Kanlı Gölge Sürüsü’nden Alfa Everett’in, eşinin bir insan olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Ama işte şimdi tam karşısında, on sekiz yaşındaki, oldukça sakar Rory duruyordu. Bir Omega kurdu tarafından evlat edinilen Rory, hayatının çoğunu Kızıl Ay sürüsünde geçirdi, ancak sürünün liderleri onu öldürmeye çalıştıktan sonra, artık oraya geri dönmeyecekti. Görünüşe göre o ve koruyucu Alfa birbirlerine iyice bağlanmıştı. Peki aralarında aşk gelişecek mi? Ve eğer büyüyebilirse, aşkları Rory’nin sırlarına dayanacak kadar güçlü olabilir mi?
Yaş Sınırlaması: 18+
Alfa ve Aurora by Delta Winters is now available to read on the Galatea app! Read the first two chapters below, or download Galatea for the full experience.

Uygulama, patlayıcı yeni romanlar için en sıcak uygulama olduğu için BBC, Forbes ve The Guardian’dan takdir aldı.

Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!
1
Kanlı Gölge Sürüsü’nden Alfa Everett'in, eşinin bir insan olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Ama işte şimdi tam karşısında, on sekiz yaşındaki, oldukça sakar Rory duruyordu. Bir Omega kurdu tarafından evlat edinilen Rory, hayatının çoğunu Kızıl Ay sürüsünde geçirdi, ancak sürünün liderleri onu öldürmeye çalıştıktan sonra, artık oraya geri dönmeyecekti. Görünüşe göre o ve koruyucu Alfa birbirlerine iyice bağlanmıştı. Peki aralarında aşk gelişecek mi? Ve eğer büyüyebilirse, aşkları Rory'nin sırlarına dayanacak kadar güçlü olabilir mi?
Yaş Sınırlaması: 18+
Orijinal Yazar: Delta Winters
“Rory!”
Orta yaşlarda bir kadın, sanki okul gününde uyumamı beklermiş gibi odama daldı.
Benim giyinmiş olduğumu fark eder etmez kendini topladı. O sırada aynamın önünde saçlarımı tarıyordum.
“Günaydın anne,” diye tatlı bir gülümsemeyle seslendim. Onun moralini güzel enerjimle yerine getirmeyi umuyordum.
Fakat yüzündeki kasvet değişmedi. Yaşının getirdiği kırışıklıklar onu yaşlandırmış, kızgın mizacı kalıcı olarak yüzünde kendisine yer edinmişti.
Yıpranmış uçlarıyla, çekingen kahverengi bukleleri onun ilgisinden uzak bir şekilde özgürce salınıyordu. Neredeyse kızarmış gözleri odanın etrafında gezinirken donuklaştı.
Odayı tertemiz, yatağı da düzgünce toplanmış bir vaziyette bulmuştu.
“Günaydın Rory,” dedi annem hayatın getirdiği yorgunluğu gösteren baygın bir gülümsemeyle karşılık vererek.
Tarağı ellerimden alıp, koyu renkli kahverengi saçlarımı nasırlı elleriyle örmeye başladı.
“Okul nasıl gidiyor? Bu hafta pek ortalıkta görünmediğimi biliyorum ama benimle her şey hakkında konuşabilirsin. Bir dakika, kolundaki bu morluk nasıl oldu?”
“Bu sabah yataktan düştüm. Sıra dışı bir şey yok.
Her zamanki gibi diğerlerinden uzak duruyorum.” Aynadan, zarif gülümsemenin yüzüme yayılmasını izliyordu.
Bu gülümseme ona karşı olan minnettarlığımı tasvir ediyordu bir bakıma.
Annem beni üç yaşında, Kızıl Ay Sürüsünden birkaç kilometre uzaklıktaki tehlikeli bir ormanda terk edilmiş bir vaziyette bulmuştu.
Kendisi bir Omega kurduydu ve ben onun biyolojik kızı olmadığımı biliyordum. Yine de bana her zaman kızı gibi davrandı.
Fakat, bu benim insan olduğum gerçeğini değiştirmiyordu. Hem de yüksek rütbeli bir kurt sürüsündeki tek insandım.
Ben her zaman daha zayıf ve değersiz biri olmuştum.
Çocukken, sürüdeki çocuklar sürekli olarak bana zorbalık ederlerdi.
Eşyalarımı çalıp beni ortalarına alırlardı çünkü güçlerini göstermek isterlerdi. Sert sözlerle hep benimle alay etmenin bir yolunu bulurlardı.
Ben büyüyünce, annem nispeten normal olabileceğim bir insan lisesine gitmemin benim için en iyisi olacağına karar verdi.
Tabii ki, hâlâ lisedeki çocuklardan daha zayıftım. Bunun sebebi onlardan daha minyon tipli ve çelimsiz olmamdı. Ben yine de herkesle arkadaş olmak istiyordum.
Okulumu, arkadaşlarımı, öğretmenlerimi ve dersleri seviyorum.
Hareketli koridorlardan geçerken, kıkırdayan kız grupları ve etrafımda futbol topları fırlatan sporcuların sesleri arasından, Freya heyecanla üstüme atladı.
O sırada kendi ayağıma takılıp düştüm. Dengemi geri kazanırken birkaç kıkırdama duyuldu. Başımı yanaklarımda hafif bir kızarmayla hemen yere eğdim.
“Kızım, gerçekten sakarsın,” dedi Freya kıkırdayarak. Bana koridorda rehberlik ediyordu. Kolunu benim koluma kenetlemesi aynı zamanda koordinasyonuma da yardımcı oluyordu.
Kendimi bildim bileli hep sakar bir çocuktum. Bu da sürümdeki genç kurtlardan gördüğüm işkencelere yenilerinin eklenmesini sağladı.
“Rory, bebeğim merhaba ve Freya, sana da selam,” diyerek bize doğru yaklaşıyordu Eddie.
Yüzünde de sevgi dolu bir gülümseme vardı. Lakros takımının bir üyesi ve hevesli bir kitap okuyucusu olduğu için, bu kültürlü sporcuya aşık olmuştum.
Beni şaşırtan şey, onun da benden hoşlandığını söyleyip, bana çıkma teklif etmesiydi.
Her kızın aşkının tek taraflı olmadığını öğrenmesi onu nasıl mutlu ederse, ben de öyle mutlu hissediyordum. Böylelikle onun çıkma teklifini kabul ettim ve son senenin başından beri bir aydır çıkıyorduk.
Dudaklarıma hafif bir öpücük kondurup, kolunu omzuma attı. Hâlâ kontrol edilemeyen ve durdurulması imkansız sakarlığımı anlamaya çalışıyordum. Çantama uzanırken yanlışlıkla onun karnına vurdum ve bu koridorda bir kargaşa yarattı.
Eddie bir anda sendeleyip, başka bir kızın üzerine düştü. Yerde yuvarlanmaya başlarken üzerine düştüğü kız ise çığlıklar atıyordu.
Aslında çok güçlü biri değilim ama Eddie'nin zayıflığı ve fazla kaslı olmaması onu kolayca itmemi sağladı. Onun ayağına takılıp ben de neredeyse okulun en popüler kızı, arkadaşım Bethany'nin kollarına düşüyordum.
Yanındaki erkek arkadaşı durumumuza kıkırdayıp, Eddie'ye yerden kalkması için yardım etti.
“Vay canına Rory ve Eddie,” dedi Oliver yüzünde bir sırıtışla. Sporcu arkadaşları da her zamanki gibi onun yanında bana gülüyorlardı.
Freya, ona zorbalık eden çocuklarla karşılaştığında biraz utangaç bir hale büründüğü için, derslikten hemen önce dolabına doğru koşuşturdu.
İlk tanıştığımız zaman bana da zorbalık ederlerdi, ama kısa süre sonra geri çekildiler. Nedenini hâlâbilmiyorum.
Ama iyi anlaşıyoruz. En azından sürüdeki kurtların bana yönelttiği düşmanca davranışlardan daha iyi.
“Rory, yarın doğum günüm ve Bethany parti veriyor. Gelmek ister misin?”
“Gelemem, üzgünüm. Anneme yardım etmem gerek. Ama iyi ki doğdun,” diye cevap verdim yüzümde içten bir gülümsemeyle.
Bethany erkek arkadaşına kaşlarını çatarken yanındaki çocuklar gülmemek için kendilerini zor tutuyordu.
Ne kadar anlamamış gibi görünsem de, sorusunun art niyetli olduğunu biliyordum. Ama liseyi seviyordum. Kurtlarla dolu dünyamda ait olabileceğimi hissettiğim tek yer burasıydı.
“Bu çok kötü,” diye yanıtladı Oliver hayal kırıklığına uğramış gibi davranırken. “Bu yıl daha az iyilik timsali olacağını ummuştum.”
“Kes şunu,” diye azarladı Eddie onu. Bir kalkan gibi önüme atılıp, göğsüyle Oliver’e çarptı. Oliver, yüzünde sırıtışla, üstünlüğün kendinde olduğuna inandığı için geri adım atmayı reddediyordu.
Normalde onları kışkırtmadığım sürece beni rahatsız etmiyorlardı. Ama kurtlar tarafından sebepsiz yere çok itilip kakılmıştım. Defalarca tepemi attırmışlardı.
Ayrıca burada, Bethany beni her zaman destekliyordu. Çatık kaşları da benimle dalga geçmelerini onaylamadığının bir göstergesiydi.
Yine de okul benim için sürüden ve kurt dünyasından bir kaçış demekti. Bu yüzden okula gereğinden de fazla değer veriyordum.
“Seni görmek güzeldi,” diye seslendim Eddie'yi onlardan uzaklaştırırken. Uzaktan duyulan kıkırdamalarıyla, bizimle alay etmeye devam ediyorlardı.
Acımasızlığa karşı sakinlik ve soğukkanlılıkla yaklaşılmalıydı. Aksi takdirde, bunun zorbalığın devam edeceği anlamına geldiğini bizzat yaşayarak anlamıştım. Yine de bu bilgi kurtlarda pek işe yaramıyordu.
Öğle yemeği zamanı Freya, Skye, Eddie ve ben her zamanki masamızda sohbete daldık. Bazen Bethany bizi masasına davet ederdi ama Freya ne yapar ne eder, bundan kaçınırdı.
Ben nerede olursam olayım yemeğimi yiyebilirim.
Annem sürünün en zayıf kurt cinsi olan Omega türündendi. Ben de bir insanım. Bu yüzden sürüde, artıkları toplayarak beslenmek bizim için kaçınılmazdı.
Alfa Nickolas dizginleri babasının elinden aldığından beri zayıf üyeler ihmal ediliyordu. Ama bu cehaleti yüzünden değil, “en güçlünün hayatta kalması” zihniyetinden dolayıydı.
“Okuldan sonra seni dışarı çıkarsam nasıl olur? Ya da seninle evine kadar yürüsek?” Eddie yine beni sorguluyor, olumlu bir cevap almak için istekli bir şekilde bekliyordu.
Bir sürünün üyesi olduğum için, okul dışında zaman geçirmem yasaktı. Sonuç olarak okuldan çıkmak, sürüden çıkmaktan daha zor bir durum haline gelmişti.
Eddie'nin bana karşı bu kadar sabırlı olmasına şaşırıyordum. Okuldan sadece bir kez dışarı çıkmıştım ve her seferinde buluşmalarımızı iptal etmiştim.
Her teklifini reddetmek yerine, artık bazılarını kabul edip ona sonradan bir şey çıktığını ve buluşmayı iptal etmem gerektiğini söylüyordum. Ama bu daha fazla suçluluk duygusu hissetmeme sebep oluyordu.
“Yapamam, üzgünüm. Mümkün olduğunca çabuk geri dönmeliyim çünkü annem bizim çıktığımızı bilmiyor, bu yüzden benimle eve yürüyemezsin,” dedim, yalanlar midemde bir yanma hissi yaratsa da.
Annem, Eddie ve benim çıktığımızı biliyordu aslında ama onu kurt adam topluluğundan uzak tutmak istiyordum. Bu yüzden birbirleriyle tanışmamış olmaları benim için daha iyiydi.
Sadece bir aydır birlikteydik, bu yüzden onu bu tür olaylara maruz bırakmak istemiyordum. Onu seviyorsam ve onunla olmak istiyorsam, bu yalanı sürdürmeye devam edecektim.
Ne de olsa ben bir kurt adam değildim. Bu yüzden o hayatı geride bırakabilirdik.
Eddie, annemin benim dışarı çıkmamı yasakladığına ve bana karşı aşırı korumacı davrandığına inanıyordu.
Evlatlık olduğumu henüz öğrenmemişti.
Annem beni haydut bölgesinde bulduğunda çok kötü yaralanmıştım ve o da benim öleceğimi düşünmüş. Bu yüzden annem, ormanda çocuğunu terk edebilecek türdeki bir ebeveynin, çocuğunu bir daha asla bulamaması gerektiğini söylüyordu.
Ve dürüst olmak gerekirse, öz ailemin gerçekte nasıl olduğunu merak etsem de, şimdiki annemden daha şefkatli bir anneyle kutsanamazdım.
İstemeden de olsa, Eddie cevap olarak başını onaylarcasına salladı. Moralini yerine getirene kadar yanağını öptüm.
Yalan söylemek hayatımda bir gereklilik olsa da, bunu arkadaşlarım, Eddie veya öğretmenlerim gibi değer verdiğim insanlara karşı yapmayı kolaylaştırmıyordu.
Ev ödevim, teslim edemeden gizemli bir şekilde kaybolduğunda – Sürü’nün bana yasakladığı şeylerden biri daha- yalan söylemek ve okulda verilecek cezayı kabullenmek zorunda kalıyordum.
Tabii ki, ödevlerimin elimden, öğle yemekleri zamanında alınması için yalvarıyordum, bu da Eddie ile geçirdiğim kısacık zamana mal oluyordu.
Yine de, liseden ne kadar şikayet etsem de, en azından kendimi buraya ait hissediyordum.
Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!
2
“Alfa Nickolas bir sürü toplantısı düzenliyor. Eşinin kim olduğunu ilan edecek,” dedi annem.
Yorucu bir günü geride bırakmıştım. Eve girerken, farkında olmadan basamağa takıldım. Kapıdan içeri girerken hemen üstümü başımı düzelttim.
Ruh eşleri.
Belki de kurt olmanın en avantajlı faktörü gerçekte kime ait olduklarını yani ruh eşlerini bilebilmeleriydi.
Aksine biz insanlar, tanıştığımız erkek ya da kadınların birlikte olmamız gereken kişi olduğunu umarak, sürekli farklı ilişkiler deneyimlemek zorundaydık.
Ya da, belki, ruh eşlerimiz olmak zorunda değildi. Belki de aradığımız o ‘benzersiz kişi’ bir hayal ürünüydü. Belki de kaderimizde birçok aşkı tatmak vardı.
Ama ben ruh eşi fikrine bayılıyordum. Biriyle olan o gerçek aidiyet hissi, kollarında güvende hissetmek ve karşındakinin seni mutlu etmeye çabalaması gerçekten güzel şeylerdi.
Ama günün sonunda ben bir insanım.
Ve bir kurt adamın bir insanla eşleşme şansı nadirdi çünkü ruh eşlerinin uyumluluğu en azından aynı türe dayanmalıydı.
Eddie'ye kurtlardan bahsetmeyi ve onun bundan korkmamasını hayal bile edemezdim. Kurt olsaydım onunla olamazdım zaten.
Annem beni kapıdan dışarı sürükleyip, geç kalmamamız için çılgınca kolumu çekiştiriyordu.
Sürü toplantılarında, görünmez olduğumuzu umarak bir köşeye sinerdik.
Tabii ki, insan olarak, kokum diğerlerinden çılgınca farklıydı. Bu da tamamen gölgelerde kalmamı imkansız hale getiriyordu.
Önceki Alfa, annem beni sürüye getirdiğinde beni hoşgörüyle karşılamıştı. Ancak yeni yönetim, yani Alfa Nick, benden nefret ediyordu.
Doğrusu, o tüm insanlardan nefret ediyordu.
“Bugün benim için önemli bir gün,” diye başladı Alfa Nick, sesi tüm salonda yankılanırken. “Ruh eşimi burada, sürümüzde buldum.”
Kurtlar sadece on sekiz yaşlarına geldiklerinde eşlerinin kokusunu alabilirlerdi.
Alfa Nick de ruh eşinin reşit olması için birkaç yıldır bekliyordu.
“İşte o burada,” dedi ve uzun boylu, güzel bir kız sahnede Alfanın yanında yerini aldı. Parlak saçları omuzlarının üzerinde salınırken, ela gözleri ışıkla parlıyordu.
Victoria.
Hayatımın her günü bana zorbalık eden kız.
Aynı yaştaydık, bu da onu ve arkadaşlarını çocukluk zorbalarım yapıyordu. Fakat yeni okulumla birlikte, onları daha az görüyordum.
Ama bu, artık Alfa ile çiftleştiği için, onun bu sürünün kadın lideri olan Luna rütbesine erişeceği gerçeğini değiştirmezdi.
Ve de Alfa'sı gibi, yeni Luna’nın da insanlara karşı bir nefreti vardı.
***
Kargaşa içindeki düşüncelerimle ve kontrolsüzce kafamda dolaşan görüntülerle uykuya daldım. Genellikle rüyalarımı rahatsız eden şey, bu görsel girdapta ortaya çıkardı.
Genelde rüyalarımda kurtlar olurdu. Özellikle de siyah kürklü ve mavi gözleriyle ruhumu delip geçen belirli bir kurt vardı. O gözler beni bir büyü misali savunmasız bırakıyordu. Sanki beni mavi, yeşil ve sarıdan oluşan sonsuz bir denize hapsediyordu.
Ama bu görüntüler genelde geldikleri gibi giderlerdi. Fakat o gözler zihnime kazınmıştı bir kere.
Okul için giyinip, anneme veda öpücüğü verdikten sonra sürü bölgesinin sokaklarında yürümeye başladım.
Orta büyüklükte bir sürüydük. Bizi insanlardan ayıran ve kurtlar tarafından korunan oldukça fazla arazi vardı. Okula gitmek için her gün bu yollardan geçmek durumundaydım.
Ancak yeni çiftimiz bugün sınırlarda, sürünün üçüncü yüksek komuta sahibi kurdu Gamma ile devriyedelerdi.
“Bak sen. Bu da kimmiş?” dedi Victoria, bana taş atarak.
Neden mi attı? Hiçbir fikrim yok.
Taşın yarattığı acıdan dolayı biraz sızlandım, ancak bir asi gibi kendimi korumak yerine, sorumlu tarafım daha ağır bastığı için, onların hakaretlerini sineye çektim.
Hangi yöntemin onları durduracağını kafamda tartmaya çalışıyordum.
“Ağlayacak mısın?”
“Luna Victoria, geçebilir miyim lütfen?” Yolu kapattığı için kibarca sormuştum. Ama o, geçmemi daha da engellemek için Alfa Nick'i inadına kendi tarafına çekti.
Ne sürtük ama. Sadece okula gitmek istiyordum.
“İnsanlar ve kurtlar birbirine karışmaz. Neden hâlâ burada olduğunu bile bilmiyorum,” dedi Victoria. “Özellikle senin gibi zayıf kaltaklarla kurtlar kaynaşmamalı.”
“Kaltak sensin” demeliydim ve onun bir kurt olduğunu düşünürsek bu çok bariz olurdu. Ama sessiz kaldım. Gözlerim ona tekrar mutlu mesut okuluma gidebilmem için resmen yalvarıyordu.
“Alfa,” diye seslendim, ruh eşiyle aynı duruşu sergileyen Nick'e. Sanki ona neden seslendiğim konusunda hiçbir fikri yokmuş gibi tek kaşını kaldırdı.
“Artık Alfa olduğuna göre, onu dışarı atabiliriz, değil mi Nick?” dedi Victoria yüzünde alaycı bir sırıtışla.
“Ailem kalmasına izin verdi. Verdikleri kesin karardan dönersem bundan hoşlanmazlar. Ama yine de, umurumda mı?”
Nick bunu bir anlığına kafasında değerlendiriyormuş gibi davranıyordu.
Annem her zaman, topraklarındaki insanları öldürerek eski yöntemlerine geri dönmek isteyen kurtlardan uzak kalmamı öğütlemişti.
Kurt yasalarına göre, bu kanunlara uygun bir davranıştı. İnsanlar ve kurtlar birbirine karışmamalılardı, bu onların kutsal kuralı gibi bir şeydi.
“Git,” diye izin verdi Alfa.
Onların önünden geçip, görüş açılarından çıkana kadar bir yere takılmamak için dikkatlice yürüdüm. Ancak sürüden uzaklaştığımda rahat bir nefes alabildim.
Artık orada güvende olduğumu düşünmüyordum. Gitmemi istiyorlardı. Nick sürünün Alfa’sı, Victoria da Luna’sı iken zaten işim çok zordu.
Kim ne derse desin, onlar istedikleri her şeyi yapabilecek güçtelerdi. Annem bile beni onlardan koruyamazdı. Zaten bu yüzden beni onlardan uzak tutmak için çabalıyordu.
***
Bütün günü okulda birkaç hatayla atlattığım için, ki bu benim için bir başarı, kendimi kutluyordum. Ancak ön kapıdan girer girmez yüzüstü düştüm.
Arkamdan duyduğum kıkırdamalar bana yalnız olmadığımı hatırlattı. Yerden kalkmadan önce kendime çeki düzen verdim.
“Alfa’m ve Luna’m,” diyerek şaşkınla açılmış gözlerimle selam verdim. Yanlarında dehşete düşmüş gibi görünen annemin ifadesi çaresizlik ve keder içindeydi.
Ona küçük bir bakış attım ama neler olduğunu anlayamıyordum.
“Seni sürüden kovuyoruz. İnsan olduğuna göre, aramızda gittiğinde kopacak gerçek bir bağımız yok. Fakat annen seninle gelmeyecek.”
Alfa Nick, “Veda edebilirsin çünkü bu gece gidiyorsun,” dedi soğukkanlılıkla. Yüzünde sanki bana annemi terk etmem gerektiğini söylemiyor veya evimden zorla ayrılmamı emretmiyormuş gibi bir ifade vardı.
Nereye gidebilirdim ki? Bu sürüden kendimi ne kadar soyutlamış olsam da, onlar hâlâ ailemdi, orası benim evimdi. Şimdi de beni bir hiçmişim gibi kovuyorlar mıydı?
“Ne?” Hayretler içindeydim. Sabah bu konuyu tartışıyorlardı. Ama bu kadar çabuk karara varacaklarını düşünmemiştim.
“Rory,” diye seslendi annem. Yanaklarından akan gözyaşlarıyla ellerimi ellerinin içine aldı.
Acı hissetmemin istedikleri tepki olduğunu bildiğim için ağlayamıyordum bile ama içimde fırtınalar kopuyordu.
Onlar fark etmeden bana bir zarf uzattı. Ben de ne hakkında olduğunu merak ederek cebime koydum. Bu belki bir veda mektubuydu, ya da başka bir planı vardı.
Sürüdekiler, ben evimden kovulurken hiçbir şey yapmadan durdu. Alfa, Luna ve Beta'nın beni zorla sürü bölgesinin sınırlardan dışarı atışını izlemekle yetindiler.
Birkaç şey almama bile izin vermediler ve annem de bunu durduramamıştı. Eğer bir kurt olsaydım, sürülerinden sürülmem onlar için acı verici olabilirdi. Bu, sürümle bağım kopmuş demek olurdu.
Sınırları geçtikten sonra, haydut topraklarına girmiş olacaktım ve neden burada terkedilmem gerektiğini kendimce sorgulamaya başladım.
Sürüdekiler sessiz kalmışlardı. Fakat Alfa, Beta ve Gamma benim korkmuş ifademi fark ettikten sonra, yüzlerini memnun bir ifade kapladı.
Bu üçü cidden berbat ve sadist kişilerdi.
Yavaşça ilerlerken bir anda kafama keskin bir darbe alıp yere yuvarlandım. Görüşüm bulanıklaştı ve kafamın arkasındaki zonklama zihnimi uyuşturdu. Önüme doğru dönmeye çalışırken, Alfa’nın büyük ellerini omuzlarımda hissedip ağlamaya başladım.
Tüm vücut ağırlığıyla beni eziyor, bıçağı çenem boyunca ilerliyordu. Hâlâ yüzünden silinmemiş sinsi bir gülümseme ile bana bakıyordu.
“Ne yapıyorsun?” diye sordum neredeyse duyulamaz bir fısıltıyla.
“Neden soruyorsun küçük Rory, senden kalıcı olarak kurtuluyoruz işte,” diye cevap verdi Nick kurnaz bir ses tonuyla. “O güzel ağzının başka birine kurtlardan, ve sürümüzden bahsetmesine izin vereceğimi düşünmedin heralde.”
“İnsanların sürgün edilme hakkı yok, onların kaderinde ölmek var küçük Rory.”
Daha fazla beklemeye kalmadan, metalin boynumun derisine batıp içine girdiğini hissettim.
Boynumu tutup ellerimle fışkıran kanı durdurmak istiyordum. Bir yandan da tekrar nefes almaya çalışıyordum.
Her şey kararmadan önce gördüğüm son şey kendini beğenmiş yüzleri oldu.
Beni öldürmüşlerdi.
Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!