Mafyanın Kancasında - Kitap kapağı

Mafyanın Kancasında

Sofia

Bölüm 2

HOPE

Cuma günü gelip çatmıştı. Lana, Sofia ve ben birer kadeh şarapla odamda oturuyorduk. Tahmin edebileceğiniz gibi bir iki kadeh bir şeyler içme şansını hiç kaçırmıyorduk.

Babam bana istediğim zaman istediğim kadar içmeme izin verecek kadar güveniyordu.

Sofia en çok korktuğum konuyu açarak, “Peki, ne giyeceksin?” diye sordu.

Vücudumu belli etmeyecek bol bir elbise giymek istiyor olsam da evden öyle korkunç bir şey giyerek çıkamayacağımı biliyordum.

Tam cevap vereceğim sırada, Lana sözümü kesip “Sakın bol bir şeyler giyeceğini söyleme!” diye bağırdı.

“Şey... Düşündüm ki... Aman neyse,” deyip, gömme dolabıma gidip tüm güzel kıyafetlerimin bulunduğu sol tarafa baktım.

Tüm seçenekleri gözden geçirdikten sonra lacivert bir elbisede karar kıldım.

Elbiseyi kızlara gösterdiğimde, Noel Baba'dan hediye almış çocuklar gibi coşkuyla kafa salladılar.

“Tamam…” deyip banyoya gittim.

Üstümü giyinirken bunun bırakın iç çamaşırını tangayla bile giyilemeyecek bir elbise olduğunu fark edip tangamı çıkardım.

Elbisemi düzelttikten sonra kapının kilidini açıp makyaj yapmaya başladım. Oldukça sade, doğal bir makyaj istiyor olsam da koyu kırmızı rujumu sürmeden edemedim. En korkunç kıyafetlerimi giydiğimde bile onu sürmeden çıkmazdım.

İşim bittiğinde dışarı çıkıp kıyafetlerini yerden toplayan arkadaşlarıma baktım. Doğrulduklarında ikisinin de muhteşem göründüğünü fark ettim.

Lana küçük, siyah bir elbise; Sofia da kırmızı bir elbise giymişti. Bu hâlleriyle hem çok benzer hem de çok farklı görünüyorlardı.

Beni görünce aynı anda “Vay canına,” dediler. Onlar olmasa eminim çoktan banyoya dönüp üstümü değiştirmiştim.

Sofia önce vücudumu, sonra da normalde giydiğim kıyafetleri işaret ederek, “Böyle bir vücudun varken neden bu boktan şeyleri giyiyorsun?” diye sordu.

“Daha sonra açıklarım. Hadi gidelim,” deyip merdivenlere yöneldim.

Topuklu ayakkabılarımızı giyip bu geceki şoförümüz tarafından karşılandığımız verandaya çıktık.

Şoför, “Bayan Anderson,” diyerek yolcu kapısını açtı. Ben öne geçerken kızlar da arkaya geçti. Hepimiz yerleştiğimizde şoföre gideceğimiz yerin adresini gösterdim.

Mekânın olduğu yer ürpertici sessizlikte olsa da karanlık ara sokağa hiç tereddüt etmeden girip önünde iri yarı bir korumanın beklediği süslü bir kapıya ulaştık.

Adama bakınca gördüğüm ilk şey belindeki silahla kelepçe oldu. Evet, kesinlikle doğru yerdeydik.

Ürpertici bir sesle, “Kızlar, burada ne yapıyorsunuz?” diye sordu.

“Hayırı cevap olarak kabul etmiyorum,” anlamına gelen sert bir sesle, “Buraya gelmemizi Nickolas söyledi. Ben kız kardeşiyim,” dedim.

Adam hiç düşünmeden kapıyı açıp bizi içeri aldı. İçerisi insanı kör edecek kadar aydınlık, sağır edecek kadar gürültülüydü.

Birkaç saniyelik bir şaşkınlıktan sonra iki katlı, yüksek tavanlı, çok büyük bir kulüpte olduğumuzu anladım. Ön tarafında büyük bir DJ kabini olan salonun geri kalanı bir dans pisti ile bardan oluşuyordu.

Hıncahınç insanla dolu kulüp beklendiği gibi seks ve ter kokuyordu.

Bara yönelip, “Hadi, biraz eğlenelim!” diye bağırdım.

“Bir kolalı, buzlu viski alabilir miyim? Ama karıştırmayın,” dediğimde yakışıklı barmen hemen içkimi hazırlamaya koyuldu.

Birkaç kadehten sonra dans pistinde birbirimize sürtünerek dans ediyorduk. Ben çakırkeyif hissederken, Lana ile Sofia çoktan sarhoş olmuşlardı.

Etrafıma bakınırken ikinci kattaki cam pencerenin arkasında bir adam olduğunu fark ettim. Çok dikkatli bakmasam da gözünü benden alamadığına emindim.

ENRIQUE

Herkesi, her şeyi görebileceğim ofisime doğru ilerledim. Bir şey olması ihtimaline karşı korumalarımdan birkaçı da arkamdaydı. Ellerimize masum kanı bulaşsın istemiyorduk.

Ofisimin kapısını kapatır kapatmaz huzurlu bir sessizliğe kavuştum. Her şeyin bıraktığım gibi olduğundan emin olmak için iç çekerek etrafa baktım.

Saat daha erken olduğu için halletmem gereken bazı işler vardı. Masama geçip işim bitince yok edeceğim bilgilerle dolu evrakları incelemeye başladım.

Birkaç saatlik bir inceleme ve yok etme seansından sonra sıkıldığımı hissettim. Normalde aksiyonu tercih etsem de bir süredir liderliğe soyunduğum için sıkıcı işlerle de uğraşmak zorundaydım.

Tüm bu aksiyonun hem içinde hem dışında olabilmek bu ofisin en iyi yanlarından biriydi. Kulüpteki herkesin üstünde olmak bana güç veriyordu.

Zaten çok güçlüydüm. Etrafımdaki herkesin bana boyun eğip benden korkuyor olmasını seviyordum.

Kulübü incelerken yeni yüzler fark ettim. Çocukluğumdan beri iyi bir gözlemciydim. Farklı çetelerin liderlerini ele veren küçük hareketleri bile görürdüm.

On yaşından beri çete liderlerinin sözlerinin arkasında yatan gizli bilgileri keşfediyordum. Bu konuda herkesten iyiydim.

Burada nadiren yabancı birilerini gördüğüm için biri sarışın biri koyu renk saçlı olan o iki kız hemen dikkatimi çektiler.

Muhtemelen liseye gidiyor olmalarına rağmen dışarı atılamayacak kadar iyi görünüyorlardı.

Camın önünden ayrılıp işe döneceğim sırada dans pistini yakıp kavuran bir kız gördüm. Yürüyüşündeki zarafet ve güzelliği iç gıcıklayıcıydı.

Diğer iki kızla dans etmeye başladığını görünce onun da liseye gittiğini anlayıp hayal kırıklığına uğradım.

Bu yüzden onlara bulaşmamaya karar verdim. Ancak az önce gördüğüm kızla göz göze gelince düşüncelerim yatakta üstüme çıktığı hayaliyle yer değiştirdi.

Hemen telefona sarılıp “John!” diye bağırdım. En güvendiğim korumalarımdan olan John saniyeler içinde yanımdaydı.

Saygısını göstermek için hafifçe başını eğerek, “Enrique,” dedi.

Uzaktan bile sertleşmeme sebep olmuş kızı işaret ederek, “İki arkadaşıyla dans eden şu mavi elbiseli kızı getir,” dedim.

John dudaklarını yalayarak, “Arkadaşlarını da istiyorsun mu?” diye sordu. Doğrusu onlarla biraz oynamalarına izin verebilirdim.

“Onlarla ne isterseniz yapın,” dediğimde gözleri parladı. “Ama karşılıklı rızaya dayalı olmalı,” diye eklediğimde başını salladı.

Bir kıza rızası olmadan dokunurlarsa hepsini acımadan öldürürdüm.

Saniyeler sonra, birkaç adamımın kızın etrafını çevirip kulağına bir şeyler fısıldadıklarını gördüm. Kız derin bir nefes alıp başını salladıktan sonra arkadaşlarına dönüp zoraki bir şekilde gülümsedi.

Korumalardan biri kulaklığına, “Geliyor efendim,” dediğimde yüzümde küçük bir sırıtma belirdi.

Kızın odaya getirilirken, “Lanet olsun, beni bırakın!” deyip adamlarımdan birine tekme attığını gördüm.

John kızı itip, acı içinde bacak arasını tutarak, “Lanet olsun! Seni öldüreceğim!” diye bağırdı.

Zavallı John! Kızın topuklu ayakkabı seçimine bakılırsa canı çok yanmış olmalı.

Olayları sessizce izlemeye devam ettim. Kıza benim emrim olmadan dokunamayacaklarını biliyordum. Onu üstüme alıp adımı haykırdığını duyana kadar incitmeye niyetim yoktu.

John kızın yüzüne bir silah doğrultarak, “Bunun ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu.

Onu fazla korkutmalarını istemediğim için gerildim.

“Bu bir Ruger MK II. Yanılmıyorsam, Strum, Ruger & Company tarafından üretilmiş 22 kalibrelik, tek hareketli, yarı otomatik bir tabanca,” dedi.

Lanet olsun, şimdiden kaya gibi sertleşmiştim.

Cümlesini bitirirken, “Ama ben Smith & Wesson Model 29'u tercih ederim,” deyip gülümsedi.

John'un yüzünde büyük bir şaşkınlık vardı.

Kız bunu fırsat bilip arkasını dönüp bana baktı.

Dişlerini sıkarak, “Lanet olsun! Kimsin ve benden ne istiyorsun?” diye bağırdı.

Cesaretini sevmiştim…

“Merhaba, tigre. Müsaadenle kendimi tanıtayım. Ben bu kulübün sahibi Enrique Garcia,” deyip gülümsedim. Yüzündeki ifadeden beni zaten tanıdığı anlaşılıyordu.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok