Kayıp Prenses - Kitap kapağı

Kayıp Prenses

Holly Prange

Bölüm 2

HER ZAMAN

YEDİ YIL SONRA

Sunucunun "Ruby Red için alkışları duyalım, millet!" diye seslenmesiyle, ben sahneden fırlarken oda tezahüratlara, alkışlara ve kurt ıslıklarına boğulmaktaydı.

Diğer kızların kendi sıraları için hazırlandıkları soyunma odasına koşarak ipek bornozumu çabucak giydim ve kuşağını bağladım.

Tuvalet masasına ulaştım. Bayan Victoria Dupont içeri girdiğinde zar zor oturdum.

"Scarlet Kiss, sırada sen varsın. Beş dakika içinde hazır ol," diye uyardı arkamda oturan diğer kızı.

Sonra bana döndü. "Ruby Red, Kan Bankası'nın D odasında seni bekleyen müşteriler var."

Yüzümü kayıtsızca ona çevirerek, tarif ettiği yere gitmeden önce ona sert bir şekilde başımı salladım. İçten içe sızlanırken hayatımdan nasıl da nefret ettiğimi düşünüyordum.

Nefret dolu teyzem tarafından kötü muamele görüp tacize uğrayarak yıllarımı harcadım ve şimdi etraftaki en vahşi vampir efendisinin kölesi olmuştum.

Yeraltı kuruluşu olan Kan Bankası'nda onun için gelen müşterilerin her türlü ihtiyaç ve fetiş isteklerini karşılamak zorundaydık.

Ancak işin asıl yüzü insan kaçakçılığıydı. Hiçbirimiz buraya kendi isteğimizle gelmemiştik.

Hepimiz, adam kaçırma ya da kaçakçılık kurbanıyız. Burada her yaştan kadın ve erkek olarak müşterilerin tüm isteklerini karşılamak zorundayız.

Binada sık sık sahne almak zorunda kaldığım bir striptiz kulübü var. Ayrıca bir BDSM kulübü, bir genelev ve Kan Bankası bulunuyor.

Neyse ki, genelevde çalışmaya hiç zorlanmadım. Efendi Lacroix'in bakire olarak tutulmam için kesin emirleri var.

Sadece birkaçımız böyle bir lükse sahiptik.

Satın alındığımızda ya da kaçırıldığımızda bakire olan bizler, eğitimimizi başarılı ile tamamlayarak, onun en iyi müşterilerine hizmet veriyorduk.

Onun koleksiyonundaki kızların en güzelleri olarak kabul ediliyorduk. Bu yüzden saflığımızın bozulmamasını istiyordu.

Çünkü bakireler açık artırmada en yüksek rakamları getirirler.

Müşterileri ile popülerliğimizin sona erdiğini hissettiği anda, bekaretimiz en yüksek teklifi verene satılacak.

Umarım o zamana kadar kaçmanın bir yolunu bulabilirim.

Şu an 23 yaşındayım.

Ne yazık ki, çoğu kız yirmi yaşına kadar satılır.

Bu kadar uzun süre kendimi koruyabilmemin tek sebebi, benden bu kadar çok para kazanmış olmasıydı.

Yıllarca bu cehennem çukurundan kaçmaya çalıştım ama her defasında yakalandım. Kaçma şansı her zaman azdı ve çok uzaktı.

En kötüsü de vampirlerin düşünceleri okuyabilmesi, bu yüzden etraflarında çok dikkatli olmak zorundaydım.

Üstüne üstlük, eğer senin kanın onların sistemindeyse, o zaman düşüncelerini okuyabilmeleri için onların yakınında olmana bile gerek yoktu.

Sadece bir kez yerleşkeden çıkmayı başarmıştım ama o da Efendim Lacroix’nın benden sarhoş olması sebebiyle, iki kasaba ötede bulunmamla sonuçlanmıştı.

Gördüğüm her şeyi görebiliyordu ve böylelikle beni kolayca bulabiliyordu.

Ne zaman kaçmaya çalışırken yakalansam, ağır şekilde dayak yiyordum. Öldüresiye dövseler bile umurlarında değildi.

Eğer öyle uç bir noktaya gelinirse, iyileştirici güçler içeren kanlarından sadece küçük bir yudum vererek ölmemin önüne geçebiliyorlardı.

O kadar küçük bir miktar kan verirlerdi ki, tamamen iyileştirmez, sadece hayatta tutardı.

Daha sonra yavaş ve acı verici süreç başlardı. Kafeste bırakılırdınız. Dayak yedikten sonra bile izin alamazdınız.

Ve eğer istendiği şekilde performans gösteremiyorsanız, o zaman aç bırakılırdınız. En azından beni teyzemden daha iyi beslediklerini de söylemeliyim.

Hepimizi sağlıklı tutmak için sıkı diyetler ve egzersiz rutinleri uygulanıyordu. Sağlıklı kanın tadı daha güzel oluyormuş.

Sonunda D odasına ulaştım ve Ruby Red kişiliğime bürünmeden önce derin bir nefes aldım.

Bu kabusu atlatabilmemin tek yolu adım adım ilerlemekti.

Bu kadar çok müşterinin beni istemesinin sebebi rol yapma yeteneğimdi.

Bekaretimi buraya gelen hasta pisliklere kaptırmamak için yapabileceğim tek şey buydu.

İçinde yarım daire şeklindeki büyük, kırmızı döşemeli bir kanepe bulunan karanlık odanın kapısını açtım.

Yuvarlak şekilli odada, tavanda büyük bir ayna, kanepenin karşı tarafında da küçük bir yuvarlak sahne ile dans direği vardı.

Kanepede oturan iki adam, içeri girerken bana aç bir şekilde bakıyordu.

"Merhaba çocuklar," bornozumu serbest bırakmak için parmağımı hafifçe vücudumdan aşağı doğru takip ederken baştan çıkarıcı bir şekilde mırıldanıyordum. "Bugün ne yapıyoruz?"

İpek kumaş üzerimden kayıyor ve ayaklarımın etrafında birikiyordu. Adamlardan biri ikisinin arasındaki boşluğu eliyle işaret ederek oturmamı istedi.

"Performanstan sonra, tadına bakmak istediğimizi biliyorduk. Gel hadi. Otur," diye ısrar ediyordu sağdaki. Her iki adam da uzun boylu ve zayıftı.

Bana bakıp dudaklarını yalarlarken sivri dişleri görünüyordu.

Konuşan sarı saçlı ve mavi gözlü, diğeri ise kahverengi saçlarını at kuyruğu yapmış ve kahverengi gözlüydü.

"Çok lezzetli görünüyordun," dedi soldaki. Gidip aralarına oturdum ve boynumu esmer olana uzatırken elimle de saçlarımı toparladım.

Bana yaklaştı, kolunu bana dolarken bir eliyle de göğsümü avcunun içine almıştı.

Dişlerini etime batırmadan önce burnunu hafifçe boynumda gezdirerek kokladığını hissediyordum.

Sarışın olan önüme geçerek sol bacağımı omzunun üstüne atarken diz çökmek üzere eğiliyordu.

Dişleri uyluk atardamarımı delmeden önce uyluğuma birkaç öpücük kondurdu. Sakallarını hissedebiliyordum.

Vampirler çok cinsel varlıklar olarak bilinirler. Hayatta kalmak için kana ihtiyaç duymalarına rağmen, genellikle beslenmelerini zevkle karıştırmayı severler.

Benden içerken, ellerini vücudumda gezdiriyorlardı. Bu ikisi buraya gelen vampirlerin çoğuna kıyasla oldukça hoş görünüyorlardı.

Herkes buraya kendi seçimimizle gelmediğimizi biliyordu. Vampirler genellikle insan hayatına çok az saygı beslerler, sanki onların altıymışız gibi düşünürlerdi.

Bu kurumda geçirdiğim yıllar boyunca zalim ve acımasız birçok vampirle tanıştım. Ancak, birkaç tane iyi olanı da tanıdım.

Buradaki ilk yıllarımda, bir tanesine kapılmıştım bile. Adı Phillipe idi. Çok yakışıklı ve çok tatlıydı.

Bana karşı hep nazikti ve benimle konuşur, beni tanımaya çalışırdı.

Hatta bir gün beni bu korkunç yerden uzaklaştırmayı umduğunu söylerdi. El üstünde tutulmam gerektiğini, kullanılmamam ve suistimal edilmemem gerektiğini de.

Bir akşam, benimle vakit geçirmek için randevu almıştı ve işler çabucak alevlenmişti. Bekaretimi istediğinde kabul etmiştim.

Çünkü herhangi biri ile olmasını istemedim. İlk seferimin, bir sonraki satıldığım kişi tarafından tecavüze uğrayacağım zaman olmasını istemedim.

Kendi seçimim olsun istedim. Kontrolün bende olmasını ve karar verebilmeyi istedim.

Ne yazık ki, Efendi Lacroix neler olduğunu fark etti ve paldır küldür yanımıza geldi. Daha ne olduğunu anlayamadan Phillipe'in kalbine bir kazık sapladı.

Phillipe'in ölümünün benim hatam olduğunu söyler gözlerle sessizce bana baktı. O gece ağlayarak uyudum.

O gün bir daha asla, müşterilerin yanında gerçek benliğimi ortaya çıkarmamaya karar verdim.

Kendimi korumam gerekiyordu ve olmam beklenen kişi gibi davranmak tüm bu çileden kurtulmanın tek yoluydu.

Artık, benden ne olmamı istiyorlarsa öyle davranıyordum. İtaatkâr ya da ateşli olabilirdim. Flörtöz, baştan çıkarıcı, utangaç veya narin olabilirdim.

Çok dikkatli olmuştum ve insanları okuma yeteneğim sayesinde bekaretimi bu kadar uzun süre koruyabildiğimi biliyordum.

Boynumu emdikten sonra, boğazımdan aşağıya öperek ilerlemeden önce, dilini yaranın üzerinde gezdiriyordu.

Siyah iç çamaşırımın şeffaf kumaşından baş parmağıyla işaret parmağı arasında meme ucumu sıkıştırıp hafifçe büküyordu.

Benden çok içtiler, kan kaybından başım dönmeye başlamıştı. Odadaki ışıklar yanıp sönmeye başladığı zaman, sürelerinin dolduğunu anlarlardı.

Bacaklarımın arasındaki, taze ısırık izlerini yalayarak kapanmasını sağladı.

Bir vampirin tükürüğü de iyileştirme yeteneğine sahiptir, böylece beslenmeleri bittiğinde, dillerinin basit bir hareketiyle açtıkları yaraları kolayca kapatabilirler.

İkisi de ayağa kalkarken ben de kan kaybından yorgun düşerek kanepeye yaslandım.

Kahverengi gözlü adam, ağzının köşelerini başparmağıyla silerken "Gerçekten nefistin, aşkım" dedi.

"Evet" dedi sarışın. "Burayı daha sık ziyaret etmek zorunda kalacağımıza inanıyorum."

Gardiyanlardan biri içeri girip zavallı bedenimi kaldırmadan önce kıyafetlerini düzeltip dışarı çıktılar.

Gardiyan beni merdivenlerden aşağı taşıdı ve kafesimin köşesindeki ince saman şilteye bıraktı.

Neyse ki bu, gecenin son işiydi, saat sabah beşe yaklaşıyordu.

Battaniyeyi vücudumun üzerine çekerek dertop olmuş halimle kendimi uykuya teslim ettim.

*****

Ertesi akşam, yeni bir köle kümesi taş basamaklardan aşağı, hücrelerin bulunduğu bodruma doğru yürürken uyandım.

"Yürümeye devam edin, sizi değersiz serseriler!" diye bağıran gardiyan, ardından kırbacıyla da grubu dövmeyi sürdürüyordu.

Odanın derinliklerine yönlendirilen birkaç kız, kırbaç çıplak kollarını ısırınca acıyla ağlamaya başladı.

Ayağa kalkıp onları izlerken kafesimin kapısına yaklaşıyordum.

Kirli yanaklarından akan gözyaşlarıyla hareket ederken kalbim onlar için kırılıyordu.

Genç kızlardan biri, bir gardiyan gelmeden önce yüksek sesle, yürek burkan hıçkırıklara boğuldu ve ardından çenesini kapaması için bağıran gardiyan, yüzüne sert bir şekilde vurdu.

Ona durmasını söylemek istiyordum ama bunu yaparsam feci bir şekilde dayak yiyeceğimi de biliyordum. Zavallı gençleri teselli etmek için, gardiyanların gitmesini beklemeye karar verdim.

Geri kalanımız hücrelerimizden çıkmadan önce kızları sıraya sokmuşlardı.

Hemen yeni gelenlerden birkaçının elini yakalayıp sıkıca tutmaya çalıştım.

Onlarla konuşmak üzere olduğumu anlayınca, söyleyeceklerimi duymak için hemen etrafıma sessizce toplanmışlardı.

"Şimdi bizi eğitim merkezine götürüyorlar. Size söyleneni yapın ve başınızı eğin. Eğer iyi bir iş yaparsanız ve onlarla konuşmazsanız, size zarar vermezler. Burası size düzenli yemek verecek. Duş da alabilirsiniz. Cesur ve güçlü olmak için elinizden geleni yapın ve ihtiyacınız olduğunda her zaman yanıma gelebilirsiniz."

Bazıları gözyaşlarını kurutmak için yanaklarını ellerinin tersi ile okşarken hepsi sessizce başını sallıyordu.

Gardiyanlar kapıyı açıp bizi spor salonuna götürmeye başlarken ayağa kalkıp çıkışa doğru döndüm.

Köle eğitimi almış olanlarımız vücudumuzu zinde tutmak için çalışacaktık.

Yeni gelenler nispeten daha nahoş şeyler öğreniyor olacaklar. Buradaki ilk birkaç haftamı hatırladığımda mideme kramplar girdi.

Çok utanıyordum, kirli hissediyordum.

Bu düşünceleri kafamdan atmaya çalışarak, bir koşu bandına doğru yürüdüm ve binerek hızı ayarladım.

Sekiz kilometre koştuktan sonra, tüm kaslarımı çalıştırdığımdan emin olmak için şınavlar, mekikler, çömelmeler ve birkaç şey daha yaptım.

Zamanımız bitiyordu ve görüyordum ki yeni gelenlere spor salonunu temizlemeleri emrediliyordu.

Eğitime; direk dansı, oral seks, teslimiyet gibi müşterileri memnun edecek yeteneklere geçmeden önce temizlik ve itaati öğreterek başlarlardı.

Genç kızlardan birinin yerleri fırçalamayı bırakarak, topuklarına yaslandığını gördüm.

Elinin tersiyle alnındaki teri silerken Bayan Dupont onu fark etmişti. Gözünde müthiş bir öfke ile kızın yanında aldı soluğu.

"Bunun anlamı nedir?!" diyerek kızı ayağa dikmeden önce çığlık çığlığa soruyordu. "Ara verebilirsin dedim mi?!"

"Ha—Hayır, ha-hanımefendi," kız yere bakarken sessizce kekeliyordu.

"O zaman neden fırçalamıyordun?"!"

"Ko—kollarım yorgun," diye açıklamaya çalıştı kız, gözleri gözyaşlarıyla dolarken.

"Kollarım yoruldu," Bayan Dupont öfke içinde kızı taklit etti. "Bahane istemiyorum! Beceriksizliğin için on kırbaç! Diz çök!" diye emretti.

Genç kız vücudunu zorlukla yere indirirken kontrolsüzce sallanıyordu.

Bayan Dupont kızın paçavralarının arkasını yırtıp sırtını açtı ve arkasına geçti.

Kırbaç kızın üzerine indiğinde etinde derin bir yara oluşturdu. Ağlamaya başlamadan önce kızın acı içinde feryat ettiğini duyduk.

Düşünmeden, ona doğru ilerliyordum, kalbim göğsümde daralıyordu.

Daha dikkatli olmalıydım. Ne yapıyordum ben? Bilmiyordum.

Bu genç kızların benim gibi dövülmesine seyirci kalamazdım. Bunu hak etmiyorlardı. Hiçbirimiz hak etmiyorduk.

Kırbaç tekrar yükseldiğinde, kendimi hızla genç kızla kırbacın arasına atmıştım.

Ben de sırtımı ona benzer bir pozisyona sokarak etrafında kıvrılıyor, onu vücudumla korumaya çalışıyordum.

Kırbaç sırtımda şaklarken dişlerimi sıkıyor, ses çıkarmıyordum.

"Çekil aradan Ruby!" diye bağırdı metres, sahne adımı kullanarak. Gerçek adımı nadiren kullanırlardı. Bazen hatırlayıp hatırlamadıklarını merak ediyordum.

"Hayır, hanımefendi" diye cevap verdim, donmuş gibi kıpırdamadan.

"Hayır mı?!" diye şüpheyle sordu. Cevap vermedikçe ya da hareket etmedikçe, bunu cevabım olarak aldığına emindim.

"Tamam, Anna'nın kırbaçlarının geri kalanını ve müdahale ettiğin için de için on beş tane daha ilave ile birlikte sana atacağım." dedi.

"Evet, hanımefendi" diye cevap verdikten sonra dişlerimi sıkıp burnumdan yavaşça bir nefes aldım ve kendimi acıya hazırlamaya çalıştım.

Sırtımı ısırırken kırbacın şaklamasını duyuyordum ve sonra tekrar ve tekrar. Hepsine katlanıyordum. Sırtımdan aşağı inen sıcak kanı hissedebiliyordum.

Hareket etmekten veya kırbaçlanmamı izlerken ses çıkarmaktan korkan herkes hareketsiz dururken, oda tamamen sessizdi.

Son kırbaçlamadan sonra, herkes şoktaymış gibi bir an için donup kaldı.

Bayan Dupont aniden bizden uzaklaşırken, diğer kızlar da bana ve Anna adındaki genç kıza doğru geliyorlardı.

Rahatlatıcı sözler ve cesaretlendirmeler mırıldanırken aslında bize yardımcı olmaya çalışıyorlardı.

Mina ve Callie adındaki kızlardan ikisi iki yanıma geldi, her biri beni yukarı çekerken kollarımdan birini boynuna dolayarak.

"Bu çok cesurcaydı," dedi Mina bana yumuşakça.

Callie, çıkışa doğru bana yardım ederken "Hadi gidip seni temizleyelim,” diye ekledi.

Bütün kızlar Anna ve benim etrafımda toplanıp bizi eğitim odasından çıkarıp duşlara götürdüler.

Bir saat sonra hepimiz temizlenmiştik. Kızlardan biri enfeksiyon kapmaması için taze yaralarıma antibiyotik krem sürdü.

Bayan Dupont içeri girdiğinde giyinmeyi bitirmiş, bir bankta oturuyorduk.

"Ruby Red, Efendi Lacroix sizinle konuşmak istiyor." dedi soyunma odasından ayrılmadan önce soğukkanlılıkla.

Etrafımdaki kızlar ellerimi tutup omuzlarımı sıkarken sinirlerimi yatıştırmak için derin bir nefes aldım, hepsi beni rahatlatmaya ve şans dilemeye çalışıyordu.

Cesaretimi topladıktan sonra ayağa kalkıp. "Bir şey olmaz. Benim için endişelenmeyin," dedim kızlara.

"Hepinizin başı derde girmeden önce hazırlanıp bir sonraki eğitim istasyonunuza gitseniz iyi olur."

Ben kapıya dönerken her biri başlarını sallayıp bana sarıldılar.

Koridordan efendinin ofisine doğru yürürken ellerimi önümde gergin bir şekilde büktüğümü hatırlıyorum.

Kapıyı çalmak için elimi kaldırdım ama bunu yapmaya fırsatım bile olmadan "Gir" sesini duymuştum.

Ne şekilde öğretildiyse öyle yapıyordum ve masasında otururken ona doğru dikkatlice yürümeden önce arkamdan sessizce kapıyı kapatmıştım.

"Beni görmek istemişsiniz, Efendim" dedim başım eğik bir şekilde.

"Evet, otur,” diye cevap verdi.

Onun karşısındaki koltuğa oturdum ve bana bakarken sanki bir şey düşünüyormuş gibi parmaklarını önüne diktiğini fark ettim.

"Bayan Dupont bugün antrenmanda olanlardan bahsetti. Kendin için ne söyleyeceksin?"

"Özür dilerim. Kız çok gençti ve ilk günüydü. Sadece mola verdiği için dövülmesini izleyemedim. Belli ki bu kadar yorucu el işçiliğine alışık değil." diye cevap verdim.

"Ne yazık ki, bu bir sorun Ruby. Yeni kızlarımızın eğitimine engel olamazsın. Bugün yaptıkların benim işim için tehlikeli olabilir." diye konuşmaya başladı. Benimse duyduklarım karşısında ağzım bir karış açık kalmıştı.

"Tehlikeli mi? Nasıl?" diyerek itiraz ediyordum.

"Kötü örnek oluyorsun. Kızların kafalarına düşünceler girecek. İsyan etmeye başlayabilirler. Bunu göze alamam" diye açıklıyordu.

"Ama ben."

"Bu sakıncalı olacak, ama en azından onlara zorla da olsa gerekenleri yaptırabiliriz. Ancak, bildiğin gibi, bu yöntem nedense sende işe yaramıyor."

Dudaklarımı birleştirdim. Zihin okumanın yanı sıra vampirler kişinin zihnini kontrol etme yeteneğine de sahiptir. Buna "zorlama" diyorlar.

Beni dinlemeye zorlayamadıklarını erkenden öğrendiler. Bunun bende neden işe yaramadığı hakkında hiçbir fikrim yok.

Ne yazık ki, bunun dezavantajı, uyumumu kazanmak için çok daha fazla kırbaçlama ve ceza almam olmuştu.

"Bunun bir daha olmayacağını garanti ederim, seni açık artırmaya göndermenin zamanı geldi."

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok