Kayıp Prenses - Kitap kapağı

Kayıp Prenses

Holly Prange

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Everly hayatı boyunca korku içinde yaşamıştı ancak üvey annesi onu köle olarak sattığında işler daha da kötüleşti. Onun bakire kanına susamış canavarların, köhne yeraltı dünyasında yaşamaya zorlanan Everly, Kızıl Ay Sürüsü'ne kaçmayı başarana kadar kendini umutsuz hissediyordu. İşte, kaderindeki eşi, yakışıklı Alfa Logan ile yüz yüze gelmişti. Ama eski efendileri izini sürüyorlardı. Acaba yeni sürüsü onları yenebilecek mi?

Yaş Sınırlandırması: 18+

Fazla göster

129 Chapters

Chapter 1

Bölüm 1

Chapter 2

Bölüm 2

Chapter 3

Bölüm 3

Chapter 4

Bölüm 4
Fazla göster

Bölüm 1

Everly

"Everly! Kaldır şu tembel kıçını! Acıktım!” Teyzemin iğrenç ve kaba sesi, merdivenlerden yukarı tırmanıyordu adeta.

Giyinmek için acele etmeden önce ince, pireli yorganımı geriye atarken yorgun bir inilti çıkardım.

Köşedeki sandalyede katlı duran, solmuş kahverengi elbiseyi hızla üzerime geçirdim.

Sahip olduğum üç kıyafetten biri bu elbise, hepsi Lutessa Teyze’min eskileri.

Ailemin benim için bıraktığı hesaplardan aylık bir ödeme alıyor. Paranın, bana ihtiyacım olan şeyleri almak için kullanılması gerekiyor aslında.

Ancak o, paranın başımızın üstünde bir çatı olmasına, evin elektrik ve suyunun kesilmemesi için faturaların ödenmesine ve yiyecek masraflarına ancak yeterli olduğunu iddia ediyor.

Yalan söylediğini biliyordum. Ne zaman para alsa, eve kendine yeni kıyafetler ve mücevherler almış olarak gelirdi.

Duvara yaslanmış çatlak aynada kendime bakıyordum. Uzun, koyu saçlarımı toplamadan önce derin bir iç çektim.

Basamakları atlayıp mutfağa girdim, teyzemi cep telefonu elinde, masada otururken buldum.

Ne yaptığından emin değilim ama önemli bir şey olmadığına emindim.

Söyleyebileceğim kadarıyla, sosyal medya hesaplarından birinde geziniyor olmalıydı.

"Zamanı gelmişti, seni işe yaramaz, nankör velet," dedi odaya girdiğimi görünce.

"Üzgünüm, Tessa Teyze. Uyuyakalmışım," diye mırıldandım başımı öne eğerken. Onun kötü tarafına denk gelmemek için elimden geleni yapıyordum, yoksa daha kötü tarafına mı demeliyim?

"Bahane istemiyorum, seni küçük sürtük! Bana kahvaltı hazırla ki işe gidebileyim! Bazılarımızın geçinebilmek için çalışması gerekiyor!"

"Evet, efendim. Üzgünüm efendim," Malzemeleri buzdolabından çıkarmaya başlarken hızlı bir şekilde yanıt veriyordum.

Domates, ıspanak, sucuk ve kaşarlı omlet yapmaya başlamadan önce gerekli malzemeleri buzdolabından çıkarıp ocağın yanına götürdüm.

Ocakta omleti hazırlarken midem gurulduyor ve ağzım sulanıyordu. Keşke biraz da ben yiyebilseydim.

Teyzem tabağında ne kaldıysa yememe izin veriyordu ki çoğu zaman tabağında fazla bir şey kalmıyordu. Bir şekilde gizlice bir şeyler yiyebilmek için elimden geleni yapardım. Bu konuda her zaman çok dikkatli olmalıydım.

Bir keresinde beni buzdolabında kalanlardan bazılarını yerken yakalamıştı ve beni fena dövmüştü. Ondan sonra günlerce her yanım ağrıdı ve zar zor hareket edebiliyordum.

Artık hayatımdan nefret ediyorum. Benim de harika bir hayatım vardı bir zamanlar. Ailem inanılmaz derecede harikaydı ve beni seviyorlardı.

Beni her zaman güldürüyor ve beni ne kadar çok sevdiklerini söylüyorlardı. Ne zaman incinsem ya da üzülsem beni teselli eder ve bana sarılırlardı.

