Tyr Binicileri - Kitap kapağı

Tyr Binicileri

Adelina Jaden

Yerinde Saymak

AVA

Lanet olsun!

Motorcunun gözlerinin büyümesini, beni tanıdığını fark ettiğindeki ifadenin muhteşem yüzüne yayılmasını izliyorum.

İkimiz de orada donmuş bir şekilde oturuyoruz, sanki transa geçiyormuşuz gibi.

Bir şey söyleyecek gibi dudaklarını hafifçe aralıyor.

Ardından ifadesi sertleşiyor.

Elini arkasına uzatıyor, ne yaptığını göremiyorum.

"Lanet olsun! Silahı var!" diye bağırıyor arkadaki ödülüm.

Onun sözüne inanıyorum.

Prius’un gazını köklüyorum, ben karşımızdaki kavşağa fırlarken Harley de peşimize düşüyor.

"Aman Tanrım! Ölmek için çok gencim!" diye bağırıyor ödül, kırkı zorlayan bir adam için çok yüksek bir sesle haykırıyor. "Henüz roman yazamadım veya annemin evinden taşınamadım…”

"KAPA ÇENENİ!"

Dikiz aynama bakıyorum. Motorcu hızla yaklaşıyor.

Tabancasını kaldırıyor, arabama nişan alıyor.

Lanet olsun!

Tam zamanında yoldan çıkıyorum, neredeyse yanımdaki şeritteki cipe çarpıyorum.

BAM!

Bir silah sesi duyuyorum ve önümdeki minibüsün arka lastiği patlıyor, minibüs yolun üzerinde kayıyor.

Ve sonra kıyamet kopuyor.

Frenler gıcırdıyor, kornalar arkamızda çalıyor; bir yan yol görüyor ve oraya dalıyorum. Motorcuyu yakamdan düşürmüş gibi görünüyorum... En azından şimdilik.

Hız sınırının 50 mil üzerinde giderken beynimi zorluyor, RoT’un ne anlama geldiğini ve~ bu adamın neden ölmemi istediğini anlamaya uğraşıyorum.

Amerikan suç örgütlerinin listesini zihnimden geçiriyorum ama hiçbir şey çağrıştırmıyor.

Tenindeki runlar garip görünüyordu.

İskandinav mı?

Sonra fark ediyorum.

R-O-T.

...Tyr’ın Binicileri?[1]~

Onları uzun zaman önce duymuştum. Amerika'ya gelmeden önce.

O zamanlardan kalma eski düşmanlar.

Batıdan gelen bir dehşet.

Ama neden İsveçliler -Viking olduğunu iddia eden bu adamlar- Kuzey Kaliforniya dışında faaliyet göstersinler?

Belki de sadece garip bir tesadüftür... Belki de değildir.

Bölgeyi, bundan emin olacak kadar iyi tanımıyorum.

"Hey, Jackson," diye arkadaki adama bağırıp radyonun esini kısıyorum.

"Adım Jasper."

"Umurumda değil. Tyr'ın Binicileri ismi sana bir şey ifade ediyor mu?"

Jasper tam bir histeri krizine giriyor.

"Lanet olsun! Lanet Tyr'ın Binicileri peşimizdeler mi?" Hızlı hızlı nefes alıp vermeye başlıyor.

Sanırım bu evet demek oluyor.

Belki de çete savaşının ortasında kalmışımdır sadece.

Ya da belki, bir nedenden dolayı, hâlâ sektörde olduğumu düşünüyorlardır.

Belki de onu indirmeye çalışıyorlardır.

Her halükârda, kesin olarak bildiğim bir şey var:

Ben kaçmam. En azından artık değil.

Ve eğer biri, o muhteşem Viking motorcu bile bana ateş edip de sonuçlarıyla yüzleşmeyeceğini sanıyorsa...

Ellerindeki bilgi epey yanlış demektir.

Frene abanıyor, birkaç metre patinaj yaptıktan sonra duruyor ve arabanın kilidini açmak için düğmeye basıyorum.

"Dışarı çık."

Ödülüm inliyor, gözleri arkamızdaki yola kayıyor.

Gözlerimi tekrar deviriyorum. "Tanrı aşkına Jasper, o seninpeşinde değil!"

Ödülüm isteksizce arabadan iniyor, hâlâ kelepçeli.

Kapısı kapanır kapanmaz, Prius'umu 180 derece döndürüp Jasper’ın yanından hızla geçiriyorum, Jasper kelepçeli ellerini bana doğru sallıyor.

Boğuk bağırışlarını duyuyorum. "Anahtar ne olacak?"

Bir yolunu bul şerefsiz.

Tek düşünebildiğim, beni öldürmeye çalışan koyu saçlı yakışıklı.

Bu kadar güzel olması üzücü.

Yapacak bir şey yok.

Görünüş onu zaten kurtarmayacak.

Radyoyu tekrar açıp caddeye geri dönüyorum.

Onu en son gördüğüm yere doğru ilerliyorum.

Bu Tyr’ın Binicisi savaş mı istiyor?

Kendimi tanıtma zamanı.

BJORN

Siktir!

Prius direksiyonu kırıyor, o anda kurşun öndeki bir minibüsün tekerini patlatıyor. Minibüs yolda zikzaklar çiziyor.

Bir kamyonet yoldan çıkarak doğruca motoruma yöneliyor.

Krep olmaya saniyeler kala diğer şeride geçiyorum.

Nereye gitti?

Prius gitti ve onu tekrar bulacak kadar şanslı olacağımdan emin değilim.

Yan yollardan birine girip onu bulmak için köhne sokakları taramaya başlıyorum.

Yolun ortasında duran kelepçeli bir adamı neredeyse eziyorum.

Garip.

Ana yola tekrar ulaştığımda, hâlâ ondan bir iz yok.

Bu hatun beni etkilemeye başlıyor.

Haf onun kim olduğunu umursamadığını söyledi.

Sadece ölmesini istediğini.

Ama...

Önce küçük bir sohbetin ne zararı var?

Kafamda yeni bir plan yapmaya başlıyorum.

Belki Pasado için çalışıyordur. Belki ona ulaşmak için onu kullanabilirim.

Ondan sonra Haf'ın emrettiği gibi onu hallederim.

Ama önce... Malzemeye ihtiyacım var.

***

Koli bandı, tamam.

Halat, tamam.

Kokulu mumlar, çikolata...

Şaka.

Market arabamı yerel bir Walmart'ın ev geliştirme bölümüne doğru iterken zihnimdeki alışveriş listesini gözden geçiriyorum.

Akşamüstü oldu ve alışveriş yapanlar sadece ev hanımları ve yaşlılar.

Bir de ben, birini öldürmek üzere olan adam.

Öldürmeyebilirim de.

Bütün gece ve gündüz bu kadını aramak beni çok yordu. Tam olarak tetikte sayılmam.

Koridorda biraz soluklanıyorum, bir hayale dalıyor ve onu kollarımda tutmanın nasıl bir his olduğunu hatırlıyorum.

Tam olarak romantik sayılmazdı.

Aslında, muhtemelen benden nefret ediyor.

Beni düşünüyorsa tabii.

Yine de...

Bu anının zihnimde dönüp durmasına engel olamıyorum.

O anlık kıvılcım. Elbiselerini yırtmak için hissettiğim ani arzu...

Lily ile bile böyle değildi.

Bu son düşünce, beni gerçekliğe döndürmeye yetiyor.

Tanrım, neyim var benim?

Koridoru tarıyor, her şeyi aldığıma karar veriyor ve marketten çıkmak için alışveriş arabamı çeviriyorum.

Sonra donuyorum.

Bir kadın, boş bir market arabasını itiyor, koridorun sonundan geçiyor.

Uzun, koyu at kuyruğunu omzuna atıyor ve yüzünü görüyorum.

Kalbim tekliyor.

Bu o!

Doğruca yanına gidip o sıkı vücudu omzuma atmak üzereyim ama sonra mantıklı beynim devreye giriyor.

Halkın içindeyiz.

Walmart'ın ortasında onu kaçıramam.

Hayır. Sabırlı olmalıyım.

Onu güzellik ürünleri bölümüne kadar takip ediyor, makyaj malzemelerine bakan diğer kadınların arasına karışmaya çalışıyorum.

Tam olarak işe yaramıyor.

İki kez onu omzunun üzerinden bakarken yakalıyorum, arkasına sakladığım indirimli ürünler rafına tehlikeli biçimde yakın bir bakış atıyor.

Sonunda kendi kendine ödeme yapmaya gidiyor.

Usulca bir kasaya doğru ilerliyorum, sırtım ona dönük. Sıkı kıçının hâlâ markette olduğundan emin olmak için sürekli omzumun üstünden ona bakıyorum.

"Kâğıt mı, plastik mi?" diye soruyor kasiyer.

"Hiç umurumda değil."

Kafası karışmış kasiyere bir tomar para atarken dönüyor ve onu marketten çıkarken görüyorum.

Mükemmel zamanlama.

Kalbim küt küt atarak peşinden dışarı fırlıyorum.

Onu otoparkta mı yakalayayım yoksa peşine mi düşeyim? Karar veremiyorum.

Çoktan Prius’una binmiş, motorumdan bir sıra uzakta.

Tyr'a şükürler olsun, motoru tanımadı.

Kadın güvenli bir şekilde arabasına bindiğinde, motoruma koşuyor ve mesafemi koruyarak onu otoparktan dışarı takip ediyorum.

Onu takip etmek neredeyse çok kolay. Yaşlı bir kadın gibi sürüyor.

O, kötü bir motele girdiğinde, sırıtmaktan kendimi alamıyorum.

Bu çocuk oyuncağı olacak.

AVA

Tam.

Bir.

Aptal.

Buna kandığına inanamıyorum.

Öldürmeye çalıştığı kadın sihirli bir şekilde burnunun dibinde mi bitiyor?

Walmart'ta onu takip eden iri yarı, gözden kaçırılması imkânsız motorcudan tamamen habersiz mi?

Erkekler.

Ödülümü bıraktıktan sonra izini bulmak kolaydı. Harley’i ile daireler çiziyor, beni arıyordu.

İnsanlar her zaman Prius kullandığım gerçeğine laf atıyor olabilir ama Priuslar sessizdir.

Avımı takip etmek için mükemmel.

Neredeyse bir saattir onu takip ediyorum. Onu nasıl yalnız yakalayacağımı bulmaya çalışıyorum.

İnsanlardan uzak bir yerde.

Burası Amerika. Sokakta birini indirip sonuçları olmamasını bekleyemem.

Bu yüzden bir süre sonra aklıma geldi. Neden bana gelmesini sağlamayayım?

Motelde, Prius'tan inerken tatminimi saklamaya çalışıyor, dudağımı ısırıyorum. Bakışlarını sokağın karşısından hissedebiliyorum.

İkinci kattaki odama doğru yürüyorum, poşetimi düşürerek bir şov yapıyorum ki Neandertal çıkarım yapmakta pek iyi değilse diye odamın dışında biraz oyalanayım.

Oda 2H.

Gel ve beni al.

Kalbim hızla atmaya başlıyor, beklenti damarlarımda dolanıyor.

Kapıyı arkamdan kapatıyorum, rastgele aldığım şeylerle dolu poşetimi pencere pervazına bırakıyorum.

Aylak aylak yürüyerek odanın diğer tarafına geçiyor ve yatağa oturup bakışlarımı kapıya sabitliyorum.

Sabırla onu bekliyorum.

Bir dakika geçiyor. Sonra iki.

Korkup kaçtı mı diye merak etmeye başlıyorum. Belki de destek çağırmaya gitmiştir.

Benim için sorun değil.

Ne kadar kalabalık, o kadar iyi.

Bir gölge, sadece ince perdelerle örtülmüş pencerelerle aydınlanan loş odada dans ediyor.

Sonunda!

Yüksek bir bam sesiyle kapı yere yıkılıyor, tek bir darbeyle devriliyor.

Ayağa fırlıyor, yere çömeliyor ve botumun arkasına sıkıştırdığım fırlatma bıçaklarına uzanıyorum.

Karanlık bir figür girişte duruyor, kapı kadar büyük.

Benden çok uzun.

O.

Tyr'ın Binicisi.

Dosdoğru kafama silah doğrultuyor.

Sırıtışımı bastırıyorum korkmuş görünmek için elimden geleni yapıyorum.

Bu çok eğlenceli olacak.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok