Derin Arzular - Kitap kapağı

Derin Arzular

Daphne Watson

Bölüm 1

Saat 9’u vurduğunda kalkıp tekrar asansöre yöneldim. On birinci katın düğmesine bastığımda kendimi biraz gergin hissetmeye başladım.

New York’ta güzel bir işim vardı. Patronum beni seviyordu. Ama burası yeni bir ülkeydi. Olabileceklerden korkuyordum. Patron beni sevmezse, işimi cehenneme dönüştürebilirdi.

Asansör en üst kata gelince durdu. Ofis kapısına doğru ilerleyip kapıyı çaldım.

“İçeri gel.”

Saçları ağarmış yaşlı bir adam büyük maun masanın arkasında oturmuş, önündeki kâğıt yığınlarını inceliyordu.

“Günaydın efendim,” dedim ofise girerken.

Adams Bey başını kaldırıp gülümsedi. “Günaydın, Carlone Hanım.” Masanın diğer tarafındaki sandalyeleri işaret etti. “Lütfen oturun.”

Konuşmaya başlamadan önce benim oturmamı bekledi.

“Size resmi olarak şirketimize hoş geldiniz demek istiyorum. Bildiğiniz gibi şirketimiz sadece yüksek ödeme yapan müşterilerle çalışır. Yani mükemmel bir mekanda olmak için çok para ödüyorlar.”

“İşte burada siz devreye giriyorsunuz. Burada çalışan başka iç mimarlarımız da var ama onlar sizin kadar tavsiye edilmedi.” Gülümsedi.

“Ah, teşekkür ederim,” dedim.

“Duyduğuma göre dairenize çoktan yerleşmişsiniz. Sizden sıkı bir çalışma bekliyorum. Sadece en iyi tasarımlar yapacağınıza güveniyorum,” diye ekledi.

“Elbette, bu yüzden buradayım,” diye cevap verdim.

“Harika. Sanırım şimdilik hepsi bu kadar.”

Başımı sallayıp ayağa kalktım. Adams Bey bana seslendiğinde neredeyse kapıya varmıştım.

“Carlone Hanım, neredeyse unutuyordum. Bu hafta sonu bir balo var ve tüm çalışanlar katılmak zorunda. Mutlaka sizi bekliyorum.”

“Bu etkinlik çoğunlukla bizimle çalışmaya yeni başlayan müşterilerimiz için düzenleniyor. Ayrıca yeni müşterilerle tanışmak için de bir fırsat.”

Zorunlu mu? Gerçekten mi? Gitmek istemiyordum ama madem zorunluydu, o zaman giyecek bir elbise bulmaya başlasam iyi olacaktı.

“Elbette, orada olacağım.”

***

Arabella uğradığında yaklaşık üç saattir çalışıyordum.

“Selam Katherine. Şimdi yemek yemek ister misin?” diye sordu.

Sanki bir işaretmiş gibi karnım guruldadı. Gülerek ayağa kalktım. “Tabii, hadi gidelim.”

İşlek caddenin kenarındaki küçük bir İtalyan restoranına gittik. Ben açlıktan ölmek üzere olduğum için devasa bir lazanya sipariş ettim, Arabella ise pizza yemeye karar verdi.

“Peki, şirkette ne kadar süredir çalışıyorsun?” diye sordum sohbet başlatmak için.

“Hmm... Yaklaşık dört yıl oldu. Başladığımda yirmi dört yaşındaydım, üniversiteyi yeni bitirmiştim. Peki ya sen? Dünyanın öbür ucuna taşınmana ne sebep oldu?” diye sordu kaşlarını oynatarak. “Bir erkek mi yoksa?”

Güldüm. “Hayır, ne yazık ki hayır. Annem vefat etti. Bu iş teklifini aldığımda hayatımda biraz değişiklik fena olmaz diye düşündüm.”

“Başın sağ olsun. Bir ebeveyni kaybetmenin nasıl bir şey olduğunu bilirim. Ben de birkaç yıl önce babamı kaybettim. Hâlâ onu özlüyorum. Zaman her yarayı iyileştirir, merak etme,” dedi hüzünle gülümseyip.

“Peki, hayatında bir erkek var mı?” diye sordum sırf sohbetimizin konusunu değiştirmek için.

“Şey... Hem evet hem hayır. Karmaşık bir durum. Bir gün birlikteyiz ve çok mutluyuz, ertesi gün kavga ediyoruz ve birbirimizden nefret ediyoruz.”

Çenesini ellerinin arasına aldı, dirseklerini masaya dayadı ve konuşmaya devam etti: “Biliyor musun, bu işe girdiğimde artık bir erkek bulmanın, aşık olmanın, bir aile kurmanın zamanı geldi diye düşünmüştüm.”

“Ama bir gün beni sevdiğini söyleyen, ertesi gün benden nefret eden bir adamla karşılaştım.” Başını salladı ve yukarı baktı.

“Endişelenme. Eninde sonunda her şey yoluna girecek. Bütün erkekler böyledir. Bir seversin, sonra nefret edersin. Son erkek arkadaşımdan onun saçmalıklarına dayanamadığım için ayrıldım,” dedim.

Yemeğimizi bitirip işe geri döndük.

***

Saat beşi vurduğunda mutluluktan uçmak üzereydim. Bazen yorucu olsa da işimi seviyordum.

Bacaklarımı biraz esnetmek için daireme kadar yürümeye karar verdim.

Hava hafiften soğuktu ama rahatsız olmadım. Tek düşünebildiğim yatağımdı.

Bir restoranın önünden geçerken aniden bir adam önüme fırladı. Yanlışlıkla adama çarptım.

“Ah, çok özür dilerim,” diye çabucak özür diledim ve adamın etrafından dolaşmaya başladım.

Ama yürümeye devam edemeden dirseğimi tuttuğunu hissettim.

“Bekle, sen kim olduğunu sanıyorsun? Bana çarpıyorsun ve sonra da kaçıyorsun!” Yüzünde kızgın bir ifade vardı.

Kolumu onun elinden kurtardım ve arkamı dönüp onunla yüzleştim.

“Affedersiniz ama ben burada yürüyordum ve siz önüme atladınız. O kadar ani oldu ki duracak zamanım olmadı. Ve bunun için özür diledim,” diye karşılık verdim.

O bir şey söyleyemeden arkamı dönüp oradan koşar adımlarla ayrıldım.

Adamdan uzaklaşmak için neredeyse caddede koşuyordum. Ondan yeterince uzaklaştıktan sonra arkamı döndüm. Hâlâ orada durmuş beni izliyordu. Tüylerim diken diken oldu. Üşümeye başladım.

Hızımı arttırdım.

Asansörde yukarı doğru çıkarken, düşüncelerim bana çarpan adama geri dönüp duruyordu. O anda, onun muhteşem olduğunu fark etmemiştim.

Gök mavisi gözleri bana Karayip Denizi’ni hatırlatıyordu. Kaslı bir vücudu, belirgin elmacık kemikleri ve mükemmel bir çene çizgisi olan yontulmuş bir yüzü vardı.

Belki manken herhalde diye düşündüm.

Asansör nihayet durdu ve daireme adım attım. Ah, evde olmayı nasıl da özlemişim.

Akşam yemeği için tavuk Alfredo yaptım. Uzun ve rahatlatıcı bir banyo yapmaya karar vermeden önce bir şişe kırmızı şarap açtım. Telefonum çalmaya başladığında banyodaki köpüklerle oynuyordum. Arayan Arabella’ydı.

“Alo.”

“Selam. Yarın işten sonra elbise alışverişine çıkabiliriz. Arkadaşlarım da bize katılacak, böylece yeni insanlarla tanışabilirsin. Ne dersin?”

“Çok isterim,” diye cevap verdim. “Tek başıma gitmek zorunda kalacağım için elbise alışverişine çıkmak istemiyordum.”

“Süper! Yarın işten sonra gidelim,” dedi heyecanla.

“Teşekkür ederim, harika oldu.”

Telefonu kapattıktan sonra banyodan çıkıp pijamalarımı giydim. Başımı yastığa koyunca cennetteymiş gibi hissettim.

***

Ertesi gün saat tam 5’te Arabella kapıma geldi.

“Ee, gitmeye hazır mısın? Kızlar bizimle orada buluşacak,” dedi ışıl ışıl bir gülümsemeyle.

“Evet, çantamı alayım.”

Kapılar açıldığında asansörde biri kadın biri erkek iki kişi vardı. Arabella onları selamladı. Asansördekiler bize gülümsedi.

“Selam, bu Katherine. Burada çalışmaya daha dün başladı,” diye tanıttı beni Arabella. “Katherine, bu muhasebeden John ve tasarımdan Maria.”

“Merhaba, tanıştığımıza memnun oldum.” Gülümsedim ve başımı salladım.

“Haftanız nasıl geçiyor Katherine Hanım?” diye sordu John.

“Şimdiye kadar pek bir şey yapmadım ama buradan hoşlandım. Ve lütfen bana Katherine de.”

Asansör nihayet lobiye ulaştı. Dışarı çıkmadan önce vedalaştık. Arabella benimle çıktı.

“Hadi gidelim, dükkan uzakta değil.”

Doğru söylüyordu, dükkân Londra’nın ortasında yer alıyordu. Etrafta koşuşturan ve işlerini halletmeye çalışan insanlar vardı, bazen yanlarında çocuklar da oluyordu.

Dükkânın önünde üç kadın duruyordu.

“Pekâlâ millet,” diye seslendi Arabella onlara yaklaşırken. “Bu Katherine, patronum. Katherine, bunlar Lana, Isa ve Mara.”

Lana isimli kadının kısa siyah saçları vardı ve siyah bir pantolon giymişti. Isa uzun dalgalı sarı saçlarla mavi gözlere sahipti ve yakut kırmızısı uzun bir elbise giymişti. Mara ise kot pantolon ve gömlek giymişti.

Hepsi yüksek topuklu ayakkabı giymişti. Manken gibi görünüyorlardı.

“Merhaba, sizinle tanışmak bir zevk. Umarım arkadaş olabiliriz. Şehirde yeni olmak biraz yalnız hissettiriyor,” deyip gülümsedim.

Hepsi bana gülümsedi.

“Merak etme. Biz yanındayız,” dedi Isa. “Hepimiz bir zamanlar kasabanın yeni kızlarıydık. Tanışma faslını bitirdiğimize göre, hadi sana bir elbise alalım.” Kolumdan tutup beni içeri çekti.

Dükkân çok güzeldi. Peri masallarından fırlamış gibiydi. Her türden yüzlerce elbise vardı ve hepsi de göz alıcıydı.

Sadece Arabella ve ben bir elbise alacak olsak da hepimiz elbise üstüne elbise denedik.

Arabella onu çarpıcı gösteren uzun siyah bir prenses elbisesinde karar kılarken, ben sağ bacağının üst kısmı yüksek kesimli, vücuda oturan altın rengi uzun bir elbise buldum.

Kızlar etrafta dolanıyor, bana iltifatlar yağdırıyor ve kesinlikle eve giderken yanımda bir yakışıklıyı da götüreceğimi söylüyorlardı.

Tek yaptığım gözlerimi devirmekti.

Elbiseleri aldıktan sonra akşam yemeği için dışarı çıktık. Londra’ya taşınmamı kutlamak için pahalı bir restoranda karar kıldık.

Restoran hostesi bizi restoranın uzak ucuna yakın bir masaya götürdü. Yemeğe karar vermeden önce içki siparişi verdik.

Ben karides salatası, Arabella tavuk salatası ve Lara da çorbada karar kıldı. Isa ile Mara açlıktan ölmek üzere olduklarını söyleyerek biftek sipariş ettiler.

Akşam yemeği çok eğlenceliydi. Kısa süre sonra hepimiz gülüyor ve birbirimize komik hikâyeler anlatıyorduk.

Yemeğimizi yarılamıştık ki bir garson yanımıza yaklaşıp önüme bir kokteyl koydu.

Kafam karışmış bir şekilde yukarı baktım. “Özür dilerim ama bunu ben sipariş etmedim.”

Garson kız gülümseyerek, “İçkiyi bardaki adam gönderdi,” diye cevap verdi. Bana kimi kastettiğini göstermek için döndü.

Bakışlarını takip edimce nutkum tutuldu.

Orada oturan dün çarptığım adamdı. Gülümseyerek kadehini kaldırıp bana uzattı.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok