Şahane Bekâr - Kitap kapağı

Şahane Bekâr

Natalie K

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Yirmi dokuz yaşındaki İngiliz Amelia, New York'ta mükemmel erkeği arıyor. Hoş, gerçekçi ve eğlenceli biri olmalı. Kesinlikle kibirli, takım elbise giyen, iş adamı tiplerden değil! Hayır diyemeyeceği yakışıklı, güçlü bir avukatla tanışınca işler değişecek...

Yaş Sınırı: 16+

Fazla göster

92 Chapters

Chapter 1

Bölüm 1

Chapter 2

Bölüm 2

Chapter 3

Bölüm 3

Chapter 4

Bölüm 4
Fazla göster

Bölüm 1

AMELIA

New York, diğer bir adıyla Big Apple’da bir cumartesi gecesiydi. İki yılı aşkın burada olmama rağmen bu büyük şehirde hâlâ bir turist gibi hissediyordum. İngiltere’den ayrıldıktan sonra “Amerikalı” olmamakta kararlıydım.

Beni yanlış anlamayın, Amerikalıları seviyordum. Sevmeseydim buraya taşınmazdım. Yine de İngiliz köklerimden vazgeçmek kolay değildi.

Çay fincanlarını, mükellef İngiliz kahvaltılarını, gevrek sandviçleri, arkadaşlarımın hatırlatmaktan hoşlandığı gibi sık sık “Pardon,” demeyi seviyordum.

Burada geçirdiğim iki yılda iyi iş çıkarmıştım. Annemle babam başlangıçta kira konusunda destek oldukları için bir buçuk yıl boyunca yine bir öğrenci gibi yaşayıp şehrin kenar mahallelerindeki boktan bir semtte eve çıkmıştım.

Zor olsa da canımı dişime takarak sonunda hem daha iyi bir maaş hem de daha kıdemli bir görev almayı başarmıştım.

Neredeyse iki ay önce taşındığım dairemi çok seviyordum. Küçük, derli toplu, rahat bir yerdi.

İçinde bir kanepe ile televizyonun yanı sıra güya salonu mutfaktan ayıran bir mutfak adası bile vardı.

Çift kişilik yatağımı ancak sığdırabildiğim küçük bir yatak odası, bir komodin, kıyafetlerim için de bir gömme dolap vardı.

Böyle güzel, bakımlı bir binada ev tutabilmemin sırrı beş ay önce büyükbabamı kaybettiğimde kalan ufak mirastı.

Büyükbabam tırnaklarını kazıyarak zirveye çıkmış başarılı bir iş adamıydı. On iki yaşında okulu bırakmıştı. Gerisi serseri bir çocuktan kodaman bir iş adamı olmaya uzanan klasik hikâye işte…

Ne yazık ki oğlu, yani babam büyükbabamın iyi özelliklerinden hiçbirini almamıştı.

Tam üstümü giyinirken interkom çaldı. Bu gece, yeni açılan bir bara gideceğimiz için gelenin Jane olduğunu biliyordum.

New York’ta sürekli şık, havalı mekânlar açılırdı ve Jane de trendleri takip etmeyi severdi.

Jane ile bir yılı aşkın süredir birlikte çalışıyorduk. Kendisi en sevdiğim Amerikalılardan biriydi.

New York’ta doğup büyümüş olmasına, zengin bir aileden gelmesine rağmen paranın köpeği olmamış, kariyerinde bulunduğu noktaya gelmek için çok çalışıp bu sayede insanların saygısını kazanmıştı.

Her zamanki muhteşem hâliyle daireme girerken elindeki Moet şişesini sallayarak, “Partiye hazır mısın?” diye bağırdı.

Jane bunu her yaptığında zil zurna sarhoş olduğum için, “Önden içki içmek yok demiştik,” diye itiraz ettim. Giyinmeye devam ederken, “Bir kadehten fazla içersem beni sırtında taşıyarak çıkarırsın,” diye güldüm.

Mutfak dolabından iki kadeh çıkarıp şişeyi açtı. “Hadi İngiltere, bu kadar korkak olma!”

“Sadece azıcık,” dedim.

“Hadi, hadi bir kadehten bir şey olmaz,” diye mırıldanarak doldurmaya başladı. Jane insanı kötü şeyler yapmaya teşvik ederken bir yandan da arkasını kollayan arkadaşlardandı.

Bir şişe şampanyayı devirdikten sonra dışarı çıkıp serin havanın, yeni esmeye başlayan hafif rüzgârın tadını çıkardık.

Havalar ısındığı için sıcak yaz akşamları New York’un teras barlarında güzel bir gece geçirmeye olanak sağlıyordu. Ben bu işin püf noktasını hâlâ çözememişken Jane şıp diye bir taksi çevirdi.

Barın önünde inerken, “Lisa ve Emma ile buluşacağız,” dedi.

Şehrin bu kısmı çok daha kalabalık olduğu için bizimki gibi yolcu indiren pek çok taksi vardı. İnsanlar gecelere akmak için mekânlara akın ediyorlardı.

Lisa ile Emma aslında Jane’in arkadaşları olsa da kendi arkadaşlarımmış gibi seviyordum. Dışarıda geçirdiğimiz geceler hep çok eğlenceli geçiyordu.

Emma dünyanın her yerine uçan bir hostes olduğu için dışarı çıktığımızda nadiren bize katılabiliyordu.

Lisa hayatımda gördüğüm en iyi butikte çalışıyordu. Onu iş yerinde ziyaret etmeyi çok sevsem de sattığı vintage kıyafetlerden almaya gücüm yetmiyordu.

Gürültülü, kalabalık bara girdiğimizde, arka taraftaki bir masanın yanında bizi bekleyen kızları zar zor seçebildim.

Bangır bangır çalan müzik yüzünden konuşma sesleri bir uğultu gibi geliyordu. Emma yanındaki adamla konuşmaya devam ederken Lisa hemen bizi karşılamaya geldi.

İkimize de sarılarak, “Selam, gelmenize çok sevindim,” dedi. “Emma da kendine birini bulmaya çalışıyor,” deyip göz devirdi.

“Ben seve seve yancısı olurum, o yüzden kenara çekil,” diye güldüm. Moet marka şampanya çoktan aklımı başımdan aldığı için ertesi gün hatırlasam da hatırlamasam da eğlenceli bir gece geçireceğimi biliyordum!

Barı sıkıcı bulduğumuz için birkaç kadehten sonra her zaman gittiğimiz mekâna gitmeye karar verdik. New York borsasında çalışan adamlarla dolup taşan karanlık, rustik bir yerdi.

Emma’ya zengin bir adam bulmak için bundan daha iyi bir yer olamazdı.

Müziğin sesi önceki bara göre kısıktı ve erkekler çoğunlukla takım elbise giyiyordu. Etrafa göz gezdirirken bu akşam şık giyindiğime sevindim.

Etrafımızdaki kadınların çoğu büyük olasılıkla zengin, gelecek vaat eden bir mali danışman ya da yatırım bankeri olacak bir koca bulmak için giyinmiş gibi görünüyorlardı.

Genellikle küfelik olmam, pişmanlık duymam ya da bir hafta boyunca alkole düşman olmamla sonuçlanacağı için içkileri karıştırmamam gerektiğini biliyordum.

Gerçi olan olmuştu! Deli gibi içtiğim yetmiyormuş gibi şimdi bir tane daha Long Island Icetea kokteyli içmek istiyordum.

İçkimi alıp düşe kalka yerime dönerken kızların, özellikle birinin gözüme çarptığı birkaç erkekle konuştuklarını gördüm. Çocuk çok yakışıklıydı. Gerçekten yakışıklı…

Sinek kaydı tıraşı, bıçak gibi çenesi, düzgünce briyantin sürdüğü kısa saçlarına ek olarak değişik bir havası vardı. Güçlüydü ve gülümsemesine rağmen göz korkutucuydu.

Bir bar gecesinden ziyade bir moda çekimi için dikilmiş gibi duran bembeyaz gömlekli takım elbisesi çok pahalı görünüyordu.

Dirseklerine kadar kıvırdığı gömleği, hafifçe gevşettiği kravatı ona seksi bir “uzun bir gün geçirdim” havası veriyordu.

Yanındaki arkadaşı onun kadar güçlü görünmüyordu. O da oldukça şık olsa da daha yumuşak, mütevazı birine benziyordu. Konuşurken yaptığı el kol hareketleri ile daha samimi, cana yakın görünüyordu.

Masaya yaklaşırken o güçlü adamın bana gülümsediğini görünce gözlerimi kaçırdım. Tekrar göz göze geldiğimizde karanlık, gizemli bakışları olduğunu fark ettim.

Öpülesi dudakları gülümsemediği zamanlarda bile gülümsüyormuş gibi görünüyordu ama Joker’ın dudakları gibi garip değil sevimliydi.

Kokteylimden bir yudum daha alıp pipetle oynadım. Adamın üzerimde bıraktığı etkiden kurtulmak için elimden geleni yapıyordum.

Bakışlarını tekrar üzerinde hissedip kafamı kaldırdığımda göz göze geldik. Sanki beni komik buluyormuş gibi yere bakıp güldü.

“Şey, merhaba,” diye gevelediğimde hiçbir şey söylemeden başını sallayıp arkadaşıyla konuşmaya devam etti.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok