Kara’nın ev arkadaşı kuzeninin birkaç gece onlarda kalacağını söylediğinde Kara bu konu üzerinde pek durmaz. Birbirlerini görünce ikisi de yanıp tutuşana kadar.
Yaş Sınırlaması: 18+
Sahiplenici Muhafız by E. R. Knight is now available to read on the Galatea app! Read the first two chapters below, or download Galatea for the full experience.

Uygulama, patlayıcı yeni romanlar için en sıcak uygulama olduğu için BBC, Forbes ve The Guardian’dan takdir aldı.

Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!
1
Aşk mıydı yoksa şehvet miydi?
Karar veremedi.
Bacaklarının arasında onun adını inlediğinde, umursamadı.
Annesi onu hep onun gibi adamlar hakkında uyarmıştı.
Kötü çocuk.
Seni becerecek ve göz açıp kapayıncaya kadar unutacak olan adam.
Ama birine abayı yaktığında, işler nadiren bu kadar siyah ve beyaz olur.
Aşk dolu bir sevişme miydi bu, yoksa birbirini hazla becerme mi?
Kesin olarak bildiği tek bir şey vardı.
Onunla her saniyesine bayılacak…
… ve her santimi içine alacaktı.
Kara öğrenci kimliğini üniversite çalışanına teslim etti.
Nefesini tutarak, Max'i bulacağını bildiği yemek salonuna baktı.
Parasını ödemesine rağmen, yemek şu anda Kara'nın aklındaki son şeydi.
Birinci sınıftan beri en iyi arkadaşı olan Max'e ona karşı bir şeyler hissettiğini söylemek üzereydi.
Belki sadece hayranlıktı.
Belki de daha fazlası.
Ama Kara’nın kesin olarak bildiği tek bir şey vardı: Saklamaktan bıkmıştı.
Max Teksas Üniversitesinde eyalet dışında bir dönem okuduktan sonra Minnesota'ya döndüğünden beri ona söylemenin bir yolunu bulmaya çalışıyordu.
Büyük romantik bir hamle mi denemeliydi?
Yoksa ilk hamleyi onun yapmasına izin mi vermeliydi?
Ya o da onun için aynı şeyleri hissetmiyorsa?
Sonunda, Kara sadece kelimeleri kullanmaya karar verdi.
Bunu yapacak cesareti sonunda toplamış olmayı umuyordu.
Yetersiz beslenmiş üniversite öğrencileriyle dolup taşan yemek salonuna adımını atarken onu gördü.
Off. Çocuk muhteşemdi.
Kocaman yaramaz bir gülümseme, duygu dolu kahverengi gözler ve atletik hatta az çok sıkı bir vücut. Kara'nın istediği her şeydi.
Onun “Bay Doğru” su.
Parlak zırhlı şövalyesi.
Hayatının erkeği.
Ona el salladı, o da el sallayarak sırıttı. Haydi hayırlısı, diye düşündü.
Ancak Kara kalbini açmaya ve sonunda duygularını itiraf etmeye hazır bir biçimde derin bir nefes alırken, akla gelmeyecek bir şey oldu.
Kara’dan önce başka bir kız Max'in yanına oturdu ve dilini boğazına soktu.
Ne oluyor
…
Lan?!
Kız sonunda Max'le yiyişmeyi bırakıp ona döndüğünde, Kara onu tanıdığını fark etti.
Psikoloji dersinden Valerie'ydi bu.
Gerald adında çok hoş bir erkek arkadaşı olan Valerie.
O zaman Max'le ne halt yiyordu?!
Valerie kaşlarını çatarak Kara’ya baktı. “Ne istiyorsun?”
“Ben, ııı,” Kara aniden ne diyeceğini şaşırarak mırıldandı. “Ben sadece…”
Max elini Valerie'nin kalçasına dolayarak, “Sonra takılalım, Kara, olur mu?” dedi. “Şu an ellerim biraz dolu.”
Valerie, Max ona dönerken kıkırdadı, oğlanın yüzünü boynuna dayadı.
Kara kusacakmış gibi hissetti. Geçirdiği şok yüzünden bacaklarında derman kalmadı.
Max nasıl bu kadar aptal olabilir? Başından beri orada olan kızı nasıl fark etmez? Bu hoppayı ona nasıl tercih edebilir?
Söyleyecek bir şeyi kalmamıştı. Arkasını döndü ve ayaklarının müsaade ettiği kadar hızlı bir şekilde yemekhanenin çıkışına koştu.
Bitkin bir halde, gözlerinin köşelerinden süzülen gözyaşlarını fark eden birkaç kişinin kendisine baktığını fark etti. Ama açıklamak için durmadı.
Dünyası daha yeni yıkılmıştı.
Max onu istemedi.
Her zaman yalnızdı ve hep yalnız kalacaktı.
Bu kadar yıkıcı duygular için tek bir çözüm vardı…
***
Kara, hangisinin duygularını yemenin daha iyi bir yolu olacağını düşünerek iki kutu dondurmaya baktı. Çikolata mı fındık mı?
Kahretsin.
Tabii ki iki favorisi de kalori doluydu ama Kara şu anda hiç umursayamazdı.
Max'in Valerie ile takıldığını öğrendikten sonra etkileyecek kimi vardı ki?
İki kutuyu da sepetine koymaya karar vererek iç çekti. Sadece bir kez yaşıyoruz. Bari hala vakit varken mideye yeterli dondurma gönderelim.
Gelecek haftaki planları tıka basa yemek, Sherlock ‘un bölümlerini art arda izlemekve ailesini ziyaret etmekti.
Ailesi kampüse yakın yaşadığından ilk başta Kara’nın eve çıkma fikrine karşı çıkmışlardı.
Ancak Kara bağımsız olmak istediğinden, kirasını ödemenin bir yolunu bulacağına söz vererek bu konuda ısrar etmişti.
Onlar da artık bu fikre alışmışlardı ve Kara'nın oda arkadaşı Megan'ı çok seviyorlardı.
Ailesi zor durumlarında onu desteklemekten hiç kaçınmasalar da, Kara kendi dersleri arasında başkalarına özel ders vererek ay sonunu getirmek için elinden geleni yapıyordu.
Ama şu anda, önümüzdeki hafta boyunca herhangi bir işi halletmenin imkansıza yakın olacağına dair bir his vardı içinde.
Kasaya yaklaştığında, kasiyer ona sempatik bir şekilde gülümsedi. “Zor bir gün mü?”
“Efendim?” diye sordu Kara, kafası karışmış bir halde.
Sonra sepetine bir baktı. Şarap, dondurma, bitter çikolata, donmuş pizza ve bir tüp aromatik nemlendirici.
Evet, kadının ne demek istediğini şimdi anlamıştı.
“Teşekkürler,” dedi, kartını okuttu ve aldıklarını aceleyle bir poşete doldurdu.
Kendini kimseye açıklayacak hali kalmamıştı. Hele de süpermarketteki bir kasiyere.
Makbuzunu alıp sürgülü kapıdan aceleyle çıkarken o kadar hızlı yürüyordu ki onun köşeyi döndüğünü görmedi. Sonra bir baktı ki–
BAM!
Kara, granit duvar gibi bir şeyle kafa kafaya çarpıştı.
Aldıkları parmaklarından kaydı, ama geriye doğru düşmeden, kolunu bir şeyin tuttuğunu hissetti.
“Nereye gittiğine dikkat et!” diye hırladı derin bir ses.
Kara hemen kafasını kaldırdı ve şaşkınlıktan küçük dilini yuttu.
Yirmi yıllık varoluşunda gördüğü en yakışıklı yüze bakıyordu.
Kolunu tutan adam kendisinden yaşça büyük görünüyordu, muhtemelen yirmili yaşlarının sonlarındaydı.
Yanları kısa kesilmiş koyu renk saçları vardı. Gözleri buz mavisiydi ve ağzı incecik bir çizgi gibiydi.
Elmacık kemikleri yüksek, dudakları dolgun ve çene hattı o kadar belirgindi ki, gerçek olduğundan emin olmak için parmaklarını üzerinde gezdirmek istedi.
Çok sert görünüyordu, ama Kara kendini korkmuştan çok meraklı bir halde buldu.
“Konuşabiliyor musun?” diye sordu, kolunu bırakıp çantasını almak için eğildi. Tonu alaycı ve kabaydı, sanki onunla dalga geçiyormuş gibi.
Yine de, Kara adamın görünüşünden mest olmuş ve kendini cevap veremeyecek hale gelmişti.
Uzun boyluydu. Çok uzun boylu. Kaslı ve zayıftı.
Göz göze geldiklerinde yanaklarının kıpkırmızı olduğunu hissetti. Hala cümle kuramayacak bir haldeyken, çantasını ondan aldı.
“Rica ederim,” dedi adam kaşlarını çatarak.
Kara, bakışlarının yakasından aşağıya kaydığını görünce şaşkına döndü.
Onu süzüyor muydu? Kıvrılmış dudağı ona karşı küçümsemeden başka bir şeyi olmadığını gösteriyordu.
“Şey, teşekkürler?” dedi beceriksizce.
Bu yanıt adamı pek de etkilemedi. Onu kenara itti ve süpermarketin girişine doğru yöneldi.
“Çekil bakalım, küçük kız,” diye tersledi.
Kızı ağzı açık bir halde arkasında bırakıp ceketini düzelterek dükkana girdi.
Kara’nın beyninin tekrar çalışması birkaç dakika aldı.
Onu hala görebiliyordu, tıbbi malzeme koridorunda ilerliyordu. Herkesten ve her şeyden çok daha dikkat çekici olmasından büyülenmişti.
Tam arkasını dönmek üzereyken, koridorun ortasında duraklayıp arkasını döndüğünü gördü.
Direkt ona bakıyordu.
Siktir.
Kara, ona bakmıyormuş gibi görünmeye çalıştı ama yüzüne bakmaktan kendini alamadı.
Uzaktan bile agresif ve acımasız görünüyordu.
Utanmış bir halde, Kara poşetlerini kavradı ve evine giden otobüse yetişmek için koştu.
Her kimdiyse, Kara onun kötü haber olduğunu anlamıştı. Özellikle de Max'le daha yeni yaşadıklarından sonra onu hemen unutması iyi olacaktı.
Ama buz mavisi gözleri bir türlü Kara'nın aklından çıkmıyordu.
***
Kara, Megan yatak odalarına girdiğinde ‘yedi yirmi dört aşırılık-festivali’ için hazır bir halde bir kutu dondurmayı ve Netflix’i yeni açmıştı.
“Kızım, çık o yataktan. Bütün bu acıma partisi olayına başlama yine.”
Kara iç çekti.
Megan bir kızın isteyebileceği en iyi ev arkadaşı ve arkadaştı, ama Kara şu anda yalnız kalmak istiyordu.
Ona çoktan Max'le olanları anlatan bir mesaj atmıştı ve Megan'ın hiç şaşırmadığını söylemek hafif kalırdı.
“Max denen o çocuğu hiç sevmedim,” dedi Megan. “Onda ne bulduğunu hiç anlamadım.”
“Belki de erkeklerden hoşlanmadığın içindir?” diye buruk bir gülümsemeyle karşılık verdi Kara.
Megan lezbiyendi ve bundan bir hayli gurur duyuyordu. Kıvrımlı kalçaları, dökümlü kızıl saçları ve irkilten koyu mavi gözleri ile ağız sulandırmanın tanımıydı. Tabi ilgileri bu yönde olanlar için.
“Her neyse, kalk hadi,” dedi. Kara'nın dizüstü bilgisayarını kaptı ve kapattı. “Yapacak işlerimiz var.”
“Ne demek istiyorsun?” diye sordu Kara kaşlarını çatarak. Şu anda herhangi bir şey yapmasına imkan yoktu.
“Temizlik. Misafirimiz var. Sana söylememiş miydim?”
“NE?!” diye haykırdı Kara. “Kim?!”
“Hassiktir,” dedi Megan, bundan bahsetmeyi unuttuğunu fark edip suratını buruşturarak. “Erkek kuzenim. Sadece birkaç gün kalacak bir yere ihtiyacı var.”
“Erkek?” diye sordu Kara inanmayarak. “Yani, dairemizde kalacak bir adam?”
Kara'nın dünyada ihtiyacı olan son şey kişisel alanında olan bir adamdı. Bütün bu gece yalnız zaman geçirmek ve karşı cinsin var olduğunu unutmakla ilgili olmalıydı.
Üniversite dairelerini düşününce de, en geniş veya lüks olanı onlarınki değildi.
“Fazla büyütme, Kara,” dedi Megan. “Söz verdi, varlığını hissetmeyeceğiz. Bizden uzak duracak.”
Kara kollarını kavuşturdu, Megan önce ona danışmadığı için hala öfkeliydi.
“Kimmiş bu kuzen peki? İyi biri midir?”
“Ehhh,” dedi Megan boynunu kaşıyarak. “Dürüst olmak gerekirse, onu on üç yaşından beri görmedim. Ve hatırladığım kadarıyla biraz dangalaktı.”
“Meg, dalga mı geçiyorsun?” diye çıkıştı Kara. “Ona fikrini değiştirdiğini söyle!”
“Yapamam, Kara!” dedi Megan. “Evden çıkarıldığını falan söyledi ve… o zaten ailenin kara koyunu. Sahip olduğu tek kişi benim.”
Kara, bu adamın sokağa düşmesine sebep olmak istemeyerek yere baktı. Özellikle de Megan için önemliyse.
“İyi, ama eğer tuhaf biriyse onu kovabilirim, anlaştık mı?”
Megan’ın yüzü sevinçle parladı, Kara'yı yanağından öptü. “Evet! Muhteşemsin. Merak etme. Uslu duracak, bundan eminim.”
Öyle olsa iyi olur, diye düşündü Kara.
Bir adamın, bir yabancının, hiçbir erkekle paylaşmadığı yatağına bu kadar yakın uyuması fikri… bunaltıcıydı.
“Ne zaman burada olur?” diye sordu Kara.
“Iıı…”
Aniden, kapıdan gelen bir gümleme sesi duyuldu ve Kara'nın gözleri fal taşı gibi açıldı.
“Bu…”
Megan sırıttı. “Hadi, merhaba diyelim!”
Bir dakika sonra, ikisi de kapıda durdular ve Kara atlet ve kıçında bir şort giydiğini fark ederek aşağıya baktı.
Siktir! Artık değiştiremem.
Kapı açıldığında sahte bir gülümseme takınmaya ve Megan'ın kuzeniyle tanışmaya hazırlanırken, Kara gözlerine inanamadı.
Olamaz…
“Sen!” diye hırladı gelen misafir.
Süpermarkette karşılaştığı imkansız çene hattına sahip uzun boylu, seksi adamdı bu.
Bu cidden Megan'ın kuzeni olabilir mi?
Kötü bir gülümsemeyle ona baktı ve Kara dizlerinin bağı çözülüyormuş gibi hissetti.
Ona bakmak bile nefes alışının sekteye uğraması için yeterliydi. Onunla nasıl yaşayacaktı?
Peki sadece birkaç adım uzakta olduğunu bilerek nasıl uyuyacaktı?
Kara'nın idrak edebildiği tek şey şu kelimeydi:
Eyvah.
Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!
2
Hassiktir, diye düşündü Adam.
Bu o'ydu.
Süpermarkette ona çarpan sakar kız.
Bunun olma ihtimali neydi?
Kömür siyahı saçları vardı. Mükemmel, dolgun ve koyu renkli dudakları kısmen aralıklıydı. Gözleri parlak zeytin yeşili ve teni zeytin rengiydi.
Vücudunun geri kalanını inceledi.
Evet, bu kesinlikle oydu. Öyle seksi bir vücudu bir milyon yıl geçse de unutmazdı.
Bir an için önceliklerini hatırlamaya çalıştı.
Megan'ın evinde kalmak rastgele biriyle yatmakla değil, dikkat çekmemeyle alakalıydı. Yaptığı şeyden sonra Crawford ve eşkıyalarının kendisini bulamamalarını sağlamak.
Onun dünyası zor kazanılmış para, acımasız şiddet ve dikkatsizin tekiysen, ölümden oluşuyordu.
Megan'dan ve ailedeki herkesten sakladığına emin olduğu bir sırdan.
Şimdi saklamaya devam etmesi gereken bir sırdan.
Adam, dudaklarını yalayarak karşısındaki kızı düşündü tekrar.
Yıpranmış bir şort ve düz bir atlet vardı üzerinde.
Gördüğü en berbat kıyafetti. Yine de o, hayal edebileceği en seksi yaratıktı.
Pantolonu birden çok sıkı gelmeye başladı.
Yüzüne baktı. Kendisini tanımasıyla kızın daha da şaşırdığını gördü.
Demek ki o da beni hatırlıyor.
Sırıttı.
Megan'ın sesi sessizliği bozdu. “Adam, Kara. Kara, Adam.”
İkisi de cevap vermeyince Megan gözlerini kısarak onlara baktı.
“Ne oldu? Daha önce tanıştınız mı yoksa?”
Kara inkar edemeden Adam soruyu cevapladı. “Arkadaşın dengesini kaybedip süpermarkette üzerime düştü.”
Kızın yanaklarının giderek kızardığını gördü.
Daha da sertleşti.
“Ben sana düşmedim.”
Sesi vücuduna şok gönderdi. Boğuk, iddialı ve harbiden çok seksi.
“Tabii ki de yaptın,” dedi miskince, bir önemi yokmuşçasına. Pantolonundaki rahatsızlık kızın kendisini ne kadar etkilediğinin tek kanıtıydı.
Daha önce hiçbir kadın onu böyle etkilememişti. Hiç.
Peki vücudu neden on üç yaşında azgın bir pislik gibi davranıyordu?
“Bana çarpan sendin,” dedi Kara mağrurca, yanakları daha da kızararak.
O kızarıklık göğüslerinin arasında nasıl görünürdü acaba? Ya da bacaklarının arasında?
Siktir.
Kendine hakim olmalıydı.
“Tipik,” diye cevapladı.
“Affedersin?”
Çantasını yere koyarak içeri girdi.
“Suçu başkasına atmak, tam bir kadın işi,” dedi.
Gözünün ucuyla, ateş püsküren ve domatese benzeyene kadar kızaran, Kara denen bu kızı izledi. Neredeyse gülümsüyordu.
Megan onları izliyordu, gözleri parladı, gösterinin tadını çıkardığı aşikardı.
“Sen kim olduğunu sanıyorsun?” diye çıkıştı Kara ve onun tüm dikkatini üzerine çekti.
Adam kıza baktı. Göğüslerine takdir eder bir şekilde bakmak için durakladı. Çok iri değillerdi. Kesinlikle olması gereken boyuttalardı. Evet, tam da avuç içlerine sığacak kadar.
Şimdi tam bir ereksiyon yaşadı. Ona acımaya karar verene kadar kız kendisine kaşlarını çatarak ve alnını kırıştırarak baktı.
“Megan, eşyalarımı nereye koyabilirim?”
Megan konuşamadan Kara araya girdi.
“Oturma odasında, tam olarak şuraya,” dedi odanın tozlu bir köşesini biraz memnun bir şekilde işaret ederek. “Orada uyuyabilirsin de. Hayvanların mobilyaların üstüne çıkmasına izin vermiyoruz.”
Adam kıza baktı, eğlenmişti. Diş gösterebiliyordu da, öyle mi? Bu işine yarardı.
“Birinin nasıl daha misafirperver olunacağını öğrenmesi gerekiyor,” dedi. “Sana birkaç ipucu vermemi ister misin?”
Orta parmağını kaldırdı. “Bu ipucu nasıl?”
“Çocuklar,” dedi Megan, aralarına girip biraz gülerek. “Hepimiz azıcık sakinleşsek nasıl olur?”
“Kuzenin tam bir puşt, Meg,” dedi Kara.
Bu Adam için bardağı taşıran son damla oldu. Kimse ona bu şekilde hakaret edip paçayı kurtaramazdı.
Megan'ın yan tarafına geçti, Kara ile arasındaki mesafeyi kapattı ve aniden çenesini parmaklarının arasına aldı.
Beklediği gibi, Kara'nın gözleri şokun etkisiyle daha da açıldı, sanki daha önce hiçbir erkek ona böyle dokunmamış gibi. Başparmağıyla çenesini okşadı.
Cildi pürüzsüz ve yumuşacıktı, onu tam çenesinden ısırmak ne kadar da eğlenceli olurdu.
“Ne dedin?” diye hırladı, sesi kendi kulaklarına bile tehditkar geliyordu.
Şaşırmıştı, kız tuhaf bir biçimde somurttu ve elini tokatladı.
“Beni bir saniyeliğine bile korkutabileceğini düşünme, şerefsiz.”
Sonra Megan'a döndü. “Sabah gitmiş olmasını istiyorum.”
Arkasını döndü, ona son kez küçümseyici bir bakış attı ve odadan çıktı. Adam Megan'a sırıttı.
“Uslu duracağını söylemiştin,” dedi Megan kafasını sallayarak.
“Seni görmek de güzel, kuzen,” dedi Adam ve sarılmak için onu kendine çekti.
Megan kapıyı kapatıp kanepeyi onun için hazırlamaya başladığında, Adam Kara'nın kaybolduğu koridora baktı.
Ve bu evde gizlenebileceğini düşündü.
Hayır, bunun tadını çıkaracaktı.
Hıyar! Mankafa!
Kara, yatak odasının kapısını çarptı ve hüsrana uğramış bir biçimde “AH!” dedi.
Ne alaka şimdi?! Onca insan arasından, o pislik nasıl Megan'ın kuzeni çıkar!
Megan'ın kuzeni olmasaydı, o hödüğü çoktan evinden kovmuştu.
Bir gece, diye düşündü kendi kendine. Sadece bir geceliğine burada. Eğer odamda kilitli kalırsam, sanki hiç burada olmamış gibi olacak.
Telefonunun vızıldadığını fark ettiğinde pijamalarını giymek üzereydi.
Şimdi ne olacak?
Kara telefonunu indirdi, kafası her zamankinden daha karışıktı.
Bir taraftan, Max ona mesaj attığı için çok mutluydu. Belli ki, eğer iletişime geçiyorsa ona hala değer veriyordu, değil mi?
Öte yandan… Valerie ne olacak?
Onları resmen bugün öpüşürken görmüştü. Max'le barda buluşmak iyi bir fikir miydi?
Megan'a söylerse, arkadaşının kafasını koparacağından emindi.
Ama… eğer dışarı çıkarsa, bu Megan'ın dangalak kuzeninden kaçabileceği anlamına geliyordu!
Telefon yine avucunun içinde vızıldıyordu ve Max'e bir cevap vermesi gerektiğini düşünerek alt dudağını ısırdı.
Dudakları istemsizce Max'in öpücük surat emojisine gülümsediğinde kendini aptal gibi hissetti.
Bunun onun tarzı olduğunu biliyordu.
Her zaman herkesle flört ettiğini. Yaşlı, huysuz erkek profesörlerle bile.
Yine de, Max'in ona karşı gizlice bazı duygular besliyor olabileceği fikri ona umut vermeye devam etti.
Bu düşünceyi göz önünde bulundurarak pijamalarını bir kenara attı ve onun yerine giysi dolabına yöneldi.
Kendisine çok daha yakışacak bir kıyafet seçecekti.
Max onu istese de istemese de, ona tam olarak ne kaçırdığını gösterecekti.
***
Bir çift dar mavi kot pantolon, beyaz kolsuz bir gömlek ve eskitilmiş bir kot ceket giyen Kara, aynada kendine bir kez daha baktı. Bar ortamı için gayet uygun bir şekilde giyinmişti.
Sarkan inci küpeler ve yüksek at kuyruğunun hoş bir dokunuş olduğunu düşündü.
Çok da modaya düşkün, dışa dönük bir kız değildi.
Gecelerinin çoğunu psikoloji kitaplarına kapanarak geçirirdi.
Ama Max için bir istisna yapacaktı.
Megan onu durdurup sorgulamadan önce hızlıca kapıya ulaşmayı umarak yatak odasından çabucak sıvıştı.
Başka biri arkadaşından daha erken davrandı.
“Bir yere mi gidiyorsun, küçük kuzgun?” Arkasında onun derin sesini duydu.
Bir parçası bu yeni lakabı sevmiş olsa da, Kara Adam'ın ağzının payını vermek için durup arkasını döndü.
Orada tişörtsüz duruyordu… ve tanrım. Mermerden yontulmuş gibi görünüyordu. Lanet olası bir heykel gibi.
Siyah dövmelerle kaplı ben buradayım diyen omuzlar, elinizi üzerinde gezdirmelik karın kasları ve adete mükemmelliğin tanımı olan göğüs kasları.
Kara, yanaklarının gittikçe kızardığını hissedebiliyordu. Yine.
Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun.
Kara, onu sırıtırken görünce yer yarılsaydı da içine girseydim diye düşündü.
“Gördüğünü beğendin mi?”
Yere baktı, ocakta makarna karıştırmakla meşgul olan Megan'a odaklanmayı tercih etti.
Bir saniye önce arkadaşı fark etmeden sıvışmak istemişti.
Fakat şimdi dikkatini bu canavardan başka tarafa çekmesi için onun yardımına her zamankinden daha çok ihtiyacı vardı. Ama Megan meşguldü.
“Kendini övme!” diye tersledi Adam’ı, yanakları daha da ısınarak.
Kapıdan çıkıp geri dönmeyi düşünürken Adam ona doğru bir adım atıp olduğu yerde donmasına sebep oldu. “Bir yere mi gidiyorsun?” diye tekrarladı.
Kız kaşlarını çattı, vücudu onun vücudundan yayılan sıcakta titremeye başladı. Nasıl bu kadar sıcak olabilir?
“Evet, nereye gidiyorsun, Kara?” Megan seslendi. “Üçümüz için yemek hazırlıyorum.”
Akşam yemeği? Onunla mı? Asla olmaz. Buradan çıkması gerekiyordu.
“Üzgünüm, Meg!” diye cevap verdi. “Siz ikiniz tadını çıkarın, benim gitmem gereken bir… ah… özel ders var.”
Kapıya ulaştı ve tam da soğuk kapı koluna dokunmayı başardığında… uzun boylu bir varlığı ensesinde hissetti.
Sert parmakları çıplak kollarını hafifçe sıyırmış ve onu ürpertmişti.
“Küçük kuzgun, yalan söylemeyi hiç beceremiyorsun, değil mi?”
Tüm bu rezillik yetmezmiş gibi, cildinin sıcaklığını hissettiğinde meme uçları sertleşmişti.
Bu adama katlanamadığını bildiğinden aklı ve vücudu savaştaymış gibi hissediyordu.
Ama yine de… bir dokunuşuyla eridiğini hissetmişti.
“Yalan söylemiyorum,” dedi soğukkanlılığını korumaya çalışarak.
“O zaman neden titriyorsun?” diye sordu dudakları kulağından sadece bir santim uzakta.
Biraz daha yaklaşsa belden aşağısını kalçalarında hissedeceğinden emindi ve…
ONA NELER OLUYORDU BÖYLE?!
“İyi geceler!” diye bağırdı, kapıyı açtı. Kendi dairesinden kaçarken kapı arkasından çarptı.
Hain bedeni, Tanrıya şükür, bu sefer emirlere uydu çünkü zaten bara gidiyordu ve ondan çok uzaktaydı… Adam'dan.
Sadece adını düşünmek bile onu perişan etmeye yetiyordu.
Max, diye düşündü, zihnini toplamaya çalışarak. Max'i göreceksin. Senin için doğru olan adamı.
Vahşi kötü bir çocuk istemiyordu. Bay Doğru'yu istiyordu. Parlak zırhlı şövalyeyi. Her zaman birlikte olduğunu hayal ettiği en iyi arkadaşı.
Bu rahatlatıcı düşünceyle, Max'in de aynı şeyleri itiraf edip etmeyeceğini merak ederek heyecanla bara yöneldi.
Kendini kontrol edemiyordu.
Ona dokunma, sarılma ve onu kucaklama dürtüsü dayanılmazdı.
Pantolonundaki ereksiyon her an kotunu yırtıp çıkacak gibiydi.
Siktir ya, böyle devam ederse Megan onu kovardı.
Çok da umrunda değildi gerçi. Kafasındaki umursamaz ses buna değeceğini fısıldadı. Kara buna değerdi.
Yeni bir gömlek giydi.
Onu gözünün önünden ayırma fikri hoşuna gitmedi. Hele de ona dokunmuşken.
Onu koklamışken. Kendisine karşı arzusunu hissetmişken. Küçümsemesinin altında bir şey olduğu kesindi.
Giydiği kıyafetle de dikkat çekeceğinden emindi.
Tek bildiği, bir randevuya çıkıyor olduğuydu. Bu düşünce yumruklarını sıkmasına sebep oldu.
Adam saçmaladığını biliyordu. Yani, kızı çok az tanıyordu. Yine de… Üzerindeki fiziksel etkisini inkar edemezdi.
“Üzgünüm, Meg,” dedi. “Hemen döneceğim.”
“Ne?! Ama ikimiz için yemek pişiriyorum! Aldığın yiyeceklerle.”
Başını salladı. Yemek bekleyebilir. Onu iştahlandıran başka bir şey vardı.
“Fazla kalmayacağım,” diye söz verdi. Sonra da daireden çıktı. Kara'nın eve sağ salim vardığından emin olacaktı.
Ve eğer herhangi bir adam ona elini sürmeye cesaret ederse… eh.
Adam bunun olmasına izin vermezdi.
Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!