Birbirimize çok yakındık. Altı yıl önce ikisini de öldüren bir araba kazası geçirdiler.

Onlarla olmam gerekiyordu ama o gece onun yerine bir arkadaşımla kalmıştım. Şimdi, her gün onlarla olmadığım için pişmanım. Onları çok özlüyorum.

Eski hayatımı özledim. Oyunlar oynayabildiğim arka bahçesi olan büyük ve güzel evimizi özledim. O zamanlar arkadaşlarım, ailem vardı; mutluydum.

"Hayal kurmayı bırak, seni şişko inek!" Tessa Teyze beni düşüncelerimden çıkarırcasına bağırdı.

Omletleri bir tabağa aktarıp, istediği krema ile biraz süt eşliğinde kahvesini hazırlamadan önce, tabağı ona götürdüm.

Tam o günün ev işlerine başlamak için uzaklaşıyorken beni durdurdu.

"Bu akşam bir misafirim var. Evi, tertemiz yapsan iyi edersin. O buradayken de odandan çıkma. Çıt bile çıkarma hatta." diye emrederken parmağını da tehditkar bir şekilde yüzüme doğrultmuştu.

Aceleyle gitmeden önce onaylar şekilde başımı salladım.

Sık sık farklı erkekler gelir ve onu dışarı çıkarır; çoğu zaman geri geldiklerinde yatak odasına giderlerdi.

Tüm bu süre boyunca, aslında oturma odasının üstündeki çatı katının bir köşesi olan sözde odamda, yokmuşum gibi davranıyordum.

Günün geri kalanı, toz almakla, yerleri süpürmekle, paspaslamakla, bulaşıkları ve çamaşırları yıkamakla ve banyoları ve diğer her şeyi temizlemekle geçiyordu.

Teyzeme dayak için başka bir sebep vermeme gerek yoktu. Kapı zilini duyduğumda işim henüz bitmişti.

Şaşkınlıkla atıldım. Ön kapıya bakarak, açmalı mıyım açmamalı mıyım bir süre emin olamadan bekledim.

Genelde hiçbir misafirinin burada olduğumu bilmesini istemez ama eminim onları içeri almadığım için geri giderlerse bana kızardı.

Bir an için durakladım ve iç geçirdim. Ardından açmak üzere kapıya yöneldim.

Kapıyı açtığımda karşımda koyu renk keçi sakallı ve bıyıklı bir adam vardı.

Alnı hafif açılmaya başlamış ve benden sadece birkaç santim daha uzundu.

Kahverengi gözlerini kısıp vücudumu tırmalarcasına üzerimde gezdirirken midem bulanmıştı.

İnce ağzının köşesi sırıtarak eğiliyor ve buna karşılık vücudum anında rahatsızlıkla geriliyordu.

Bu adamın bana bakışları beni rahatsız ediyordu ve şimdi kapıyı açtığım için pişman olmuştum.

Kapıyı biraz kapatıyordum ki gerekirse suratına çarpmaya hazır olsundu.

Doğrularak kendime güvenir bir hal takınmak için yoğun bir uğraş verdikten sonra "Nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordum.

"Lutessa için geldim. Bir hizmetçisi olduğunu bilmiyordum...,” bir adım daha yaklaştıkça geriye birkaç adım atmamak için zor dayanıyordum.

"Henüz eve gelmedi" diye cevap verdim duraklamadan önce, başka ne söylemem gerektiğinden emin değildim. Mesaj bırakmasını istemeli miydim? Ya da daha sonra tekrar gelmesini mi söylemeliydim?

Ona içecek bir şeyler mi ikram etmem gerekirdi? Oturma odasında beklemesine izin vermeli miydim?

Onunla yalnız kalma fikrinden hoşlanmamıştım ama adamı geri gönderirsem Lutessa'nın ne yapacağını da kestiremiyordum bir yandan.

"Sorun değil. Bekleyeceğim," diyen adam ön odaya doğru ilerlerken geriye doğru tökezlememe neden oldu.

Beni belimden yakaladı ve kendine doğru çekti, bayat sigara kokusunu alabiliyordum.

Gerekenden daha uzun süre beni tutmaya devam etti ama ben aniden kıvrılarak ondan uzaklaştım.

"Ta-Tamam, sa— sadece bekleyebilirsin bu — burada," derken sinirlerime hakim olmaya çalışıyor ve kekeliyordum.

Bana sırıttı, beni sinir ettiği gerçeği hoşuna gidiyor gibi görünüyordu.

Duvara çarpana kadar geri adım atmaya devam ediyordum ki bana doğru eğildi.

Ellerini iki tarafımdan beni hapsedercesine duvara dayadı ve eğilip kulağımın yanında yumuşak bir şekilde konuşmaya başladı.

"Zaman geçirmenin birkaç yolunu düşünebiliyorum...,” derken bir yandan da elbisemin etek ucundan giren eli bacaklarımdan yukarıya doğru hareket ediyordu.

Bileğinden tuttum ve onu durdurdum. O sırada gözlerini gözlerime dikmişti.

"Dur,” diye emrederken zorla konuşmaya çalışıyordum.

Elini, sıkıca tuttuğum elimden kurtardı ve "Bu kadar kızmana gerek yok,” dedi.

Soğukkanlılığımı geri kazanmak için derin bir nefes aldıktan sonra "Kızmakla ilgili değil. Sadece ilgilenmiyorum," diye cevap verdim.

"Lutessa yakında evde olacak ve kanepede bekleyebilirsiniz." diye sertçe bilgilendirdim.

Bileğimi tutup beni kendine doğru çektiğinde içgüdüsel olarak diğer elimle ona vuruyordum.

Küçük evde yüksek bir şaplak sesi yankılandı, ardından gergin bir sessizlik anı oluştu.

Yüzü ciddileştikçe gözleri de sanki büyüyor ve öfkeyle parlıyordu. "Seni küçük kaltak!" Tekrar üzerime ilerlemeye başladığında ben de koşmaya başladım.

Saçımdan yakalamasıyla başım geriye çekildi. Beni duvara çarpmadan önce bir çığlık attım.

Dizlerimin üstüne çökerken gözümün önünde karanlık noktalar dans ediyordu.

Körü körüne, kendimi zorlayarak ayağa kalkmaya çalışıyordum ki yüzüme yediğim yumruğun şiddetiyle gerisin geri yere düştüm.

Acıdan yerde kıvranırken yalvarıyordum. "Lütfen! Yapma, dur!"

Beni sırt üstü yatırdı ve üzerime adeta tırmanmaya başladı. Beni dinlemiyordu bile.

"Kes sesini, seni küçük fahişe. Sadece istediğimi ver,” diyordu elbisemi boydan boya yırtıp içime giydiğim düz sutyeni ortaya çıkarmadan önce.

Onu uzaklaştırmaya çalışırken bir yandan da ellerimle önümü kapatmaya çalışıyordum.

Bileklerimi tutmakta zorlanıyordu. O an her nasılsa elimi giriş masasında duran ağır seramik kül tablasına götürmeyi başardım.

Kafasına çarptım ve o da üstüme düştü.

Kaçmak için çabucak kalktım ancak tam kaçacakken ayak bileğimden beni yakalamasıyla yüzümün üstüne düştüm.

Tam o anda, düğme çevrilip açılırken ön kapının sesini duyabiliyordum. Tessa Teyze içeri girdi ve bizi görür görmez donakaldı.

"Burada neler oluyor?,” diye bağırıyordu bize doğru yürürken. Adam ayağa kalkmak için çırpınıyordu.

Kendi başıma kalkmak için debeleniyorken teyzem beni kolumdan çekti.

"Dean'e mi saldırıyordun, seni değersiz sürtük?!" diye bağırarak beni hırpalamaya başladı.

"HA—HAYIR! O— bana tecavüz etmeye çalıştı!"

"YALANCI!" diye bağırarak, beni tekrar sarstı.

"Hangi adam senin gibi şişman, işe yaramaz bir fahişenin peşine takılır ki?! Sen bir hiçsin! Ve bunu öğrenmenin zamanı geldi!"

Suratıma vurmadan önce beni tam önüne gelecek şekilde ayağa kaldırdı.

Elim yanağımı örtmek için harekete geçmişken acı içindeydim ve gözlerim dolmuştu.

Yüzünü, olan biteni seyreden pisliğe çevirmeden önce ifadesi biraz sakinleşmiş gibiydi.

"Dean, beni arabada bekle. Çıkmadan önce bu sürtüğe bir ders vermem gerekiyor. Sonra hemen geleceğim."

Gitmek için dönmeden önce bana pis bir bakış atan Dean, kafasını sallayarak evden çıktı.

Kapının kapandığını duyunca ıslak yanaklarımı silmeye çalıştım. Teyzem portmantoya gidip elinde bir kemerle geri döndü.

"Lütfen Tessa Teyze" diye yalvarıyordum. "Yalan söylemiyorum! Zorla içeri girdi. Ba—bana vurdu..."

"Neden hep hayatımı mahvediyorsun?,” diye bağırırken bir yandan da çıldırmış gibi kemerle bana vuruyordu.

İçgüdüsel olarak kendimi korumak için kollarımı önümde tutuyordum ve kemer kollarımı adeta ısırıyordu.

Beni yakaladı ve yere fırlattı. Tekrar kemerle vurmadan önce karnımın üstüne düştüm.

Yerde kıvranırken durmaksızın vurmaya devam ediyordu. Saldırıya karşı başımı ve boynumu korumak için elimden geleni yapıyordum

Sonunda yorulduğunda kemeri yere düşürdü ve üzerime eğildi.

"Geri döndüğümde, bu dağınıklığı temizlemiş olsan iyi olur! Beni duyuyor musun, seni tembel sürtük?!"

Zar zor da olsa onaylarcasına başımı salladım ve ardından hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

Topuğunun üstünde döndü ve beni yerde morluklar ve kesikler içinde bırakıp gitti.

Her yanım kan içindeydi, acıdan çığlık çığlığa ağlıyordum.

Hareket ederken acı çekiyordum ama bir dayak daha istemiyordum.

Sonsuzluk gibi uzun bir an geçti. Zar zor duşa girip üstümü başımı temizlemeden önce ortalıktaki pisliği de temizlemeyi başarmıştım.

Sonunda yatağıma yıkılıverdim, ki bu eski, kirli bir yer yatağıydı. Bir top gibi kıvrılırken pireli yorganımı da üzerime çekiyordum.

Tüm hareketlerim yavaş ve acı vericiydi. O anda hissettiğim ölesiye yorgunluk olmasaydı, bu acılar yüzünden uyuyabilir miydim bilmiyorum.

Neyse ki çok yorgundum ve karanlık da beni bir yandan içine çekiyordu. Teyzemin sesi odayı doldurmadan önce orada yarı baygın şekilde ne kadar uyuduğumu bilmiyorum.

"Ayağa kalk Everly! Giyin! Gitmemiz gerekiyor!" diye emrediyordu.

Gözlerim aralandı ve etrafıma bakındım, kafam karışmıştı. Dışarısı hala karanlıktı.

"Neler oluyor? Nereye gidiyoruz?" Uykuda soruyordum sanki, hala neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.

"Acele et ve ne söylediysem onu yap, seni değersiz velet!" diye cevap verdi kapıyı çarpıp aşağı inmeden önce.

Kendimi zorla kaldırıp beyaz bir elbise giyerken vücudum adeta paramparçaydı.

Ayakkabılarımı zorlukla giydikten sonra aşağı indiğimde, Tessa Teyze'yi kapının yanında paltosuyla beklerken buldum.

Ayağı sabırsızlıkla yeri dövüyor ve tavan arasındaki merdivenlerden inmeye başlarken gözlerini dikmiş, bana bakıyordu.

"Zamanı geldi! Çabuk ol! Tüm gece bekleyemeyiz burada!"

Dışarıya çıktığımızda arabanın ön kapısını açtı ve park halindeki arabanın önünden dolanırken tuhaf jest ve mimikler yapıyordu. "Teyz—"

"Kes sesini! Sadece bin! Hadi!" Kafamı salladım ve yolcu koltuğuna oturarak kemerimi bağlamaya koyuldum.

Teyzem gelip şoför koltuğuna binerken alnımı cama yasladım.

Soğuk camı alnımda hissetmek iyi gelmişti ve derin bir nefes alarak gözlerimi kapattım.

Bir süre arabayla gittiğimizi hatırlıyorum. Sonra uyuyakalmış olmalıyım.

Uyandığımda nerede olduğumuz hakkında hiçbir fikrim yoktu, ama evden çıkalı üç saat kadar olmuştu. Beni nereye götürüyordu? Neler oluyordu?

Gerilmeye başlamıştım. Daha dik oturmaya ve etrafa bakmaya çalışıyordum. Tanıdığım herhangi bir işaret ya da yer olup olmadığını anlamaya çalışıyordum.

Çok geçmeden büyük bir şehre girdik ve o hızla yol almaya devam ediyordu.

Nereye gittiğimizi bulmaya çalışırken endişem artmaya devam ediyordu. Soru sormaya kalktığımda bana susmamı ya da onu rahat bırakmamı söylüyordu.

Etrafımızdaki binaları izlerken midem çalkalanıyordu. Ne kadar ileri gidersek o kadar tükeniyordum adeta.

Son olarak, sağlam, siyah kapılı düz tuğla depo görünümlü bir binanın önünde durduk. Teyzem beni peşinden sürükledi ve kapı zilini çaldı.

Dar siyah tişört ve kot pantolonlu iri bir adam kollarını göğsüne dayayarak konuşmaya başladı. "Adınızı ve işinizi söyleyin,” dedi huysuzca.

"Lutessa Andrews. Lord Vlad Lacroix ile bir görüşmem var." dedi.

Gardiyan başını salladı ve geri adım atarak, bizi karanlık bir koridora yönlendirmeden önce geçmemize izin verdi.

İçerden gelen sesleri saymazsak burası herhangi eski bir depoya benziyordu.

Diğer taraftaysa sanki bir kulüp varmış gibi duvarlardan yüksek sesle müzik duyuluyordu.

Yürümeye devam ettikçe, çeşitli odalardan inlemeler ve çığlıklar duyabiliyorum. Her adımda korku hissim artıyordu. Nasıl bir cehennemdi burası böyle?

Bir çift kapıdan geçtikten sonra aniden duvarları koyu kırmızı, beyaz ve siyah lüks halı ile kaplı bir alana çıktık.

Koridorun sonundaki bir kapıya vardığımızda, adam kapıyı çaldı ve içerideki ses "Girin" diye yanıtladı.

Gardiyan kapıyı açtı ve içeri girmemiz için eliyle işaret ettikten sonra arkamızdan kapıyı kapattı.

O sırada başka bir adam büyük bir maun masada oturuyordu.

Derisi ölümcül derecede solgun ve siyah saçları geriye taranmış, açılmakta olan alnını gözler önüne seriyordu. Uzun, yalın yapısı ve gri gözleriyle çekici, ama aynı zamanda çok... ürkütücü biriydi.

Biz içeri girerken ağzının köşeleri yukarı doğru bükülerek kötü bir sırıtışa dönüştü ve masasından kalkıp bizim yanımıza geldi.

Teyzem beni öne itti. Ardından adam gözleriyle vücudumun her santimini tararcasına bakışlarını üzerimde gezdirdi.

"Yani, bu o kız mı?" diye sordu. Bu sorunun ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyordum.

"Evet, evet. Bu sana bahsettiğim kız," diye cevapladı onu teyzem.

Etrafımda dönerken başını sallıyordu adam.

"Güzel, çok güzel. İyi iş çıkartır." Küçük kahverengi bir çantayı teyzeme getirip eline bıraktı ve dönüp masasına doğru yürürken:

"Ve işte ödemen. Konuştuğumuz gibi." dedi.

Tessa Teyze, "Teşekkür ederim efendim" diye cevap verdi.

Şaşkınlıkla ona dönüp. "Bu ne için bir ödeme?"

"Sana anlatacaktır. Artık benim sorunum değilsin." Bunları söylerken teyzem bir yandan da dönerek benden uzaklaştı ve beni odada bu garip adamla yalnız bıraktı.

Ona bakıyor ve bir açıklama bekliyordum.

"Belli değil mi canım?" diye alaycı bir ses tonuyla sordu. Parçaları birleştirmeye çalışırken kaşlarım çatılıyor, ama yine de tam olarak anladığımdan emin olamıyordum.

Dışarıdan bakan biri olsa, teyzemin beni bu adama satmış olduğunu düşünebilirdi. Ama bu doğru olamaz herhalde, değil mi? Yapabilir mi?

Adam gülümsüyor. "Çok doğru, küçüğüm. Yanılmıyorsun." Dikkatim adama döndükçe gözlerim büyüyordu. Bunları yüksek sesle söylemediğime emindim.

Az önce aklımı mı okumuştu? "Yine doğru" dedi şeytani bir gülümsemeyle.

"A—Ama na—nasıl? Neden? Bu yasadışı! Her şeyi anlamlandırmaya çalışıyordum.

"İnsan yasaları beni ilgilendirmiyor," dedi kötü gülümsemesi yüzüne yayılırken ve bana iki keskin dişini gösterdi.

Gözleri kan kırmızısı bir renk aldı ve her şey benim için kararmadan önce dudaklarımdan korku dolu ve şaşkın bir nefes kendini bıraktı.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok