Sevgili Günlük - Kitap kapağı

Sevgili Günlük

İkinci Bölüm: Ben Celeste Miller

CELESTE

Merhaba, ben Celeste Miller.

Ailecek Seattlelıyız. Artık sizin de bildiğiniz gibi liseden nefret ederdim. Hayatımda varlıklarına şükrettiğim tek kişiler sevgi dolu ebeveynlerim ve en iyi arkadaşım Layla’ydı. Beni her zaman desteklemiş, her anımda elimden tutmuşlardı.

Hayatımda sürekli kötü şeyler oluyor değildi. Mesela New York Üniversitesi’nden o çok istediğim bursu kazanmıştım. Ailemin maddi durumu pek iyi değildi, bu yüzden burs olmadan üniversiteyi hayatta karşılayamazlardı. NYU’da okuyabildiğim için gerçekten çok minnettardım.

Çok şükür, Layla da benimle New York’ta okumuştu. Aşçılık bölümünden mezun olmuştu ki bu asla şaşırtıcı bir şey değildi. Layla her zaman harika bir aşçı olmuştur.

Ne zaman moralim bozulsa ya da okulda Maddie’yle bir sorun yaşasam bana büyük büyükannesinin meşhur çikolatalı pastasından yapardı. Bazı zor zamanlarımın üstesinden o pasta ve Layla sayesinde gelmiştim.

Biliyorsunuz, üniversitenin liseye benzememesi için dua etmiştim. Yeni bir başlangıç yapacağımı umuyordum.

Ama ne yazık ki yanılmıştım.

Üniversiteye başladığımda girişken ve sosyal olmaya çalışmıştım. Yemekhanede cesur bir yüz ifadesi takınır, yalnız oturan insanlara onlara katılıp katılamayacağımı sorardım.

Bu gayet arkadaşça ve normal bir şey gibi görünüyor, değil mi? Ayrıca üniversitenin ilk yılında kimse kimseyi tanımazdı.

O zaman neden bana altısı da boş olan sandalyenin “dolu” olduğunu söylüyorlardı?

Ya da evet anlamında başlarını sallarlardı. Ben de nihayet şansımın döndüğünü, bir arkadaş bulabileceğimi düşünürdüm ama hemen kalkıp karşımdaki boş masaya otururlardı.

Şaka mı?

Kör değildim. Merak ettiğiniz şey buysa cevap vermiş olayım, hayır, kötü falan da kokmuyordum. İğrenç dişlerim ya da kötü kokan nefesim de yoktu ama inanın bana bunun nedenini ben de çok merak etmiştim.

Bir süre sonra pes edip kendime ve derslerime odaklanmaya karar verdim. Şansa bakın ki ondan sonra Danny’le kütüphanede tanıştım.

Danny, evet, bir erkek. Benim ilk, aslında tek erkek arkadaşım... Ve tabii ki o da benim gibi bir inek. Sessiz, utangaç, şapşalın teki.

Ben ne olacağıma karar vermeye çalışırken o matematik ve mühendislik okuyordu. Annemle babamın bana sürekli söylediği bir söz vardı. Eğitim hayatım boyunca karşılaştığım bütün zorbalıklara rağmen beni ayakta tutan tek şey bu sözlerdi.

“Dişini sık, seni alt etmelerine izin verme. Sen oradaki herkesten daha zekisin. Bir gün onların patronu olabilirsin.”

Böylece bu benim hedefim hâline geldi. Günün birinde bir şirketin patronu, genel müdür yardımcısı ya da CEO’su olmak için çalışmaya başladım. Bunun beni güçlü ve dokunulmaz hissettireceğini düşünüyordum.

Bu arada da pazarlama ve reklamcılığa âşık oldum. İşletme yönetiminin yanı sıra bu alanda da çift anadal yaptım.

Pazarlama bölümü sanal tasarım, iletişim ve psikolojiyi de kapsıyordu. Sanat ve bilimin iç içe geçmiş hâliydi. Ayrıca pazarlamada stratejik analiz ve hatta halkla ilişkiler de dâhil olmak üzere siyasette vardı.

Düşünsenize reklam ve tanıtımların perde arkasındaki beyinsiniz, sosyal medyayı yönlendiren güçsünüz. İnsanların alışveriş alışkanlıklarına dâhil oluyorsunuz. Bu insana kendini güçlü hissettiriyordu.

Ayrıca beni mükemmel bir şekilde de tanımlıyordu. Ben her zaman görmezden gelinen, arka planda kalan, kimsenin tanımadığı biriydim. Ama bunun sonucunda işimle ödüllendirilmiştim. Kimse bilmese bile yaptığım işleri ben bilecektim. Önemli olan tek şey de buydu.

Üniversiteden mezun olduktan sonra Layla kendi pastanesini açmak için eve geri döndü. Danny’le de karşılıklı olarak ilişkimizi bitirmeye karar verdik. Kendine harika bir iş buldu ve NASA için çalışmaya başladı.

Bense New York’ta kaldım. Burada Seattle’daki küçük kasabamdan daha fazla iş fırsatı vardı.

Ama ne yazık ki yaşadığımız dünyada derslerinden iyi notlar almak, üniversiteden 4.0 ortalamayla mezun olmak ve alanında çift anadal yapmış olmak deneyim anlamına gelmiyordu.

Maalesef. Deneyim artık tanınmış şirketlerde staj yapmak olarak görülüyordu. Ücretsiz staj tabii ki.

Ben de ne yapıp edip okurken staj yaptığım şirketlerden birinde bir iş buldum. Medya planlamacısı asistanlığı yapacaktım.

İşim, günlük yapılacaklar, planlama, pazarlama materyallerini araştırma ve veri derleme gibi konularda ekibe destek olmaktan ibaretti.

Sonunda, fikirlerimle projelere katkıda bulunmaya, satış konuşmaları ve kampanyalar üzerinde çalışmaya kadar ilerledim. Bu gerçekten de özgeçmiş ve referans konusunda beni diğerlerinden ayırmıştı.

Bu şekilde de bugünlere kadar gelmiştim.

Yaratıcı Tasarım departmanının yöneticiliği için bir iş ilanı gördüğümde direkt ilana atladım. Fırsatı kaçıramazdım.

Pozisyonun acilen doldurulmasını istiyorlardı. Sanırım daha önceki çalışan işi birden bırakınca şirket çıldırmıştı. Mükemmel referanslarımla dolu özgeçmişimin üzerine başvuruya bir de güzel bir iş mektubu ekledim.

Ve işi aldım.

Buna hâlâ inanamıyordum. Vasıfsız olmama rağmen birkaç pozisyonu atlayarak işe girmiştim. Bu benim için büyük bir şanstı. Departmandaki bir sonraki seviye Yaratıcı Pazarlama Departmanı Müdürü ve ardından Genel Müdür Yardımcısı olacaktı.

Yıllar kurduğum hayalimi sonunda gerçekleştirebilirdim. Patron olabilirdim.

Ama... Bir sorun vardı. Elbette, bir sorun vardı. Her zaman bir sorun vardır. Şirket dünyanın öbür ucundaydı.

Tamam, bu biraz abartı oldu ama şirket Los Angeles’taydı. New York’a kıyasla orası farklı bir dünyaydı ama beni burada tutan bir şey de yoktu. Aman, ne olacaksa olsun!

Bir dünya borçla dizdiğim dairemdeki eşyaları topladım ve Los Angeles’a taşındım. Şu anda eşyalarımla birlikte yeni evimin tam ortasında duruyordum.

Sırada yarınki ilk iş günüm vardı.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok