Alfa Jasper - Kitap kapağı

Alfa Jasper

Midika Crane

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Thea, Hayalet Kurtlar'a inanmaz; ta ki onlardan biri olan Casper ile karşılaşana kadar çocukken dinlediği bir masaldan başka bir şey olmadıklarını düşünür. Tanıdığı kimseye benzemeyen bu yakışıklı yabancıya hiçbir erkeğe tutulmadığı gibi tutulur. En büyük sırrını keşfedince hayaletler ve alfalar dünyasının içine dalar. Thea, bu hayaletin başka sırları da olduğunu öğrenecek mi? Bu sırları öğrenmesi nelere mâl olacak?

Yaş Sınırı: 18+

Fazla göster

51 Chapters

Chapter 1

Bölüm 1

Chapter 2

Bölüm 2

Chapter 3

Bölüm 3

Chapter 4

Bölüm 4
Fazla göster

Bölüm 1

Yasal Uyarı: Bu hikâyenin, Alfa Kaden'in sürükleyici ve yeniden tasarlanmış bir uyarlaması olan Alfa’nın Esiri ile doğrudan bağlantılı olmadığını lütfen unutmayınız. Bu hikâye yazarın Alfa Serisi'nin orijinal versiyonunun bir parçasıdır. Bağımsız bir hikâye olarak tadını çıkarabilirsiniz!

Thea

Sırtım ormana dönük en iyi arkadaşımla konuşuyorum.

Göz ucuyla arkama bakıp, “Artık komik değil,” diyor. İçeri girmemin yapabileceğim bütün şakalardan daha önemli olduğunu söylemeye çalıştığının farkındayım.

Sırıtarak, “Sadece biraz eğleniyorum,” deyip karanlıkta görme yeteneğine sahipmiş gibi etrafıma bakıyorum. Doğruyu söylemek gerekirse evden gelen ışığın pek yardımı dokunmuyor.

En iyi arkadaşım June endişe içinde bir ileri bir geri gidiyor. Burada ne tür bir tehlike olduğunu düşünüyor bilmiyorum. Tek bildiğim kapının eşiğinden ayrılmaya cesaret edemediği.

“Thea, lütfen... İçeri girmen gerektiği konusunda ciddiyim,” diyor titrek bir sesle. Sesini titreten şey rüzgâr değil…

Sonbahar yapraklarının çıtırtıları eşliğinde dans ediyorum.

“Hayalet Kurt diye bir şey yoktur,” diyorum, şarkı söyler gibi. Sesim rüzgâra karışıp gidiyor.

June başını sallayıp kollarını ovuşturuyor.

“Tanrıça’ya yemin ederim ki içlerinden biri seni kaçırıp tecavüz etmek için mağarasına sürüklediğinde peşinden gelmeyeceğim,” diyor. Şaka yapmadığını biliyorum…

Dans etmeyi bırakıp yavaşça arkama dönüyorum. Ucu bucağı görünmeyen, soğuk, karanlık bir orman; içinde tek bir canlı olduğundan bile şüpheliyim. Ama kendimi tutamıyorum...

“June, içeri girmeliyiz!”

Verandanın merdivenlerini temkinli bir şekilde çıkışımı endişe içinde izlerken “Neden?” diye soruyor.

Komşu sürüden bile duyulabilecek kadar tiz bir çığlık atıp içeri koşuyorum. Çığlığıma June’un çığlığı karışıyor. Kapıdan girdiğim gibi post halının üstüne düşüyorum.

June hemen kapıyı kapatıp arkasına yaslanıyor.

Yattığım yerde yüzüstü dönüyorum. Dostum çok korkmuş görünüyor. Belli ki bütün Hayalet Kurt efsaneleri gözünün önünden geçiyor. Yüzünün hâlini görünce gülmeye başlıyorum.

“Bu sefer fena kandırdım!”

Yaptığım şeyin bir eşek şakasından başka bir şey olmadığını anlayınca sinirleniyor.

“Bembeyaz olmuş yüzünü görünce hayalet görmüş kadar oldum,” diyorum, alaycı bir sesle. Ayağa kalkınca oldukça öfkeli bir June ile karşılaşıyorum.

“Aptal şey! Sana kaç kere söyledim? Hayalet Kurtlar dalga geçilecek bir konu değil!” diye bağırıyor, alnına vurarak.

“Hadi June, neşelen biraz,” diyorum gülerek.

Derin bir iç çekiyor. June, okuldaki büyük çocukların bizi korkutmak için anlattığı hikâyelere hep inanmıştır.

Bu hikâyelerin çoğu Hayalet Kurtlar'ı anlatır.

“Neşelenmek mi? Sonun Alfa Jasper gibi mi olsun istiyorsun?” diye soruyor meydan okur gibi.

Karşılığında gözlerimi deviriyorum. İşte yine başladık. ~

Alfa Jasper bir gece ortadan kaybolup bir daha da geri dönmedi. Tıpkı babası gibi Hayalet Kurtlar tarafından kaçırılıp öldürüldüğü söyleniyor. Bu yıllar önce oldu. Hayır, hayır, yüzyıllar önce…

Bazıları ise intihar ettiğine inanıyor. Bu yüzden hiç kimse yerine geçmeye cesaret edemedi.

“Jasper Hayalet Kurtlar tarafından öldürülmedi, aptal!” diyorum.

June gözlerini kısarak cevap veriyor: “Haklısın çünkü o da onlardan biri...”

***

Suni derisi loş ışıkta parlayan köpek tasmasını çekerek yürüyorum. Başımın üstünde toplanan kötücül bulutlar yoluma tehditkâr gölgeler düşürüyor.

Huzursuzca iç çekiyorum.

Adanmışlık Sürüsü, sürü bölgelerinin tam ortasında yer alıyor. Ara sıra güneş görse de genel olarak gri, kasvetli bir havası var.

Göğe bakınca karanlık bir bulut kümesi görmenin kimseye iyi geldiği söylenemez.

Şu an June'un aptal köpeğini geri götürüyorum. June dün gece ziyaret ettiğim arkadaşım. Eve dönerken meşhur Hayalet Orman'ın kenarından tek başıma yürümeme izin vermedi.

Hayalet Kurtlar denen efsanevi yaratıklar tarafından kaçırılıp öldürüleceğimi söyleyip durdu.

Bu yüzden işe yaramaz Jack Russell köpeğini yanıma almaktan başka çarem kalmadı.

Bugün de aynısını yapıp gün ışığında yürüyorum. Dün gece olanlardan sonra ormana girmek yerine kasabadan yürümeyi tercih ediyorum.

Hatta bir ara Squiggles'ı (adı her ne ise) neredeyse kaybediyorum.

Kasabamız çok küçük. Sürünün kilometrelerce uzakta, bizimki gibi ıssız başka kasabaları da var. İnsanlarımız birbirine çok bağlı; yabancı kimse girip çıkamıyor.

En azından tekrar hayaletlere inanmaya başladıklarından beri...

Kimse kasabadan çıkmaya cesaret edemediği için medeniyetten uzak, basit bir hayat sürüyoruz.

Ben dâhil pek çok kişi eşlerini asla bulamama fikrini kabullendi. Berbat bir şey... Gerçi kimilerine göre Hayalet Kurtlar’ın saklandığı söylenen yere yakın olmaktan iyi.

Aklıma gelen efsaneleri düşündükçe gülümsüyorum.

Jasper, alfanın oğluydu. Yüzyıllar önce ortadan kayboldu. Babası da o kaybolduktan kısa bir süre sonra öldü. İnsanlar bunu Hayalet Kurtlar’ın yaptığını sanıp sürüden ayrıldılar.

Başka yerlere göç ederek nüfusumuzu azalttılar.

Bazı gülünç iddialara göre Jasper hâlâ hayatta; geceleri ortaya çıkıp, masumların canını alan bir canavar sürüsüne liderlik ediyor.

Buna sadece gülüyorum.

Okuldaki büyük sınıflar bizi korkutmak için bu hikâyeleri anlattıklarında, Alfa Jasper’ın ya intihar ettiğini ya da başka bir yere gittiğini düşünürdüm çünkü cesedi hiçbir zaman bulunamadı.

Bu basit açıklama sayesinde geceleri rahat uyuyorum.

Kasabadan ayrılmayı düşünmüyorum çünkü babam da düşünmüyor. Hâlâ babasıyla yaşayıp yerel lokantada çalışan, on dokuz yaşında bir kız olarak başka bir hayat yaşadığımı hayal edemiyorum.

June’un bekçi köpeği olarak gördüğü, küçük Jack Russell minik bacaklarıyla hızla ilerliyor. Köpeklerin dükkânlara bu kadar yakın sokaklara girmesine izin var mı bilmesem de etrafta bunu sorgulayacak birileri olmadığını görüyorum.

Günlerden pazartesi, bu yüzden bölgedeki az sayıdaki çocuğun hepsi okulda. Geri kalan insanlar da işte.

“Belki bir gün gerçekten yağmur yağar,” desem de köpeğin bu saçma sözlerimi anladığından emin değilim. Bir ara kulak kabartır gibi oluyor, hepsi bu.

Patilerini vura vura yürümesini izlerken keşke hayatım bu köpeğinki kadar basit olsaydı diye düşünüyorum.

Belki de bu kadar basittir. Bir yere gittiğim yok. Erkek arkadaşım, muhtemelen ikimizin de gerçek eşlerimizi bulamayacağı gerekçesiyle beni işaretlemek zorunda kalacak. Babam da çoğu zaman çalışıyor.

En iyi arkadaşım bazen gerçek bir çılgın gibi davranıyor. Kendi evime çıkacak param yok.

Tamam, belki de hayatım o kadar basit değildir.

Yanından geçtiğim mağazaların vitrinlerine bakıp keşke güzel bir şeyler alabilecek param olsaydı diye düşünüyorum. Camdaki yansımadan gördüğüm tek şey ela gözlerim ve demode kıyafetlerim.

Derken, bir ikinci el giyim mağazasının vitrinine asılmış bir şey dikkatimi çekiyor.

Olduğum yerde kalakalıyorum. O kadar şaşırıyorum ki kaşlarım alnıma düşen dağınık, kahverengi saçlarımın bile üzerine çıkıyor.

Üstünde kalın fontla yazılmış bir metin ile şaşırtıcı derecede göz alıcı bir resim olan yeni basılmış bir kâğıt parçası. Altında yazan şey ise resimden daha dikkat çekici:

Kayıp Aranıyor ~

Resmin altındaki ismi görünce kalp atışlarım hızlanıyor. Jessica Holmes… ~

Onunla aynı dönemde okuduk. İçe dönüklüğün cisim bulmuş hâli gibiydi; kimseyle konuşmaz, vaktini ya defterine resimler çizerek ya da fantastik romanlar okuyarak geçirirdi.

Sanırım kütüphane çalışanlarını okuldaki herkesten daha iyi tanıyordu.

Omuzlarından aşağı dökülen uzun, kıvırcık, kahverengi saçlarına bakıyorum. Kalın çerçeveli gözlüklerini ya da buz parçaları gibi soğuk gözlerini görmezden gelirsek oldukça güzel birisi.

Yüzü aynı sürümüzdeki diğer insanlara benziyor. Koyu renk saçları, ela gözleriyle oldukça standart bir tip.

Ama kaybolmuş. Kaybolmak mı? Kimse hiçbir şekilde bu kasabadan ayrılmaz ki…

Çok meraklı biri olduğumu inkâr edemem. İşe girmeden önce hep gerilim romanları okurdum, bu yüzden en ufak bir gizem bile kalp atışlarımı hızlandırır.

Nitekim bu kasada gerçekten hiçbir şey olmadığı için ilan hemen ilgimi çekiyor.

Köpeği dışarıdaki bir direğe bağlayıp, ilanı yanıma alarak üzerinde bir zil olan kapıdan giriyorum.

İçeri girdiğimi gören tezgâhtar başını kaldırıp bakıyor. Muhtemelen bu saatte birinin gelmiş olmasına şaşırıyor.

Burada herkes birbirini tanıdığı için Bayan Morris’i tanımakta zorluk çekmiyorum. Yaşlı, neşeli bir kadın; aynı zamanda da kasabanın en büyük dedikoducusu.

En büyük suç ortağı az ötedeki raftaki kıyafetleri düzenleyen Bayan Slater. İkisinin de eşi yok. Muhtemelen kasabanın en büyük eğlence kaynakları.

Bayan Morris beni görür görmez ellerini çırpıp “Thea canım! Ne güzel bir sürpriz!” diyor. Zoraki bir gülümseme verirken keşke bu ikisi kadar hayat dolu olabilseydim diye düşünüyorum.

Nasıl bu kadar uzun süre yalnız kaldıklarını anlamak zor.

Sıkıcı hayatım hakkında sohbet etmek zorunda kalmamak için doğrudan konuya girip “Bunu pencerede gördüm,” diyorum.

Kayıp ilanını Bayan Morris'in rahatlıkla görebileceği şekilde tezgâhın üstüne koyuyorum.

İlanı görür görmez beti benzi atıyor, dudaklarını sıkıyor. Daha önce hiç bu kadar ciddi olduğunu görmedim.

“Ah, evet. Zavallı Jessica…” diyor, ciddiyetini bozmadan. Parkeye vuran topuk seslerinden Bayan Slater'ın da ilana bakmaya geldiğini anlıyorum.

Tezgâha eğilip genç kızın resmine bakıyor.

“Ailesine yazık oldu,” diyor, pembe rujlu dudaklarını birbirine bastırarak. “Kendine bunu yaptığına inanamıyorum.”

Kalbim duracak gibi oluyor. “Ne yaptı ki?”

Bakışıyorlar. Jessica'nın ne yaptığını söyleyip söylememe konusunda tereddüt etmelerini izlerken birbirlerine ne kadar benzediklerini fark ediyorum. İkisinde de aynı kabarık beyaz saçlar, aynı kırışık gözler var.

Her gün aynı şekilde giyinip aynı şekilde makyaj yapıyorlar. Onları yargılamıyorum çünkü alıştım. Hatta küçükken kardeş olduklarını sanırdım.

Bayan Morris, “Kendini öldürdü. Hiç düşünmeden Hayalet Orman'a girdi, oradaki kurtlar da onu öldürdü,” diye bağırınca kaskatı oluyorum.

Tıpkı kasabanın geri kalanı gibi bu kadınların da bir tahtası eksik. Kimse Hayalet Kurt falan görmemişken böyle bir şeyin gerçek olduğuna inanıyorlar.

“Cesedi buldular mı?” diye soruyorum. Yoksa niye kayıp ilanı hâlâ asılı olsun ki? İki kadın da aynı anda omuz silkiyor.

“Hayır... Ama son zamanlarda biraz garip davrandığı için intihar ettiğine neredeyse eminiz...”

Gözlerimi devirmek istiyorum.

“Ayrıca kurtların kasabaya yaklaştığını düşünüyoruz. Belki de Jessica korkup vazgeçti, ki bu oldukça mantıklı çünkü annesi son zamanlarda Hayalet Kurtlar yüzünden gergin olduğunu söyledi,” diyor Bayan Slater.

Bu saçma varsayımları ilk kez duymuyorum.

Parmağımı masaya vurarak, “Peki, polisin bundan haberi var mı?” diye soruyorum.

Tekrar bakışıyorlar. Sonuçta polis teşkilatımız sadece iki adamdan oluşuyor: Bir baba ve oğlu, yani erkek arkadaşım. Bu kasabada pek bir şey yapmak zorunda kaldıkları söylenemez. En azından şimdiye kadar...

“Hayır... Ama başka bir şey olmuş olma ihtimalini düşünemiyoruz,” diyor Bayan Morris. Bu iki üşütüğün iddiaları karşısında derin bir of çekmemek için kendimi zor tutuyorum.

Kasabanın herhangi bir yerine gidip güvenilir kanıtlar bulabilecekken buraya gelmek gibi bir aptallık ettim.

“Sadece evden ayrılmış olabilir. Sonuçta kocaman kız,” diyorum.

“Hayır, olamaz. Kütüphaneci gittiğini görmüş. Ailesi de geri dönmediğini söylüyor. Ya kaçırıldı ya da intihar etti,” diyor Bayan Slater, saçma iddialarını doğrulamak ister gibi.

İlanı bırakıp birkaç adım geri gidiyorum. Ama bu çok saçma... ~

Kimse bu kasabadan ayrılmaz. Asla ayrılmaz... Ayrılmadıklarına göre gizemli bir şekilde de ortadan kaybolmazlar. Bence sadece evini terk etti, hepsi bu.

Dükkândan çıkıp, köpeği yanıma alarak yola koyuluyorum. Dedektiflik görevim bugünlük sona erdi. Yürürken tüm bunları kendime saklamaya karar veriyorum.

Çünkü June'un ne düşüneceğini çok iyi biliyorum...

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok