Kiarra'nın Kaçışı: Final - Kitap kapağı

Kiarra'nın Kaçışı: Final

N. K. Corbett

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Aşkın gücünün yalanlarla gölgelendiği bir dünyada Kiarra ve Aidan'ın arasındaki bağ zorlu bir sınavla karşı karşıyadır. Gizli gerçekleri ortaya çıkarmak için yaptıkları plan, tehlikeli bir güven ve ihanet oyununa dönüşür. Kiarra köklerini keşfetmek ve kaderiyle yüzleşmek için bir yolculuğa çıkarken, aşkları manipülasyon labirentindeki tek rehber olacaktır. Aşkları yalanların ortasında ayakta kalabilecek mi? Yoksa gerçek onları sonsuza dek ayıracak mı? Kiarra'nın arayışı onu kurtuluşa mı yoksa aralarındaki bağı geri dönüşü olmayan bir şekilde zedeleyecek bir tuzağa mı götürecek?

Fazla göster

45 Chapters

Chapter 1

Bölüm 1

Chapter 2

Bölüm 2

Chapter 3

Bölüm 3

Chapter 4

Bölüm 4
Fazla göster

Bölüm 1

Kiarra

“Ne halt etmeye geldi bunlar?” Evimizin arkasındaki arazide volta atarken sesim titriyordu.

“Bilmiyorum.” Aidan kollarını kavuşturup bir ağaca yaslanmış, kaşlarını çatmış bir hâlde beni izliyordu.

Böyle bir şey nasıl olmuştu? ~Ne diyeceğimi bilemiyordum. Düşüncelerimin bütünlükten yoksun, karmakarışık bir hâlde olması çok sinir bozucuydu.~

Annemle babam gelmişti. Annemle babam, iki yaşındayken beni bir itfaiyenin merdivenlerinde terk eden, Ares’in bana anlattıkları dışında haklarında hiçbir şey bilmediğim insanlar…

Son birkaç ayda yaşananlar gözlerimin önünden geçti.

Lunar Vadisi’ne geldiğimde iki üç aydan fazla kalma niyetim yoktu ama ona rağmen bir sürü insanla yakınlaşmıştım.

Angela, Jack, Sean ve Sam kısa sürede tanıyıp sevdiğim insanlardı.

Ares beni bulduğu için yine kaçmaya başlamıştım ancak bu sefer korkudan değil, korumam gereken bir şey olduğu içindi.

Doğama ve bedenimdeki içgüdülere karşı gelerek bu kasabayla, insanlarıyla, Aidan’la bağ kurmuştum. Burada bir aile kurmuştum. Hayatımda ilk kez bir yuva bulmuştum.

Ares onları tehdit ettiği anda her şeyden vazgeçtim. Koşu ayakkabılarımı giyip ailemi korumak için kaçtım.

Ares’in beni yakalaması ve sürünün gelip beni kurtarmak zorunda kalması tam olarak aklımdaki plan değildi. Yine de elimden geleni yapmıştım.

Ares beni esir almıştı. Deli olduğunu ve onun eşi olduğuma dair çılgınca iddialarını düşününce, güzel bir deneyim yaşadığım söylenemezdi.

Gerçek eşini kaybettiği için delirmişti, artık ölü olsa da düşüncesi bile hâlâ midemi bulandırıyordu.

Yaşanılan bütün saçmalıklardan, çılgınlıklardan kurtulduğumuzu ve nihayet hayatımızın tadını çıkarabileceğimizi düşünürken bu boktan şey oldu.

Annemle babam bir anda ortaya çıktılar.

Nereden biliyorlardı ki? Onlardan kimseye bahsetmemiştim. Ares’le ilgili her şeyden o kadar tiksinmiştim ki ailemi düşünmek bile istemiyordum.

Yani benim varlığımı nasıl öğrendikleri Sherlock Holmes’un falan çözebileceği bir vakaydı.

Zihnim, bizi bu noktaya getiren olaylar arasında gidip gelirken bir an bile durmadan volta atmaya devam ettim.

Aidan bana bakıyordu, yüz ifadesinden hiçbir şey anlaşılmıyordu ama zihninin sorularla dolup taştığını biliyordum.

Eşinin, hakkında hiçbir şey bilmediği ailesi birden ortaya çıkınca kimin aklı karışmaz ki? Açıklamaya nereden başlayacağımı bile bilmiyordum.

Bebeğim, hani Ares beni kaçırmıştı da ölümle burun buruna gelmiştim ya?

İşte o zaman bana, ailemin saf kan soyuna takıntılı manyak bir Alfa çifti olduğunu ve beni bir kenara atmadan önce daha bebekken kendisiyle nişanladıklarını söylemişti.

Evet, eminim bu bilgi çok hoşuna giderdi.

Gözlerimi tekrar Aidan’dan kaçırdım. Bu karmaşaya bir açıklama getirmek için elimden geleni yapıyordum ama zihnim o anda çözüm odaklı olmaya pek de istekli değildi.

Ailem hakkındaki gerçekleri öğrendiğim anı düşünüp duruyordum.

Ares beni o iğrenç bodrum hücresinde tutarken nasıl insanlar olduklarını ayrıntılı bir şekilde anlatmıştı. Belki de o delinin dediklerine bu kadar güvenmemeliydim ama herhâlde bunların hepsini kafasından uyduramazdı.

Safkan kurt adamlardan bahsediyorum hayatım. Bizler sadece kurt adam yetiştiririz. Sadece kurt adamlarla eşleşiriz. Sadece kurt adam dünyaya getiririz.

”Sürüden biri bir insanla eşleşirse, insan öldürülür. Böylece kurt yoluna devam edip yerine uygun bir eş bulabilir.~”~

Benim de kökenim oradan geliyordu. Kurt olmadığım için, iki yaşındayken şekil değiştirmediğim için beni istemeyen bir sürüden geliyordum.

Bu yüzden mi geri dönmüşlerdi? Ares’le olanlardan beri bir kez bile şekil değiştirmememin birçok sebebi vardı.

Buraya geldiklerini öğrendiğimde, şekil değiştirmeme nedenlerimden birinin biyolojik ailemle ilgili şüphelerim olduğunu fark etmiştim.

Kurt olursam hâlâ kendim olabilir miydim? Artık ailemle bağdaştırdığım Ares’le ilgili tatsız anılardan uzak durabilecek miydim?

Bana geçmişimi anlatırken yüzündeki ürpertici gülümseme hâlâ gözlerimin önündeydi. Daha ben doğmadan eşleştirilmiştik, ki bu da seçilmiş eşlerin değil, ruh eşlerinin söz konusu olduğu bir dünyada iğrenç bir şeydi.

Onu düşünürken tiksintiyle ürperdiğimi hissedince kendime gelmeye çalıştım.

Her şey çok kafa karıştırıcıydı.

Biri o anda beynimin içine baksaydı, geçmişle gelecek arasında gidip gelen düşüncelerime ayak uydurmaya çalışırken herhâlde kafası patlardı.

Zihnim, içinde bulunduğumuz karmaşayla bir şekilde bağlantılı olan konuşmalar ve eylemlerle doluydu.

Bu durum kafa karıştırıcı ve sinir bozucuydu, hislerimi anlamama yardımcı olduğu da söylenemezdi. Aksine, başımı daha da döndürüyor gibiydi.

”Merhaba kızım.”

O şık siyah arabadan inen iki kişiyi düşününce yüzümü tiksinti ve sinirle buruşturdum.

“İyi misin?”

Aidan nihayet konuştuğunda ona baktım.

Yerinden kıpırdamamıştı. Hâlâ kollarını kavuşturmuş bir şekilde ağaca yaslanıyordu. Yüzünde ciddi bir ifadeyle kaşlarını çatmış, dudakları ince bir çizgi hâlini almıştı.

Bu ifadenin ne anlama geldiğinden emin değildim. Açıkçası çözmeye odaklanamıyordum. Endişe, öfke ya da hayal kırıklığı olabilirdi. Hiçbir fikrim yoktu.

Ben volta atarken yanıma yaklaşmadan cevap vermemi bekledi. Muhtemelen beni biraz rahat bırakmaya çalışıyordu.

“Süperim ya. Muhteşemim.”

Gözlerimi devirip öfkeyle kollarımı kaldırdım. Sinirimi ondan çıkarmak istememiştim ama cidden ne kadar aptalca bir soruydu.

Verdiğim tepkiye yorum yapmadan sadece memnuniyetsiz bir tavırla homurdandı.

“Jack, biz gerçeği öğrenene kadar onları batı sınırına yakın bir eve yerleştirdi.”

Her şeyi düşündükçe başım ağrımaya başlamıştı. Volta atmak artık bana yardımcı olmuyordu, bu yüzden durup tekrar Aidan’a baktım.

“Gerçeği öğreneceğiz Kedicik. Şu anda söylediklerinde doğruluk payı var mı bilmiyoruz ama öğreneceğiz. Onlar senin ailen olmayabilir. Belki yanılıyorlardır ya da yalan söylüyorlardır.”

Başımı iki yana sallayıp elimi saçlarımın arasında gezdirerek iç çektim.

“Doğru söylüyorlar Aidan.” Gözlerimi kaçırarak devam ettim. “O kadın fotoğraftaki kadın.”

Arabadan indiğinde neredeyse halüsinasyon gördüğümü düşünmüştüm. Kadın, elimdeki tek fotoğraftaki kişinin tıpatıp aynısıydı. Madalyonumdaki fotoğraf. Tekrar bakmama bile gerek yoktu.

Buraya geldiğimden beri madalyonu saklamış, uzun zamandır bakmamıştım.

Ama Lunar Vadisi’ne gelmeden önce her gün o fotoğrafa bakar, o kadının kim olduğunu ve beni neden bıraktığını merak ederdim.

Saatler, günler, aylar, hatta yıllar boyunca bu kadının benim için geri dönüp beni sevdiğini söylediğini hayal etmiştim. Yalan olmadığını biliyordum. Bu insanlar annemle babamdı.

Aidan gözlerini hafifçe kısarak bir süre sessizlik içinde söylediklerimi sindirmeye çalıştı.

“Her şeyi değişir o zaman.”

Tekrar bana baktı, belli ki derin düşünceler içindeydi.

“O hâlde ne yapacağımızı, bu işi nasıl çözeceğimizi düşünmemiz gerekiyor.

“Onlar senin ailense, o zaman aramızdaki anlaşmaları ve birleşme gerekip gerekmediğini görüşmemiz gerekir ve…”

Aidan, sanki hepsi bundan ibaretmiş gibi, her şeyi madde madde sıralamaya başladı. Sanki her şey derli toplu ve düzenli bir şekilde halledilecek ve hayat devam edecekmiş gibi.

Olması gerekenleri sıralamaya devam ederken hayretle ona baktım. Diyecek bir şey bulamıyordum. Ta ki bir sonraki cümlesini duyana kadar:

“Yarın bir araya geliriz, onları daha yakından tanırsın. Eminim mümkünse bir süre daha burada kalmak isteyeceklerdir…”

“Orada dur bakalım!” diye sözünü kesip ellerimi kaldırdım. “Onları görmek istemiyorum ki! Gönder gitsin!”

Aidan kaşlarını kaldırarak şaşkın bir ifadeyle bana baktı.

“Durumun senin için zor olduğunu biliyorum Kedicik ama sonunda ailenle tanışıp konuşma şansın var.

“Biliyorum, sana deli olduklarını söylememem gerekirdi ama o kim olduklarını öğrenmeden önceydi. Boktan idealleri olabilir ama onları tanıman için bir süre idare edebiliriz.”

Hayır!” diye bağırdım tekrar sözünü keserek. “Söylediklerin umurumda değil Aidan. Unut gitsin! At onları dışarı, hemen!”

Aidan’ın şaşkın bakışlarının yerini kızgın bir ifade aldı. Öfkeyle hırıldadığını resmen hissettim.

“Kendi başına karar veremezsin. Şu anda benim sürümün ve dünyamın içindesin Kiarra. Burada işler farklı yürür.”

Sözleri karşısında bir an için onu boğmak istedim. O konuştukça sinirim artıyordu.

Beni dinlese ne olurdu sanki? Onları görmek, söyleyeceklerini duymak istemiyordum.

Tek düşünebildiğim Ares’in bana onlar hakkında, sürüleri ve idealleri hakkında söyledikleriydi. Ares neyse onlar da aynısıydı işte. Büsbütün aynıydılar.

“Burada olmalarını istemiyorum Aidan! Onlara güvenmiyorum!” Kelimeleri tükenecek bir insan değildim ama sanki beynim tek bir şeye odaklanmıştı: onları kendimden olabildiğince uzaklaştırmak.

“Aileni öylece buradan gönderemem Kiarra! Uymamız gereken gelenekler ve prosedürler var!”

Aidan da en az benim kadar sinirlenmeye başlamıştı. Verdiği cevaplar içinde bulunduğum ruh hâline hiç yardımcı olmuyordu. Sadece öfkemi körüklüyor, daha fazla inat etmeme neden oluyordu.

“Umurumda değil! Götür onları buradan, görmek istemiyorum! Yakınımda olmalarını istemiyorum! İkisi de manyak. Zırdeliler!”

“Öyle mi değil mi bilemezsin. Kızgınsın ve kafan karışık ama onlar hakkında hiçbir şey bilmiyorsun, Kiarra.”

Muhtemelen iyi niyetli bir şekilde söylemişti ama birden parlamama engel olamadım.

“Ben kendi hislerimi bilmiyor muyum? Ne istediğimi ve kendi başıma nasıl karar vereceğimi bilmiyorum, öyle mi?

“Hislerimi bir kenara bırakıp kendi aklı olmayan bir köpek yavrusu gibi peşinden mi gelmeliyim?”

Artık söylediklerimin mantıklı olup olmaması umurumda bile değildi. Öfkeliydim ve saçmalıyordum. Sadece beni desteklemesini istiyordum.

“Öyle bir şey demedim!” Aidan yine alçak sesle homurdanıp bana doğru bir adım attı.

“‘Başlarım böyle işe’ diyerek hiçbir şeyi hesaba katmadan canının istediğini yapamazsın.”

“Onları dışarı atarsak ne olacağını bilmiyorsun. Onlarla konuşursak ne olacağını da bilmiyorsun!”

“Kapının önüne koyarsak ne olacağı umurumda bile değil! Burada olmalarını istemiyorum! Onlar kötü niyetli insanlar! Ares’le kanka olan hiç kimseyi yanımda istemiyorum!” diye bağırdım.

Bunu der demez çok ileri gittiğimi anladım. Sanki çoktan söylenmiş olan kelimelerin çıkmasını engelleyecekmiş gibi elimi ağzıma götürdüm.

Aidan durdu, Ares’in ismini söylediğim anda gözleri kararmıştı.

“Ne dedin sen?” Sesi ürpertici bir şekilde sakin geliyordu. Söyleyecek bir şey bulmaya çalışırken istemeden bir adım geri attım.

Konuşamadım. Nasıl açıklayacağıma dair hiçbir fikrim yoktu.

Ona ailemden haberdar olduğumu söylemem gerektiğini biliyordum ama şu anda değil. Kavganın ortasında yapamazdım.

“‘Ares’le kanka olan’ derken?”

Nutkum tutulmuştu, ne diyeceğimi bilemiyordum.

Aidan kökenimi biraz da olsa bildiğimi bilmiyordu. Ares’le konuştuğumu, bana dünyanın en iyi ebeveynleri hakkında bilgi verdiğini bilmiyordu.

Bu gerçeği ondan sakladığımı nasıl açıklayacaktım?

“Ben… Ne?” Şimdi hiç kekelemenin sırası değildi.

Aidan yavaşça bana doğru yürüdü. Bana bakarken öfkesi resmen dalga dalga yayılıyordu, göz rengi siyah ve mavi arasında gidip geliyordu.

“Kiarra. Hemen şimdi açıkla.”

Sesinin bu kadar sakin çıkması âdeta tüyler ürperticiydi. Bana zarar vermek istemediğini bilsem de korkutucuydu.

“Aidan, bak… Hiçbir fikrim yoktu. Kırk yıl düşünsem böyle bir şey aklıma gelmezdi…”

Doğru düzgün düşünemediğim için anlamsız bir şekilde konuşmaya devam ettim. Üstten bana bakarken belli ki öfkesini kontrol etmeye çalışıyordu.

“Kiarra!”

Aidan’ın çıkardığı alçak hırıltı sert ses tonuyla birleşince sonunda mantıklı bir şekilde düşünmeye başladım.

“Ares beni o iğrenç depoda tutarken, sağ olsun beni de içeren geçmişini biraz anlattı.

“Bana ailemden, manyak sürülerinden, safkan bir kurt adam sürüsüne sahip olma fikirlerinden ve kurt geni taşımadığımı öğrendikleri için beni terk ettiklerinden bahsetti.”

“Beni mecbur oldukları için değil, zayıf olduğuma ve onlar için yeterince iyi olmadığıma inandıkları için terk etmişlerdi.”

Angela orada olsaydı hızlı konuşma yeteneğimle gurur duyardı. Resmen içimi dökmüştüm. Anlatırken gözyaşlarımı daha fazla tutamadım, yaşadığım her şeyin beraberinde getirdiği duyguları sonunda dışa vuruyordum.

“Beni istemediler çünkü kurt değildim. Tüm hayatımı planlamışlardı. Hatta doğduğum anda beni o deliyle eşleştirdiler.

“Ama kurt olmadığımı öğrendikleri anda artık onlar için yeterince iyi değildim.

“Beni resmen hiç umursamadılar. Başlarına gelen en büyük utanç kaynağı olduğumu herkes öğrenmeden önce benden kurtulmak istediler.”

Konuşurken dökülmeye başlayan gözyaşlarımı öfkeyle sildim.

“Sana söylemediğim için özür dilerim. Ne diyeceğimi bilemedim. Ares’e inanmak istemedim, bunların doğru olmasını da istemedim.

“Bu yüzden görmezden geldim. Duyduklarımı unutmaya çalıştım. Her şeyin unutulup gideceğini ve bir daha onları düşünmek zorunda kalmayacağımı umdum.”

Daha önce hissettiğim öfke hâlâ oradaydı ama artık biraz hafiflemiş, endişelerimin ve zayıflıklarımın dişlerini bedenime geçirmesine izin vermişti.

Aidan’a baktığımda öfke ve hayâl kırıklığı göreceğimden emin olduğum için başımı kaldıramıyordum.

Yere bakarken inatla yanaklarımdan süzülen gözyaşlarımı hiddetle siliyordum.

Nasıl tepki vermesini beklediğimden emin değildim, onun da nasıl tepki vereceğini bildiğini sanmıyordum. Aidan huzursuz ve öfkeli bir hırıltı daha çıkardı ama aynı anda beni kollarının arasına alıp sımsıkı kucakladı.

Bu rahatlatıcı hisle birlikte kendimi tamamen kaybettim. Durmadan akan gözyaşlarım birdenbire yepyeni bir güç kazandı.

Kollarımı Aidan’a dolayıp var gücümle sarılırken deli gibi hıçkırmaya başladım.

Aidan hiçbir şey söylemeden kollarında ağlama krizine girmeme izin verdi.

Hâlâ kızgın olduğunu ve kavgamızın daha yeni başladığını biliyordum ama hüngür hüngür ağlarken beni kollarında elinden geldiğince teselli etmeye çalıştı.

Sonunda hıçkırmayı bırakıp burnumu çekmeye başladığımda, “Sana hâlâ çok kızgınım,” dedi.

“Her şeyi benden sakladın! Olanları bana anlatmak için bir sürü fırsatın vardı ama yapmadın.”

Hırçın ses tonuyla öfkeli sözlerini aktarırken beni kollarında tutmaya devam etti.

“Biliyorum.”

“Neler olabileceği hakkında hiçbir fikrin yok! Henüz dünyamızla ilgili hiçbir şey bilmiyorsun. Benimle konuşup ne düşündüğünü bana söylemek yerine her şeyi kendine saklıyorsun.

“Güya partner olacağız ama sen beni hayatına almıyorsun! Her şeyi kendi başına yapmaya devam ediyorsun.”

Aidan beni yavaşça bırakıp birkaç adım geri çekildi. Hayal kırıklığına uğradığı yüzünden belliydi.

“Biliyorum. Ama ben…”

“Neye ya da kime zarar vereceğine aldırış etmeden kendi başına kararlar almaya devam ediyorsun. Gardını indirmekten bu kadar mı acizsin?”

Bağırırken gözlerini bana dikmişti. Gözlerinde bir kez daha insan tarafının kurduyla savaştığını görebiliyordum.

Hatalı olduğumu biliyordum. Ona her şeyi daha önce anlatmalıydım ama öfkesini ne kadar hak etmiş olursam olayım, sözleri canımı yakıyordu. Huyum batsın, cevap vermeden duramazdım.

“Tencere dibin kara, seninki benden kara!” diye bağırdım, içimde yeni bir enerji patlaması hissederek.

“Ne?” Bu gerçek bir sorudan çok öfkeli bir ses gibi çıkmıştı.

“Ben mi kendi başıma karar veriyorum? Benim adıma karar vermenin kitabını yazmışsın be sen!” Kollarımı havaya savurdum, bu yeni öfke dalgası âdeta beni kendime getirmişti.

“Ne gibi?” Gözlerinde meydan okuyan bir bakış olan Aidan bana bir adım daha yaklaştı.

“Ah, bilmem ki. Bir düşünelim. Benim rızam olmadan eve taşınmama karar vermen olabilir mi?

“Ya da kendi kendine beni işaretlemeye karar vermen?

“Hatta dur ya! İnsan olduğum için beni kendinden uzaklaştırmaya karar vermene ne demeli?”

Her şeyi sıralarken ona bir adım daha attım, aramızda sadece birkaç santim mesafe bırakarak geri adım atmayacağımı gösterdim.

İlişkimizin talihsiz başlangıcından bahsettiğimde yüzünde çok kısa bir anlık bir kırgınlık ifadesi gördüm ama beni etkilemesine müsaade etmemeye çalıştım.

Söylediklerim tamamen adil olmayabilirdi ancak onun benim kararlarımla ilgili verdiği yanıtlar da adil değildi.

Gözlerini hafifçe kısıp bana bakarak, “Aynı şey değil!” diye homurdandı. “Neden yaptığımı çok iyi biliyorsun. Daha ne kadar yüzüme vuracaksın?”

“Sen daha ne kadar yüzüme vuracaksın?” diye karşılık verdim, zifiri karanlık gözlerine bakarken ağır ağır nefes alarak.

“Sadece bu saçma olayı kastetmiyorum,” dedim, ellerimi deli gibi sallayarak.

“Kaçtığım için hâlâ beni suçluyorsun. Ben herkesi korumaya çalışıyordum. Sürüyü korumak için, seni korumak için doğru şeyi yaptığımı sanıyordum salak!”

Sinirlenmeye başlamıştım, konuştukça sesim daha da yükseliyordu. Resmen yüzüne doğru bağırıyordum, göğsüm hızlı bir şekilde inip kalkıyordu.

Aidan’ın bana bakarken çenesi gerildi, sinirli olduğu belliydi. Gözleri kararmıştı, dişlerinin arasından konuşurken ses tonu sertti.

“Hemen sakinleş.”

Bakışlarına karşılık verdim. Gözlerimin onunki kadar karanlık ve öfkeli olduğunu tahmin edebiliyordum ancak benim öfkem biraz farklı bir duyguyla karışmıştı, ki bu da sadece sinir bozucuydu.

Nasıl oluyordu da bu adam hırlayıp, oflayıp, bağırıp beni inanılmaz derecede kızdırmayı başarırken aynı zamanda bir seks tanrısı gibi görünüyordu?

Nasıl bu kadar yakışıklı olabiliyordu?

Kasılmış çenesi ve gözlerindeki öfkeyle genellikle, ayağını denk al yoksa ölürsün ~mesajını veren bu adam, nasıl oldu da benim sapkın zihnime ~çıkar şu üstümdekileri ~dedirtebiliyordu?~

Aklımı dize getirmeye, “şunun kafasını kopar” moduna geri dönmeye çalıştım ama içimdeki küstah Kiarra’nın zamanlaması çok kötüydü.

“Sakinleşmezsem ne olur?”

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok