece bekleyebilirsin bu — burada,” derken sinirlerime hakim olmaya çalışıyor ve kekeliyordum.

Bana sırıttı, beni sinir ettiği gerçeği hoşuna gidiyor gibi görünüyordu.

Duvara çarpana kadar geri adım atmaya devam ediyordum ki bana doğru eğildi.

Ellerini iki tarafımdan beni hapsedercesine duvara dayadı ve eğilip kulağımın yanında yumuşak bir şekilde konuşmaya başladı.

“Zaman geçirmenin birkaç yolunu düşünebiliyorum…,” derken bir yandan da elbisemin etek ucundan giren eli bacaklarımdan yukarıya doğru hareket ediyordu.

Bileğinden tuttum ve onu durdurdum. O sırada gözlerini gözlerime dikmişti.

“Dur,” diye emrederken zorla konuşmaya çalışıyordum.

Elini, sıkıca tuttuğum elimden kurtardı ve “Bu kadar kızmana gerek yok,” dedi.

Soğukkanlılığımı geri kazanmak için derin bir nefes aldıktan sonra “Kızmakla ilgili değil. Sadece ilgilenmiyorum,” diye cevap verdim.

“Lutessa yakında evde olacak ve kanepede bekleyebilirsiniz.” diye sertçe bilgilendirdim.

Bileğimi tutup beni kendine doğru çektiğinde içgüdüsel olarak diğer elimle ona vuruyordum.

Küçük evde yüksek bir şaplak sesi yankılandı, ardından gergin bir sessizlik anı oluştu.

Yüzü ciddileştikçe gözleri de sanki büyüyor ve öfkeyle parlıyordu. “Seni küçük kaltak!” Tekrar üzerime ilerlemeye başladığında ben de koşmaya başladım.

Saçımdan yakalamasıyla başım geriye çekildi. Beni duvara çarpmadan önce bir çığlık attım.

Dizlerimin üstüne çökerken gözümün önünde karanlık noktalar dans ediyordu.

Körü körüne, kendimi zorlayarak ayağa kalkmaya çalışıyordum ki yüzüme yediğim yumruğun şiddetiyle gerisin geri yere düştüm.

Acıdan yerde kıvranırken yalvarıyordum. “Lütfen! Yapma, dur!”

Beni sırt üstü yatırdı ve üzerime adeta tırmanmaya başladı. Beni dinlemiyordu bile.

“Kes sesini, seni küçük fahişe. Sadece istediğimi ver,” diyordu elbisemi boydan boya yırtıp içime giydiğim düz sutyeni ortaya çıkarmadan önce.

Onu uzaklaştırmaya çalışırken bir yandan da ellerimle önümü kapatmaya çalışıyordum.

Bileklerimi tutmakta zorlanıyordu. O an her nasılsa elimi giriş masasında duran ağır seramik kül tablasına götürmeyi başardım.

Kafasına çarptım ve o da üstüme düştü.

Kaçmak için çabucak kalktım ancak tam kaçacakken ayak bileğimden beni yakalamasıyla yüzümün üstüne düştüm.

Tam o anda, düğme çevrilip açılırken ön kapının sesini duyabiliyordum. Tessa Teyze içeri girdi ve bizi görür görmez donakaldı.

“Burada neler oluyor?,” diye bağırıyordu bize doğru yürürken. Adam ayağa kalkmak için çırpınıyordu.

Kendi başıma kalkmak için debeleniyorken teyzem beni kolumdan çekti.

“Dean'e mi saldırıyordun, seni değersiz sürtük?!” diye bağırarak beni hırpalamaya başladı.

“HA—HAYIR! O— bana tecavüz etmeye çalıştı!”

“YALANCI!” diye bağırarak, beni tekrar sarstı.

“Hangi adam senin gibi şişman, işe yaramaz bir fahişenin peşine takılır ki?! Sen bir hiçsin! Ve bunu öğrenmenin zamanı geldi!”

Suratıma vurmadan önce beni tam önüne gelecek şekilde ayağa kaldırdı.

Elim yanağımı örtmek için harekete geçmişken acı içindeydim ve gözlerim dolmuştu.

Yüzünü, olan biteni seyreden pisliğe çevirmeden önce ifadesi biraz sakinleşmiş gibiydi.

“Dean, beni arabada bekle. Çıkmadan önce bu sürtüğe bir ders vermem gerekiyor. Sonra hemen geleceğim.”

Gitmek için dönmeden önce bana pis bir bakış atan Dean, kafasını sallayarak evden çıktı.

Kapının kapandığını duyunca ıslak yanaklarımı silmeye çalıştım. Teyzem portmantoya gidip elinde bir kemerle geri döndü.

“Lütfen Tessa Teyze” diye yalvarıyordum. “Yalan söylemiyorum! Zorla içeri girdi. Ba—bana vurdu…”

“Neden hep hayatımı mahvediyorsun?,” diye bağırırken bir yandan da çıldırmış gibi kemerle bana vuruyordu.

İçgüdüsel olarak kendimi korumak için kollarımı önümde tutuyordum ve kemer kollarımı adeta ısırıyordu.

Beni yakaladı ve yere fırlattı. Tekrar kemerle vurmadan önce karnımın üstüne düştüm.

Yerde kıvranırken durmaksızın vurmaya devam ediyordu. Saldırıya karşı başımı ve boynumu korumak için elimden geleni yapıyordum

Sonunda yorulduğunda kemeri yere düşürdü ve üzerime eğildi.

“Geri döndüğümde, bu dağınıklığı temizlemiş olsan iyi olur! Beni duyuyor musun, seni tembel sürtük?!”

Zar zor da olsa onaylarcasına başımı salladım ve ardından hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

Topuğunun üstünde döndü ve beni yerde morluklar ve kesikler içinde bırakıp gitti.

Her yanım kan içindeydi, acıdan çığlık çığlığa ağlıyordum.

Hareket ederken acı çekiyordum ama bir dayak daha istemiyordum.

Sonsuzluk gibi uzun bir an geçti. Zar zor duşa girip üstümü başımı temizlemeden önce ortalıktaki pisliği de temizlemeyi başarmıştım.

Sonunda yatağıma yıkılıverdim, ki bu eski, kirli bir yer yatağıydı. Bir top gibi kıvrılırken pireli yorganımı da üzerime çekiyordum.

Tüm hareketlerim yavaş ve acı vericiydi. O anda hissettiğim ölesiye yorgunluk olmasaydı, bu acılar yüzünden uyuyabilir miydim bilmiyorum.

Neyse ki çok yorgundum ve karanlık da beni bir yandan içine çekiyordu. Teyzemin sesi odayı doldurmadan önce orada yarı baygın şekilde ne kadar uyuduğumu bilmiyorum.

“Ayağa kalk Everly! Giyin! Gitmemiz gerekiyor!” diye emrediyordu.

Gözlerim aralandı ve etrafıma bakındım, kafam karışmıştı. Dışarısı hala karanlıktı.

“Neler oluyor? Nereye gidiyoruz?” Uykuda soruyordum sanki, hala neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.

“Acele et ve ne söylediysem onu yap, seni değersiz velet!” diye cevap verdi kapıyı çarpıp aşağı inmeden önce.

Kendimi zorla kaldırıp beyaz bir elbise giyerken vücudum adeta paramparçaydı.

Ayakkabılarımı zorlukla giydikten sonra aşağı indiğimde, Tessa Teyze'yi kapının yanında paltosuyla beklerken buldum.

Ayağı sabırsızlıkla yeri dövüyor ve tavan arasındaki merdivenlerden inmeye başlarken gözlerini dikmiş, bana bakıyordu.

“Zamanı geldi! Çabuk ol! Tüm gece bekleyemeyiz burada!”

Dışarıya çıktığımızda arabanın ön kapısını açtı ve park halindeki arabanın önünden dolanırken tuhaf jest ve mimikler yapıyordu. “Teyz—”

“Kes sesini! Sadece bin! Hadi!” Kafamı salladım ve yolcu koltuğuna oturarak kemerimi bağlamaya koyuldum.

Teyzem gelip şoför koltuğuna binerken alnımı cama yasladım.

Soğuk camı alnımda hissetmek iyi gelmişti ve derin bir nefes alarak gözlerimi kapattım.

Bir süre arabayla gittiğimizi hatırlıyorum. Sonra uyuyakalmış olmalıyım.

Uyandığımda nerede olduğumuz hakkında hiçbir fikrim yoktu, ama evden çıkalı üç saat kadar olmuştu. Beni nereye götürüyordu? Neler oluyordu?

Gerilmeye başlamıştım. Daha dik oturmaya ve etrafa bakmaya çalışıyordum. Tanıdığım herhangi bir işaret ya da yer olup olmadığını anlamaya çalışıyordum.

Çok geçmeden büyük bir şehre girdik ve o hızla yol almaya devam ediyordu.

Nereye gittiğimizi bulmaya çalışırken endişem artmaya devam ediyordu. Soru sormaya kalktığımda bana susmamı ya da onu rahat bırakmamı söylüyordu.

Etrafımızdaki binaları izlerken midem çalkalanıyordu. Ne kadar ileri gidersek o kadar tükeniyordum adeta.

Son olarak, sağlam, siyah kapılı düz tuğla depo görünümlü bir binanın önünde durduk. Teyzem beni peşinden sürükledi ve kapı zilini çaldı.

Dar siyah tişört ve kot pantolonlu iri bir adam kollarını göğsüne dayayarak konuşmaya başladı. “Adınızı ve işinizi söyleyin,” dedi huysuzca.

“Lutessa Andrews. Lord Vlad Lacroix ile bir görüşmem var.” dedi.

Gardiyan başını salladı ve geri adım atarak, bizi karanlık bir koridora yönlendirmeden önce geçmemize izin verdi.

İçerden gelen sesleri saymazsak burası herhangi eski bir depoya benziyordu.

Diğer taraftaysa sanki bir kulüp varmış gibi duvarlardan yüksek sesle müzik duyuluyordu.

Yürümeye devam ettikçe, çeşitli odalardan inlemeler ve çığlıklar duyabiliyorum. Her adımda korku hissim artıyordu. Nasıl bir cehennemdi burası böyle?

Bir çift kapıdan geçtikten sonra aniden duvarları koyu kırmızı, beyaz ve siyah lüks halı ile kaplı bir alana çıktık.

Koridorun sonundaki bir kapıya vardığımızda, adam kapıyı çaldı ve içerideki ses “Girin” diye yanıtladı.

Gardiyan kapıyı açtı ve içeri girmemiz için eliyle işaret ettikten sonra arkamızdan kapıyı kapattı.

O sırada başka bir adam büyük bir maun masada oturuyordu.

Derisi ölümcül derecede solgun ve siyah saçları geriye taranmış, açılmakta olan alnını gözler önüne seriyordu. Uzun, yalın yapısı ve gri gözleriyle çekici, ama aynı zamanda çok… ürkütücü biriydi.

Biz içeri girerken ağzının köşeleri yukarı doğru bükülerek kötü bir sırıtışa dönüştü ve masasından kalkıp bizim yanımıza geldi.

Teyzem beni öne itti. Ardından adam gözleriyle vücudumun her santimini tararcasına bakışlarını üzerimde gezdirdi.

“Yani, bu o kız mı?” diye sordu. Bu sorunun ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyordum.

“Evet, evet. Bu sana bahsettiğim kız,” diye cevapladı onu teyzem.

Etrafımda dönerken başını sallıyordu adam.

“Güzel, çok güzel. İyi iş çıkartır.” Küçük kahverengi bir çantayı teyzeme getirip eline bıraktı ve dönüp masasına doğru yürürken:

“Ve işte ödemen. Konuştuğumuz gibi.” dedi.

Tessa Teyze, “Teşekkür ederim efendim” diye cevap verdi.

Şaşkınlıkla ona dönüp. “Bu ne için bir ödeme?”

“Sana anlatacaktır. Artık benim sorunum değilsin.” Bunları söylerken teyzem bir yandan da dönerek benden uzaklaştı ve beni odada bu garip adamla yalnız bıraktı.

Ona bakıyor ve bir açıklama bekliyordum.

“Belli değil mi canım?” diye alaycı bir ses tonuyla sordu. Parçaları birleştirmeye çalışırken kaşlarım çatılıyor, ama yine de tam olarak anladığımdan emin olamıyordum.

Dışarıdan bakan biri olsa, teyzemin beni bu adama satmış olduğunu düşünebilirdi. Ama bu doğru olamaz herhalde, değil mi? Yapabilir mi?

Adam gülümsüyor. “Çok doğru, küçüğüm. Yanılmıyorsun.” Dikkatim adama döndükçe gözlerim büyüyordu. Bunları yüksek sesle söylemediğime emindim.

Az önce aklımı mı okumuştu? “Yine doğru” dedi şeytani bir gülümsemeyle.

“A—Ama na—nasıl? Neden? Bu yasadışı! Her şeyi anlamlandırmaya çalışıyordum.

“İnsan yasaları beni ilgilendirmiyor,” dedi kötü gülümsemesi yüzüne yayılırken ve bana iki keskin dişini gösterdi.

Gözleri kan kırmızısı bir renk aldı ve her şey benim için kararmadan önce dudaklarımdan korku dolu ve şaşkın bir nefes kendini bıraktı.

 

Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!

2

HER ZAMAN

YEDİ YIL SONRA

Sunucunun “Ruby Red için alkışları duyalım, millet!” diye seslenmesiyle, ben sahneden fırlarken oda tezahüratlara, alkışlara ve kurt ıslıklarına boğulmaktaydı.

Diğer kızların kendi sıraları için hazırlandıkları soyunma odasına koşarak ipek bornozumu çabucak giydim ve kuşağını bağladım.

Tuvalet masasına ulaştım. Bayan Victoria Dupont içeri girdiğinde zar zor oturdum.

“Scarlet Kiss, sırada sen varsın. Beş dakika içinde hazır ol,” diye uyardı arkamda oturan diğer kızı.

Sonra bana döndü. “Ruby Red, Kan Bankası'nın D odasında seni bekleyen müşteriler var.”

Yüzümü kayıtsızca ona çevirerek, tarif ettiği yere gitmeden önce ona sert bir şekilde başımı salladım. İçten içe sızlanırken hayatımdan nasıl da nefret ettiğimi düşünüyordum.

Nefret dolu teyzem tarafından kötü muamele görüp tacize uğrayarak yıllarımı harcadım ve şimdi etraftaki en vahşi vampir efendisinin kölesi olmuştum.

Yeraltı kuruluşu olan Kan Bankası'nda onun için gelen müşterilerin her türlü ihtiyaç ve fetiş isteklerini karşılamak zorundaydık.

Ancak işin asıl yüzü insan kaçakçılığıydı. Hiçbirimiz buraya kendi isteğimizle gelmemiştik.

Hepimiz, adam kaçırma ya da kaçakçılık kurbanıyız. Burada her yaştan kadın ve erkek olarak müşterilerin tüm isteklerini karşılamak zorundayız.

Binada sık sık sahne almak zorunda kaldığım bir striptiz kulübü var. Ayrıca bir BDSM kulübü, bir genelev ve Kan Bankası bulunuyor.

Neyse ki, genelevde çalışmaya hiç zorlanmadım. Efendi Lacroix'in bakire olarak tutulmam için kesin emirleri var.

Sadece birkaçımız böyle bir lükse sahiptik.

Satın alındığımızda ya da kaçırıldığımızda bakire olan bizler, eğitimimizi başarılı ile tamamlayarak, onun en iyi müşterilerine hizmet veriyorduk.

Onun koleksiyonundaki kızların en güzelleri olarak kabul ediliyorduk. Bu yüzden saflığımızın bozulmamasını istiyordu.

Çünkü bakireler açık artırmada en yüksek rakamları getirirler.

Müşterileri ile popülerliğimizin sona erdiğini hissettiği anda, bekaretimiz en yüksek teklifi verene satılacak.

Umarım o zamana kadar kaçmanın bir yolunu bulabilirim.

Şu an 23 yaşındayım.

Ne yazık ki, çoğu kız yirmi yaşına kadar satılır.

Bu kadar uzun süre kendimi koruyabilmemin tek sebebi, benden bu kadar çok para kazanmış olmasıydı.

Yıllarca bu cehennem çukurundan kaçmaya çalıştım ama her defasında yakalandım. Kaçma şansı her zaman azdı ve çok uzaktı.

En kötüsü de vampirlerin düşünceleri okuyabilmesi, bu yüzden etraflarında çok dikkatli olmak zorundaydım.

Üstüne üstlük, eğer senin kanın onların sistemindeyse, o zaman düşüncelerini okuyabilmeleri için onların yakınında olmana bile gerek yoktu.

Sadece bir kez yerleşkeden çıkmayı başarmıştım ama o da Efendim Lacroix’nın benden sarhoş olması sebebiyle, iki kasaba ötede bulunmamla sonuçlanmıştı.

Gördüğüm her şeyi görebiliyordu ve böylelikle beni kolayca bulabiliyordu.

Ne zaman kaçmaya çalışırken yakalansam, ağır şekilde dayak yiyordum. Öldüresiye dövseler bile umurlarında değildi.

Eğer öyle uç bir noktaya gelinirse, iyileştirici güçler içeren kanlarından sadece küçük bir yudum vererek ölmemin önüne geçebiliyorlardı.

O kadar küçük bir miktar kan verirlerdi ki, tamamen iyileştirmez, sadece hayatta tutardı.

Daha sonra yavaş ve acı verici süreç başlardı. Kafeste bırakılırdınız. Dayak yedikten sonra bile izin alamazdınız.

Ve eğer istendiği şekilde performans gösteremiyorsanız, o zaman aç bırakılırdınız. En azından beni teyzemden daha iyi beslediklerini de söylemeliyim.

Hepimizi sağlıklı tutmak için sıkı diyetler ve egzersiz rutinleri uygulanıyordu. Sağlıklı kanın tadı daha güzel oluyormuş.

Sonunda D odasına ulaştım ve Ruby Red kişiliğime bürünmeden önce derin bir nefes aldım.

Bu kabusu atlatabilmemin tek yolu adım adım ilerlemekti.

Bu kadar çok müşterinin beni istemesinin sebebi rol yapma yeteneğimdi.

Bekaretimi buraya gelen hasta pisliklere kaptırmamak için yapabileceğim tek şey buydu.

İçinde yarım daire şeklindeki büyük, kırmızı döşemeli bir kanepe bulunan karanlık odanın kapısını açtım.

Yuvarlak şekilli odada, tavanda büyük bir ayna, kanepenin karşı tarafında da küçük bir yuvarlak sahne ile dans direği vardı.

Kanepede oturan iki adam, içeri girerken bana aç bir şekilde bakıyordu.

“Merhaba çocuklar,” bornozumu serbest bırakmak için parmağımı hafifçe vücudumdan aşağı doğru takip ederken baştan çıkarıcı bir şekilde mırıldanıyordum. “Bugün ne yapıyoruz?”

İpek kumaş üzerimden kayıyor ve ayaklarımın etrafında birikiyordu. Adamlardan biri ikisinin arasındaki boşluğu eliyle işaret ederek oturmamı istedi.

“Performanstan sonra, tadına bakmak istediğimizi biliyorduk. Gel hadi. Otur,” diye ısrar ediyordu sağdaki. Her iki adam da uzun boylu ve zayıftı.

Bana bakıp dudaklarını yalarlarken sivri dişleri görünüyordu.

Konuşan sarı saçlı ve mavi gözlü, diğeri ise kahverengi saçlarını at kuyruğu yapmış ve kahverengi gözlüydü.

“Çok lezzetli görünüyordun,” dedi soldaki. Gidip aralarına oturdum ve boynumu esmer olana uzatırken elimle de saçlarımı toparladım.

Bana yaklaştı, kolunu bana dolarken bir eliyle de göğsümü avcunun içine almıştı.

Dişlerini etime batırmadan önce burnunu hafifçe boynumda gezdirerek kokladığını hissediyordum.

Sarışın olan önüme geçerek sol bacağımı omzunun üstüne atarken diz çökmek üzere eğiliyordu.

Dişleri uyluk atardamarımı delmeden önce uyluğuma birkaç öpücük kondurdu. Sakallarını hissedebiliyordum.

Vampirler çok cinsel varlıklar olarak bilinirler. Hayatta kalmak için kana ihtiyaç duymalarına rağmen, genellikle beslenmelerini zevkle karıştırmayı severler.

Benden içerken, ellerini vücudumda gezdiriyorlardı. Bu ikisi buraya gelen vampirlerin çoğuna kıyasla oldukça hoş görünüyorlardı.

Herkes buraya kendi seçimimizle gelmediğimizi biliyordu. Vampirler genellikle insan hayatına çok az saygı beslerler, sanki onların altıymışız gibi düşünürlerdi.

Bu kurumda geçirdiğim yıllar boyunca zalim ve acımasız birçok vampirle tanıştım. Ancak, birkaç tane iyi olanı da tanıdım.

Buradaki ilk yıllarımda, bir tanesine kapılmıştım bile. Adı Phillipe idi. Çok yakışıklı ve çok tatlıydı.

Bana karşı hep nazikti ve benimle konuşur, beni tanımaya çalışırdı.

Hatta bir gün beni bu korkunç yerden uzaklaştırmayı umduğunu söylerdi. El üstünde tutulmam gerektiğini, kullanılmamam ve suistimal edilmemem gerektiğini de.

Bir akşam, benimle vakit geçirmek için randevu almıştı ve işler çabucak alevlenmişti. Bekaretimi istediğinde kabul etmiştim.

Çünkü herhangi biri ile olmasını istemedim. İlk seferimin, bir sonraki satıldığım kişi tarafından tecavüze uğrayacağım zaman olmasını istemedim.

Kendi seçimim olsun istedim. Kontrolün bende olmasını ve karar verebilmeyi istedim.

Ne yazık ki, Efendi Lacroix neler olduğunu fark etti ve paldır küldür yanımıza geldi. Daha ne olduğunu anlayamadan Phillipe'in kalbine bir kazık sapladı.

Phillipe'in ölümünün benim hatam olduğunu söyler gözlerle sessizce bana baktı. O gece ağlayarak uyudum.

O gün bir daha asla, müşterilerin yanında gerçek benliğimi ortaya çıkarmamaya karar verdim.

Kendimi korumam gerekiyordu ve olmam beklenen kişi gibi davranmak tüm bu çileden kurtulmanın tek yoluydu.

Artık, benden ne olmamı istiyorlarsa öyle davranıyordum. İtaatkâr ya da ateşli olabilirdim. Flörtöz, baştan çıkarıcı, utangaç veya narin olabilirdim.

Çok dikkatli olmuştum ve insanları okuma yeteneğim sayesinde bekaretimi bu kadar uzun süre koruyabildiğimi biliyordum.

Boynumu emdikten sonra, boğazımdan aşağıya öperek ilerlemeden önce, dilini yaranın üzerinde gezdiriyordu.

Siyah iç çamaşırımın şeffaf kumaşından baş parmağıyla işaret parmağı arasında meme ucumu sıkıştırıp hafifçe büküyordu.

Benden çok içtiler, kan kaybından başım dönmeye başlamıştı. Odadaki ışıklar yanıp sönmeye başladığı zaman, sürelerinin dolduğunu anlarlardı.

Bacaklarımın arasındaki, taze ısırık izlerini yalayarak kapanmasını sağladı.

Bir vampirin tükürüğü de iyileştirme yeteneğine sahiptir, böylece beslenmeleri bittiğinde, dillerinin basit bir hareketiyle açtıkları yaraları kolayca kapatabilirler.

İkisi de ayağa kalkarken ben de kan kaybından yorgun düşerek kanepeye yaslandım.

Kahverengi gözlü adam, ağzının köşelerini başparmağıyla silerken “Gerçekten nefistin, aşkım” dedi.

“Evet” dedi sarışın. “Burayı daha sık ziyaret etmek zorunda kalacağımıza inanıyorum.”

Gardiyanlardan biri içeri girip zavallı bedenimi kaldırmadan önce kıyafetlerini düzeltip dışarı çıktılar.

Gardiyan beni merdivenlerden aşağı taşıdı ve kafesimin köşesindeki ince saman şilteye bıraktı.

Neyse ki bu, gecenin son işiydi, saat sabah beşe yaklaşıyordu.

Battaniyeyi vücudumun üzerine çekerek dertop olmuş halimle kendimi uykuya teslim ettim.

*****

Ertesi akşam, yeni bir köle kümesi taş basamaklardan aşağı, hücrelerin bulunduğu bodruma doğru yürürken uyandım.

“Yürümeye devam edin, sizi değersiz serseriler!” diye bağıran gardiyan, ardından kırbacıyla da grubu dövmeyi sürdürüyordu.

Odanın derinliklerine yönlendirilen birkaç kız, kırbaç çıplak kollarını ısırınca acıyla ağlamaya başladı.

Ayağa kalkıp onları izlerken kafesimin kapısına yaklaşıyordum.

Kirli yanaklarından akan gözyaşlarıyla hareket ederken kalbim onlar için kırılıyordu.

Genç kızlardan biri, bir gardiyan gelmeden önce yüksek sesle, yürek burkan hıçkırıklara boğuldu ve ardından çenesini kapaması için bağıran gardiyan, yüzüne sert bir şekilde vurdu.

Ona durmasını söylemek istiyordum ama bunu yaparsam feci bir şekilde dayak yiyeceğimi de biliyordum. Zavallı gençleri teselli etmek için, gardiyanların gitmesini beklemeye karar verdim.

Geri kalanımız hücrelerimizden çıkmadan önce kızları sıraya sokmuşlardı.

Hemen yeni gelenlerden birkaçının elini yakalayıp sıkıca tutmaya çalıştım.

Onlarla konuşmak üzere olduğumu anlayınca, söyleyeceklerimi duymak için hemen etrafıma sessizce toplanmışlardı.

“Şimdi bizi eğitim merkezine götürüyorlar. Size söyleneni yapın ve başınızı eğin. Eğer iyi bir iş yaparsanız ve onlarla konuşmazsanız, size zarar vermezler. Burası size düzenli yemek verecek. Duş da alabilirsiniz. Cesur ve güçlü olmak için elinizden geleni yapın ve ihtiyacınız olduğunda her zaman yanıma gelebilirsiniz.”

Bazıları gözyaşlarını kurutmak için yanaklarını ellerinin tersi ile okşarken hepsi sessizce başını sallıyordu.

Gardiyanlar kapıyı açıp bizi spor salonuna götürmeye başlarken ayağa kalkıp çıkışa doğru döndüm.

Köle eğitimi almış olanlarımız vücudumuzu zinde tutmak için çalışacaktık.

Yeni gelenler nispeten daha nahoş şeyler öğreniyor olacaklar. Buradaki ilk birkaç haftamı hatırladığımda mideme kramplar girdi.

Çok utanıyordum, kirli hissediyordum.

Bu düşünceleri kafamdan atmaya çalışarak, bir koşu bandına doğru yürüdüm ve binerek hızı ayarladım.

Sekiz kilometre koştuktan sonra, tüm kaslarımı çalıştırdığımdan emin olmak için şınavlar, mekikler, çömelmeler ve birkaç şey daha yaptım.

Zamanımız bitiyordu ve görüyordum ki yeni gelenlere spor salonunu temizlemeleri emrediliyordu.

Eğitime; direk dansı, oral seks, teslimiyet gibi müşterileri memnun edecek yeteneklere geçmeden önce temizlik ve itaati öğreterek başlarlardı.

Genç kızlardan birinin yerleri fırçalamayı bırakarak, topuklarına yaslandığını gördüm.

Elinin tersiyle alnındaki teri silerken Bayan Dupont onu fark etmişti. Gözünde müthiş bir öfke ile kızın yanında aldı soluğu.

“Bunun anlamı nedir?!” diyerek kızı ayağa dikmeden önce çığlık çığlığa soruyordu. “Ara verebilirsin dedim mi?!”

“Ha—Hayır, ha-hanımefendi,” kız yere bakarken sessizce kekeliyordu.

“O zaman neden fırçalamıyordun?”!”

“Ko—kollarım yorgun,” diye açıklamaya çalıştı kız, gözleri gözyaşlarıyla dolarken.

“Kollarım yoruldu,” Bayan Dupont öfke içinde kızı taklit etti. “Bahane istemiyorum! Beceriksizliğin için on kırbaç! Diz çök!” diye emretti.

Genç kız vücudunu zorlukla yere indirirken kontrolsüzce sallanıyordu.

Bayan Dupont kızın paçavralarının arkasını yırtıp sırtını açtı ve arkasına geçti.

Kırbaç kızın üzerine indiğinde etinde derin bir yara oluşturdu. Ağlamaya başlamadan önce kızın acı içinde feryat ettiğini duyduk.

Düşünmeden, ona doğru ilerliyordum, kalbim göğsümde daralıyordu.

Daha dikkatli olmalıydım. Ne yapıyordum ben? Bilmiyordum.

Bu genç kızların benim gibi dövülmesine seyirci kalamazdım. Bunu hak etmiyorlardı. Hiçbirimiz hak etmiyorduk.

Kırbaç tekrar yükseldiğinde, kendimi hızla genç kızla kırbacın arasına atmıştım.

Ben de sırtımı ona benzer bir pozisyona sokarak etrafında kıvrılıyor, onu vücudumla korumaya çalışıyordum.

Kırbaç sırtımda şaklarken dişlerimi sıkıyor, ses çıkarmıyordum.

“Çekil aradan Ruby!” diye bağırdı metres, sahne adımı kullanarak. Gerçek adımı nadiren kullanırlardı. Bazen hatırlayıp hatırlamadıklarını merak ediyordum.

“Hayır, hanımefendi” diye cevap verdim, donmuş gibi kıpırdamadan.

“Hayır mı?!” diye şüpheyle sordu. Cevap vermedikçe ya da hareket etmedikçe, bunu cevabım olarak aldığına emindim.

“Tamam, Anna'nın kırbaçlarının geri kalanını ve müdahale ettiğin için de için on beş tane daha ilave ile birlikte sana atacağım.” dedi.

“Evet, hanımefendi” diye cevap verdikten sonra dişlerimi sıkıp burnumdan yavaşça bir nefes aldım ve kendimi acıya hazırlamaya çalıştım.

Sırtımı ısırırken kırbacın şaklamasını duyuyordum ve sonra tekrar ve tekrar. Hepsine katlanıyordum. Sırtımdan aşağı inen sıcak kanı hissedebiliyordum.

Hareket etmekten veya kırbaçlanmamı izlerken ses çıkarmaktan korkan herkes hareketsiz dururken, oda tamamen sessizdi.

Son kırbaçlamadan sonra, herkes şoktaymış gibi bir an için donup kaldı.

Bayan Dupont aniden bizden uzaklaşırken, diğer kızlar da bana ve Anna adındaki genç kıza doğru geliyorlardı.

Rahatlatıcı sözler ve cesaretlendirmeler mırıldanırken aslında bize yardımcı olmaya çalışıyorlardı.

Mina ve Callie adındaki kızlardan ikisi iki yanıma geldi, her biri beni yukarı çekerken kollarımdan birini boynuna dolayarak.

“Bu çok cesurcaydı,” dedi Mina bana yumuşakça.

Callie, çıkışa doğru bana yardım ederken “Hadi gidip seni temizleyelim,” diye ekledi.

Bütün kızlar Anna ve benim etrafımda toplanıp bizi eğitim odasından çıkarıp duşlara götürdüler.

Bir saat sonra hepimiz temizlenmiştik. Kızlardan biri enfeksiyon kapmaması için taze yaralarıma antibiyotik krem sürdü.

Bayan Dupont içeri girdiğinde giyinmeyi bitirmiş, bir bankta oturuyorduk.

“Ruby Red, Efendi Lacroix sizinle konuşmak istiyor.” dedi soyunma odasından ayrılmadan önce soğukkanlılıkla.

Etrafımdaki kızlar ellerimi tutup omuzlarımı sıkarken sinirlerimi yatıştırmak için derin bir nefes aldım, hepsi beni rahatlatmaya ve şans dilemeye çalışıyordu.

Cesaretimi topladıktan sonra ayağa kalkıp. “Bir şey olmaz. Benim için endişelenmeyin,” dedim kızlara.

“Hepinizin başı derde girmeden önce hazırlanıp bir sonraki eğitim istasyonunuza gitseniz iyi olur.”

Ben kapıya dönerken her biri başlarını sallayıp bana sarıldılar.

Koridordan efendinin ofisine doğru yürürken ellerimi önümde gergin bir şekilde büktüğümü hatırlıyorum.

Kapıyı çalmak için elimi kaldırdım ama bunu yapmaya fırsatım bile olmadan “Gir” sesini duymuştum.

Ne şekilde öğretildiyse öyle yapıyordum ve masasında otururken ona doğru dikkatlice yürümeden önce arkamdan sessizce kapıyı kapatmıştım.

“Beni görmek istemişsiniz, Efendim” dedim başım eğik bir şekilde.

“Evet, otur,” diye cevap verdi.

Onun karşısındaki koltuğa oturdum ve bana bakarken sanki bir şey düşünüyormuş gibi parmaklarını önüne diktiğini fark ettim.

“Bayan Dupont bugün antrenmanda olanlardan bahsetti. Kendin için ne söyleyeceksin?”

“Özür dilerim. Kız çok gençti ve ilk günüydü. Sadece mola verdiği için dövülmesini izleyemedim. Belli ki bu kadar yorucu el işçiliğine alışık değil.” diye cevap verdim.

“Ne yazık ki, bu bir sorun Ruby. Yeni kızlarımızın eğitimine engel olamazsın. Bugün yaptıkların benim işim için tehlikeli olabilir.” diye konuşmaya başladı. Benimse duyduklarım karşısında ağzım bir karış açık kalmıştı.

“Tehlikeli mi? Nasıl?” diyerek itiraz ediyordum.

“Kötü örnek oluyorsun. Kızların kafalarına düşünceler girecek. İsyan etmeye başlayabilirler. Bunu göze alamam” diye açıklıyordu.

“Ama ben.”

“Bu sakıncalı olacak, ama en azından onlara zorla da olsa gerekenleri yaptırabiliriz. Ancak, bildiğin gibi, bu yöntem nedense sende işe yaramıyor.”

Dudaklarımı birleştirdim. Zihin okumanın yanı sıra vampirler kişinin zihnini kontrol etme yeteneğine de sahiptir. Buna “zorlama” diyorlar.

Beni dinlemeye zorlayamadıklarını erkenden öğrendiler. Bunun bende neden işe yaramadığı hakkında hiçbir fikrim yok.

Ne yazık ki, bunun dezavantajı, uyumumu kazanmak için çok daha fazla kırbaçlama ve ceza almam olmuştu.

“Bunun bir daha olmayacağını garanti ederim, seni açık artırmaya göndermenin zamanı geldi.”

 

Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!

Parlak Yıdlız

Andra için, bir ejderhayla bağ kurmak imkansız bir rüya gibidir. Ancak yolları yakışıklı bir Gökyüzü Binicisi ile kesiştiğinde Andra yepyeni olasılıklarla karşılaşır. Hatta biraz sihirle, kendini gökyüzünde süzülürken bile bulabilir…

Yaş Sınırlaması: 15+

Vahşi

Biz sadece tek bir dil konuşuruz, o da seks dili.

Beni saçlarımdan tutmuş kendine doğru çekiyordu.

Şimdiden o kadar ıslanmıştım ki içimde kaymasına dayanabilir miyim bilemiyordum.

Beni sertçe masanın üzerine doğru eğdi. Bu libidomun daha da yükselmesine neden olmuştu. Aletini kıçımda masaj yaparcasına oynattığını hissediyordum.

Şehvetle iç çektim.

Ona ihtiyacım vardı.

Tam içimde.

Kutudaki Jack

Hemşire Riley, psikiyatri koğuşundaki en kötü şöhretli hastalardan biri olan Jackson Wolfe’a atandı. Wolfe’un çevresindeki herkes aniden ölürken, onun uğruna ölünecek kadar seksi olması da oldukça ironikti. Jackson, cazibesiyle Riley’i kendisine çekerken, Riley, katilin kim olduğunu bulabilir mi, yoksa o, tam da aşık olunacak adam mı?

Yaş Sınırlaması: 18+

Mason

İngiltere’nin en güçlü adamlarından biri olan Mason Campbell soğuk ve sert bir kişiliğe sahipti. Kimseden özür dilemezdi. Rüzgâr adının fısıltılarını taşısa, herkes korkudan titrerdi. Acımasız, merhametsiz ve kimseyiaffetmeyen biri olarak nam salmıştı. Lauren Hart onun asistanı olarak yeni çalışmaya başladığında kendini onun öfke nöbetlerine, nefretine ve kibrine hedef olarak buldu.. Erkekler tarafından kıskanılan ve kadınlar tarafından arzulanan Mason Campbell için çalışmasaydı hayatı daha iyi olurdu. Ama Mason’ın gözü ondan başka kimseyi görmüyordu, özellikle de geri çeviremediği bir anlaşma yaptığında.

Yaş Sınırlaması: 18+ (İstismar, Cinsel İstismar)

Alfa’nın Misafiri

Georgie, tüm hayatını kömür madenciliği yapılan bir kasabada geçirmiş, ailesi gözlerinin önünde ölene kadar dünyasının gerçekte ne kadar acımasız olduğunu henüz fark etmemiştir. On sekiz yaşındaki kız, tam işlerin daha da kötüye gidemeyeceğini düşünürken madenlerin sahipleri olarak bilinen münzevi kurt adam sürüsünün topraklarına izinsiz girer. Ve kızı gören alfa bu izinsiz ziyaretten hiç hoşlanmamıştır… En azından onu ilk gördüğünde.

Yaş Sınırlaması: 18+

Alıkonulmuş

Clarice, hayatı boyunca aşırı korumacı babası tarafından, içindeki kurttan kopuk şekilde yetiştirilir. Bir dönüşümü sırasında kontrolünü kaybeden Clarice, kurt adamların azılı lideri Kral Cerberus Thorne’a rehin düşer. Cerberus’un kalesinde kapana kısılan Clarice, kaderinin azılı liderin ellerinde olduğunu fark edecek, fakat her şey için çok geç olmadan eşini evcilleştirmenin bir yolunu bulabilecek mi?

Yaş Sınırlandırması: 18+

Sapığımla Tekrar Buluştum

Talia mafya babası Axel tarafından kaçırıldığında sadece on yedi yaşındaydı. Sonunda elinden kaçmayı başarır, ama hayatın ne kadar acımasız olabileceğini keşfetmeden öncesinde değil. Kendini korumak için çok uzaklara kaçar ve kimliğini de değiştirir. Birkaç yıl içinde, geriye bakmaya niyeti olmayan güçlü ve başarılı bir iş kadını olur. Ama sonra, onu kaçıran şeytanla bir anlaşma yapmaya zorlayacak şey olur… Ve şimdi o, onu bulduğuna göre, bir daha kaçmasına asla izin vermeyecek!

Yaş sınırlaması: 18+ (İçerik Uyarısı: Cinsel Saldırı, Tecavüz)

Her Şey Seninle İlgili Değil

Maya Hamilton, küçük yaştan beri ipi koyvermekten ve istediğini yapmaktan başka bir şey sevmeyen vahşi bir parti kızıydı. Jace Parker, çok parti yapanlara karşı zaafı olan sorumsuz bir çocuktu. Birbirleri için mükemmellerdi; ta ki bir şekilde Jace Maya’yı mesajla terk edene kadar. Şimdi, iki yıl sonra, öğrenci ve öğretmen olarak tekrar karşılaşıyorlar ve Maya, Jace’ten hayatını değiştirecek bir sır saklıyor!

Yaş Sınırlaması: 18+

Gideon

Likan Kraliyet ailesinin danışmanı 200 yaşındaki Gideon, çoğu insanın ömründen daha uzun süredir Erasthaisini arıyor. Uzun zaman önce bundan vazgeçmişti, ama bu gece onunun kokusunu alıyor… Kokuyu yatağına kadar takip ettiğinde, onu birinin beklediğini fark ediyor…

Bir insan olan 22 yaşındaki Layla, hayatı boyunca bağımsız olmaya çalışmıştır. Ancak hasta bir iş arkadaşının vardiyasını aldıktan sonra, kendini sahibinin yatağına çıplak halde tırmandıracak kadar güzel kokan bir evde bulur.

Yaş Sınırlaması: 18+

Seksi Üvey Kardeşim Bir Ayıadam

Lisedeki son yılının en büyük partisinin olduğu gece Helen, partiye gitmek yerine annesinin yıldırım nikahına gitmek zorundadır. Annesi, Bear Creek’li bir dağ adamıyla evlenmek üzeredir ve Helen bu durumdan pek de memnun değildir. Ta ki Sam’le tanışana kadar. Sam, dağların en ateşli adamıdır ama şimdi Helen’ın üvey kardeşi olacaktır. Karakterleri birbirlerine zıt olmasına rağmen, iki yeni akraba birbirine çekilir. Ancak yaklaştıkça Helen bir şey keşfeder: Sam’in bir sırrı vardır…

Yaş Sınırı: 18+