logo
GALATEA
(30.7K)
FREE – on the App Store

Mara, korunaklı sığınağı Saflık Sürüsü’nden gizemli kurt adam Alpha Kaden tarafından kaçırıldığında, kendini tehlikeli bir çatışmaya sürüklenirken bulur.Ancak Mara, Kaden’in ailesi hakkındaki sırları ortaya çıkardığında, uğursuz laneti kırabilecek tek kişi olduğunu fark eder… hiç beklemediği bir yerde müttefikler ve romantizmi bulur.

Tür: Kurt Adam, Romantik

Yaş: 18+

 

Alfa’nın Esiri by Midika Crane is now available to read on the Galatea app! Read the first two chapters below, or download Galatea for the full experience.

 


 

Uygulama, patlayıcı yeni romanlar için en sıcak uygulama olduğu için BBC, Forbes ve The Guardian’dan takdir aldı.

Ali Albazaz, Founder and CEO of Inkitt, on BBC The Five-Month-Old Storytelling App Galatea Is Already A Multimillion-Dollar Business Paulo Coelho tells readers: buy my book after you've read it – if you liked it

Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!

1

ÖZET

Mara, korunaklı sığınağı Saflık Sürüsü’nden gizemli kurt adam Alpha Kaden tarafından kaçırıldığında, kendini tehlikeli bir çatışmaya sürüklenirken bulur.Ancak Mara, Kaden'in ailesi hakkındaki sırları ortaya çıkardığında, uğursuz laneti kırabilecek tek kişi olduğunu fark eder… hiç beklemediği bir yerde müttefikler ve romantizmi bulur.

Tür: Kurt Adam, Romantik

Yaş: 18+

Hikaye: Midika Crane

Yazan: Ben Rieder & Will Newhart

MARA

Perdenin kenarını yavaşça pencerenin önünden çekiyorum ve sokağa bakıyorum.

Hava kararıyor, ay ıssız kaldırımı aydınlatıyor.

Başka biri için bu sahne zararsız -hatta huzurlu- görünebilir. Herkesin kapısı kapalı, perdeleri çekilmiş… Kapıları kilitli ve çocukları güvenli bir şekilde evin içinde.

Ama herkes, her gece olduğu gibi tetikte. Derin bir iç çekiyorum, önümdeki cam nefesimden buğulanıyor.

Tekrar görebilmek için camı kolumla siliyorum. Ama görecek bir şey yok.

Görecek bir şey asla olmaz, çünkü diğer sürülerin aksine, sokaklardaki tüm hareket geceleri burada sona erer.

Neden? Çünkü üyesi olduğum Saflık Sürüsü, İntikam Sürüsü’nden korkuyor.

Tam olarak İntikam Sürüsü’nden değil ama liderleri Alpha Kaden’den.

Son yirmi yıldır, sürümüzde eşitlik ve isyan arasında kurduğumuz dengeyi yok ediyor.

Her şeyi çaldı. Özellikle de özgürlüğümüzü.

Sürümüz diğer kurtlar tarafından sevilmiyor.

Sürü Mahallesi'nde, ekvatorun serin tarafında merkezi bir konuma sahibiz.

Bizi güvende tutmak için kalın bir duvarla çevrili, inanç ve barış dolu küçük dünyamızda korunuyoruz.

Kaden bölgemizi işgal ettiğinde dünyamızı darmadağın etti.

Sürümüzden birçok masum kızı kaçırdı.

Kimse onlara ne olduğunu bilmiyor, ancak çoğu kişi onları öldürdüğünü veya Saflık Sürüsü’nün gözünde eşit derecede utanç kaynağı olan sürü üyelerine sattığını düşünüyor.

Belki de bunu bir iş haline getirdi. Emin değiliz. Ayrıca suçlularımızı da öldürüyor.

Yasaları çiğneyenlerle ilgilenmek Disiplin Sürüsü’nün işidir.

Ama öldürenlerle Alfa Kaden ilgilenir. Bunu açıkça belli etti.

“Mara, oradan uzaklaş!”

Annem omzumdan tutup beni pencereden geri çekiyor.

Öfkeyle perdeyi tekrar kapatırken geriye doğru tökezliyorum.

Ellerini beline koyarak bana dönüyor.

Annemi seviyorum, ama bazen çok korumacı olabiliyor.

Hayatını tek bir şeye inanarak geçirdi: Ay bizim kurtarıcımız ve her zaman da öyle olacak.

Tanrıça'nın yaptığımız her şeyi kontrol ettiğine inanıyor ve kaderimize bizim bilemeyeceğimiz bir çeşit büyüyle karar veriyor.

Bu sürüde büyümeme rağmen, ben buna inanmıyorum. Yine de saygı duyuyorum.

Okulda, Alfa Kaden korkusunu canlı tutmak için bize küçük bir şarkı öğrettiler:

Kapılarınızı kilitleyin, sıkıca kapatın.

Her gece perdelerinizi kapatın.

Camdan bakmayın, orada olabilir.

Her zaman tam bir korku içinde yaşa.

Bu arkadaşını feda etmek anlamına gelse bile,

Alfa Kaden'in kaderini mühürlemesine izin verme.

Annem bile buna inanıyor.

“Anne, sorun değil,” diye onu sakinleştiriyorum. “Kimse beni görmedi.”

İç çekiyor ve elini yüzüne koyuyor. Stres, yaşlı yüzüne kazınmış.

Bazen benimle nasıl başa çıkacağını bilmiyor, özellikle de katı kurallarına karşı çıktığımda.

Bunu yapmak istemiyorum ama merakım beni sürekli cezbediyor.

“Komşularımız seni görmüş olabilir,” diye ısrar ediyor. “Kilisede senin hakkında ne dediklerini biliyorsun Mara. Berbat bir anneymişim gibi davranıyorlar.”

Gözlerimi deviriyorum.

“Ya Kaden seni gördüyse?” diye soruyor.

“Kaden’in beni görüp görmediğini bilemem çünkü neye benzediğini bilmiyorum,” diye sertçe cevap veriyorum, sesim yavaşça yükseliyor.

Annem bana gözlerini kısarak bakıyor.

Kaden hakkında herhangi bir şey bilmem düşüncesinden nefret ediyor.

Görünüşü hala benim için bir bilinmez. Sokakta yanımdan yürüse bile ben bundan tamamen habersiz olurdum.

Annem bana hiçbir şey söylemiyor ama okuldaki kızlardan bölük pörçük bilgiler topluyorum.

Şanslıysam, katil olup olmadığını öğrenebilirim.

Bazen, uyuduğumu zannederlerken annem ve babamın konuşmalarını dinlemek için gizlice aşağı inerim. Kasabada kaybolan kızları da böyle öğrendim.

“Mara, lütfen. Zorluk çıkarma,” diye yalvarıyor annem, bıkmış bir şekilde.

Kollarımı göğsümde bağlıyorum.

Her gece saklanmaktan bıktığımı söylemek hafif kalıyor.

Cuma geceleri arkadaşlarımı görmeyi bıraktım.

Mezun olmak üzereyim, ama bu annemin kurallarının gevşeyeceği anlamına gelmiyor.

Muhtemelen bu sefer bana bir eş bulmak için üstelemeye başlayacak.

Genç yaşlarda eşimizi bulmak kültürümüz içinde esastır.

Geçen ay tanıştığım genç erkeklerin sayısı saçma derecede fazla.

“Burada her şey yolunda mı?” Ön kapının açıldığını ve babamın içeri girdiğini duyunca dönüyorum.

Dışarıda yağmur yağıyor, ama pencereden dışarı bakarken yağmuru fark ettiğimi hatırlamıyorum.

Sırılsıklam paltosunu çıkarıp mutfak masasına seriyor.

Evimiz çok büyük değil, bu da burada geçirdiğim zamanın çoğunu daha da kötüleştiriyor.

Ailem Ay Tanrıçası'nın bizden beklediği basit hayata uyuyor.

Materyalist biri değilimdir ama bazen kendimi biraz yoksul hissediyorum.

“Hiçbir şey—”

“Kızımızı yine pencereden dışarı bakarken yakaladım,” diyor annem, sözümü keserek.

Ona bakıyorum. Sanki babamla başımı hep derde sokmaya çalışıyor.

Babam bana kaşlarını çatıyor.

“Kaden dışarda olmayacak,” diye karşı çıkıyorum. “Dışarda olabilir derken abartıyorsun.”

Babamın bakışlarının anneme geçtiğini görüyorum.

Anneme gitmesi için kafasıyla işaret ediyor çünkü onunla ne kadar kolay tartışmaya başladığımızı biliyor.

Annem gittiğinde, oturmamız için beni kanepeye götürüyor.

“Komşunun kızını tanıyor musun? Mandy miydi?”

“Milly,” diye onu düzeltiyorum.

Babam başını sallıyor. “Kaden onu geçen hafta kaçırdı. Onu yatağında yatarken kaçırdı ve Milly zamandan beri ortalarda görülmedi.”

Gözlerimin iyice açılmış olduğunu hissediyorum.

Milly mi? Benden bir yaş büyük ve çok daha çekici.

Kaden'in yaptığı iş her neyse, onun bir parçası olarak seçilmesi beni hiç şaşırtmıyor.

“Bunu bana neden anlatıyorsun?” diye soruyorum.

Öğrenmek istiyorum ama babamın da bunu isteyeceğini beklemiyorum.

“Kaçırılman düşüncesi beni endişelendiriyor. Her sabah, gece kaçırılmış olduğunu görmemek için odana girmeye korkuyorum.”

Ona kafamı sallıyorum. Kaçırılma ihtimalim çok düşük.

Eğer benim mahallemden bir kız kaçırdıysa, bu en az bir ay daha buraya uğramayacağı anlamına geliyor.

Bu, insanlarla oynamayı sevdiği türden bir oyun.

Bizi sahte bir güvenlik duygusuna sürüklüyor, ta ki düzenini değiştirip hepimizi şaşırtana kadar.

Babam ellerimi avuçlarına alıyor ve gözlerimin içine bakıyor.

Bana dua mı ettirecek?“Hepimiz bunu neden yaptığını merak ediyoruz, Mara. Sana söz veriyorum, bunu çözeceğiz ve onu en kısa zamanda durduracağız.”

Elimi hafifçe sıkıyor.

Babam yerel kilisemizin başında, bu da beni Kaden'i durdurma yeteneğinin o kadar da iyi olmadığına inandırıyor.

Çok korktuğumuz adam acımasızlığıyla nam salmış bir sürünün alfası.

Sürüleri yeryüzüne dağıtan Büyük Savaş'ın ardından yeni toplum biçimleri ve ahlak kuralları benimsendi.

Adını temel inançlarımızdan alan her sürünün komşularıyla barışı sürdürmesi gerekiyordu ve bu sistem yüzyıllar boyunca başarılı oldu.

Ancak, tüm sürüler adalet ve eşitlik üzerine kuruluyken, huzurun yok edilmesi için çizgiyi aşan sadece bir sürü vardı.

O, İntikam Sürüsü’ydü.

“Her şey yoluna girecek” diyerek güven veriyorum. “Alfa Rylan eninde sonunda işleri yoluna koyacak.”

Bu babamı gülümsetiyor. Rylan bu acıya son vermek için tek umudumuz. Eğer yapamazsa, hiç şansımız yok.

Geriye çekiliyorum ve doğruca yatmaya karar veriyorum.

Odaya girdiğimde, üzerime soğuk vuruyor. Genelde bu kadar soğuk olmaz.

Işığı açıp soğuğun nereden geldiğini görüyorum.

Basit bir dolap, masa ve yatak ile küçük bir oda… Çok gösterişli ya da abartılı bir şey yok.

Soğuğun geldiği yer belli: pencerem sonuna kadar açık. Asla böyle açık durmaz. Hiçbir zaman.

Annem perdemin açık olduğunu görse beni öldürürdü.

Öğrenirse kesinlikle ceza alacağım.

Ben küçükken, bir keresinde güneş batana kadar arkadaşlarımla oynamıştım. O günden sonra, okuldan dönerken bana eşlik etmeye başladı.

Dikkatlice pencereye doğru gidiyorum.

Dışarıdaki yolda şiddetli yağmurun sesini duyabiliyorum.

Gök gürültüsünün gümbürtüleri eşliğinde fırtına kopuyor. Pencereyi ne kadar çabuk kapatırsam o kadar iyi.

Çabucak pencereyi kapatıyorum ve odama dönüyorum.

Cama vuran ani bir yağmur sesi beni korkutuyor ve alarma geçmeme neden oluyor. Gök gürültüsü ve şimşekten her zaman nefret etmişimdir…

Sadece sakinleşip uyumam gerek. Perdeleri kapatırken kendime bunu söylüyorum. Milly olayının beni etkilemesine izin veriyorum.

Saç tokamı çıkarıp banyoya giriyorum. Belki duş alırsam, tüm endişem geçebilir.

Sıcak suyu açıyorum ve tüm kıyafetlerimi çıkarıyorum.

Duş başlığının altına adımımı attığımda, başka bir dünyaya gidiyorum – her zaman başkalarının kurallarını dinlemek zorunda olmadığım bir dünyaya.

Ailemin verdiğim her kararı yargılamadığı bir yer.

Kafamı fayanslara yaslıyorum.

“Belki de kaderimde Özgürlük Sürüsünde olmak vardır.,” diye mırıldanıyorum kendi kendime. “İstediğimi yapabileceğim bir sürü.”

Önümden bir gölge geçerken, ne kadar aptalca konuştuğumu düşünüyorum.

Kafamı şaşkınca sallıyorum. Duştan dışarı bakıyorum ve etrafa dikkatlice göz gezdiriyorum.

Hiçbir şey yok.

Şimdi kendimi daha da aptal hissediyorum.

Duştan çıkıyorum, ardından suyu kapatıyorum.

Havlumu vücuduma sararken, tüm paranoyak düşüncelerimi görmezden gelmeye çalışıyorum.

Gölge muhtemelen hayal gücümün bir ürünüydü. Güçlü bir hayal gücüm olduğu aşikar.

Kaden genelde hayal gücümü harekete geçiren biri değil.

Bana ve aileme karşı oluşturduğu tehdidin tamamen farkındayım ve normal şartlarda ondan korkmaktan kendimi alamıyorum.

Yine de bu gece, nedense, omurgamdan aşağı doğru dans eden ürperti varsayımlarımı şaşırtıyor.

Sadece havlumu giyerek aynanın karşısına geçip kendimi kontrol ediyorum.

Diğer Saflık Sürüsü üyelerine oldukça benziyorum.

Saçlarım ıslakken kahverengi görünüyor, ama aslında koyu sarı.

Mavi gözlerim çoğu insanınkinden daha soluk.

Cildim daha soluk ve yanaklarımın neredeyse hiç rengi yok.

Hiçbir çocuğun benimle çıkmak istememesinin sebebi bu olmalı. Her zaman daha iyi seçenekler vardır.

Yine de kendimi hala seviyorum. Başka seçeneğim yok.

Dışarıdan gelen gök gürültüsü beni korkudan zıplatıyor.

Ay Tanrıçası'na, perdeler yıldırımın tüm parlaklığını engellediği için teşekkür ediyorum.

Kurulanıyorum ve odama geri dönüyorum, hızlıca pijamalarımı giyiyorum.

Sonra ışıkları söndürüp doğruca yatağa atlıyorum, yorganı çeneme kadar çekiyorum.

Uyuyup fırtınanın ve Kaden’la ilgili düşüncelerimin yatışmasını istiyorum.

Ama yatakta ne kadar rahat etmeye çalışırsam, onu zihnimden kovmak da o kadar zorlaşıyor.

İç görüm garip gölgelerle bulanıklaşıyor.

Bir elin ağzımı kapattığını hissettiğimde pencereme vuran yağmurun sesiyle uyumak üzereyim.

Bana kendimi nasıl koruyacağım hiç öğretilmedi ve ne yapacağıma dair hiçbir fikrim yok.

Kollarımı çılgınca sallıyorum, ama yabancı biri beni sıkıca kavrıyor.

Sesim boğuk çıksa da bağırırken elimden geldiğince karşı koyuyorum.

Yatağımdan çıkarılırken tekme atıyorum. Birinin boynuma baskı uyguladığını hissediyorum ve bir an için boğularak ölmek üzere olduğumu düşünüyorum.

Savaşmadan gitmeyeceğim

Bacaklarım sahip olduğum tek silah.

Yabancının ayak bileklerine tekme atmaya çalışıyorum. Ama her seferinde ıskalayıp, çıplak ayaklarımla sadece havayı tekmeliyorum.

“Sakin ol. Yakında her şey bitecek.”

O yumuşak erkek sesi, tamamen bayılmadan önce duyduğum son şey.

 

Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!

2

MARA

Kendime geldiğimi hissediyorum ve gözlerimi kırpıştırarak açıyorum.

Ancak, karanlıktayım, bu da beni bir an için dengemi bozuyor.

Başımın arkasına saplanan ağrıyla, gözlerimde renkli ışıklar uçuşuyor.

Neredeyim ben?

Bir şeye bağlanmış durumdayım ve bağlar bileklerimi acıtıyor. Derin bir nefes alıp aklımı toplamaya çalışıyorum.

Canım çok acıyor ama şu an bunu düşünmenin sırası değil.

Kaçırıldım. Bu kadarını biliyorum.

Kim tarafından ve neden, henüz tam olarak kavrayamadım.

Bunu kimin yaptığına dair bir fikrim var, ama bunu düşünmek istemiyorum.

Eğer beni kaçıran…O’ysa … Düşüncesi bile çok korkunç.

En büyük korkum gerçek oluyor ve görünüşe göre bu konuda yapabileceğim bir şey yok.

Karanlığa rağmen, soğuk bir odada, bir sandalyede oturduğumun farkındayım.

Çevreye konsantre olmaya çalışıyorum ama içimdeki kurt seğiriyor.

Birinin beni izlediğini hissediyorum.

İpleri biraz daha sert çekiyorum ama hiçbir faydası olmuyor.

Ayaklarım bile sandalyenin bacaklarına bağlı ve ben sıkışıp kalmış durumdayım. Kurtulmanın yolu yok, o yüzden beklemeliyim.

Belki sakin olursam buradan çıkmanın bir yolunu bulurum.

Ardından ayak sesleri duyuyorum. Korku içinde donup kalıyorum. Bu odada benden başka biri daha var. Şu anda. Ayak sesleri bunu doğruluyor.

Mücadele etmiyorum, sadece hareketsiz kalıyorum.

Ayak seslerini dinleyerek sesin nereden geldiğini ve bu kişinin odanın neresinde olduğunu anlamaya çalışıyorum.

Her kimse, bana yakın bir yerde. Bunu hissedebiliyorum ve duyabiliyorum.

Derin nefes alıyorum ve gözlerimi kapatıyorum.

Bir şeyler söylemeyi düşünüyorum ama bunu yapmak beni buradan çıkaramaz.

Kaçırılmamın bir sebebi var… Sadece bu sebebin ne olduğunu öğrenmem gerek.

Her zaman oldukça zeki biri olduğumu düşünmüşümdür. Sürüdeyken her seferinde bir şeyler yapmadan önce detaylıca düşünen kişi ben oldum.

Ama şimdi tek yapabildiğim, beni kaçıranın elinden nasıl kurtulacağımı düşünürken çılgınca endişelenmek…

Oda sessizliğe gömülüyor.

Ayak sesleri kesiliyor ve kalp atışlarımın tekrar hızlandığını hissediyorum.

Duyularımla bu şekilde oynanması kendimi rahatsızdan öte hissettiriyor.

Yatağımdan kaçırılmak korkunçtu, ama birinin orada olduğunu, beni izlediğini bilmek ve onu görememek… Kusmak istiyorum.

Kendimi çok yalnız hissediyorum. Dayanılmaz sessizlik omuzlarıma çöküyor.

“Kapılarınızı kilitleyin,” sol kulağıma yumuşak bir ses fısıldıyor.

İrkilerek arkamda kimin olduğunu görmek için kafamı çeviriyorum ama gördüğüm tek şey karanlık bir boşluk.

Ses, şaşırtıcı derecede yabancı.

“Sıkıca kapatın,” ses yine fısıldıyor, bu sefer sağ kulağımda.

Ses bir erkeğe ait. Yumuşak ve rahatsız edici, daha önce duyduğum hiçbir şeye benzemiyor.

Beni kaçıran her kimse, onu tanımıyorum. En azından kişisel olarak.

“Pencerelerinizi kapatın,” ses devam ediyor, bu sefer gözlerimin önünde. “Her gece.”

Gözlerimi sıkıca yumarak iplerden kurtulmaya çalışıyorum.

Korku bütün düşüncelerimi siliyor ve geriye yalnızca kaçma arzusunu bırakarak tüm vücudumu ele geçiriyor.

Yanağımda gezinen bir parmak hissediyorum.

Yumuşak bir his ama altında baskı da var. Kaygan bir deri eldivenin dokunuşu gibi.

“Dışarı çıkma, orada olursa diye,” ses devam ediyor ama şimdi daha uzaktan geliyor.

Dehşet içinde çığlık atmak istiyorum. Saldırmak istiyorum. Kaçmak istiyorum.

Ama dehşet içinde donmuş haldeyim. Hareket edemiyorum. Bağlı olmasam ve ayağa kalksam bile kaçabileceğimden şüpheliyim.

Ayak sesleri tam önümde durana kadar yaklaşıyor.

Kalbim yerinden çıkacak gibi.

Bu adam, her kimse, beni anında öldürebilir. Beni öldürebilir ve ben onu durdurmak için hiçbir şey yapamam.

“Her zaman korku içinde yaşa.”

Sıcak nefesini yüzümde hissettikçe nefesim kesiliyor. Bana inanılmaz derecede yakın.

Birden, tüm korkumun arasında, ne söylediğini fark ediyorum.

Bu yumuşak, korkunç, melodik ses, yıllar boyunca ailem ve öğretmenlerim tarafından kafama kazınan şiiri ezbere söylüyor.

“Arkadaşını feda etmek anlamına gelse bile” diye devam ediyor ses, şimdi arkamdan geliyor.

Nefesini boynumda hissedebiliyorum, titreyen tenime doğru süzülüyor.

Ardından, kollarımı bağlayan iplerin kesildiğini fark ediyorum.

Şaşkınlıktan donakaldım ve nasıl tepki vereceğimi bilemiyorum.

“Alfa Kaden kaderini mühürlemesin…”

Öne eğiliyorum, nemli parmaklarım ayak bileklerimdeki kalın düğümleri çözmekte zorlanıyor.

Tek dileğim, bu odada benimle uğraşan her kimse, en kısa zamanda buradan kaçıp kurtulmak.

Hayatta kalmak için mücadele ettiğimi görmekten zevk aldığından şüphem yok, ama onu daha fazla tatmin etmeyeceğim.

İki düğümü de çözdükten sonra kaçmaya çalışıyorum, duvara çarpma ihtimalime karşı ellerim öne uzanmış durumda.

Hala bir şey göremiyorum, ama hızlı hareket etmezsem kesinlikle talihsiz bir sonla karşılaşacağımdan korkuyorum.

Çok geçmeden bir duvar buluyorum.

Ayaklarımın altındaki soğuk ve sert betona kıyasla duvar kağıdı, parmak uçlarımın altında kadifemsi bir his bırakıyor.

Alnımı duvara yaslayarak yön duygumu bulmaya çalışıyorum.

“Göremediğin bir şeyden kaçamazsın,” diyor adamın sesi tam arkamdan.

Bu sefer çığlık atıyorum. Ellerimle havayı döverken yüksek sesle çığlıklar atıyorum. Ama orada hiçbir şey yok.

Deliriyor muyum?

Elimi duvarda tutarken sağa doğru seğirtiyorum.

Buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıyım. Odanın diğer ucundan gelen kahkaha başımı ağrıtıyor.

“Bu bir oyun mu?” diye çığlık atıyorum.

Kaçıranın beni görüp göremediğinden bile emin değilim.

Görüyor olmalı, diye düşünüyorum. Her zaman nerede olduğumu bildiğine göre…

Tabii ki, bu bir oyun – aynı derecede hasta ve çarpık bir adam tarafından yönetilen hasta, çarpık bir oyun.

Elimin altında bir pencere camının yüzeyini hissedene kadar yürümeye devam ediyorum.

İçimi bir umut kaplıyor, ama dikkatlice düşünmem gerek.

Beni kaçıran kişi asla kolayca kaçmama izin vermez. Bu bir tuzak olmalı.

Ama bu almam gereken bir risk. Başka seçeneğim yok.

Ellerimle cama vuruyorum ama kırılmıyor. Tekrarlayan darbelerimin altında bükülüp esniyor.

Dizlerimin üstüne çöküyorum. “Neden buradayım?” Boşluğa soruyorum.

Kelimeler ağzımdan çıkarken, bir ışık yanıp sönüyor ve beni kör ediyor.

Gözlerim alışana kadar kapatıyorum. Çok uzun zamandır karanlıktayım.

Birkaç kez göz kırptıktan sonra etrafımda ne olduğunu görmeye başladım.

İçinde olduğum oda düşündüğümden daha büyük. Az önce kaçtığım sandalye tam ortada.

Ve o sandalyede bir adam oturuyor.

Onu pek göremiyorum. Yüzünü gölgeleyen bir kapüşon takıyor.

Kıyafetlerinin geri kalanı siyah deri. Güçlü yapılı, iri bir adam olduğunu görebiliyorum.

Beni kaçıran adamı ilk kez karşımda böyle görmek sinir bozucu. İnanılmaz derecede korkuyorum, ama aynı zamanda ona doğru koşup saldırma dürtüsüne de sahibim.

Eldivenli ellerinde bir ip parçasıyla oynayarak rahatça oturuyor.

Aynı ip, sanırım, beni sandalyeye bağlamak için kullanıldı.

“Neden Saflık Sürüsü’nden sadece kızları kaçırdığımı bilmek ister misin?” diye soruyor.

Sesi yumuşak ve pürüzsüz, yine de her kelimeyi net bir şekilde duyuyorum. Onun sorusunu görmezden geliyorum ve kendi sorumu soruyorum.

“Alfa Kaden sen misin?”

“İtibarım benden önce geliyor,” diyerek kıkırdıyor. “Sen akıllı bir kızsın. Soruma cevap ver. Neden Saflık Sürüsü kızlarını hedef alıyorum?”

Zekice bir cevap düşünecek vaktim yok, bu yüzden aklıma gelen ilk şeyi ağzından kaçırıyorum.

“Çünkü sen bir korkaksın.”

Eğlenerek kıkırdıyor, ardından ipi omzunun üzerine atıp ayakta duruyor.

Yaklaşmasını gergin bir şekilde izliyorum, yürürken neredeyse yerde süzülüyor, adımları çok yumuşak. Kendimi mümkün olduğunca duvara doğru bastırıyorum.

“Bunun korkak olmakla bir ilgisi yok. Ve sen sormadan, bu senin sürünün alfasına karşı bir kan davası değil. O oldukça hoş bir adam,” diyor.

Şu an önümde duruyor, başı bana doğru eğilmiş… Ama hala yüzünü maskeleyen gölgenin ötesini göremiyorum.

Ellerini önünde kavuşturuyor.

“Hoşluktan nefret ederim.” Aynı seviyeye gelmek için önümde diz çöküyor, nefesim boğazıma yapışıyor.

Yakınımda olmasından nefret ediyorum.

Ve ona saldırmaya cesaretim olmamasından nefret ediyorum.

“Kızları Saflık Sürüsü’nden kaçırıyorum çünkü onlar zayıf, acınası ve gökyüzünde yaşayan saçmalıklara inanıyorlar,” diyor.

Ve işte… Her nasılsa, ondan daha az fazlasını beklemiyordum. Tüm korkuma rağmen ona en sert bakışımı atıyorum.

“Bunu eğlenceli buluyorum,” diye yanıtlıyor gülerek.

Böyle şeyler söylediği için onu tokatlamak istiyorum ama yüzü olduğundan bile emin değilim. Ve beni en çok bu korkutuyor.

“Peki sırada ne var?… Artık senin evcil hayvanın mıyım? Yoksa beni diğer çaresiz sürü üyelerinden birine mi satacaksın?,” öfkeyle soruyorum.

Hiç kimseyi bu adama zarar vermek istediğim kadar incitmek istemedim.

Bunu bana nasıl yapabildi? Ya da başkalarına?

Daha yaşama fırsatım bile bulamadan hayatımı çaldı.

“Diğer kızlarla aynı kaderi paylaşmayacaksın. Emin ol, benim sürümü onlar gibi göremeyeceksin bile. Hayır, sana başka bir teklifim var.”

Bunu yavaşça söylüyor, sanki bu konuda bir seçeneğim varmış gibi.

“Bir süredir seni izliyorum,” diyor. “Normalde benden korkmadığını biliyorum.” Ellerini bir araya getiriyor. “Belki de şu anda korktuğun gibi…”

Bunu yapmaya karar veriyorum. Ona doğru atılıp, bir şekilde zarar vermeye çalışıyorum.

Ama ben bir şey yapamadan beni yakalıyor.

Cildim beni bileklerinden tutarken deri eldiveniyle birkaç saniye temas ediyor, sonra da beni bir çöp parçası gibi zahmetsizce kendinden uzağa atıyor.

Yere sert bir şekilde düşüp acı içinde kıvranıyorum.

“Cesursun,” diyor kuru kuru. “Saflık Sürüsü’nden olduğuna emin misin?”

Yerde kıvrılıp duruyorum, yaralarımı sıvazlıyorum.

“Anlaman gereken şey, benim bir alfa olduğum ve senin de benim oyuncağım olduğun. Ben senin oyuncağın değilim.”

Kuralları mı belirliyor? Bir daha böyle bir şey denememem konusunda uyarılıyor muyum?

Bu kadar merhametli olmasaydı, bu konuda ne düşündüğümü göstermek için ona tekrar saldırmaya kalkışırdım.

Yine de hala bir sesim var.

“Ben senin kölen olmayacağım,” diye hırlıyorum.

Gülüyor.

Kaden gülüyor… Dünyanın en ölümcül alfasının huzurundayım.

Kimseye merhamet etmedi, neden bana merhamet etsin ki?

“Kaderin bir köleden biraz daha ilginç olacak,” diye mırıldanıyor.

Bana geri dönüyor ve elini uzatıyor.

Tutmak istemiyorum ama tutmazsam bana kötü bir şey yapabileceğini biliyorum.

Beni ayağa kaldırmasına izin veriyorum.

Benden bir baş daha uzun, ama hala kapüşonunun altını göremiyorum.

Tek gördüğüm gölge, altında bir ışık yakmak için özlem duyduğum bir karanlık.

“Özel biriyle tanışmanı istiyorum,” diyor.

Ellerini birbirine vuruyor ve odanın diğer tarafındaki kapılar açılırken geri çekiliyorum.

Karanlıkta diğer tarafa gitseydim onları bulup kaçabilirdim. Diğer taraflarında her ne varsa, bundan daha iyi olabilir.

Genç görünüşlü bir adam kasılarak içeri giriyor.

Çıplak kollarında düzinelerce yara ve çizik var, bazıları da yüzünde.

Tüm bunları başka bir kurt yapmış olmalı, buna şüphe yok.

Her şey onun İntikam Sürüsü’nün başka bir üyesi olduğunu açıkça gösteriyor.

Karanlık gözlerindeki kötü bakışlarından, orada sempati göremeyeceğimi söyleyebilirim.

Dayak yemiş ya da yüksekten düşmüş gibi görünüyor. Hatta biraz topallıyor.

“Mara, kardeşim Kace ile tanışmanı istiyorum.”

 

Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!

Sana Kandım

Trinity aslında açıkgöz biridir. Ama bu, akıllara kolayca elde edilir biri olduğu fikrini getirmesin. Ofiste geçirdiği yorucu bir günün ardından, gittiği barda Stephen Gotti ile tanışır. Gece kulübünde tam bir beyefendi, yatak odasında ise doyumsuz biri olan Stephen Gotti… Birbirlerine ilk görüşte aşık olurlar ama Stephen’ın büyük bir sırrı vardır. Acaba bu sır Trinity’yi korkutup kaçıracak mıdır?

Yaş Sınırlaması: 18+

Sapığımla Tekrar Buluştum

Talia mafya babası Axel tarafından kaçırıldığında sadece on yedi yaşındaydı. Sonunda elinden kaçmayı başarır, ama hayatın ne kadar acımasız olabileceğini keşfetmeden öncesinde değil. Kendini korumak için çok uzaklara kaçar ve kimliğini de değiştirir. Birkaç yıl içinde, geriye bakmaya niyeti olmayan güçlü ve başarılı bir iş kadını olur. Ama sonra, onu kaçıran şeytanla bir anlaşma yapmaya zorlayacak şey olur… Ve şimdi o, onu bulduğuna göre, bir daha kaçmasına asla izin vermeyecek!

Yaş sınırlaması: 18+ (İçerik Uyarısı: Cinsel Saldırı, Tecavüz)

Alfa’nın Misafiri

Georgie, tüm hayatını kömür madenciliği yapılan bir kasabada geçirmiş, ailesi gözlerinin önünde ölene kadar dünyasının gerçekte ne kadar acımasız olduğunu henüz fark etmemiştir. On sekiz yaşındaki kız, tam işlerin daha da kötüye gidemeyeceğini düşünürken madenlerin sahipleri olarak bilinen münzevi kurt adam sürüsünün topraklarına izinsiz girer. Ve kızı gören alfa bu izinsiz ziyaretten hiç hoşlanmamıştır… En azından onu ilk gördüğünde.

Yaş Sınırlaması: 18+

Omega’nın Peşinde

Alice için hayat oldukça sıkıcıydı: liseye gidiyor, en iyi kankası Sam ile Gossip Girl izliyor ve bir lokantada yarı zamanlı çalışıyordu. İşteyken çöpü çıkardığında bir kurt tarafından ısırıldığı felekten bir geceye kadar hiç heyecan dolu bir şey başına gelmemişti. Garip bir şekilde, ertesi sabah uyandığında, ısırık çoktan iyileşmişti ve kendisini her zamankinden daha iyi hissediyordu. Sorun şu ki, kendisindeki gelişmeleri fark eden tek kişi o değildi… Kötü çocuk Ryder ve ekibi aniden onunla çok ilgilenmeye başlamışlardı fakat insan sormadan edemiyordu, neden?

Yaş Sınırlaması: 16+

Risk Al

Kara sıradan bir lise son sınıf öğrencisi: ne popüler biri ne de yalnız. Bir erkek arkadaşı var: Adam. Ta ki onu aldatana kadar. Şimdi onu tamamen unutmak istiyor, ama Adam karşısına çıkıp duruyor. Bir partide onun yanında olmaya başladı. Ne yazık ki Jason Kade’in partisi. Adam’ın kıçını ona verdikten sonra Jason gözlerini Kara’ya dikmiş ve hayır kelimesini kabul etmiyor. Şimdi Kara ve Jason bir kedi fare oyununa düştüler, ama hangisi kedi hangisi fare?

Yaş Sınırlaması: 18+

CEO’nun Mükemmel Teklifi

Hasta kardeşine bakmakta zorlanan bir garson, reddedemeyeceği bir teklif alır. Zengin ve otoriter bir CEO kendisi ile evlenip bir yıl içinde bir varis verebilmesi karşılığında, ona her yıl için bir milyon sterlin ödeyecek ve kardeşinin ihtiyacı olan ameliyatın masraflarına yardım edecektir. Peki, şatoda süreceği hayat tam bir işkence mi olacaktır yoksa mutluluğu mu bulacaktır? Kim bilir, belki de aşkı?

Yaş Sınırlaması: 18+

Alfa ve Aurora

Kanlı Gölge Sürüsü’nden Alfa Everett’in, eşinin bir insan olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Ama işte şimdi tam karşısında, on sekiz yaşındaki, oldukça sakar Rory duruyordu. Bir Omega kurdu tarafından evlat edinilen Rory, hayatının çoğunu Kızıl Ay sürüsünde geçirdi, ancak sürünün liderleri onu öldürmeye çalıştıktan sonra, artık oraya geri dönmeyecekti. Görünüşe göre o ve koruyucu Alfa birbirlerine iyice bağlanmıştı. Peki aralarında aşk gelişecek mi? Ve eğer büyüyebilirse, aşkları Rory’nin sırlarına dayanacak kadar güçlü olabilir mi?

Yaş Sınırlaması: 18+

Lycan’ın Kraliçesi

19 yaşındaki kurt adam Aarya, sevdiği çocuk onu hayat eşi için terk edene kadar kendini umutsuz bir romantik olarak olarak düşünmüyordu. Kalbi yeni kırılmış olan Aarya, isteksizce Lycan Kral Dimitri Adonis ile tanıştığı Lycan Balosu’na katıldığında, aralarında anında bir bağ kuruldu. Şimdi ateşli çift, reddedilen eski sevgililer, kıskanç astları ve daha fazlası ile yüzleşirken imparatorluk entrikalarının tehlikeli dünyasında gezinmek zorundadır.

Yaş Sınırlaması: 18+

Bulmak

Hazel Porter, kitapçılık kariyerinden ve rahat dairesinden son derece memnundu. Ama korkutucu bir karşılaşma onu Seth King’in kollarına attığında, hayatta daha fazlasının olduğunu fark etti. ÇOK daha fazlasının! Hızla varlığını bilmediği doğaüstü varlıkların dünyasına itildi. Seth o dünyanın tam merkezindeydi: onu sevmekten ve korumaktan başka bir şey istemeyen vahşi, güçlü, muhteşem bir alfa. Ama Hazel, yalnızca sıradan bir insandı. Bu, gerçekten mümkün müydü?

Yaş Sınırlaması: 18+

Sahiplenici Muhafız

Kara’nın ev arkadaşı kuzeninin birkaç gece onlarda kalacağını söylediğinde Kara bu konu üzerinde pek durmaz. Birbirlerini görünce ikisi de yanıp tutuşana kadar.

Yaş Sınırlaması: 18+