Delta Winters
Maya Hamilton
"Liz, ben... Yapamam..."
"Maya, sakin ol,” diyor telefonda. "Bana sorunun ne olduğunu söyle, bebeğim."
"Jace! Sorun Jace! Şekerim! Lanet olsun!" Okul dışındaki kapılara sırtımı sürterken telefonda çığlık atıyorum.
"Jace’e ne olmuş? Neden hâlâ onu düşünüyorsun Maya? Temelli gittiğini sanıyordum."
"O benim profesörüm. Jace benim yeni profesörüm."
"O ne?!" diye bağırıyor. "Seni almaya geliyorum. Hâlâ okulda mısın? Maisie annesini istiyor, ben de cevap istiyorum." Hemen kapatıyor.
Bununla başa çıkamam. Şimdi olmaz. Çalıştığım dükkandaki vardiyamı şimdiden kaçırıyorum.
Patronumun bana bir şans daha vermesini umarak hızlıca hasta olduğumu söylemek için telefon ediyorum. Onunla biraz flört ediyorum ve bana izin veriyor.
Feminist olmama rağmen, izin almak için gücü nedeniyle zaten sapık olan patronumla flörtleşmem gerçekten hasta edici. Ama işe ihtiyacım var ve sorumluluklarım var. Maisie var.
Bunu Maisie'ye yapamam. Mesaj atarak beni terk eden bir adam için delirip üzülemem. Böyle bir şey olmayacak. Toparlanmaya ihtiyacım var.
Telefonda küfür bile etmiştim. O kadar sinirlenmiştim.
Ve tekrarlıyorum. Artık küfretmiyorum. Kızımı doğurmaya, büyütmeye karar verdiğimde kötü alışkanlıklarımı bırakmıştım. Parti yapar, hayattaki heyecanlar için yaşardım.
Ve gelecek yılları beklerdim. Ama vazgeçtim. Vazgeçtiğim için de memnunum. Çok pişmanlıklarım var ama Maisie onlardan biri olmaya yakın bile değil.
Aslında, ergenken sergilediğim kaotik eylemler... Keşke daha çok çabalasaydım.
Babamla olan ilişkimi bozdum ve Maisie'ye hamile olmak bardağı taşıran son damlaydı. Onu aldırmam ya da evlatlık vermem için bana yalvarmıştı.
Onu aldırmadığım takdirde bana yardım etmeyeceğine dair yemin etmişti. Böylece istediğini yapmam için beni korkutacaktı. Ama onu doğurdum. Ve o da yeminini bozmamayı seçti.
Liz'in yardımıyla idare ediyorum. Kendi ayaklarım üstünde durana kadar bana maddi yardım sağlayan birkaç bekar anne programının yardımı sayesinde bir ev kiraladım.
Ve şimdi çalıştığım işler Maisie ve benim asgari geçimimizi karşılıyor. Ama bu kadarı yetiyor.
Babam bunu yapamayacağımı, Maisie'nin ihtiyacı olan anne olamayacağımı düşünüyordu. Beni pervasızca partileyen bir kız olarak görüyordu ve hakkını vermek gerekirse, öyle yapıyordum.
Asla anlayamayacağı, erkeklerin anlayamayacağı şey, bir insanın içinde büyüyen bir hayatın olmasının nasıl bir his olduğudur. İyi ve saf biri. Beni değiştirdi.
Hayattaki tüm bakış açımı değiştirdi. Ve ondan öyle vazgeçemezdim. Verdiğim en iyi karardı. Tüm fedakarlıklarıma rağmen.
Gözyaşlarıyla lekelenen yanaklarımı fark eden Liz, sempatik bir şekilde, "Ah, Maya,” diyor. Her zamankinden daha kötü görünüyor olmalıyım.
Küçük kızımı görünce tüm yüzüm parlıyor ve ona kollarımı uzatıyorum.
Küçük, şirin bir kıkırdamayla, "Anne,” diye haykırıyor.
"Günün nasıldı, kıkırık? Mel'le eğlendin mi?" Onun keyifli ruh hâline uyum sağlamak için büyük bir gülümsemeyle soruyorum.
Kavgacı ve inatçı bir moddan tamamen mutlu ve gülümser bir moda geçebileceği bir aşamada.
Canına tak ettiğinde duvarlara sıçrattığı yiyecekleri temizlemeyi pek sevmem ama somurtarak olsa bile böyle yaparken inanılmaz derecede sevimli oluyor.
"Ann... Anne,” diye cevap veriyor. Kollarını boynuma sarıyor ve yüzünü omzuma gömüyor.
İlk kelimesini sadece birkaç ay önce söylemişti. Anormal bir şey söyleyeceğinden çekiniyordum ki öyle de oldu.
Liz'le telefonda erkek arkadaşı hakkında bir şey konuşuyorduk ve birine öylesine hoppa dedim. Hiç olmadık yerde Maisi de neredeyse tekrarladı ve "happa ~dedi.
Ama herkese ilk sözünün anne olduğunu söylüyorum ki bu onun ikincisiydi.
"Yorgun musun, tatlış?" diye soruyorum ve başını hayır anlamında sallayıp elleriyle yüzümü alkışlıyor.
Küçük kızın maskaralıklarına gülmemek zor ama onun maskaralıkları yanaklarımı birbirine sıkarken gülmemi engelliyor.
Gözümün ucuyla, görmek istemediğim tek adamın kolunda Bayan Wexler ile okuldan çıktığını fark ediyorum.
Belli ki cazibesini kullanmıştı ve saatler önce beni öpmüş olması umurunda değil. Onun için gerçekten hiçbir şey ifade etmiyorum. Ona Maisie'den bahsetmemekle yanlış karar verdiğimi nasıl düşünebilirdim?
Belli ki hiç büyümemiş ve aramızdaki yetişkinin o olması gerekir.
Ama acıtıyor. Bu neden acıtıyor? Umursamamalıyım ama yine de umursuyorum. Artık benimle bir ilgisi yok.
Liz baktığım yere bakıyor ve yüksek sesle alay ederek dikkatimi kendisine çekiyor.
Beni üniversite partilerine götüren Liz'di. Şahsen ondan hoşlanmamasına rağmen Jace'i benimle tanıştırdı. Baştan çıkarıcı ve çapkındı, ben de tav olmuştum.
Birlikteliğimiz başladı ve sadece benimle olduğunu söylemişti. Erkek arkadaşımdı, üniversitede bir adamdı.
"Profesörün olduğuna inanamıyorum. Seni gördükten sonra başka bir profesörle, muhtemelen onu becermek için gittiğine inanamıyorum."
Bir elimle Maisie’nin kulağını kapatarak, "Ağzını topla,” diyerek onu azarladım. Diğer kulağını omzum kapatıyordu.
"Özür dilerim,” diye cevap veriyor ve öfkeli ifadesi yüzüme baktıktan sonra yumuşuyor. "Üzgünüm Maya." Bu seferki Jace konusunda beni teselli etmek için. "Maya... Jace her zaman bo… Kaka bir herifti."
"Belki de nakil olmalıyım, okul..."
Ben Maisie’yi araba koltuğuna oturturken, "Hayır! Olmaz! Seni kaçırmasına izin vermeyeceksin. Buraya ilk sen geldin!" diye karşı çıkıyor. Ön koltuğa oturup kafamı koltuk başlığına vurarak iç çekiyorum.
"Onu her gün görmek istemiyorum. Bununla başa çıkamam. Ya Maisie'yi öğrenirse?"
"O okuldaki hiç kimse Maisie'yi bilmiyor. Neden onun öğreneceğini düşünüyorsun? Ona diğer profesörler gibi davranırsan asla öğrenmez, değil mi?"
Çileden çıkmış bir şekilde, "Ama o diğer profesörler gibi değil,” diye bağırıyorum.
"O kızımın babası. Benim eski sevgilim. Birlikte olduğum tek erkek. Hiçbir şey değilmiş gibi onu nasıl görmezden gelebilirim? Onun dersinden sonra onunla yüzleştim ve... Beni öptü."
"Ne yaptı?! Seni öpmesine izin mi verdin?"
"İzin" sözcüğünü inkar etmek üzereyim ama sözümü kesiyor. "Sakın ona izin vermediğini söyleme. Kimse seni bir şey yapmaya zorlayamaz Maya. Sen güçlü bir bekar annesin, bu yüzden bana kendini alamadığını söyleme."
"Öyle yaptığında şaşırdım ve sonra durmasını istemedim. Ama durdurdum. Haddini bildirdim ve sonra beni daha çok etkilemek için... Dudaklarını kullandı."
Yargılayıcı gözlerle bana bakıyor ve ben de gözlerimi deviriyorum. "Gözlerini yoldan ayırma. Maisie'yi öldürmek mi istiyorsun?"
"Hayır, ama Jace'in gönlünü edersen seni öldürmek isteyebilirim. Ona ihtiyacın yok. Seninle olmak isteyecek bir sürü adam var ve birkaçı zaman kaybı olmaz.”
"Jace senin ilk aşkın olabilir ama tek aşkın olmayacak. Maisie büyüdüğünde belki tekrar randevulara çıkmaya başlarsın. Jace seni hak etmiyor. Hem de ne var biliyor musun? İstemiyorsan bir erkeğe ihtiyacın bile yok.”
"Başardığın her şeye bir bak. Güçlü bir bekar anne."
Biraz acı bir şekilde, "Yine de Maisie'yi yapmak için bir erkeğe ihtiyacım vardı,” diye şaka yapıyorum.
Jace'e karşı hak etmediğim duygularımı savunmak istemiyorum ama... Acınacak hâldeyim. Bunların hepsi acınası. Jace'i unutmak için neredeyse iki yılım vardı.
Maisie bazı huylarını ondan almıştı. Kahverengi saçlarını benden, büyük mavi gözlerini ondan almıştı. Ve bir gülümsemesi var, o güzel gülümsemesi. Sevimli sırıtış değil, gülümseme. Bana Jace’inkini hatırlatıyor.
Onu o kadar çok hatırlatıyor ki onu unutamıyorum, üstesinden gelemiyorum. Jace ile hiçbir şey hiç yaşanmamış gibi davranamam; çünkü o olmasaydı küçük kızım olmazdı.
"Sana nutuk çekmeyeceğim, Maya. Kendi kararlarını verecek kadar yetişkinsin. Özellikle konu Maisi olunca doğru şeyi yapacağını biliyorum. İşte... Jace’in seni kandırmasına izin verme.”
"Neye karar verirsen ver, sadece net bir şekilde gördüğüne ve o öpüşme gibi fevri olmadığına emin ol."
"Biliyorum. Maisie için doğru olan şeye karar vermeliyim, cidden."