Alfa'nın İkinci Şans Perisi - Kitap kapağı

Alfa'nın İkinci Şans Perisi

Toria Blue

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Adelie ait olduğu kurt sürüsünde gölgelerde yaşayarak, sıradan bir hayat sürer. Ancak Alfa eşi onu reddedince işler değişir ve birlikte yaşayabileceği yeni bir sürü arayışına başlar. Alfa Kairos’un sürüsü artık onun yeni evi olacaktır. Habis tabiatı ve öfkeli tutumlarıyla bilinen kurt Kairos, Adelie’nin ikinci şansı olacaktır. Peki, geçmişin korkusuyla içine kapanan Kairos ve daha önce tahayyül bile edemeyeceği güçlere sahip olduğunu keşfetmek üzere olan Adelie ile işler nasıl yoluna sokulacak?

Yaş Sınırlandırması: 16+

Fazla göster

Adelie Murrell

Adelie

Annem bana hep gözleri üzerimden uzak tutmamı öğütledi: “Devasa, siyah pelerininle yüzünü mümkün olduğunca sakla, hep başın önde olsun!

Her zaman kurallara uy ve saygısızlık yapma, asla karşılık verme, arkadaşlıktan kaçın! Ve en önemlisi de sırrın seninle güvende olsun!”

Tüm bunlar dikkatleri üzerimde toplamamak içindi. İnsanların benim “ne” olduğumu bilmeleri benim ve etrafımdakiler için tehlike demekti ve tüm bunlar korkunç şeyler yapmamla sonuçlanabilirdi.

Peşime düşen insanlar beni bir savaş makinesi olarak kullanmak ve benim gibilerden daha fazla yaratmak istiyorlardı.

En azından annem bana öyle söylüyordu.

Sürekli pelerin giymek zorundaydım çünkü annem güzelliğimin benim için tehlike oluşturduğunu ve başkalarının bundan faydalanmaya çalışacağını söylerdi. İnsanlar başkalarını dış görünüşüyle yargılamaya meyilli oldukları için beni gördükleri anda benimle arkadaş olmak isteyebilirlerdi.

Nimfler doğaları gereği güler yüzlü ve cana yakın varlıklardır. Ayrıca oldukça güzellerdir, en azından okuduğum tüm kitaplarda öyle yazıyor. Annem de hayatın bana sunduğu en değerli yeteneklerle ödüllendirildiğimi söylemişti, ama hayatımı gölgelerde yaşadıktan sonra ne anlamı kalır ki, bu bir hediye değil, bir lanetti. Hayatım bir trajediydi.

Ben bir nimfim. Nimf doğayı koruyan bir doğa perisidir. Amacım ait olduğum Gümüş Ay sürüsü içinde ormanları ve bitkileri korumak. Her dolunayda ritüele çıkar, Doğa Ana’ya bize bahşettiği hediyeler için şükranlarımı sunarım. Burada olduğum sürece ormanımı temiz ve canlı tutmak benim için bir vazife. Annem öğrettiği için değil, Nimfler böyle yaptığı için, doğamız gereği bilinçaltımıza böyle işlendiği için yapıyoruz.

Annem ve babam dışında kimse Nimf olduğumu bilmiyordu. Nimflerin kurt adamlarla arası iyi olsa da bunu bir sır olarak saklamam gerekiyordu ki böylelikle yeteneklerimin fark edilmesi sonucunda yakalanma ihtimalim azalsın. Annem de bu yüzden bir sır gibi sakladı. Bana zarar verip vermemeleri pek de umurumda değildi. Benim için önemli olan başkalarına zarar vermemeleriydi.

Annem dışında başka hiçbir Nimfle karşılaşmadım. Kendisi yarı kurt, yarı da su perisiydi. Evet, “su perisiydi”...

Annem eski sürümüz Kara Ay’da saldırıya uğradığımızda öldü. Benim yüzümden, beni korurken öldü. Askerin biri benden korkup beni öldürmeye çalışıyordu. Beni öldüreceğine annemi öldürdü.

Babamın aktardığına göre annem ölümünden kesinlikle beni sorumlu tutmuyor. Babam da kendini suçlama deyip duruyor. Ama içimdeki suçluluk duygusundan asla kurtulamıyorum. Annem bir nimfti ve nimfler kolayca affeder, beni suçlamamak doğasında var.

Üç parçam var: Öncelikle, ben bir orman nimfiyim. İkincisi, küçük bir parçam ise kurt. Kurt olan yanım o kadar küçük ki, dönüşemiyorum bile. Ruhumda bir kurt var ama bedenimde yok.

Kurt olan parçam Madeline. Madeline’in kurt formuna sahip olmaması beni üzüyordu. Nasıl yaşadığıyla ilgili herhangi bir sorununun olmadığını bana defalarca söylemesine rağmen ona kurt formu vermek için elimden ne gelse yapardım.

Üçüncü parçam ise babamdan. Babamla sık sık görüşemiyorum çünkü işi gereği sürekli seyahat etmesi gerekiyor. Onunla sadece yakınlarda birileri ölürse görüşebiliyorum.

Benim babam Ölüm.

Onun işi vefat eden bedenlerden ruh toplamak. Bu ruhların her birini bir cam kapta saklar ve her birini ait oldukları aile ağacına ve ruhlarının rengine göre ayarlar. Eğer bir kişi yaşamında kötüyse ruhu siyahtır, iyiyse beyazdır. Ama hayatta sadece iyi ya da kötü yoktur. Çoğunlukla grinin yüz tonu vardır.

Ölüm’ün iki şekli vardır.

İlk formu siyah pelerinli bir iskelet. Herkesin kitaplardan aşina olduğu. İkinci formu da insan gibidir. Herhangi bir sıradan insan görünümü nasılsa o da öyle.

Kimse Ölüm’ü gündelik hayatın içinde göremez ama ben onun kızı olduğum için eğer civarlardaysa onu görebiliyorum. Eğer yakınlardaysa hep yanıma uğrayıp halimi hatrımı sorar. Beni gerçekten sevdiğini biliyorum.

Annem bir istisnaydı. O da Ölüm'ü görebiliyordu, babam ve annem bunun nasıl mümkün olduğunu bilmiyordu. Ama onları birbirlerine aşık eden de bu oldu. Ölümsüz olan Ölüm milyonlarca yılın ardından, nihayet onu görebilecek birini buldu. Sonunda aşkı buldu.

Ölüm döşeğindekiler Ölüm’ü görebilir. İyilere babam ölüm dileğini bahşeder.

Ölüm dileği, ölmek üzere olan bir kişinin dileğinin Ölüm tarafından yerine getirilmesidir. Babam onu son gördüğümde bana bir dilek verdi. Onu görebildiğim için, eğer yakınlardaysa bu dileği istediğim zaman kullanabilirim.

Ölüm dileği seni ölümsüz yapmak ya da hayata döndürmek dışında hemen hemen her şeyi gerçekleştirebilir. Bana akıllıca kullanmam söylendi çünkü her ne kadar Ölüm’ün kızı da olsam sadece bir tane hakkım var.

Babamdan bana kara büyü güçleri miras kaldı.

Bu güçler beni yenilmez yapıyor ama annem onları kullanmamı yasakladı. Bana onları sadece güvenilir kişilerin yanında kullanmamı söyledi, ama bu durumla hiç karşılaşmadım. Kullanmama izin verdiği tek şey şifa verme gücüydü. İnsan bedeninin yaralarını iyileştirebilirim ama bunu yapmak için de yaralının hissettiği acıyı hissetmeliyim. Hasta bitkiler ve ağaçları acı hissetmeden iyileştirebilirim. Şifa verme gücümün ucunun nereye varabileceğini hala bilmiyorum.

Bir eşim olmasını kurdum sağladı. Ve bu eş yüzünden tamamen alaşağı olmakla birlikte bugün bile dayanılmaz bir acıyla canımı yakmaya devam ediyor. Kara Ay sürüsü üyeleri bana hep lakap taktılar çünkü tuhaf biri olduğumu düşünüyorlardı: Çok fazla konuşmuyordum, her zaman pelerin giyiyordum ve şekil değiştiremediğim için zayıf olduğumu düşünüyorlardı. eşimi bulduğumda tüm bu olanların değişeceğini düşündüm ve 18. yaşıma bastığımda eşimi bulmuştum, Alfa Hans.

***

Evimin önünde duruyordu. Duyduğum en muhteşem koku burnumu doldururken, gördüğüm en göz alıcı adam karşımda duruyordu. Kurdum kafamın içinde deliye döndü, kıpır kıpır hareket ediyordu.

Eş! Eş! Annem ellerini, arkamda omuzlarıma koyarken kurdum Madeline tezahürat ediyordu. Doğum günümdü. Neler döndüğünü biliyor olmalıydı.

"Alfa Hans.” dedim kuşkuyla başımı yerden kaldırırken. Nasıl onun eşi olabilirim ki? Belki de rüya görüyorum.

Bana lakap takanlardan biri de oydu ama onu affetmeye hazırım. Sonuçta benim eş bağımın bulunduğu biriyle kavga edecek değildim ya! Benim için yaratılmıştı, sadece benim.

"Konuşmamız lazım, Adelie. Daha sessiz bir yere gidelim," dedi ve bana gözünün ucuyla bile bakmadan ormana doğru yürümeye başladı.

Ben de eşimle ilk konuşmamı annemin gözü önünde yapmak istemedim. Anneme son bir bakış attım ve deli gibi gülümsedim. Her zaman babamla ne kadar mutlu olduğundan bahsederdi ve ben de böyle bir aşk istiyordum.

Ormandaki açıklıkta yürüdük, yol boyunca tek bir kelime etmedi. Ama olabildiğince mutluydum, eşim burada, benimleydi. Derler ki öldükten sonra bile seni sevecek kişi eşindir. eşler arasına ölüm bile giremez.

Alfa Hans beklediğimin aksi bir ifadeyle bana döndü. Bana doğru koşmasını, beni kollarına almasını istedim, ama sanki herhangi bir sürü üyesi hatta belki de daha önemsizmişim gibi bakışlarında soğukluk vardı,

"Seni eşim olarak kabul edemem Adelie. Kusura bakma ama sen zayıfsın. Bir kurt formun bile yok. Nasıl bir luna olabilirsin ki?" Göğsüme binlerce bıçak saplanmış gibi hissettiren o iğrenen ifadesiyle suratıma tükürdü.

Devam etti: "Bu sürüde nefret ediliyorsun. Ve sürünün hürmet edeceği birine ihtiyacı var. Sen onlardan biri değilsin." Kalbim milyonlarca parçaya ayrıldı. Bu sözleri söylemesi onun içini acıtmadı mı?

Söylediklerine inanamayarak, "Ne,'' diye sordum. "Değişebilirim, Alfa." Dizlerimin üstüne çöktüm. "İstediğin ne ise o olurum, söz veriyorum," diye feryat ettim.

Dönüşemediğim aşikardı ama ona ihtiyacım vardı. Kurtarıcımın gitmesine izin veremezdim, o benim için yaratılmış, beni anlayan, ne olursa olsun beni seven kişi.

"Ben Alfa Hans Lightwood, sen, Adelie Murell’i eşim ve Kara Ay sürüsünün lunası olmanı reddediyorum," dedi ve tüm görüşüm bir saniyeliğine bulanıklaştı.

Kalbim yerinden sökülmüş gibi hissettim, tek hissettiğim acıydı. Şimdiye kadar hissettiğim en korkunç acı...

"Hayır!" Öfke, hüzün ve kalp kırıklığı içinde çığlık attım. Ve güçlerim kontrolden çıktı. Parmaklarımın ucundan, Alfa Hans'ın dehşet içinde geri adım atmasına sebep olan kara bir duman yükseldi ve köşelerden diğer kurtlar bana doğru yaklaştı.

Biri bana saldırdı ama onu kara dumanın infilakıyla yere yapıştırdım. Bunu yapabileceğimi bilmiyordum. Kurt uludu ve diğerleri korku içinde geri adım attılar. Kendimden korkuyordum, yapabileceklerimden korkuyordum.

Annem bana doğru koştu. Annem Alfa Hans tarafından alıkonulunca “Anne!” diye bağırdım. Sanki kendi anneme zarar verecekmişim gibi bakıyordu.

"Kaç!" Tek söylediği bu muydu? Anneme her zaman itaat ettim. Ama bu sefer dinlemem zaman aldı. Ona zarar vereceklerdi. "Adelie kaç!"

Hala olduğum yerdeydim ama Alfa Hans annemden uzaklaştığımı görmek için geldi. Yavaşça yürüdü ve teslimiyetle kollarını kaldırdı, neredeyse suçluluk duyuyormuş gibi bir ifadesi vardı.

"Ucube!" dedi yanımda duran bir savaşçı. Hala insan formundaydı. Bana doğru bir bıçak fırlattı ama bir şey onu durdurdu. Annem önüme atlayarak onu engelledi. Annem yere düşerken bıçak hâlâ onun üstündeydi.

Ölüm’ü önümde gördüm. Hayır! Bu annemin öldüğü anlamına geliyordu. "Onu götürme." Sanki elinden bir şey gelirmiş gibi ona yalvardım.

Babam bana baktı ve "Koş," dedi. Haykırışı yeri salladı, onu annem ve benden başka kimse görmedi, hayatım boyunca bana hiç bağırmamıştı.

Beni koruyan bir sis bombası çıkardım, bunu yapmayı düşünmedim, birden oluverdi.

Koştum, ayaklarım pes edene kadar koştum ve Kara Ay arazisinden ayrıldığıma emindim. Korkak gibi kaçtım. Annem beni korudu ama onu ölüme terk ettim, veda bile etmedim, benim için tek kişi oydu ve artık o da yoktu.

***

Bir yıl geçti, hâlâ Gümüş Ay sürüsünün bir üyesiyim. Alfa Archibald beni bir saniye içinde sürüsünün etrafında dolaşırken bulduğunda sürüsüne aldı.

O tanıdığım en yufka yürekli alfa. Sürü üyelerinden hiçbiri bana kurdum olmadığı için garip ya da zayıf demedi, sadece paltom yüzünden bana bakıp duruyorlardı.

Alfa Archibald bile kim olduğumu bilmiyordu. eşimi sorduğunda, ona öldüğünü söyledim. Reddedildiğimi kabul etmek daha zor geliyordu.

Kaderimde birlikte olmak olan asıl eşimin beni reddettiği gerçeğinden çok utanıyorum. Onun için yeterince iyi değilsem, kimse için de yeterince iyi değilimdir.

Bugün dolunay vardı ve Doğa Ana'ya teşekkür etmem gerekiyordu. Zaten karanlıktı ve oda arkadaşlarımın uyuduğundan emin oldum. eşi olmayan kurt adamların olduğu sürü evlerinden birinde yaşıyordum.

Ormandaki bitkilerden biraz iksir yaptım ve daha sıkı uyumaları için içeceklerine koydum. Gizlice dışarı çıktığımı bilmemeleri gerek. Ayrıca bu iksirin hiçbir zararlı etkisi yok, sadece dolunay zamanlarında neden bu kadar derin uyuduklarını hep merak ediyorlar.

Kapşonlu ve ayak bileğine kadar uzanan beyaz elbisem ve uzun siyah pelerinim ile sürü evinden çıktım. Her zaman uzun elbiseler giyerdim, annem de hep böyle giyinirdi. Ben de bunu sürdürmek istedim.

Annem uzun, güzel elbiselerin nimflerin özelliklerinden biri olduğunu söylerdi. Nimf tarzı, modernden daha orta çağa uygundu. Normal olarak kabul edilen kıyafetleri giymeye çalıştım ama kendimi hep dışarıda kalmış hissettim.

Herkes uyuyordu ve kimse sürü evinin dışında değildi çünkü bu saatte kim dışarıda olurdu ki? Muhafızlar sürümüzün sınırlarında devriye geziyorlardı ve her iki şekilde de o kadar uzaklaşmayacaktım, yaklaşık bir yıldır başarılı bir şekilde sıvışıyordum, hiç yakalanmadım.

Ormanın derinliklerinde her zamanki ritüel yerime yürüdüm. Geldiğimde pelerinimi çıkardım. Ve kahverengi saçlarımı sırtıma saldım. Doğa Ana'ya peri olmaya layık olduğumu bildirmek için dolunaylarda her zaman ekstra güzel görünmeyi başardım.

Mor çiçeklerle çevrili kocaman bir ağacın yanına oturdum. Bu ağaç hepsinin en büyüğüydü, güçlü bir ruhu vardı ve çok şey görmüştü.

Sadece onu ve diğer ağaçları dinlemekle bile onlardan çok şey öğrendim, bir orman nimfi olarak görevlerimi anlamamı sağlayan ağaçlar… Onlarla konuşabiliyordum ve bana onların bakımını nasıl üstleneceğimi öğrettiler.

Gözlerimi kapattım ve etrafımdaki her şey için teşekkür ettim. Ağaçlara sıra dışı herhangi bir şey olup olmadığını sordum. Bana sadece ormanın saadeti hakkında değil, aynı zamanda ormana girip çıkanlar hakkında da bilgi verdiler, bugün sadece orman bölgemizin yakınından biri gelmişti.

Şükranlarımı sunduğum anda vücudum köklerden gelen enerjiyle dolmaya başladı.

Her zaman ormana göz kulak oldum, bu sayede üzgün ağaçlar ve zayıf bitkiler yoktu. Amacım buydu. Orman ayniyatlarının hizmetkârıydım.

Yeniden doğmuş gibi hissettim. Dolunaylar yaşamaya istekli olmamın sebebiydi. Hayatımda doğadan başka kimse yoktu.

Eşim Hans'ı yine merak etmeye başladım, hep aklımdaydı. Acıyı dindirmek için bir şeyler yapmak istedim ama yapamadım ve gitmesini de istemiyordum.

Eşimden geriye kalan tek şey acı olsa bile yine de istiyorum. Onun diğer dişi kurtlarla çiftleşmesinin dayanılmaz acısını hissetsem bile. Bu acı bana çok yaklaşıp da sahip olamadığım o şeyi anımsatıyor.

Sonunda pelerinimden sıyrılarak ormanda dolaştım. Başım dik bir şekilde temiz havada nefes aldım. Etrafta döndüm ve rüzgarın üzerimden akmasına izin verdim. Orman benim en sevdiğim yerdi, en sevdiğim mutluluk hülyamdı.

Sonunda ayrılma zamanı geldiğinde ağır pelerinimi aldım ama bunu yaparken bana doğru gelen ayak seslerini duydum. Yürüyen kişiyi görmek için hemen başımı kaldırdım.

Bir adamdı, iriceydi. Giydiği kıyafetlerin arkasında bile kaslarını görebiliyordum.

Bir kurt adam. Kurtların aldığı tüm eğitimler sonucunda kaslı olmamak da bir garip olurdu.

Saçları koyu kahverengi, kıvırcık ve neredeyse gözlerine değecek kadar uzundu, üstlerden daha uzun ve yanlardan daha kısaydı ve saçları sağ yandan ayrılmıştı. Gözleri mükemmel elaydı, pelerinimi bile unutmuşum.

Arkamı döndüm ve yüzümü örtecek şekilde pelerin ve kapüşonumu giydim. Beni yeterince gördüğünü biliyordum çünkü doğrudan göz teması kurduk.

Onda farklı bir şeyler vardı, garip ama çekici bir şeyler... varlığı sakin görünüyordu, yine de çok tuhaftı.

Bir adım daha yaklaştığını duydum ve o koku. Bergamot ve biraz nane ile karıştırılmış yumuşak bir çam iğnesi, daha önce hiç koklamamıştım ama sadece bir koku bana böyle hissettirdi. İşte o zaman kurdumun benimle konuşmasına izin verdim.

Eşim!

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok