Elaina Duval annesiyle son derece mutlu ve sıradan bir hayat yaşamaktaydı, ta ki on sekiz yaşına girene kadar. Elaina doğum gününde, yakında İtalyan Mafyasının patronu olacak zalim ve kalpsiz Valentino Acerbi’yle evlendirileceğini öğrenir. Bu durum karşısında başka bir seçeneği ya da söz hakkı olmadan, mafya babasının çarpık dünyasına sürüklenir ve hiçbir insanın katlanmaması gereken şeylere katlanmak zorunda kalır, peki ama ya Elaina bundan hoşlanmaya başlarsa?
Çarpık Zihinler by Cassandra Rock is now available to read on the Galatea app! Read the first two chapters below, or download Galatea for the full experience.

Uygulama, patlayıcı yeni romanlar için en sıcak uygulama olduğu için BBC, Forbes ve The Guardian’dan takdir aldı.

Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!
1
Elaina Duval annesiyle son derece mutlu ve sıradan bir hayat yaşamaktaydı, ta ki on sekiz yaşına girene kadar. Elaina doğum gününde, yakında İtalyan Mafyasının patronu olacak zalim ve kalpsiz Valentino Acerbi'yle evlendirileceğini öğrenir. Bu durum karşısında başka bir seçeneği ya da söz hakkı olmadan, mafya babasının çarpık dünyasına sürüklenir ve hiçbir insanın katlanmaması gereken şeylere katlanmak zorunda kalır, peki ama ya Elaina bundan hoşlanmaya başlarsa?
Yaş Sınırlaması: 18+ (İçerik Uyarısı: Şiddet, Cinsel İstismar, Tecavüz, İnsan Kaçakçılığı)
Orijinal Yazar: Cassandra Rock
Mutlu musunuz?
Bunun saçma bir soru olduğunu biliyorum ama bir saniye düşünün.
Mutlu musunuz?
Eğer öyleyseniz, bu mutluluğa sıkıca tutunun çünkü bu hayatta öğrendiğim bir şey varsa o da hiçbir mutlu anın sonsuza dek sürmediği.
Ohio'lu, normal bir kız olan ben bile, sıradan hayatımda sonsuza dek mutlu olamayacaktım.
Hayatımda babamın olmaması bir yana, annem ve ben her zaman çok yakındık.
Ama bu fotoğrafta babamın olmaması hayatımın normal olmadığı anlamına gelmiyordu. Birçok insanın hayatında sadece bir ebeveyni vardır ve yine de gayet iyi durumdadırlar. Bu benim için de geçerliydi.
Hayatım boyunca, sadece annem ve ben olduk… İradeli bir kadın ve onun tek kızı.
Annem Duval's Cakes adlı bir pastanenin sahibiydi ve liseden mezun olduktan sonra yazları pastanede, anneme yardım ederek geçiriyordum.
Birinin sipariş ettiği mezuniyet pastasının kenarlarına krema ekledim ve tam son rötuşları yapmak üzereyken pastanenin ışıkları söndü.
“Anne?” Başımı kaldırıp etrafa bakmaya çalıştım ama her yer çok karanlıktı.
Personel odasının kapısı gıcırdayarak açıldığında annemin yüzü, en iyi arkadaşım Kira ile birlikte mum ışığında aydınlanmıştı.
Personel odasından çıkıp bana doğru yürürken bana “Mutlu Yıllar” şarkısını söylemeye başladılar, bu gülmeye başlayarak kremayı bir kenara bıraktım.
“Bir dilek tut, Elaina,” dedi Kira.
Bugün on sekizinci doğum günümdü. Bu yetişkin olmam gereken gündü ve hayatımın en mutlu günü olmalıydı.
Bugünün doğum günüm olduğu aklımdan çıkmıştı aslında. Pastanede çalışmaya o kadar odaklanmıştım ki. Ama Kira ve annemin yaptığı sürpriz beni bir anda kutlama havasına sokmuştu.
Gözlerimi kapattım ve mumları üflemeden önce bir dilek düşündüm ama hiçbir şey dilemedim çünkü o anda hiçbir şeye ihtiyacım yoktu. Zaten istediğim her şeye sahiptim.
Hayatımı olmasını istediğim gibi kurmuştum ve dilediğim hiçbir dilek bu durumu değiştirmeyecekti.
Gözlerimi açtığımda anneme ve Kira'ya gülümsedim. “Pastayı keselim mi?”
