Özgürlüğe Doğru - Kitap kapağı

Özgürlüğe Doğru

Kimberly Writes

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Vampirler için bir "evcil hayvan" dükkanında esir olarak büyüyen Olivia, bir gün hakkında hikâyeler duyduğu acımasız canavarların pençesine düşmemeyi ummaktadır. Ancak şımarık, soğuk kalpli bir vampir olan Annabelle onu seçtiğinde, Olivia'nın korktuğu başına gelir. Neyse ki güvenebileceği yakışıklı bir vampir olan Cole tarafından kurtarılır. Ancak Cole'un geçmişiyle ilgili bir sırrı vardır; Olivia'nın tüm dünyasını yerle bir etme potansiyeline sahip bir sır...

Yaş Sınırı: 18+

Fazla göster

Birinci Bölüm

OLIVIA

Gözümü çığlık sesleriyle açtım. Sabahın körüydü. Pencereden güneşin doğmakta olduğunu görebiliyordum. Dış dünyayla tek bağlantım bu pencere ve müşterilerin konuşmalarıydı.

Avuç içlerimden destek alarak doğrulup soğuk metal kafesin parmaklıklarına yaklaştım.

Parmaklıkların ardından bakınca, köle pazarı sahibinin ve adamlarının çığlık atan bir kızı arka kapıdan sürüklediğini gördüm.

Bir haydut. ~Yine.~

Kız iki vampire, “Bırakın beni, sizi kan emici pislikler!” diye hırladı.

Her ne kadar cesaretine imrenmiş olsam da vampirlere kafa tutmak aptalcaydı. Vampirler hem insanlardan daha güçlüydü hem müthiş bir hıza sahipti hem de tüm kanını kolaylıkla kurutabilirdi.

Köle efendisi Brutus, kas gücünü konuştururdu. Uslu durmadığımızda biz köleleri o cezalandırırdı.

Köle pazarının sahibi ise Martin idi. Biz satılana kadar efendimiz olarak, sözünü dinlediğimiz ve ona pek sorun çıkarmadığımız sürece oldukça nazikti. Yalnızca bir defa cezalandırılmıştım ki bu benim için fazlasıyla yeterli olmuştu.

Daha cesur davranıp gözü kara olmayı isterdim ama ben o haydut kız gibi değildim. Bir damızlık kampında doğduktan sonra satılmış, tüm hayatımı esaret altında geçirmiştim.

Çocukluğuma dair pek bir şey hatırlamasam da Martin bana böyle anlattığına göre hikâyem bu olmalıydı.

Benim aksime, haydudun özgür bir yaşamı vardı. Ailesinden ve yuvasından koparıldığı için duyduğu acıyı tahayyül bile edemezdim.

Martin, Brutus’a, “Onu odaya götür,” diye seslendi. “İki gün sonraki açık artırmada ondan kurtulacağız, o yüzden sakın onu öldüreyim deme.”

Brutus, haydut kızı aşağıya sürüklerken, kız debelenerek çığlık atıyordu. Aşağı indirilmesi, bayılana kadar kırbaçlanacağı ve işkence edileceği anlamına geliyordu.

“Ellerini üzerimden çek, seni lanet olası vampir. Senden korkmuyorum! Seni pis…”

Büyük metal kapı şiddetle kapanmadan önce duyduğum tek şey bu oldu. Kızın çığlıklarını cılız olsa da hâlâ duyabiliyordum. İç çekerek tekrar yere çöktüm.

Efendi Martin dükkânı açma ve genellikle kızarmış ekmek ve bazen bir parça meyve eklediği kahvaltımızı dağıtma rutinine başladı. Hiç yoktan, kafeslerimizde her zaman su bulunurdu.

Dükkân epey büyüktü. Nispeten itaatsiz ve hırçın insanları ön tarafta tutardı. Çoğu vampirin kölelerini ehlileştirmekten hoşlandığına dair şakalar yapardı.

Benim gibi daha uysal ve sessiz köleler arka tarafta tutulurdu. Satın alınacağımı hiç düşünmemiş olsam da iki gün sonraki açık artırmaya çıkabilecek yaşa nihayet gelmiştim.

Diğer kölelerin büyük kısmının açık artırmadan korktuğuna emindim ama tüm hayatımı parmaklıklar ardında geçirdiğim için tek istediğim dış dünyaya karışmaktı. Dışarının nasıl olduğunu bilmek istiyordum.

Köle pazarındaki dükkân sahipleri ellerindeki tüm insanları açık artırmalara götürürdü. Köle satın alınmadığı takdirde, kafesine geri getirilirdi.

Açık artırmaların, katılmak için belli bir yaş sınırı ve sağlık durumunun iyi olması gibi kuralları vardı. Açık artırmalar yalnızca belirli zamanlarda yapılırdı.

Bunu birkaç haftadır planlayan Efendi Martin’in telefonu susmak bilmiyordu.

Sulu bir kırmızı elma yemekle meşgulken metal kapı açıldı. Kapı duvara çarptığı anda sıçrayarak çığlık attım.

Efendi Martin odaya girse de çığlık atma sebebimin ne olduğunu görmek için odaya girmesiyle çıkması bir oldu. Siniri bozulmuş gibi görünmesine rağmen şaşırmamıştı, oysa benim korkum da şaşkınlığım da yüzümden okunuyordu.

Kapının arkasında Brutus baygın haydut kızı tutmuş duruyordu. Tişörtü kan içinde kalmış kızın kollarıyla bacakları morarmıştı.

Martin, Brutus’a, “Sana onu öldürme demedim mi?” diye çıkıştı.

Brutus, “Zaten ölmedi. Hâlâ nefes alıyor. Sağlam bir sürtükmüş, hakkını vermeliyim,” diyerek kıkırdadı.

“Getir.” Martin benim yan tarafımdaki kafesi işaret etti. “Onu Olivia’nın yanındaki boş kafese koy.”

Brutus kızı kafese kilitledikten sonra, vampir müşteriler gelmeye başladığı için ikisi de dükkânın ön kısmına yöneldi.

Neredeyse akşamüzeri olmasına rağmen haydut kız hâlâ uyanmamıştı. Göğsü yükselip alçalmıyor olsaydı kesinlikle öldüğünü düşünürdüm.

Hem çok sıkıldığım hem de ona dışarıdaki dünyayla ilgili sorular sormak istediğim için bir an önce uyanmasını istiyordum.

Pencereden baktığımda gökyüzünün açık turuncuyla pembe tonlarına dönüştüğünü gördüm. Güneş batıyor olmalıydı. Rahat bir nefes aldım. Köle dükkânı yakında kapanacaktı.

Gün boyunca diken üstünde hissetmiştim. Bu yüzden kafesimin zeminini kaplayan yıpranmış kahverengi battaniyeyi düzelterek nihayet uzanmaya hazırlandım.

Ama daha yerime yerleşemeden kapının üstündeki zilin çalmasıyla birinin dükkâna girdiğini anladım. Yukarı baksam da kimseyi göremedim. Yine de konuşmaları duyabiliyordum.

Martin, vampir kadına, “Bayan Annabelle! Sizi gördüğüme çok sevindim. Aksesuara mı ihtiyacınız var?” diye sordu.

Kadın soğuk ve tehditkâr ses tonuyla, “Aslında yeni bir köleye ihtiyacım var, Martin. Son aldığım oldukça sıkıcıydı,” dedi.

“Öyleyse burada eğlenceli olanları ön tarafta tuttuğumu hatırlatmak isterim.”

Bunu duyunca rahat bir nefes aldım. Annabelle’in bu dükkânın müdavimi olduğu bilinirdi ama onunla giden onca köleyle ne yaptığını hiçbir zaman anlayamamıştım.

“Adi pislikler! Kahretsin! Bu benim kanım mı?”

Başımı çevirdiğimde haydut kızın sonunda uyandığını gördüm. Birkaç dakikalık bakışmamızdan sonra sessizlik bozuldu.

“Ne zamandır baygınım? Bu arada adım Raven.”

Konuşmadan önce bir anlığına ona baktım. “Ben de Olivia. Tanıştığımıza memnun oldum. Şey, emin değilim. Brutus seni kahvaltıdan kısa bir süre sonra getirdi. Yine de kaç saattir baygın olduğundan emin değilim.”

Sadece başını sallasa da ardından kaşlarını çattı. “Ne demek ‘Brutus’? Bana işkence eden o pislik vampirden mi bahsediyorsun? O şerefsizlere adlarıyla mı hitap ediyorsun?” diye hırladı.

Biraz çekinerek sessizce, “Elbette onlarla arkadaş falan değilim ama uzun yıllardır burada olduğum için isimlerini biliyorum,” diye cevap verdim.

Bakışları yumuşasa da konuşmamız orada noktalandı.

Çok geçmeden beton zeminde yankılanan topuk seslerini duyduk. Raven’la kapıya bakınca, Martin ile Annabelle’in içeri girdiğini gördük.

Martin, Raven’ın kafesini işaret edip sanki biz orada değilmişiz gibi Annabelle’le konuşarak, “Ah, işte burada. Zorlanmayı sevdiğini biliyorum, o da bunun için biçilmiş kaftan. Brutus onu bu sabah bir güzel benzetti,” dedi.

Annabelle iğrenmiş gibi bir ses tonuyla, “Emin misin? Acınası ve düşkün görünüyor. Kanının kokusu bile beni cezbetmedi,” dedi.

Raven sinir bozukluğuyla nefes aldı. “Siktir. Git,” diye bağırdı. “Şu kafesi aç da sana acınası neymiş göstereyim, seni pislik kan emici kaltak!” Parmaklıklara öyle sert yapıştı ki eklemleri bembeyaz oldu.

Cesaretine imrenerek fal taşı gibi gözlerle ona baktım.

Annabelle gülüp geçerken, Martin öfkeli görünüyordu.

Bunun üzerine, Annabelle kaşla göz arasında kafesimin önünde beliriverince çığlık atıp sıçrayarak diğer taraftaki parmaklıklara yapıştım.

“Martin,” diye bağırdığında Efendi ona döndü. “Kim bu lezzetli yaratık?”

Kadının beni işaret ettiğini görünce Martin’in gözleri büyüdü.

Kafamın içinden, “Lütfen hayır. Lütfen hayır. Lütfen hayır. Lütfen hayır,” diye yalvardım.

“Ah, Bayan Annabelle, üzgünüm ama Olivia şu anda satılık değil.” Sakin bir tonda konuşsa da onu geri çevirme konusunda gergin olduğu belliydi.

Annabelle gözlerini benden ayırmadan, “Neden satılık değilmiş, Martin? Burası bir köle dükkânı, değil mi? O da bir köle ve ben onu istiyorum,” diye hırladı.

Raven, “Uzak dur ondan, seni vampir sürtük!” diye bağırdı.

Karşımdaki korkunç vampire odaklandığım için dönüp ona bakamadım.

Martin, Raven’a, “Kapa çeneni, seni sıçan!” diye bağırdıktan sonra sarışın vampire döndü.

Martin önceki sakin tonunda, “Annabelle, belgeleri henüz tamamlanmadı. Hepsi hazır olana kadar satılığa çıkarılamaz. Yasaları biliyorsun,” dedi.

Annabelle dik durarak elbisesini düzeltti. Usulca, “Güzel. Üç gün sonra döneceğim. Müstakbel köleme iyi bak, Martin,” dese de sözlerindeki tekinsizliği duyabiliyordum.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok