Derin Arzular - Kitap kapağı

Derin Arzular

Daphne Watson

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Katherine Carlone, iç mimar olarak yeni bir işe başlamak için New York'tan Londra'ya taşındığında, mafya patronu Xavier Lexington ile yollarının kesişeceğini aklının ucundan bile geçirmez. Karanlık, ölümcül ve güçlü bir adam olan Lexington, Katherine'i tüm benliğiyle arzulamaktadır. Artık Katherine, Xavier'in tehlikeli kıskacından kurtulmak için duygularının üstesinden gelmek zorundadır. Ve bu korkunç güçlü adam gerçek ruh eşiyle tanışmak üzere olabilir...

Yaş Sınırı: 18+

Fazla göster

55 Chapters

Chapter 1

Önsöz

Chapter 2

Bölüm 1

Chapter 3

Bölüm 2

Chapter 4

Bölüm 3
Fazla göster

Önsöz

Üzüntü.

Tek hissettiğim kalp acısıydı.

Boşluk. Kupkuru bir soğuk. Dayanılmaz bir acı.

Annemi gencecikken kaybedeceğimi hiç düşünmemiştim. Annem benim bu dünyadaki rol modelimdi. Büyüdüğümde tırnağı kadar olabilmeyi istediğim kişiydi. Ve birden sonsuzluğa uçup yok olmuştu.

Babam da ben de paramparçaydık. Annem ailemizin ışığıydı. O gidince karanlığa gömüldük.

Vefatından bir ay sonra bile annemin mezarına bakmak canımı yakıyordu.

Babam hâlâ kimseyle konuşamıyordu. Adeta kendini kapamıştı. Yaşadığı acıyı tahmin bile edemiyordum. Annemle yirmi yıldır evliydi.

Her hafta sonu annemin mezarına gelirdim. Onunla biraz konuşur, mezarına renkli çiçekler bırakırdım. Babam ona yakın olmak için iki günde bir annemin kabrini ziyaret ederdi.

Bir gün babamı annem gibi sevecek birini bulmasını umuyordum.

Yüzüme düşen birkaç yağmur damlası beni düşüncelerimden kopardı. Yağmur şiddetini arttırmadan önce mezarlıktan gitmeliydim.

“Seni seviyorum anne.” Çiçekleri yere bırakıp ayağa kalktım. Neredeyse boş olan daireme dönme vaktim gelmişti.

“Taksi!” diye bağırdım.

Taksi yanıma yanaşırken üzerime su sıçrattı.

Bir bu eksikti, diye düşündüm. ~Tam da ihtiyacım olan şey ıslanmaktı. ~Şoföre dairemin adresini verirken burayı ne kadar özleyeceğimi düşündüm.

Nerede olursam olayım, her zaman bir New York kızı olarak kalacaktım.

Taksi binamın önünde durduğunda, bahşiş ekleyerek şoföre ödeme yaptım.

İç mimar olarak çalışıyordum. Dolgun maaşım bu pahalı binada yaşamaya gücüm yetiyordu.

Daireme girip bir anlığına etrafıma bakındım. Yatağım ve mutfak masasındaki birkaç atıştırmalık dışında bomboştu. Bavullarım yarın yola çıkmak üzere çoktan hazırlanmıştı.

New York’u özleyecektim. Tüm hayatım buradaydı; arkadaşlarım, ailem ve işimi geride bırakıyordum. Gitme vaktim gelmişti.

Babam da buradan gitmemi desteklemişti. Benim adıma mutluydu. Onu ayda birkaç kez aramazsam uçağa atlayıp beni görmeye gelmekle tatlıca tehdit etti.

Yatmak için hazırlandım. Bir şişe şarap açıp tek kadeh içtim. Uyumadan önce kitap okumaya çalıştım. Dünyanın öbür ucuna taşınmaktan biraz korkuyordum, ama şimdi gitmezsem, bir daha ne zaman gidecektim?

Artık olumsuz düşünmeyi bırakıp uyumam gerekiyordu.

Yarın önemli bir gün olacaktı.

***

Sekiz saatten fazla süren uçuşun sonunda Londra’ya vardım.

Sırtım ağrıyordu, kulaklarım tıkanmıştı ve hâlâ yeni daireme varamamıştım.

Londra’ya taşınmanın avantajlarından biri de çalışacağım şirketin bana bir daire verecek olmasıydı.

Bana gönderdikleri resimlerden bina yeni ve modern görünüyordu. En az on katlıydı. Her katta sadece bir daire vardı. Daire çok büyüktü.

New York’taki dairem Londra’daki kadar görkemli değildi.

Valizlerimi bagaj alanında aldım. Yeni dairemi göreceğim için heyecanla bir taksi çağırdım.

Bazı eşyalarımı yola çıkmadan birkaç gün önce postayla göndermiştim. Çoktan yeni evime varmış olmalıydılar.

Taksi modern ve şık bir binanın önünde durdu. “İşte geldik. Borcunuz on sekiz pound,” dedi şoför gülümseyerek.

Ben de gülümseyerek ödeme yaptım.

Şoför arabadan inip bagajdan bavullarımı çıkarmaya başladı.

Burada mutlu olabilir miydim? Binaya bakarken geleceğimi düşündüm.

“Buyurun hanımefendi.” Taksici valizimi yanıma bıraktı.

“Çok teşekkür ederim. İyi günler dilerim.” Adama gülümseyip çantalarımı aldım.

Binanın içine adım attığımda nefesim kesildi.

Lobi, siyah mermer zeminleri ve doğal ışığın içeri girmesine izin veren her tarafta büyük, geniş pencereleri olan modern bir alandı.

Kapıcı beni karşılamaya geldi. “İyi akşamlar. Carlone Hanım mı?”

“Evet, ben Katherine Carlone. Nasılsınız?”

Yaka kartında Williams yazan kapıcı gülümsedi. “Çok iyiyim, teşekkür ederim.”

“Tüm eşyalarınız dairenize getirildi. Asistanınız Arabella Brown her şeyi ayarladı. Bavullarınızı alıp size yeni dairenizi göstereyim.”

“Elbette.” Kibar kapıcıyı asansöre kadar takip ettim.

Yeni dairemin kapılarını açtığında ağzımdan zamansız bir nefes kaçtı. Kapıcı gülümsedi, anahtarımı ve güvenlik kodlarını vermeden önce çantalarımı yere bıraktı.

“Artık sizi yalnız bırakayım. İyi akşamlar dilerim.” Ve kapıyı arkasından kapayıp gitti.

Hâlâ olduğum yere çakılı kalmış, güzel daireye ağzım açık bakıyordum. Sersemlikten silkelenip etrafa göz atmaya başladım.

Ön kapıdan açık bir alana, oturma ve yemek odasına adım attım.

Ana yatak odasına gitmeden önce bir an önce yemek yapmaya can attığım zarif mutfağa göz attım. Geniş bir banyosu devasa bir kıyafet dolabı vardı.

Banyolu ikinci bir yatak odası daha vardı.

Daire Thames Nehri’ne bakıyordu. Oturma odasından manzara nefes kesiciydi.

New York’tan gönderdiğim tüm kutular açılmış ve eşyalarım özenle yerleştirilmişti. Modern daireye sıcak bir yuva havası veriyordu.

Buzdolabını açtığımda her türlü yiyecekle dolu olduğunu gördüm. Dolaplar da iyi stoklanmıştı. Yeni asistanımla tanıştığımda ona teşekkür etmeliydim.

Londra’ya Cuma günü varmam iyi olmuştu. İşe başlamadan önce daireme yerleşmek için koca bir hafta sonum vardı.

***

Tüm hafta sonunu evde geçirdim. Yeniden dekore ettim, düzenledim. Kendimi evimde hissedebilmek için olabildiğince uğraştım. Artık yeni işime başlamaya hazırdım.

Göz açıp kapayıncaya kadar Pazartesi olmuştu. Dizlerime kadar gelen dar siyah bir etek ve üst iki düğmesi açık bordo bir bluz giydim.

Kırmızı ruj, siyah Louis Vuitton topuklu ayakkabılar ve uyumlu bir çanta kıyafetimi tamamlıyordu. Uzun açık kahverengi saçlarım hacimli bukleler halinde salınıyordu.

Üstüme siyah bir palto geçirdim. Kendime güvenim sağlamdı.

Sabah sekizde işte olmalıydım. Yedi buçukta yola çıkarsam, binayı bulmak için yeterli zamanım olacağını düşündüm.

Beş dakika geç kaldım.

Normalde hiç geç kalmazdım. Kendime epey kızdım.

Lanet olsun. Binanın resepsiyonunda durana kadar deli gibi koştum.

“Merhaba, benim adım Katherine Carlone. Bugün işe başlamam gerekiyor.”

Resepsiyon görevlisi, muhtemelen otuzlu yaşlarının ortalarında bir kadındı. Omuz hizasında koyu kızıl saçları vardı. Siyah topuklular ile uzun bir siyah elbise giymişti. Sade ama çarpıcıydı. İsim etiketinde “Emilia Smith” yazıyordu.

“Evet, Carlone Hanım. Beş dakika geciktiniz ama endişelenmeyin, müdür çok nazik biri.” Gülümseyip soldaki asansöre binip yedinci kata çıkmam gerektiğini ekledi.

Ona teşekkür edip aceleyle asansöre yöneldim.

Kapı tam kapanmak üzereydi ki içeriden bir adam elini uzatıp kapanmasını engelledi. Sayesinde asansöre binebildim.

“Teşekkür ederim,” dedim gülümseyerek.

“Sorun değil. Burada yeni misin?” diye sordu.

“Evet, bugün başlıyorum.”

“Bu işte harika olacaksın.”

“Nereden biliyorsun? Belki de işimde berbatımdır,” diye şaka yaptım.

“Burada çalışan herkes işinin ustası. Senin de bir istisna olmayacağını düşünüyorum,” diye cevap verip gülümsedi.

“Ah, öyle mi? “ Ben de onunla birlikte güldüm.

“Peki, adınızı öğrenebilir miyim?” Bana dönüp yanıt vermemi bekledi.

“Katherine Carlone. Siz?”

“Alexander James, ama herkes bana Alex der.”

“Tanıştığımıza memnun oldum, Alex James,” dedim.

Asansör altıncı katta durduğunda Alex bana döndü. “Umarım seni buralarda görürüm tatlım,” deyip çıkmadan önce bana göz kırptı.

Yanaklarımın kızardığını hissettiğimde kendimi gülümsemekten alıkoyamadım.

Asansör nihayet yedinci kata geldiğinde genç bir kadın kapıda beni bekliyordu. “Merhaba, ben Arabella Brown, asistanınızım.” Gülümseyip tokalaşmak için elini uzattı.

Gülerek ona elimi uzattım. “Merhaba, tanıştığımıza memnun oldum.”

Elimi sıktıktan sonra arkasını döndü. “Sizi ofisinize götüreyim.”

Onu takip ettim. Beni tüm şehri gören geniş bir ofise götürdü. Enfes bir ofisti, bayıldım.

“Şirketimize en yeni katılan sizsiniz. Elbette bir asistanınız olacak,” dedi. “Patron bir saat içinde sizi bekliyor olacak. Ofisinize yerleşmek için biraz daha vaktiniz var. Birlikte öğle yemeği yemeye ne dersiniz?”

Bakışlarım hâlâ pencereden görünen manzaraya odaklanmışken, “Elbette, birlikte öğle yemeğine çıkmayı çok isterim. İyi anlaşacağımızı düşünüyorum. Patronla tanışmak için nereye gitmem gerekiyor?”

“Adams Bey’in ofisi en üst katta, o kattaki tek ofis. İşimin başına dönmeliyim. İzninizle,” diyerek beni yeni ofisimde bıraktı.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok