Lake’in mükemmel bir planı vardı. Eşini bulacak, yerleşik hayata geçecek ve bir yuva kuracaktı. Ancak sevgilisi onu başkası için terk ettiğinde, Lake’in planı da kalbi de paramparça oldu. Tanrıça’nın onun için başka bir planı olduğuna inancını koruyabilecek mi? Belki de bu plan, onunkinden çok daha iyidir…
Yaş Sınırlaması: 16+
Son Umudu by Karrie is now available to read on the Galatea app! Read the first two chapters below, or download Galatea for the full experience.

Uygulama, patlayıcı yeni romanlar için en sıcak uygulama olduğu için BBC, Forbes ve The Guardian’dan takdir aldı.

Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!
1
Lake'in mükemmel bir planı vardı. Eşini bulacak, yerleşik hayata geçecek ve bir yuva kuracaktı. Ancak sevgilisi onu başkası için terk ettiğinde, Lake'in planı da kalbi de paramparça oldu. Tanrıça'nın onun için başka bir planı olduğuna inancını koruyabilecek mi? Belki de bu plan, onunkinden çok daha iyidir…
Yaş Sınırlaması: 16+
Orijinal Yazar: Karrie
Aynaya baktığımda bana bakan kızı tanıyamıyordum.
Kızın bir zamanlar zümrüt gibi ışıldayan gözleri artık donuk ve bomboş bakıyordu. Sol yanağından süzülen yaşlar kurumuş ve burnu çok ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu.
Gece elbisesi parçalara ayrılmış, karnı ve göğüs kafesi boyunca morluklar oluşmuştu. Bakımsızlıktan saçları matlaşmış ve yağlanmıştı.
Yakıcı bir acı topu üzerimden geçerken acılar içinde çığlık attım. Vücudum yere çarparken kemiklerim ve kaslarım sızlıyordu. Gözlerimden yaş damlarken bir çift kol nazikçe bana sarıldı.
Ayak parmaklarım öylesine bükülmüş ki, çıtladıklarını duyabiliyordum. İkizim Landon'un kollarında kıvrılıp feryat ettim. Vücudum acıdan kasılmıştı.
“Onu öldürecek!” Annemin boğuk çığlıklarını duydum, “Bebeğim.”
Landon beni iyice sarmalarken ben de yüzümü boynuna gömdüm. Pençelerim ve köpek dişlerim sökülüyordu.
“Gitmesine izin verme Landon,” diye emretti babam “Lynne onunla savaşıyor.”
Kurdum Lynne, fena biçimde ortaya çıkmak ve onu bizden alan her şeyi parçalamak istiyordu.
Bir başka acı dalgası üzerimden geçerken göğsüm çatlıyordu. Landon'ın açık renkli tişörtüne tutunup, kanayıncaya kadar alt dudağımı ısırdım.
Gözlerim sıkıca kapalı ve yüzüm gergindi. Yaptıkları her şeyi hissedebiliyordum.
Ve bundan önceki birçok gecede olduğu gibi, acı, ilk ortaya çıkışı kadar çabuk kayboldu.
Lynne yavaşça kendini gerçekliğe bırakarak kafamın arkasında bir yere kaçtı. Acısını dindirmeme de izin vermedi.
“Her şey yolunda.” Landon saçımı yüzümden çekerek düzeltti. Boğazımda bir yumru ile kollarının arasında oturuyordum.
“Bunu bana neden yapsın ki,” diye sordum çatlamış sesimle.
Yaralarımdaki kanın hafifçe lekelediği banyo fayansına bakarken yüzüm duygudan yoksundu.
Annem “Buna bir son vermelisin,” diye yalvardı babama. “Böyle olmamalıydı.”
Landon'ı sarılmayı bırakıp kollarında gevşedim. Beni seve seve taşırken omzumu ovuyordu.
“Bunun nasıl olması gerektiği umurumda değil,” diye hırladı ikizim, “Lake'in şu anda bize ihtiyacı var. Önemli olan da bu.”
Bir süre ikna etmeye çalıştıktan sonra, Landon'un beni ayağa kaldırıp odama dönmeme yardım etmesine izin verdim. Ailem dağılmış ortalığı temizlemek için geride kaldı.
“Lake.” Landon karnımı görünce iç çekti. Çürükler bu gece daha belirgindi. Birçoğu mavi ve koyu mor, diğerleri ise bu sabahkinden dolayı sarıydı.
İkizim geceliğimi çıkarıp yerine kendi gömleğini giydirdi. Tırnaklarımın yaptığı kesikleri tahriş etmeyecek kadar gevşekti.
Landon battaniyeyi üzerime çekerken, “Lütfen… Beni yalnız bırakma,” diye fısıldadım. Hiçbir şey söylemedi, sadece yanımda yere oturuyordu.
Arkamı döndüm ve Landon'un hafif mırıltılarıyla uykuya daldım.
Şimdi saat gecenin 3'üydü. Gözlerim daha fazla yaş dökemeyecek kadar kurumuştu.
Ne zaman uykuya dalmaya başlasam, yüzündeki iğrenme bakışını görüyordum ve sesindeki o geceden kalma hoşnutsuzluğu duyuyordum. Beynim, tanıştığımız zaman neler olabileceğini ve neler olması gerektiğini hayal edip duruyordu.
Şimdiye çoktan çiftleşmiş ve işaretlenmiş olacaktım. Şu anki Alfa ve Luna, ailemi ve beni sürü evine kabul edecekti. Orada, eşim ve ben hayatımıza birlikte başlayacak, mezun olacak ve yeni Alfa ve Luna olarak adlandırılacaktık. Ama en önemlisi, onunla yatakta mutlu ve güvende olacaktım.
Göğüs kafesimin zonklayışıyla inledim. Reddedilmenin yeni bir belirtisi de devam eden anksiyete ve anksiyete atakları oldu. Hiperventilasyon, Lynne’in de baskısıyla, neredeyse kaburgalarımın çatlamasına neden oluyordu.
Sahip olduğumuz şey, sadece insan değil, bir kurdun da bedeniydi. Lynne bu noktada ikimiz için de daha kolay olsun diye dönüşmeye çalışıyordu ama ben reddetmeye devam ediyordum. Bu yüzden neredeyse üç kaburgam çatladı.
Yakınımda olmasa bile kokusunu hâlâ hafifçe alıyordum. Orman ve taze yağmur kokuyordu.
Ay Tanrıçası ve onun Yazgıcılar’ı, anneme biraz daha fazla dayanmamı söylemişlerdi. Ama bu acıyı daha ne kadar içimde tutabileceğimi merak ediyordum.
Okula giderken neredeyse uykuya dalmak üzereydim. Eşim dün gece yine eğleniyordu ve bu durum beni üzerinde gezdirilen bir jilet gibi acıtıyordu. Boynum düşecek gibi hissettim. Normalden çok daha kötüydü.
Ayrıca bu sabah yine makyaj yapmak zorunda kaldım. Bu siyah halkalar beni kuduz bir rakun gibi gösteriyordu.
“Biliyorsun değil mi,” dedi Landon arabayı her zamanki yerine park ederken, “Hâlâ kıçını tekmeleyebilirim.” Ona hafifçe gülümsedim. Acım sesimden anlaşılıyordu.
“Landon,” dedim iç çekerek, “Sadece süreci atlatmak istiyorum. O istediğini yapabilir ve ben de iki gece üst üste güzellik uykumu alabildiğimde aynısını yapacağım.”
Erkek kardeşim gözlerini devirse de benim şaka girişimime kıkır kıkır güldü. Göğsümde son birkaç saattir demlenen gergin düğümü çözdü.
“Lake,” diyerek Riley bana doğru koştu ve beni kucakladı. Kardeşimin şaşırmış yüzüne gülümsemeden edemedim.
“Ne? O benim en iyi arkadaşım,” diye belirtti Riley.
“Ben hiç böyle bir tepki almıyorum!” Landon somurtmaya başladığında yüzü ekşirdi. Riley, Landon'ın yanağına kocaman bir öpücük koyup, suratını boynuna gömerken, ben gözlerimi muhabbet kuşlarına çevirdim. Landon'ın gülümsemesi paha biçilemez ama bugün geleceğini bildiğim korku ve endişeyi hissetmeden edemiyordum.
Landon ve ben Kimya dersine giderken, Lynne huzursuzlandı. Köşeyi döner dönmez onu sakinleştirmeye çalıştım ama bunu yapar yapmaz pişman oldum.
Eşimi yeni eşiyle görünce gözlerim kocaman oldu. Kadın kollarını adamın beline dolamış ve adam gülümsüyordu. Birbirlerinin gözlerine hayranlıkla bakıyorlardı.
Lynne'in öfkesini ve benim üzüntümün dayanılmaz ağırlığını hissedebiliyordum. Onlar ağır çekimde, tutkulu bir bicimde öpüşürken vücudum ağrımaya başladı. Vücudum buz gibi kaskatı kesilince Landon da bunu fark etti.
“Lake.” Landon elimi tutmaya çalıştı ama ben geri çekildim. Gözlerim hâlâ önümdeki çifte yapışmış durumdaydı. “Sana yardım etmeme izin ver. Burada çok fazla insan var. Seni eve bırakayım, sonra da koşuya çıkarsın.”
Aniden, kurdumun beni besleyen öfkesi üzüntümün önüne geçti. Göz teması kurduğumuz zaman eşimin gülümsemesi kayboldu. Kollarındaki kız da bana bakarken ellerim sırt çantamın kayışlarını koparmaya başlamıştım.
“Hey, reddedilmiş küçük hanım,” dedi kız sırıtarak.
Kardeşim hırladı, “Delilah, dikkat et.” Lynne sınırlarımı zorlamaya başlamıştı. Delilah'ı parçalamaktan ve partnerimizin onunla ilgili anılarını mahvetmekten başka bir şey istemiyordu.
“Ne,” dedi Delilah kıs kıs gülüp partnerimin yanağını öperken. O ve ben taş gibi soğuk gözlerle birbirimize bakıyorduk. Onun yeşil gözlerinde midemi bulandıran bir şey vardı. “Herkes aynı şeyi merak ediyor. Neden haydut olup, buradaki herkese saldırmıyor?”
“Çünkü o-” Kardeşim cümlesini bitirmeden sırt çantamı yere bırakıp ters yönde koştum. İnsanlar ya yol açıyordu ya da ben çarpıp geçiyordum. Burada daha fazla kalırsam tüm insani hislerimi kaybetmenin eşiğinde olduğumu söyleyebilirdim.
Okulun ön girişinden kaçtım ve ormana doğru koştum. Köpek dişlerim ve pençelerim çıktı. Gerçek bir kurt bedeninde değildim, ama iyi bir koşuya ve bir iki ağacı devirmeye yetecek kadar kurttum.
Bu gece dolunay vardı. Lynne'le kontrol yüzünden yaptığım kavgadan dolayı vücudum titriyordu. Bölgeye dönebilmem tüm enerjimi aldı. Ailemle yüzleşme cesaretini toplamam da iki saatimi… Benim için çok endişelendiklerini biliyordum.
Evden 10 km uzaktaydım. Kişisel alana ve temiz havaya ihtiyacım vardı. Bölgedeki her yer onun gibi kokuyordu. Kurdunun bir sonraki Alfa olacağını bildiğinden, Kara Ay sürüsünün olduğu bölgeyi çevreleyen sınırların normal rutin kontrolünü yapıyordu.
10 kilometre uzaktan bile eşimin lezzetli kokusunu alabiliyordum. Delilah'ın bu sabah sümüklü ellerini eşimin beline doladığı görüntü aklımdan çıkmıyordu. Bir acı daha göğsümde belirdi.
Gömleğimi sıkıca tutup Ay'a bakıyordum. Hayatımın 18 yılı boyunca sevdiğim, güzel Ay.
Geceleri hep dışarı çıkar ve Ay'ı izlerdim. Annem dışarıda uyuyakaldığım için beni hep azarlar ve bir iki gün boyunca beni cezalandırırdı. İlk vardiyada tek yaptığım bu olurdu. Dışarıda çimlerde veya Lynne'in Kış için sıcaklığı yalıtmak adına yaptığı bir yuvaya sahip ağacın gölgesi altında uyumak…
Lynne hayatıma geldikten sonra annem benimle kavga etmeyi bıraktı. Çünkü her halükarda kaçacaktım, o da vazgeçti.
İç çekip yere baktım. Tek düşünebildiğim şey acıydı. Kaderimde olanı kaybetmenin ve sonrasında ne olacağımın acısını…
Sonunda gözyaşlarım boşaldı. Daha fazla tutamadım. Son birkaç haftadaki her şey, neredeyse bütün bir ağaç vadisini yıktığım yere kadar yükseldi.
“Bunun geçeceğini söylediğini biliyorum,” diye fısıldayıp Ay'a tekrar baktım. Tanrıça’mızın ve Yazgıcılar’ının evi. “Ama… Bunun olmasına ne kadar daha izin vereceksin!” Sözlerim acım ve öfkemle doluydu.
Boynumun sol tarafını tuttum. Güneş battığından beri yanıyordu.
Boynumun yanması arttıkça çığlık atmaya ve dizlerimin üstüne çökmeye başladım. Tenim çok sıcaktı. Sanki kızgın bir demirle dağlanıyormuşum gibi hissediyordum.
Lynne'in acısı duygularımı bir anda ele geçirdi. Öfkem, acım, üzüntüm ve saf çaresizliğim aynı anda kafama hücum etti. Vücudum ağrıyor, eklemlerim sertleşiyordu.
Eş bağı beni cezalandırıyordu. Ay Tanrıçası'nın hediyesi beni cezalandırıyordu. Yazgıcılar'ın kaderi beni cezalandırıyordu. Kendi kurdum beni cezalandırıyordu.
Daha fazla dayanamayacağımı düşünürken bedenim çöktü. Hiperventilasyona başlarken gözlerim kapanmak istiyordu
Tam da gözlerimi daha fazla açık tutamazken karanlık bir şekil, Ay'ın ışığını gözümün önünden kesiyor.
Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!
2
“Adın ne?” Onun sıcaklığını yanağımda hissedebiliyordum. Diğer eli belime dolayıp beni kendine çekti. Dokunuşuna yaslandım ve gülümsedim.
“Lake Mavris.” İnsanlar etrafımızda toplanmaya ve huşu içinde bakmaya başladılar.
Eşim fark etti ve hemen elini çekti, “Bir Savaşçı'nın kızıyla eş olmama imkân yok. Seni eşlikten reddediyorum. Gözümün önünden çekil!”
Gözlerim toprak bir tavana açıldı. Ağaçların ve diğer bitkilerin kökleri oradan sarkıyordu ve odanın diğer ucundaki bir girişe kadar bir koza oluşturmuştu. Yeni öldürülmüş ve pişirilmiş geyiğin kokusu burun deliklerimi doldurdu.
Lynne endişeli bir şekilde yiyecek almaya hazırdı. Kurutulmuş çamur ve ölü yapraklar yatağından temkinli bir şekilde kalktım. Taze Kış sabahına çıkmadan önce hiç gürültü yapmamaya dikkat ettim.
Buradaki soğuk atmosfere alışmadan önce hafifçe titredim. Kurt adam olmanın faydası; sürekli ısınan vücut ve hava koşullarına dayanıklı cilttir.
Büyük ve içi boş bir meşe ağacının gövdesine yerleştirilmiş bir kamp ateşi çukurunun üstünde bir demir üzerinde dönen çokça geyik leşi gördüm.
Arkamdaki bir varlık beni zıplattı. Hızlıca dönüp ve savunma pozisyonu aldım. Benden yaklaşık 15 cm daha uzun bir çocuk kollarını kavuşturmuş ve ayakları birbirinden uzak bir biçimde duruyordu. Yaydığı aura bir Alfa aurasıydı.
“Sana da günaydın, Ay Işığı,” dedi adam gözlerini devirip kıs kıs gülerek, “Seni korkuttuysam özür dilerim. Bu kadar çabuk uyanacağını tahmin etmemiştim.”
Adam siyah bir kot pantolon ve motorcu botları giymişti. Ayrıca kaslı vücudunu oldukça güzel kavrayan eski görünümlü bir kışlık ceketi vardı. Koyu kahverengi saçları açık mavi gözlerini T şeklinde kaplamıştı.
“Birincisi, benim adım şey değil Ay Işığı,” dişlerimin arasından hırladım. “Ve ikincisi, sen kimsin ve ben neredeyim?” Adam bana doğru bir adım atınca savunma duruşum daha da sıkılaştı.
“Vay canına.” Ellerini teslim olurcasına kaldırdı, “Dün gece daha yemeğini yemeden seni bir iki hayduttan kurtaran adama düşman olmana gerek yok.”
Ona şaşkın bir bakış attım ve duruşumu kısa bir süre gevşettim, “Haydutlar?”
“Ah evet,” adam etrafımda dolaşıp bir sopa kaptı. Meşe ağacının önündeki bir kütüğün üzerine oturup ateşi dürttü. Ateşin sıcaklığının tadını çıkarmak için gitmeden önce gözlerimi onun üzerinde tuttum.
“Vadideki on kadar ağacı yok ettikten sonra o uçurumda kendinden geçtin. Doğal olarak, benim bölgemde olduğuna göre, ne yapmak istediğine bakacaktım, ama sonra Ay'ı sanki bizzat biliyormuş gibi onunla konuştun. Sen çığlık atıp yere düşüp bayılana kadar izledim. Ama ben sana ulaşmadan önce, etrafta dolaşan bir iki haydut vardı. Bu yüzden ben de onları çabucak dışarı çıkardım ve seni buradaki inime getirdim.”
Adam bizim bulunduğumuz bölgeye doğru hareket etti. Her tarafı yüzlerce çalı ve inin etrafını saran küçük ağaçlar ve ortadaki büyük meşe ağacı ile kamufle edildiğini fark ettim. Ağaçta güneş ışığının geçmesine izin verecek kadar kar vardı.
Önce adama sonra ateşe baktım, “Pekala… Beni kurtardığın için teşekkür ederim. Tehditkâr tavrım için özür dilerim ama reflekslerim ve kendimi savunduğum için dilemiyorum. Babam beni her şeyden önce, bilinmeyen bir coğrafyada kendimi korumayı öğreterek yetiştirdi.”
Adam kıkırdayarak bana baktı, “Anlıyorum. Bir yabancı beni kurtarsa, bana yatacak yer verse, sonra avlanmaya gidip, iyileşeyim diye hepsini benim için pişirse ben de aynı şekilde olurdum.”
“Böyle söyleyince, bir şirret biriymişim gibi durdu,” diyerek sızlandım.
“Ben sadece seninle dalga geçiyorum,” dedi adam yine kıkırdayarak, “Seksen dört yıldır uyumamış gibi görünüyorsun ve dün geceden yola çıkarak diyebilirim ki son birkaç haftan pek de güzel geçmemiş. Senin gibi küçük bir yavruyu ne endişelendiriyor böyle?”
Birden dün gece olanları hatırladım ve göğsümü sıkıca tuttum, “Sadece… Ben sadece…”
Adam sopasını ateşe atıp, “Sormamalıydım. Sana yakın olan biri değilim. Beni affet,” dedi.
Kendisi geyiğin yanına bir santim bile yaklaşmadı ama bana onu yememe izin verdi. Onun bu tavırları beni zihinsel olarak birkaç adım geriye götürdü. Bir alfanın ondan önce daha düşük bir rütbelinin yemek yemesine izin vermesi alışılmadık bir durumdu. Yağlar ve zengin kanlı etler kurdumu ve açlığını gidermeye yetti. Bunun için minnettardım.
Birkaç dakikalık sessizlikten ve geyiğin kemiklerini topladıktan sonra sonunda “Adınız nedir,” diye sordum.
Adam derin bir iç çekip gözlerini kısa bir süre kapattı. Bana dönüp “Benim adım Jake” demeden önce derin düşüncelere dalmış gibi görünüyordu.
“State Farm’dan mı,” diye sormadan edemedim. Jake başını sallayıp hemen kahkaha attı.
“Evet, evet. State Farm’dan.”
“Nerelisin?”
Jake sırıttı ve bana yandan bir bakış attı, “Hiçbir yerden.”
Akşam olmasına çok az kalmıştı. Jake beni kendi bölgesinde bir tura götürdü ve avlanmak için en sevdiği yerlerden birkaçını ve en temiz sulu gölleri gösterdi.
“Burada yapayalnız mı yaşıyorsun,” diye sordum. Kısa bir süre göz göze geldik, içindeki yalnızlığı görebiliyorum.
Jake boğazını temizleyip, gölün ötesine ve diğer taraftaki çalılıklara baktı, “Evet. Kendimi bildim bileli…”
“Peki ya sürün,” dedim bakışlarını takip ederken ve yapraklar kıpırdandıkça tuhaf bir şeylerin olduğunu fark ettim.
“Bu başka bir zamanın hikâyesi.”
“Benim için yaptığın her şey için teşekkür ederim.” Sopasıyla ateşi dürterken Jake'e gülümsedim. Tekrar tekrar denedikten sonra, ondan başka bir şey alamadım. Bir iki sinire dokunmuş olabilirim ama yüzünde okunmuyordu. “Sanırım artık seni rahat bırakmalıyım, ailem muhtemelen endişelenmiştir.”
Aramızda konuşulmayan bir saygı vardı.
“İstediğin zaman tekrar gelebilirsin, Ay Işığı.” Jake ayağa kalkıp elini uzattı, “Başın belaya girerse, buraya her zaman koşabilirsin,” dedi.
Birkaç dakika sonra, topraklarının sınırında isteksizce ona veda ediyordum.
“Dev nehri görene kadar dümdüz devam et, sonra nehri takip et ve sonunda gitmek istediğin yere varacaksın.”
Koşmaya başlarken Jake beni başıyla onayladı. Adrenalinim yükselmeye başladı ve kemiklerimin çatlamaya ve kendilerini yeniden şekillendirmeye başladığını hissedebiliyordum. Büyük bir meşe kütüğünden atlayıp dört ayak üzerine indim.
Lynne serbest bırakıldığı için çok mutluydu. Zıpladı ve tüyleri diken diken eden Kış rüzgarı kürkünün arasından geçerken kendini özgür hissetti. Lynne tüm heyecanıyla Jake'in bahsettiği nehri karşıdan karşıya geçerken yoldan sapmamamız gerektiğini biliyordu.
Kurdum, başını ve kuyruğunu yukarı kaldırarak mutlu bir şekilde koşmadan önce taze kaynak sularının tadını çıkardı. Gerçek bir lunanın bilinmeyen bir bölgede yapacağı gibi…
Sürünün sınırlarına girmemiz çok uzun sürmedi. Lynne, babamın yönettiği gruptan savaşçılar ve muhafızlar tarafından karşılandı. Landon ve Riley'nin saf beyaz kurtları da aralarındaydı.
“Lake!” Babamın sesi öfkeyle karışık hafif de rahatlamış geliyordu. “Aşırı endişelendik!”
Lynne babamın önünde saygıyla eğildi. Kulakları geriye doğru bükülmüş ve kuyruğu yere düz yatıyordu. Bölgeden kaçıp uzaklaşmamın sebebinin çoğunlukla o olduğunu görmek onun özür dileme şekliydi.
“Lake Mavris.” Alfa’nın sesi havada çınladı. Herkes durup liderimize saygılarını sundular. Hem kurtlar hem de insan formları…
“Buradaki herkes için oldukça endişe verici bir gece geçirdiğini duydum.”
Babamın yanında duran eşimi görünce aklım hemen bulandı. Kokusu burnuma doldu. Koku alma duyum Lynne'in formunda binlerce kat arttı.
Lynne onu görmeye dayanamadı. Acı verici bir değişime zorlar. Kemikler acı verici bir şekilde yerine oturdu ve kendimi tutamayıp hafif bir çığlık attım.
İnsan formuma geri döndüğümde babam paltosunu çabucak vücuduma koyarken yüzüm utançtan kıpkırmızı oldu. Mevcut tüm çiftleşmemiş erkek kurtlar kulaklarını dikip bana baktılar. Çoğu, vücudumun geri kalanına değil, de boynuma bakıyordu.
“Nereye gittin?” Alfa az önce olanlardan etkilenmeden bana baktı, “Elbette, sürünün bölgesini terk etmek için iyi bir nedenin vardır.”
Başımı saygıyla eğdim, “Belli bir konu kurdumu huzursuzluğa sürükledi, Alfa. Okula giden insanlar değiştiğimi görmeden gitmem gerekiyordu.”
“Kesinlikle akşama kadar dönebilirdin.” Alfa bana doğru bir adım attı. Elini çenemin altına yerleştirdi ve gözlerimi onun gözlerine bakmak için kaldırdı, “Çocuğum, seni rahatsız eden ne?”
Etrafımızdaki kurtlar rahatsız bir şekilde hareket etti. Eşim boğazını temizledi. Alfa'nın, oğluyla benim aramda olan durumdan haberdar olmadığı açık.
“Lynne endişeyle eşinin gelişini bekliyor Alfa.” Sözlerimi söylemekte zorlandım. Sanki boğazıma saplanmış metal bloklar gibi, “Herkesi eşleriyle görmek onu kontrolsüz bir şekilde kıskanç ve adaletsiz yaptı.”
“Anlıyorum,” Alfa omzuma vurdu ve boğazını temizledi, “eşin yakında kendini gösterecek. Yeni on sekiz yaşına girdin, bu sadece bir zaman meselesi.”
Eşimle göz teması kurmadan edemedim. İnce bir çizgi halindeki dudakları ve çıkıntılı çene kasları ile ifadesi sıkıydı. Çarpıcı yeşil gözleri bir duyguyu ima ediyordu.
“Lake…” Landon arkamda belirdi ve beni kalabalıktan uzaklaştırdı. Savaşçıların eğitmek için kullandıkları yakındaki bir erzak deposunun arkasına gittik.
“Teşekkürler.” Neredeyse herkesin bakışlarından uzaklaştığımızda mırıldandım. Kalbim bu noktada yarışıyordu. Nefesimi tutmam bir iki dakikamı aldı.
“Boynunu görmeme izin ver.” Landon, babamın üzerime örttüğü paltoyu hareket ettirdi. Yüzü kasvetli ve gergin bir hal almıştı. “Biliyordum.”
İkiz kardeşim boğuk bir şekilde küfredip kulübenin arkasına doğru bir kayayı tekmeledi. Kafa karışıklığı ve endişe zihnimi ve bedenimi istila ediyordu.
“Landon, ne oldu,” diye sordum. Beni görmezden gelip tekrar nefesinin altından küfretti.
“Önemli değil,” diye yanıtladı Landon, “Hadi gidip seni temizleyelim.”
Birkaç saat geçti ve sonunda kendi yatağımın sıcaklığındaydım. Yorganlarımın ve yastıklarımın beni rahatlatıcı bir duruma sokmasına izin verdim. Ve uzun zamandır ilk defa, iyi bir gece uykusu çektim.
Çalar saatim kulağımda çalınca inledim. Erteledikten sonra ayağa kalkıp gerindim. Lynne halsiz ama dün ve önceki gece olduğundan daha iyi hissediyordu.
Işığı açıp esnedim. Gözlerimin ışığa alışması bir dakika sürdü.
Boynumun sol tarafındaydı. Vücuduma konulacağını hiç düşünmediğim bir şeydi.
Onun sebep olduğu çıkıntılı ve morarmış koyu damarlar vardı. Köpek izleri ve kurumuş kan. Cildim normalde olduğu gibi iyileşmiyordu ve diş izlerini çevreleyen kırmızı halkalardan tahriş olduğuna dair kanıtlar vardı. Etrafındaki şişmiş deriden beyaz irin geliyordu.
İhanet İşareti.
Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!