Pastanede pencereye yakın olan küçük bir masaya oturduk. Bu geç saatte kapalı olduğumuz için her yer bize aitti ve bu yalnızlık çok güzeldi.
Annemin benim için yaptığı taze pastanın tadını çıkarırken annem ve Kira bana doğum günü hediyelerini verdiler.
Kira, bana bir arkadaşlık bilekliği annemse en sevdiğim roman olan Muhteşem Gatsby’nin sınırlı sayıdaki baskısından almıştı.
“Ayrıca Pitbull konserine bilet bulmaya da çalışıyorum,” dedi Kira, hayal kırıklığına uğramış gibi görünüyordu. “Biletler tükendi ama belki New York'taki konser için bir şeyler ayarlayabilirim.”
Heyecandan ağzım açık kalmıştı. “Dalga mı geçiyorsun? Kira!”
Annemse sadece kafasını salladı. “Hayır, hayır. Üzgünüm ama Ohio'dan ayrılmayacaksın Elaina.”
“Ne?” diye sordum.
“Ohio'dan ayrılmayacağını söyledim. Konsere gidebilirsiniz ama sadece bu eyaletteyse…” Boğazını temizledi. “Ben… Eyaleti terk etmen konusunda rahat değilim.”
Hayatım üzerinde böyle bir kontrole sahip olduğunu düşünmesi son derece adaletsiz görünüyordu, özellikle de artık yasal olarak böyle bir hakkı yokken.
“Anne, artık on sekiz yaşımdayım. Bir yetişkinim,” diye olabildiğince kibar bir şekilde açıklamaya çalıştım. “Ne olabilir ki. Hem Kira daha bilet bulabileceğinden emin bile değil.”
Annemin gözleri Kira'nınkilerle buluştu. “Kira'ya parasını boşa harcamamasını söylüyorum çünkü sen bu eyaletten ayrılmıyorsun. Hiçbir zaman.”
Sonsuza kadar Ohio'da kalmak gibi bir niyetim yoktu. Başka bir yerde okumayı ve bu kasabadan kaçmayı planlıyordum.
Ama şu anda annemin bu sözleri beni kapana kısılmışım gibi hissettirmişti. Böyle demesinin arkasındaki nedeni merak ediyordum.
On sekiz yaşıma girdiğim için üzerimdeki kontrolünün azalması onu korkutmuşa benziyordu. Kabul etmese de bunu gözlerinde görebiliyordum.
Kira rahatsız bir şekilde boğazını temizledi. “Eve gitmeliyim. Yarın bu… Şey var.”
Kaçıyordu, keşke ben de kaçabilseydim. Annemin bu konuda neden bu kadar katı olduğundan emin değildim ama bunun altında bana karşı aşırı korumacı olmaktan daha fazlası olduğunu biliyordum.
***
Ertesi gün yatağımda oturmuş, hala annemin üzerimdeki kontrolcü tavrının arkasındaki nedeni anlamaya çalışıyordum. Bunu düşünürken aslında annemin bunu sürekli yaptığını fark ettim.
Onuncu sınıfta, sınıf arkadaşlarım Niagara Şelalelerini görmek için Kanada'ya geziye gitmişti ama benim gitmeme izin verilmemişti.
Kira'nın on altıncı doğum günü için ailesi en yakın üç arkadaşını New Orleans'taki bir karnavala götürmüştü ama annem benim gitmeme izin vermemişti.
Bu döngü böyle sürüp gitmişti ama artık on sekiz yaşıma geldiğimden, hayatta zevk almak istediğim şeyleri yaşamama engel olamayacaktı.
Telefonum Kira'dan gelen bir mesajla titredi.
Kendi kendime gülümsedim. Kira benim için bir doğum günü partisi düzenliyordu, neyse ki parti bu eyaletteydi, bu yüzden annem kızmadan ve gitmemi yasaklamadan partiye katılabilirdim.
Tabii ki de benim için düzenlenen bu partiye gidecektim, her ne kadar kutlamak istemesem de. Annemin sebep olduğu stresli modumdan çıkmıştım.
Yasal olarak, söz hakkı olmamasına rağmen benim yaşımdaki gençlerin yaptığı şeylerden beni alıkoymasına kırılarak anneme söylediğim sözler onu incitmişti.
Ne olursa olsun, o benim annemdi ve fikrine saygı duyuyordum, bu yüzden onunla zıtlaşmayacaktım.
Yatağımdan kalkarken annemi kontrol etmeye ve bu akşamki doğum günü partime katılacağımı söylemeye karar verdim.
Yaşadığımız bu olumsuzluğu doğum günümde geride bırakıp tüm bunları daha sonra tartışabilmeyi umuyordum.
Küçük evimizin salonuna inen basamakları aceleyle indim. “Anneciğim?” Kira benim için bir doğum günü partisi düzenliyor. Ben gidiyor…”
Annemin salonda daha önce hiç görmediğim üç adamla birlikte olduğunu görünce birden durdum. Annem son derece resmi giyinmiş bu adamları gördüğüne çok da sevinmiş görünmüyordu.
Pasta siparişiyle ilgili bir şey olabilirdi ama pastanede değildik, bu yüzden bu ev ziyareti biraz özel görünüyordu.
“Anne?” dedim, son basamaktan yere inip annemin gergin yüzüne bakarken.
“Elaina, yukarıya çık.” Adamlardan biri annemin sözünü kesmeden önce çabucak cevap verdi.
“Hayır, hayır. Buna gerek yok Fiona. Bırak Elaina kalsın. Eminim ne olduğunu merak ediyordur.” Avrupalı gibi görünen adam ağır bir aksanla konuşuyordu.
Diğer iki adam sessiz kalırken, gösteriyi yönetiyormuş gibi görünen adam devam etti, “Ah, tatlı Elaina. Hiçbir fikrin yok, değil mi?”
Bana doğru bir adım daha atarken tereddütle geriye doğru adım attım ve adamın bana yaklaşmasını engellemek için hızla öne çıkan anneme baktım.
“Vadim…”
“Sözümü kesme Fiona. Kızımla konuşurken olmaz.” Vadim denen adam bana esrarengiz bir şekilde sırıttı. “Doğru, tatlım. Ben senin babanım.”
Babam mı? İncinmiş bir şekilde anneme baktım. Yıkılmış görünüyordu ama hiçbir şeyi inkar etmedi. Bunu bu şekilde öğrendiğime şaşırmış görünüyordu.
“Anne! Yalan söylüyor…” dedim ve bir şey söylemeyince, sesimi tekrar yükselttim. “Anne!”
“Ah, ne kadar çabuk parlıyorsun. Bu huyunu benden almışsın,” dedi Vadim eğlenerek. “Arayı kapatmaya ne dersin, canım?”
“Kapatmayalım, diye tersledim onu. “Evimden defol!”
Merdivenlerden yukarıya doğru koşmak için arkamı döndüğümde bir el bileğimi sıkıca kavradı ve beni hızlıca geri çekti. Tüm bunlar saniyeler içinde olmuştu.
“Benimle bu şekilde konuşma,” diye beni azarladı Vadim, son derece sert bir ses tonuyla. Buz gibi gözleri sanki üzerimde bir tür otoriteye sahipmiş gibi gözlerimi delip geçmişti.
Babama bakıyordum, annem tek kelime etmiyordu. Diğer iki adamın da sesi çıkmıyordu. Bunca zamandır ortalıkta olmayan babam aniden ortaya çıkmıştı.
“Neden buradasın?” diye sordum sakince. “Neden şimdi?”
Sanki ona dünyanın en saçma sorusunu sormuşum gibi kaşlarını çattı. “Annen geleceğimi biliyordu. Plan hep buydu, Elaina. Artık on sekiz yaşındasın.”
“On sekiz yaşımda olmamın bununla ne ilgisi var? Daha dün on yedi yaşımdaydım. Bir günde ne değişmiş olabilir?” Haklı olduğumu kanıtlamaya çalışıyordum ama bu imkansız görünüyordu.
“Aslında birçok şey değişti.”
“Vadim, lütfen önce onunla konuşmama izin ver,” diye yalvarırken şaşırmış bir şekilde anneme baktım. Bir erkeğin bu saçma gerekçesine neden boyun eğiyordu? Bu adam korkunç birine benziyordu.
Devam etmeden önce annemi susturmak için elini kaldırdı. “Onunla konuşmak için on sekiz yılın vardı Fiona. O artık benim.”
“Senin mi?” Vadim Rusça olduğunu tahmin ettiğim bir dilde konuşmaya başlamadan önce gözlerim kocaman açıldı. Aksanına bakılırsa Rusça gibi görünüyordu ve Vadim’in Ruslara benzeyen pek çok özelliği vardı.
Genelde klişelere kapılmam ama bu dil kendini oldukça belli ediyordu.
Eğer biyolojik babamsa, o zaman bende de Rus kanı var demektir.
Kendi dilinde bağırarak bir şeyler söyledikten sonra adamlardan biri bana doğru yürüdü ve hareket etmemem için beni sıkıca tuttu, diğer adamsa annemin bir şey yapmasını engellemek için onun önünde duruyordu.
Bu gerçek olamazdı. Tüm bunlar eşek şakası olmalıydı.
“Görüyorsun, Elaina, annen sana sadece on sekiz yıl sahip olacağını biliyordu…” Vadim açıkladı.
“On sekiz yaşına girdiğinde benimle gelmen şartıyla bunca zamandır ikinizi de rahat bir hayat sağlıyordum.”
Ama neden şimdi beni istiyordu ve annem bunu neden kabul etmişti? Hayatımın her anında, annem bunun olacağını biliyordu ve bana bunu söylemek için hiçbir girişimde bile bulunmamıştı.
“Özür dilerim,” derken yanaklarından yaşlar süzülen anneme baktım.
Özür dilerim mi? Annem ciddiydi. Özür dilemen şu anda hiçbir işe yaramıyor.
“Gitmek istemiyorum. Bu yüzden teklifinizi nazikçe reddediyorum,” dedim Vadim'e, diğer adamın pençesinden kurtulmaya çalışarak.
“Elaina, onu dinlemen gerek,” diye uyardı annem beni ama söylediği şeyleri dinlemekten bıkmıştım.
Beni oyuna getirmişti. Sözde babam olan bu adamdan kaçabilir ya da saklanmaya çalışabilirdim ama şimdi nasıl bir tuzağa düşmüştüm, Tanrı bilir.
Vadim çenemi kaldırdı ve tüyler ürpertici bir şekilde gülümsedi. “Tatlım, kiminle konuştuğun hakkında hiçbir fikrin yok, değil mi?”
“Babamla değil,” diye çıkışırken başka yöne bakarak hızla çenemi geri çektim.
Bana bakarken odayı bir süreliğine ölümcül bir sessizlik kaplamıştı. Bu onun için dramatik bir sahne olabilirdi ama benim için ne olacağını bilmediğim korkunç bir andı.
“Ben Vadim Vasiliev, Rus Mafyasının patronuyum, canım. Sen de tek çocuğum Elaina Vasiliev oluyorsun.”
Her yer karanlıktı. Her şey bir anda karardı. Ama düşündüğünüz gibi değil. Bayılmadım. Dehşet içinde yere düştüğüm için o kadar da şoke olmamıştım.
Gözlerim kararırken, kolumda kan tahlili veya aşı yaptırdığınızda hissettiğiniz duyguya benzer bir acı hissettim.
Karşımda duran adamın Rus Mafyası olduğunu duyduktan sonra, anında bayılmama neden olan bir şey koluma enjekte edilmişti, hepsi bu.
Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!
2
“Acele et, tatlım. Gitmemiz gerekiyor.” Annem aceleyle etrafta dolanıyordu ama nedenini bilmiyordum. En son odama uyumak için çıktığımda her şey yolundaydı. Her şey her zaman yolundaydı.
Kıyafetlerimin bir kısmını valize tıkarken başucumda duran annemi izliyordum ve tek söyleyebildiğim “Gidiyor muyuz?” oldu.
Bana baktığında yüzünde gördüğüm ifade ürpermeme neden olmuştu. Korkmuş görünüyordu. Eğer annem korktuysa ben de korkmalıydım. Beni koruması gereken kişi oydu.
“Sadece kısa bir süreliğine.”
“Ama neden? Gitmek istemiyorum.”
Çabucak yatağımdaki oyuncak tavşanı alarak sıkıca ona sarıldım. Dört yaşında bir çocuk gibi evden ayrılmak zorunda kalıyorsam oyuncak tavşanıma ihtiyacım vardı.
“Söz veriyorum eninde sonunda her şeyi anlayacaksın,” dedi annem elimi tutup beni pijamalarımla merdivenlerden aşağıya indirmeden önce.
Aşağıya indiğimde çoktan hazırlanmış bir valizin kapının kenarında durduğunu gördüm. Annemin olmalıydı. Her ne kadar anlayacağımı söylese de, şu anda her şey çok kafa karıştırıcıydı.
Valizlerimizi arabaya götüreceğim. Sen burada bekle, tamam mı?” dedi, ben de basit bir şekilde başımı sallayıp cevap verdim.
Annemin valizini alıp kapıyı açmasını izliyordum.
Ön kapıyı açana kadar uzun boylu bir adamın orada beklediğini fark etmemiştik. Adamın varlığı annemi korkutarak çığlık atmasına ve geri çekilmesine neden oldu.
Sana ne dedim Fiona? Hiçbir yere gitmiyorsunuz. Her zaman bir adım önde olacağım,” dedi korkutucu adam ve bana bakmadan önce kıkırdadı. “Uyumaya devam et, Elaina. Sen ve annen hiçbir yere gitmiyorsunuz.”
Gözlerimi açtığımda kendi odamda değildim. Bulunduğum oda büyük ve fazlasıyla genişti. Odanın neredeyse yarısı bomboştu. Ama bu, şu anda endişelenmem gereken en son şeydi.
Evde değildim ve nerede olduğumu bilmiyordum.
Yataktan dikkatlice kayarak, ayağa kalktım ve kapıya doğru yürüdüm. Diğer tarafta birileri olabilirdi. Vadim diğer tarafta olabilirdi.
Ama şu anda kapı tek seçeneğimmiş gibi görünüyordu.
Kapıyı açmaya çalıştım ama dışarıdan kilitlenmişti. Kapının kolunu çekiştirip sarstıktan sonra bile kapı yerinden oynamamıştı, ben de öfkeyle kapıya vurmaya başladım.
Bu resmen delilikti. Hayatım anlayamadığım sebeplerden dolayı tamamen altüst olmuştu.
Aniden kapı açılınca yere düştüm.
Başımı kaldırdığımda bayılmadan önce evimde gördüğüm adamla göz göze geldik. Hala takım elbise giyiyor ve hiçbir şekilde gülmüyordu.
“Baban seni görmek istiyor.”
“O benim babam değil,” diye cevap verdim, olası sonuçları çok düşünmeden.
Ayağa kalkmam için başını sallamaktan başka bir tepki vermedi. “Kalk.”
Onu dinlemek zorunda değilsin. Kendi kendime bunu söylüyordum ama bu çok da iyi bir fikir değildi. Tabii ki de dediğini yaptım. Vadim'in söylediği gibi bu insanlar mafyaysa başım belada olabilirdi.
Kendimi bu duruma nasıl soktuğum ve bu durumdan nasıl kurtulacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Yerden kalktım ve koridorda adamı takip etmeye başladım. Koridor uzun, biraz karanlıktı ve bence pek de samimi bir havası yoktu.
Zeminler kırmızı halıyla kaplıydı. Kırmızı halının her zaman havalı veya asil bir dekor ürünü olduğunu düşünmüşümdür. Ama bu sadece benim fikrimdi.
Koridorda yürürken birçok kapı olduğunu fark ettim. Burada kaç kişinin yaşadığını ve buranın gerçekten neresi olduğunu merak etmiştim. Devasa bir ev gibi görünüyordu ve Ohio’da kimsenin bu kadar büyük bir evi yoktu.
Adam diğerlerinden oldukça büyük bir kapının önünde durdu ve kapıyı çaldı. “Efendim, ben Viktor.”
Vadim, “İçeri gir Viktor,” diye cevap verdi.
Viktor kapıyı açtı. Vadim kıpkırmızı, büyük bir masanın arkasında sanki bir iş adamıymış gibi bir şeyler yazıyordu.
Ama asıl kalbimin hızla atmasına neden olan şey masasının üstünde gelişigüzel duran silahtı.
“Çok güzel, değil mi?”
Silaha baktığımı fark eder etmez başımı kaldırdım. “Ben…”
“Bahse girerim, 'O silahla insanları öldürüyor mu?' ya da 'Gerçekten doğruyu mu söylüyordu?' diye merak ediyorsundur.”
Vadim, kalemini masaya bırakmadan önce yüzünde gururlu bir gülümsemeyle “Canım, bu iki sorunun da cevabı evet,” dedi. “Bizi biraz yalnız bırakır mısın Viktor?”
Viktor başını sallayıp odadan çıktı. Şimdi odada, bakmadan duramadığım o korkunç gümüş silahla birlikte sadece Vadim ve ben kalmıştık.
“Otur Elaina. Konuşacak çok şeyimiz var.” Önündeki sandalyeyi işaret etti. Silahı eline aldığında hemen geri adım attım. Bu, Vadim’in şeytani bir şekilde kıkırdamasına neden olmuştu.
“Seni bunca yolu aşıp buraya öldürmek için getirdiğimi cidden düşünüyor olamazsın değil mi? Otur, Elaina. Bir daha söylemeyeceğim.”
Bunca yolu mu? Ne kadar uzaktaydık?
Yavaşça, masasının önüne yerleştirilmiş bir sandalyeye oturdum ve ellerimi kucağıma koydum. “Nerede… Neredeyiz biz?”
“Sen uyurken seni Chicago'ya, eve getirdim,” diye cevap verdiğinde gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.
Her şey netleşmeye başlarken kalbim hızla çarpmaya başladı. Bu düpedüz adam kaçırmaydı. Aynı eyalette bile değildim.
“Annem nerede?”
“Onun için endişelenme. O iyi… Şimdilik. Talimatlara uyduğun sürece annen zarar görmeyecek,” diye teminat verdi Vadim ama hangi talimatlara uymam gerektiğini bilmemek beni endişelendirmişti.
“Ne talimatı?”
Masasından kalktı ve yanıma gelmek için masanın etrafında dolandı. “Aile işimizin olayı güvendir, Elaina. Güven ve ilişkiler.”
“Mümkün olduğunca, çıkarlarımız için çok fazla güçlü insanla yakın ilişkiler kurmamız gerekiyor.”
Bu Mafya meselesinden bir aile şirketiymiş gibi bahsediyordu, sanki gurur olunacak bir şeymiş gibi. Bu bir suçtu ve kimse onları durdurmuyordu.
Eğer bunlar mafyaysa, polis hangi cehennemdeydi?
“İtalyanlarla ilişki kurmaya çalışıyoruz. Bu harika bir fırsat ve büyük bir güç hamlesi,” diye devam etti ama bunun beni neden ilgilendirdiği hakkında hiçbir fikrim yoktu.
“İtalyan Mafyasının başında Marco Acerbi var. Acerbi'nin ne anlama geldiğini biliyor musun, Elaina?”
Sadece kafamı hayır anlamında salladım.
“Sert demek. Onlar güçlü insanlar, soy isimlerine uygun yaşarlar. Onların desteğine ihtiyacımız var.” Vadim ona bakmam için çenemi kaldırdı ve devam etti, “Bunu elde etmek için de ailelerimiz birleşmeli.”
“Marco'nun oğlu Valentino ile evleneceksin.”
Bu gerçek olamaz.
Ağzım açık kalmıştı. Sert bir şekilde, “Hayır,” demeden önce şokla onun yüzüne baktım.
Tehlikeli olduğu apaçık ortada olan bu yabancıya karşılık verdiğim için ne kadar aptal olduğumu anlayamadan elinin tersiyle yüzüme bir tokat attı ve destek almak için sandalyenin kenarına tutundum.
“Benimle bu şekilde konuşamazsın. Bana saygı duyacaksın ve bu gece Acerbiler geldiğinde onlara da saygı duyacaksın.” Şimdi bana bakıyor ve dişlerinin arasından konuşuyordu.
Yüzüm yanıyordu ve hissettiğim acıya bakılırsa tokadın yüzümde izi çıkacağını biliyordum. Hayatımda daha önce hiç tokat yememiştim. Ne annemden ne de okuldaki herhangi bir çocuktan. Bu bir ilkti.
Buraya geliyorlardı. İtalyanlar. Beni kişisel ilişkilerinde piyon olarak kullanan mafya adamlarıyla dolu bir evde sıkışıp kalmıştım.
Vadim’in onların sert olduğundan bahsetmiş olması onlarla tanışacak olmamı hiç de kolaylaştırmıyordu.
Beni bir yabancıyla hatta bir suçluyla evlenmeye zorluyordu.
Yetişkin hayatım on sekizime bastığım gün başlamamış, aksine tüm hayatım sona ermişti.
***
Vadim, Acerbilerle olan akşam yemeğine hazırlanmam için akşama doğru odama bir elbise gönderdi.
Beni bir hediye gibi paketliyor ve üzerime bir de kurdele takıyordu. Tüm bunlar bir çeşit seks ticareti gibi görünüyordu.
Bu hastalıklı, çarpık dünyada bir şekilde onun biyolojik babam olduğunu düşünmek beni daha da çok iğrendirdi.
Görünüşünde babalığa dair hiçbir belirti yoktu. Baştan aşağıya sadece güçten ibaretti ama yine de, bildiğim kadarıyla mafyanın böyle olması gerekiyordu.
Şimdiye kadar Mafyanın hala var olduğunu bile bilmiyordum. Her zaman 70-80'li yıllarda ortadan kaybolduklarını düşünürdüm.
Odaya yerleştirilmiş boy aynanın önünde durup elbiseye baktım. Üzerime tam olarak uyması beni endişelendirmişti. Ne çok küçük ne de çok büyüktü. Mükemmel bir şekilde üzerime oturmuştu.
Siyah kumaş vücudumu sarıyor ve hafif dekolte göstererek dizimin hemen üstünde bitiyordu.
Siyah tam olarak böyle bir durum için seçeceğim bir renk değildi. Cenazeye gidiyormuşum gibi hissediyordum. Ama kim bilir belki de kendi cenazeme gidiyorumdur.
Gergin bir şekilde, çalan kapıya döndüm. “Evet?”
Kapı hafifçe açılırken Viktor geriye doğru çekildi. “Acele et. Acerbiler geldi.”
“Ah… Makyaj malzemesi var mı acaba?” Bunun çok saçma bir soru olduğunu biliyordum ama Vadim’in attığı tokat yüzünden suratımda büyük bir morluk oluşmuştu.
Keşke bunu kapatmak için fondöten gibi bir şeyim olsaydı.
Viktor gözlerini devirdi. “Bak prenses, baban seni buraya şımartmak için getirmedi. İki dakikan var.”
Bunun gayet farkındaydım. O bir baba değil iş adamıydı. Evlenmek istemiyordum ama aynı zamanda annemin güvende olmasını da istiyordum.
Şimdi aşağıya inip belinde silah olan bir grup manyakla yemek yemem gerekiyordu.
Bu yemek hiç rahat geçmeyecekti ama bir kaçış yolu bulana kadar böyle yaşamak zorundaydım ve kesinlikle bir kaçış yolu bulacaktım.
Uzun, kahverengi saçlarımı düzelttim. Saçlarımı açık bırakmıştım. Saçımla uğraşacak bir durumda değildim. Kimseyi etkilemeye de niyetim yoktu. Bu, sefaletin en güzel haliydi.
Kapıyı açtığımda Viktor’un sabırsızca beni beklediğini gördüm. Tek kelime etmeden beni aşağıya indirmek için harekete geçmişti.
En hafif tabirle oldukça korkutucu görünüyordu. Yüzünde hiçbir duygu belirtisi yoktu ve neredeyse hiç konuşmuyordu. Sadece emirlere uyuyordu o kadar.
Henüz etrafa bakma fırsatım olmamıştı, buna izin verilip verilmeyeceğinden de emin değildim. Rapunzel gibi bütün gün o odaya kilitlenmiştim ama saçlarım beni bu karmaşadan kurtaramayacaktı.
Alt kata ulaştığımızda Viktor yemek alanına açılan büyük kapıları açtı. Vadim'in karşısında, yine pahalı takım elbiseler giyen iki adam oturuyordu.
Yutkunduğumu duyduklarına yemin edebilirdim çünkü benim onlara baktığım gibi hepsi bana bakıyordu.
“İşte geldi,” dedi Vadim, yanındaki sandalyeyi işaret etmeden önce. “Otur, Elaina.”
Saçımın bir tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdım ve yavaşça masaya doğru yürüdüm. Vücudumun titrediğini hissedebiliyordum ve bunun dışarıdan fark edildiğini de biliyordum.
Çok korkmuştum. Bunu öylece gizleyemezdim. Özellikle de hayatım hakkında sohbet eden birden fazla insan varken ve benimse bu konu hakkında hiçbir söz hakkım yokken.
Yavaşça Vadim'in yanındaki sandalyeye oturdum ve önümdeki boş olan tabağa baktım. Kalbim gibi bomboştu.
“Elaina, kaba olma. Sizi tanıştırmama izin ver,” diye Vadim’in beni azarlaması başımı itaatkar bir şekilde kaldırmama neden oldu. İstediğim son şey suratıma bir tokat daha atmasıydı.
Siyah saçlarının arasından griler gözüken yaşlı adamı işaret etti. “Bu Marco Acerbi.”
“Merhaba,” dedim kibar bir şekilde ama sesim bir gıcırtı gibi çıkmıştı. Adam, Vadim'in tarif ettiği gibiydi. Sert bir bakışı vardı ve acımasız birine benziyordu. Yüzünde en ufak bir samimiyet ifadesi bile yoktu.
Merhabama bile cevap vermemişti.
Vadim daha sonra genç adama döndüğünde yüzünde bir gülümseme belirdi. Bunun kim olduğunu anlamıştım. “Bu Valentino Acerbi. İtalyanların caposu olacak sıradaki kişi.”
“Capo mu?” diye sordum. Vadim’in daha önce bunu söylediğini duyduğumu hatırlıyordum ama üzerinde çok durmamıştım.
“Patron,” dedi Vadim.
Valentino'ya baktım. Gözleri koyu kahverengi ve duygusuzdu. Siyah saçları kısacıktı ve tüm yüzünü kaplayan gür sakalları vardı.
Genç değildi, bundan emindim, aynı zamanda da sert görünüşünü babasından almıştı.
Dudakları ince bir çizgi halini aldı. Kimse bizi zorla evlendirdikleri gerçeğinden bahsetmek istemiyor gibiydi.
“Etkilendim Vadim,” dedi Marco sonunda. “Kızını güvende tutmak için on sekiz yıl onu saklamayı başarmışsın. Tebrikler.”
“Bu tehlikeli bir iş. Valentino'nun da Elaina bir Acerbi olduğunda bu işi aynı şekilde ciddiye alacağını umuyorum,” diye de ekledi.
Valentino kendi adına konuşma fırsatı bulamadan babası onun yerine konuştu. “Aileye çok değer veririz.”
“Acerbi ismi çok önemlidir, ailenin bir parçası olur olmaz Elaina dokunulmaz olacak.”
Vadim'in yüzündeki gülümsemenin genişlediğini fark ettim. “Sanırım planlamamız gereken bir düğün var.”
Bizim değil. Onların planlaması gereken bir düğün vardı. Gülemeyen ve merhaba diyemeyen bir adama satılıyordum. Tek bildiğim, o, evde ayrı bir hayat yaşarken ben garajda yaşayacaktım.
O an bunu reddetmeyi çok istedim ama en son böyle bir şey yaptığımda tokat yemiştim.
“En yakın zamanda,” dedi Marco sert bir şekilde. “Valentino’nun yaşı geçiyor ve bildiğin gibi Vadim, birleşmeler oldukça önemli.”
“Tabii ki.”
Vadim parmaklarını şıklattı. Saniyeler içinde hizmetçiler ona üç tane puro uzatmıştı. Birini nazikçe kabul eden Marco'ya verdi ve bir diğerini Valentino'ya uzattı.
“Purodan hoşlanmıyorum,” dedi Valentino.
“Bu bir kutlama, oğlum. İki güçlü ailenin birleşmesini kutluyoruz. Bu harika bir fırsat,” diye ısrar etti Vadim, Valentino'yu puroyu alması için zorlayarak.
Vadim'e dik dik bakan Valentino'nun gözlerinin karardığını fark ettim. “Hayır. Non mi prova.”
Çeviri: Beni zorlama.
Rahatsız bir şekilde önüme baktım, atmosferin tamamen değiştiğini hissediyordum. Vadim'in beni tokatlaması başka bir şeydi ama eğer yanılmıyorsam Valentino'yu tokatlayamazdı.
“Calma, figlio,” dedi Marco, Vadim'e odaklanmadan önce Valentino'ya. “Yemekler nerede kaldı Vadim? Epeydir bekliyoruz.”
Çeviri: Sakin ol oğlum.
Sohbetin konusu çabucak değişti ve akşamın çoğunda İngilizce konuşuldu, bu benim için çok da önemli değildi çünkü sohbete dahil olmamıştım.
Bütün yemek boyunca sessizce oturdum. Çoğunlukla Vadim ve Marco konuşmuştu. Nefes almaktan ve hareket etmekten korkan bir heykel gibiydim.
Annem şu anda beni arıyor olabilirdi. İlk fırsatta kaçacaktım. Hayatımı bu şekilde geçirmemin imkanı yoktu. Bu çok saçmaydı.
Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!