Maskenin Ardında - Kitap kapağı

Maskenin Ardında

Jessie F Royle

2. Bölüm

ROXANNE

Henüz yeterince içmemiş olmama rağmen, bu iki gizemli ve çekici adamın arasında dans ederken oldukça ateşli, cesur, seksi ve şehvetli hissediyordum.

İkisinin de elleri üzerimdeyken kollarımı John’un boynuna doladım. Elbisemin üzerindeki ellerinin sıcaklığını hissedebiliyordum.

Buranın havasından mıdır şarabıma bir şey kattıklarından mıdır emin olmasam da tipik davranışlarımın aksine hareket ettiğimin bilincindeydim.

Genellikle oldukça kontrollü ve temkinliydim; utangaç değil, sadece dikkatli biriydim. Ama o anda tek düşünebildiğim üzerimdeki eller ve daha fazlasını istediğimdi.

John bana daha da yaklaşıp başını eğerek köprücük kemiğime dudaklarını değdirdiğinde dudağımı ısırdım.

John boynuma doğru, “Mm, Roxanne. O kadar güzel kokuyorsun ki seni yiyip bitirebilirim,” diye mırıldandığında, göbek deliğimin güneyindeki tüm kaslarım gerilirken vücudum ısınmaya başladı.

Joe’nun arkamdan, “Gerçekten öyle,” diye onaylarken bana iyice yaklaştığını hissettim.

Tıpkı iffetli bir hanımefendi gibi rahatsız olmam gerektiğini düşünsem de her ne hikmetse huzursuz hissetmiyordum.

John sessizce, “Paylaşmak ister miyim emin değilim, Joe,” dedi.

Joe, “Başka seçeneğin olduğunu sanmıyorum,” diye yanıtladı.

“İşte onu göreceğiz.”

John beni daha sıkı sararak eğilip dudaklarıma yapıştı. Tereddüt etmeden ona karşılık vermemle, dillerimiz ahenk içinde dans etmeye başladı. Ağzından viskinin tadını alabiliyordum.

John’un geri çekilmesiyle nefes nefese kaldım.

Joe meydan okurcasına, “Demek öyle, ha?” dedi.

Joe belimdeki ellerinden birini kaldırdı. Elini çeneme götürüp başımı yan tarafa çevirdi. O da eğilip dudaklarıma yapıştı.

Bana yumulduğu anda, bu işin nereye varacağını ve bunu istediğimden emin olmadığımı fark ettim. Dilini ağzımın içinde yavaşça ve şehvetle hareket ettirirken, dudaklarım karıncalandı.

Bir süre sonra çenemi bırakınca, keyifli bir ifadeyle bizi seyreden John’a baktım.

“İyi hareket, Joe, nereden baksan iyi hareket.”

John bir şeyler düşünüyormuş gibi çenesine vurdu. “Nasıl hissediyorsun, Roxanne?”

“Ben, şey… Emin değilim,” diye geveledim. Yüzümün ısındığını hissettiğim için maskemin varlığına şükrederek, “Daha önce deneyimlediğim bir şey değil,” diye cevap verdim.

John bana tekrar yaklaşarak, “Peki denemek istediğin bir şey mi?” diye sordu.

Joe’nun ellerini üzerimden hiç çekmediğinin belli belirsiz farkındaydım.

Tam olarak anlayamadığım için, “Denemek mi?” diye sordum.

Joe kulağıma yaklaşarak, “Evet bebeğim, denemek istersen güzel bir gece geçirebilirsin,” diye fısıldadı.

John başparmağıyla yanağımı okşayarak, “Roxanne, Joe ile ben…” dedi.

Joe, “Sana bir şey göstermek istiyoruz,” diye mırıldandı.

Sözlerinin altındaki erotik imanın farkına varınca, tepeden tırnağa gerilirken kalbimin ritmi düzensizleşti. İş gerçekten düşündüğüm yere mi evrilecekti?

Hem bu adamları henüz tanımıyordum hem de Casey’nin eli kulağında olmalıydı.

“Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum.” Aklıselim davranmaya çalışırken, sertçe yutkunup gerginlikle dudağımı kemirmeye başladım.

John hafifçe geri çekilerek, “Nedenmiş o?” diye sordu.

Joe ellerini belimden çekti.

“Çünkü sizi daha tanımıyorum bile,” diye cevap verdim.

Joe arkamdan dolaşıp John’un yanında durdu. İkisi de GQ dergisinin kapağından fırlamış gibi görünüyordu. Yaydıkları cinsel enerji ve çekicilikleriyle, bana en uçuk rüyalarımda bile hayal edemeyeceğim bir teklifte bulunuyorlardı.

Bu geceyi böyle hayal etmemiştim. Tanrı aşkına, buraya daha yeni geldim. Uzaktan bakınca kolay lokmaya ya da cinsel açıdan deneyimli bir fahişeye falan mı benziyorum?

“Rahatla, Roxanne.” John yaklaşıp çenemi avucunun içine alarak başımı havaya kaldırdı. “Fazla düşünüyorsun. İzin verirsen her şey gayet kolay olacak. Sonuçta hepimiz rıza sahibi yetişkinleriz, değil mi? Hani senin macera duygun?”

Yutkundum. John haklıydı. Gençtim, bekârdım ve her zaman sorumluluk sahibi biri olmuştum.

Belki bu geceliğine bir istisna yaparak; bir maceraya atılabilir, ufkumu genişletebilir ve evlenmeden önce böyle bir deneyim yaşayabilirdim.

Bunu yapmazsam, bunun hayatım boyunca yaşayabileceğim en erotik ve seksi deneyimlerden biri olacağını düşüneceğimi ve bu gecenin içimde her zaman ukde kalacağını hissediyordum.

“Sanırım bir içki daha içmeliyim,” diye fısıldadığımda John usulca gülümsedi.

John omzunun üzerinden Joe’ya, “Hanımefendinin bir içkiye daha ihtiyacı varmış,” dedi.

“Hemen geliyorum.” Joe sırıtıp bara doğru yöneldi.

“Gel.”

John elimi tutup beni dans pistinin dışına, salonun arka tarafına yönlendirdi. Tüm oturma alanlarının yanından geçip başka bir güvenlik görevlisinin durduğu kapıya doğru ilerledik.

John altın rengi küçük bir kart gösterince, güvenlik görevlisi kenara çekilip geçmemize müsaade etti. Kapılarla dolu karanlık bir koridora girdik. Kapıların ardında neler olduğunu merak ettim.

John en sona doğru yürüyüp koridordaki tek iki taraflı kapının olduğu köşeye döndü.

Kapıyı iki kez çalarken sessizce, “Önce tanışmanı istediğim biri var,” dedi.

Cüsseli başka bir adam kapıyı içeriden açtı.

John heybetli adama, “Walt, benim,” demekle yetindi.

Walt’un aldığı cevap yeterli olacak ki kenara çekilerek bizi içeri buyur etti.

Bu oda, dans pisti haricinde ana salonun mini bir versiyonu gibiydi. Kanepelerle oluşturulmuş oturma bölümünde iki adam ve bir kadın mırıldanıyordu. Onlara yaklaştığımızda durdular.

John adamlardan birine elini uzatırken, “Merhaba beyefendi,” dedi.

Adam ayağa kalkıp John’la içtenlikle tokalaştı.

“John! Seni gördüğüme sevindim adamım.” Adam nefes kesici bir gülümsemeyle genişçe sırıttı.

Koyu sarı saçlarını geriye doğru taramıştı ve yüzünü görebildiğim kadarıyla çok olmasa da John’dan daha yaşlı duruyordu.

Kraliyet ailesine mensupmuş gibi görünen yakışıklı adamın yaydığı gücü hissedebiliyordum. Onun Bay Spence Manfredi olduğunu tahmin ediyordum.

Göz alıcı gülümsemesiyle bana dönüp elini uzatarak, “Bu güzel ve genç hanımefendinin kim olduğunu sorabilir miyim?” diye sordu.

Gülümseyerek karşılık verip onunla tokalaştım. Sevimli bir tavırla, “Ben Roxanne. Memnun oldum,” dedim.

Adam, “Roxanne, bana Spence diyebilirsin. Seni bu gece aramızda görmekten çok memnunum. Seni arkadaşlarımla tanıştırayım,” dedikten sonra diğer adamı işaret etti.

“Bu benim yakın dostum…”

Diğer adam, “Victor,” diye tamamlayıp içkisini kaldırarak bana başıyla selam verdi.

Spence, “Ve bu da…” diyerek kırmızı mini bir elbise giymiş sarışın kadını işaret etti. “Victor’un eşi.”

Kadın hafifçe gülümsedi. “Bana Cherry diyebilirsin,” dedikten sonra içkisinden minik kirazı çıkarıp ağzına attı.

“İkinizle de tanıştığıma memnun oldum.” Tüm özgüvenimi toplamaya çalışarak onlara gülümsedim.

Ülkenin önde gelen milyarderlerinden biriyle aynı odadaydım. Aynı zamanda tüm magazin dergilerine göre en gözde bekârlardan biriyle.

Magazin programlarına gizli bağımlılığım sağ olsun, hangi aktrislerle takıldığına dair pek çok hikâye okumuştum.

Ayrıca onunla ilgili birkaç köşe yazısına denk gelmiş, dergilerde düzenli olarak yayınlanan fotoğraflarını görmüştüm.

Spence Manfredi iki kez evlenip boşanmış, en son aktris Jessica Green’le takıldığı görülmüştü.

Ancak son evliliği yıkıcı bir boşanmayla nihayetlendiğinden, hiçbir kadınla bir türlü durulamamıştı.

Dediğim gibi, magazin programları dile getirmekten utandığım gizli tutkularımdan biriydi.

“Geçin, oturun.” Spence karşısındaki kanepeyi işaret etti.

John elimi tutup beni koltuğa yönlendirirken, kapının çaldığını duyduk. Walt kapıyı açınca, Joe bir kadeh şarapla içeri girdi. Yanımıza gelip kadehi bana doğru uzattı.

Joe, “Spence!” diye seslenince, Spence ayağa kalkıp Joe’yla içtenlikle tokalaştı.

“Selam!” Spence samimi bir tavırla güldü. Elimdeki kadehi işaret ederek, “Bu şarap da neyin nesi?” diye sordu.

Joe, “Hanımefendinin içmesi gerekiyormuş,” diye cevapladı. Ardından gelip diğer tarafıma oturarak elini usulca dizime yerleştirdi.

“Şunu bırak da sana özel barımdan bir şeyler ikram edeyim.” Spence kaşlarını çatıp barına doğru işaret etti.

Smokinli başka bir barmen koşarak gelip kadehi elimden aldı.

“Şey, aslında bunu içebilir…” diyerek itiraz etmeye çalışsam da çok geçti.

Barmen çoktan kadehimi alıp gitmiş, ikinci bir barmen yeni bir kadehle gelip onu bana uzatmıştı.

“Teşekkür ederim.” Mahcubiyet hissederek kızardım.

Diğer şarabı gerçekten sevmiştim. Ancak yeni kadehimden bir yudum alır almaz tadının ne kadar muhteşem olduğunu fark ettim.

Diğer şarabın en az on katı daha lezzetliydi. Ne kadar pahalı olduğunu tahayyül bile edemiyordum.

Spence şarabımı yudumlarken beni seyrediyordu. Bilmiş bir gülümsemeyle, “Güzel mi?” diye sordu.

“Çok lezzetli, teşekkür ederim.”

“Dilediğin kadar içebilirsin.”

John kulağıma, “Sanırım Spence senden hoşlandı,” diye fısıldadı.

Hafifçe ona döndüğümde bana gülümsediğini gördüm. “Bence sadece cana yakın davranıyor.”

“Belki öyledir, ama ben öyle düşünmüyorum.”

John elini diğer dizime koyarak hafifçe sıktı. Joe da diğer dizimi sıktı. Kalbim biraz hızlanınca, şaraptan büyük bir yudum almaya karar verdim.

Aslında yavaş yavaş yudumlayarak tadını çıkarmayı istesem de bir an önce sarhoş olmam gerekiyordu. İki yudum daha alarak kadehimi bitirdim.

Boş kadehimi dudaklarımdan uzaklaştırmamla, barmenin bana taze bir kadeh getirmesi bir oldu.

John elini dizimden baldırıma doğru usulca gezdirmeye başlarken, Spence merakla bizi seyrediyordu.

John ile Joe’nun ellerine baktıktan sonra Spence’e dönünce biraz huzursuz hissettim. Burada neler oluyordu?

Spence, John ile Joe’yu bir anlığına görmezden gelerek, “Ee, Roxanne, keyifli vakit geçiriyor musun?” diye sordu.

“Evet efendim,” diyerek kibarca cevap verdikten sonra bu sefer daha küçük bir yudum aldım.

Biraz önce kafama diktiğim şarabın etkisini göstermeye başladığını hissedebiliyordum.

Rahat bir gülümsemeyle, “Bana lütfen Spence de,” diye ısrar etti.

“Peki, Spence.”

İçinde bulunduğum garip duruma rağmen nispeten gevşemeye başlamıştım. Spence arkasına yaslanmış, Victor ve Cherry’le sohbetine devam ediyordu.

John elini aniden baldırımdan çeneme götürüp yüzümü tekrar kendine çevirdi. Sonra eğilip usulca dudaklarıma yapıştı.

Ustalıkla kullandığı dudaklarına doğru eğilirken, vücudumdaki tüm sinirler uyanışa geçti. Joe’nun kadehimi elimden alıp masaya bıraktığını duydum.

Joe elini dizimde gezdirmeye devam ederek baldırıma uzandı. Victor’un öksürük sesiyle büyü bozuldu.

Odadakilerin varlığını neredeyse unuttuğum için utançla geri çekildim.

Victor, “Pekâlâ Spence,” diyerek ayağa kalkıp elini Cherry’ye uzattı. “Gidip Cherry’le biraz takılacağız. Her zamanki gibi benim için bir zevkti.”

Spence’le tokalaştıktan sonra biz koltuktaki üçlüye başıyla selam verdi. John ile Joe sanki dünyanın en normal şeyini yapıyormuşuz gibi rahatça arkasına yaslanmıştı.

Victor ile Cherry odadan çıkınca, çalışanlar hariç dördümüz baş başa kaldık. Bu farkındalıkla tekrar gerilmeye başladım.

Umarım bu yeterince garip duruma bir kişiyi daha kabul edeceğimi düşünmüyorlardır.

~Spence, “Beyler,” diye araya girdi. “Ben de gidip bir tur atacağım. Diğer konuklara selam vermezsem kabalık etmiş olurum.”

Ayağa kalktı. “Siz lütfen kalın. Barın tadını çıkarın. Ben birazdan dönerim.”

Spence gülümseyip bize göz kırptıktan sonra odadan çıktı.

Joe kolunu omzuma atarak, “Nihayet yalnızız,” dedi.

“Madem hepimiz bir aradayız, şimdi ne yapıyoruz?” John, Joe’ya gülümsedi.

“Ah, benim birkaç fikrim var.” Joe parmağını ensemde gezdirince tepeden tırnağa titredim.

John, “Roxanne, bizimle oynamak ister misin?” diye mırıldandı.

Oynamak mı? Oynamaktan kastı neydi? Uzanıp kadehimi tutarak büyük bir yudum aldım. İkisinin de kıkırdadığını duydum.

Joe, John’a, “Sanırım gergin,” dedi.

John, “Bence de gergin,” diye onayladı.

“Bir şey yok,” diye karşılık verip hafifçe titreyerek kadehi yerine koydum.

Burada ne işim var? Bunu gerçekten istiyor muyum?

~

Evet, evet, istiyorsun! ~Bedenim bana âdeta haykırıyordu. Kanepeden kalktığımda John ile Joe merakla bana döndü.

Etrafıma bakınınca tüm çalışanların sessiz sedasız ortadan kaybolduğunu fark ettim. Tamamen baş başaydık. Beni izleyen adamlara bakınca bir sonraki adımımın ne olacağını düşünmeye başladım. Ne yapacaktım?

Tüm güvenimle cesaretimi toplayıp dik durduktan sonra, arkama uzanıp elbisemin fermuarını yavaşça aşağı indirerek elbisemi ayaklarımın dibine bıraktım.

John ile Joe beni şaşkınlıkla seyrediyordu. En azından şaşırdıklarını düşünüyordum. Maskeleri olduğu için ifadelerini okumak zordu. İkisi karşılıklı sırıttıktan sonra iştahla gülümsedi.

John kravatını gevşetmeye başlarken, “Roxanne, eğlenmeye hazır olmana sevindim,” dedi.

Joe ayağa kalkıp ceketini çıkardıktan sonra elbisemin içinden çıkmama yardım etmek için bana elini uzattı. Elbisemden çıkınca John eğilip elbisemi yerden aldı.

Elbisemi alıp diğer kanepenin üzerine düzgünce koydu. Hiç değilse centilmenler.

Orada öylece dururken, jartiyer kemerine, çoraplarına ve siyah iç çamaşırı takımına iyi ki o kadar para bayılmışım dedim. İnanılmaz seksi hissediyordum.

John beni dikkatle süzerken, “Kahretsin, harikasın,” diye hırladı.

Joe alt dudağını ısırarak, “Evet, gerçekten harika,” diye onayladı.

Ne yapacağımı bilemeyerek ikisinin arasında duruyordum. Bu benim deneyim alanımın tamamen dışındaydı. Sadece akışta kalıyordum.

Erkekleri baştan çıkarma konusunda uzman olduğum söylenemezdi. Büyük bir lige düşmüş gibiydim. Ben bunları düşünürken, John ilk hamleyi yaparak ve beni belimden tutup kendine çekerek dudaklarıma yapıştı.

Joe ise parmağını straplez sütyenimin arka tarafına geçirip tek hareketle çıkardı.

Joe ellerini arkamdan dolaştırıp ön tarafıma uzatarak memelerimi nazikçe avuçladı. Vücudunu bana bastırırken omuzlarımı öpmeye başladı.

Ben de John’la öpüşürken, gömleğinin düğmelerine uzanıp onları yavaşça açmaya koyuldum.

Son düğmesine geldiğimde gömleğini pantolonunun belinden çekip çıkararak ceketiyle beraber omuzlarından aşağı indirmemle, elle yapılmış gibi kusursuz görünen Adonis kaslarıyla göz göze geldim.

Pürüzsüz ve bronz teninde, yalnızca göğsünün orta bölümünde seyrek birkaç kılı vardı. Ona bakarken dilim damağım kurudu. Vay canına!

John onu süzdüğümü fark etti. Kendini beğenmiş bir gülümsemeyle, “Gördüklerin hoşuna gitti mi?” diye sordu.

Gözlerimi belirgin karın kaslarından ayırmadan onaylarcasına başımı salladım. Böyle bir erkeği yalnızca dergilerde ve televizyonda görmüştüm.

Ben aval aval John’u süzerken, Joe beni aniden döndürüp yüzümü kendine çevirdi.

“Pekâlâ, bu kadar geri planda kaldığım yeter,” diye homurdanarak eğilip beni sertçe öptü.

Sonra hafifçe geri çekildi. Joe, “Beni de soymayacak mısın?” diye hayıflandı.

Başımı sallayarak Joe’nun gömleğinin düğmelerini açmaya başladım. İşim bitince omuzlarından sıyırdım. Yok daha neler. ~Vücudu en az John kadar kaslı olsa da onun kadar bronz değildi.

Göğsüyle kollarının etrafında birkaç dövmesi vardı. Ama en çok dikkat çekeni, sağ göğüs kafesinden omzuna kadar uzanan güzel siyah kanat dövmesiydi.

Kendimi tutamayıp kısık sesle ıslık çaldığımda güldü.

Gözlerimi dikmiş ona bakarken, “Vay canına, gerçekten iyi görünüyorsunuz,” demekten kendimi alamadım.

Joe’yu tepeden tırnağa süzerken o sırıtıyordu. “İyi görünmeyi severim.”

Arkamdaki John, “Asıl kim iyi görünüyor, biliyor musun?” diye sordu. “Roxanne.”

“Çok haklısın, kardeşim.” Joe da onu onaylayınca yüzüm kızardı.

Yanımdaki yakışıklı erkeklerin yoğun enerjisiyle bedenim ısınırken, “Üzgünüm ama bir sonraki adımda ne yapacağımı bilmiyorum,” dedim.

Joe öne doğru çıkarak şehvetli bir ifadeyle, “Merak etme tatlım. Bundan sonrasını biz halledeceğiz,” dedi.

Yüzümü ellerinin arasına alarak tekrar dudaklarıma yumuldu.

Sonra arkamdaki John, parmaklarını külotumun kenarlarına geçirip, popomdan ve baldırlarımdan aşağı öpücükler kondurarak onu aşağı indirdi.

Öpücüklerinin etkisiyle dizlerimin bağının çözüldüğünü hissediyordum.

John, “Gel,” diye fısıldadığında Joe bir anlığına benden uzaklaştı.

John kanepeye oturmamı işaret edince dediğini yaptım. Kumaş pantolonlarının ardından kabardığı görünen heyecanlarıyla önümde dikilen iki adama baktım.

Tek kelime etmeden bakışarak hızlı bir iletişim kurdular.

John usulca, “Uzan bebeğim,” diye emredince ona itaat ettim.

Nasıl üçlü yapacağız? Bu benim içimde var mı? Buraya kadar geldim. Sonuna kadar gidebilecek miyim?

~John kemerini çözüp pantolonunun fermuarını indirerek onu yere bıraktıktan sonra dar siyah boxerına geçti. Onu da çıkardığında aletinin serbest kalmasıyla sertçe yutkundum.

Aletinin büyüklüğü etkileyici olsa da eğilip ceketinin cebinden prezervatif çıkarırken gerilmeye başlamıştım.

Kanepeye geçip bacaklarımın arasına yerleştikten sonra yüzünü yavaşça kasıklarıma doğru kaydırdı.

“Burada ne kadar lezzetli bir tatlı varmış böyle,” diye mırıldandıktan sonra yüzünü bacak arama gömdü.

Dilini klitorisim boyunca mükemmel bir basınçla hareket ettirmeye başladı. Gözlerimi kapatıp bu hissin tadını çıkarırken usulca inledim.

Sonra başımın üst kısmından kanepede bir hareketlenme olduğunu hissedince, başımı kaldırıp baktığımda Joe’nun üzerimde yükseldiğini gördüm. Başını aşağı eğerek beni öptü.

John başta nazik davransa da dil hareketlerinin şiddetini gittikçe artırdığı için ben yüksek sesle inlemeye başladığımda, Joe şehvetin etkisiyle dudaklarıma iştahla gömülerek haykırışlarımı bastırıyordu. Aynı zamanda memelerimi okşayarak onları usulca sıkıyordu.

Onun için yanıp tutuşurken kalçamı kaldırıp vajinamı John’un dudaklarına iyice bastırsam da hünerli dil darbelerini bir an olsun kesmiyordu.

Joe, “İyi hissediyor musun?” diye fısıldadı.

“Hım-hım,” diye inleyerek bacak aramı tekrar John’un diline doğru bastırdım.

John hızla geri çekilerek tekrar dizlerinin üzerinde durdu.

“Sanırım tam anlamıyla hazır,” diye mırıldanıp prezervatifi açarak aletinin üzerinde kaydırdı.

Joe da ayağa kalkıp pantolonuyla boxerını çıkararak göz alıcı büyüklükteki aletini serbest bıraktı.

Dizlerinin üzerine çökmüş duran John, beni baldırlarımdan tutarak kendine çektikten sonra yavaşça içime girerek başını geriye atıp gözlerini kapattı.

İçime her girişinde kalçasını hafifçe oynatarak yavaş hamlelerle başladı. Yine de şimdiden içimde sabit bir basınç biriktiğini hissedebiliyordum.

Joe yanıma yaklaşıp dizini kanepede başımın yan tarafına sabitlediğinde dimdik aleti neredeyse ağzıma girecekti. Niyeti açıktı. Ona endişeyle bakarak aletine dokunmak için elimi kaldırdım.

Nispeten kısık sesiyle, “İstemiyorsan yapmak zorunda değilsin,” diye mırıldandı.

“Hayır, sorun değil. İstiyorum,” diyerek itiraz ettim.

Memnuniyetle gülümseyerek aletini ağzıma denk getirene kadar yaklaştı. Aletini ağzıma alıp onu özenle yavaşça yalarken, gözleri kapandı.

Bu hayatım boyunca yaptığım en çılgınca şeydi. Bunun üstünde bir delilik yapabileceğimi sanmıyordum. Gecem nasıl bu noktaya evrildi? Tam o anda Casey aklıma geldi.

Çoktan gelmiş, endişe içinde beni arıyor olmalıydı. Karşılaştığımızda ona nasıl bir açıklama yapacağım? Ona bu yaşananları anlatacak mıyım? Sözde yeni erkek arkadaşı ve onun arkadaşıyla buluşacaktım.

Bu gece bu iki adamla yaptıklarımdan sonra nasıl başka bir randevuya çıkabilirim? Bu gece nasıl nihayetlenecek? Üçümüz öylece hayatımıza devam mı edeceğiz? Kuvvetle muhtemel.

~

Birbirimizi bir daha görecek miyiz? Kimliklerimizi saklayan maskelerimiz hâlâ yüzlerimizdeyken, birbirimizi görsek bile bunu fark edemeyeceğimizden bir daha denk gelmeyeceğimizi düşündüm.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok