Talihsiz Dostlar - Kitap kapağı

Talihsiz Dostlar

Ruth Robinson

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Georgina Evans, lise playboyu Andrew McGabe'den oldum olası nefret etmişti. Zaten pek fazla karşılaşmıyorlardı. Ta ki en yakın arkadaşı Jake ile babası, Georgina’nın yaşadığı kasabaya taşınıp evlerine misafir olana dek. Jake’in Andrew'la arkadaş olması artık sık sık karşılaşacakları anlamına geliyordu. Andrew bu kadar yakışıklı ve çekici olmasaydı Georgina ona kolayca burun kıvırabilirdi ama artık sürekli bir arada oldukları için işi giderek zorlaşıyordu.

Yaş Sınırı: +

Fazla göster

Birinci Bölüm

Georgina

“George! George!”

Havaalanındaki insan kalabalığının arasından en yakın arkadaşımı görebilmek için parmak uçlarımda yükselip başımı sesin geldiği yöne çevirdim.

Onu orada dikilmiş, her ziyaretimde beni beklerken kullandığı eski püskü isim tabelasını tutarken görünce yüzüme kocaman bir gülümseme yerleşti.

Çocuk yazısıyla mısır gevreği kutusunun arkasına parlak yeşil boyayla yazılmış bir kart… Köşelerde de ikimizin el izleri var.

Önüme çıkan ufak tefek yaşlı kadını dirseğimle itip arkadaşıma doğru koştum. Beni fark edince Jake Nelson'ın yüzüne de benim yüzüme yerleşen gülümsemenin aynısı yayıldı.

Kollarımı boynuna dolayıp, “Jakey!” diye çığlık attım.

Bana sıkı sıkı sarıldı. Sonra beni havaya kaldırıp şöyle bir döndürdü. O sırada bacaklarım az önce ittiğim yaşlı kadına çarptı.

Babam omuz silkip, “Gençler işte!” diye özür diledi. Kadının yere düşen çantasını alıp kadına uzattı. Yaşlı kadın söylenerek yavaş hareketlerle uzaklaştı. “Bensiz koşup gitmemen konusunda sana ne dedim George?”

Kıkırdayarak, “Kusura bakma baba,” dedim. “Ama Jake'i bulmak zorundaydım.”

“Merhaba Bay Evans, yolculuğunuz nasıldı?”

“Regli yaklaşan bir genç kızla ne kadar iyi olabilirse o kadar iyiydi.”

“Yaa baba!” diye hayıflandım. Belli ki babama şişkin ve huysuz hissettiğimi, yakında regl olacağımı söyleyerek hata etmiştim. Şimdi olur olmadık herkese anlatacaktı.

Kızaran yanaklarımı fark eden Jake sırıtıp kolunu omzuma atarak beni kendine çekti.

“Sen merak etme George. O dönem gelince ben sana istediğin kadar sıcak çikolata yaparım.”

Kollarımı göğsümde kavuşturup iyice surat asarak, “Peki sırt masajı?” diye sordum.

“Sırt masajı da yaparım tabii!” diyen Jake başımın üstünü öpüp omzumu hafifçe sıktı.

Üçümüz bagajları almak üzere yola koyulduk. Sonra Jake'i takip edip dışarı çıktık. Babası kiralık arabayla bizi bekliyordu.

James Nelson arabadan inerken, “Jimmy!” diye seslenip babamı sıkı sıkı kucaklayarak hafifçe havaya kaldırdı.

Jake’in babasıyla babam ortaokuldan beri çok yakın arkadaştı. İkisinin ismi de James idi.

Zamanında aynı üniversiteye girmişlerdi. Jake'in babası işletme, benim babam ise mimarlık okumuştu. Mezun olduktan sonra birlikte bir inşaat malzemeleri şirketi kurmuşlardı.

Şirketlerinin genel merkezi hâlâ memleketleri olan Minnesota’nın Duluth şehrindeydi.

Birkaç yıl önce annem vefat edince babam birlikte büyüdükleri şehirde kalmaya daha fazla dayanamamıştı. Bu yüzden birlikte San Francisco’ya taşındık. Orada bir şube daha açtı.

Evans ile Nelson aileleri olarak hep tek bir aileymiş gibi yaşadık. Küçüklüğümüzden beri yaz tatillerini Jake’le birlikte geçirirdik. Beni havaalanında beklerken tuttuğu o eski püskü isim tabelasının sebebi de buydu.

Artık sadece yaz tatillerinde ve Noel’de bir araya gelebildiğimiz için birlikte geçirdiğimiz zamanlar her zamankinden daha kıymetliydi. Bir araya geldiğimizde her anı dolu dolu geçirmeye çalışıyorduk.

Tabii Jake her yaz tatilinin son altı haftasında futbol kampına gitmeye başlayıp birlikte geçirdiğimiz vakti dört haftaya düşürünce işler değişti.

Artık bu dört hafta su gibi akıp geçiyordu.

Jake’in babası, “Veeee küçük Georgie Porgie! Noel'den bu yana uzamışsın,” deyip beni kendine çekerek sıkı sıkı sarıldı. “Eve gitmeden önce yemek yiyelim.”

Jake’le birlikte aynı anda, “IHOP’a gidelim!” diye bağırdık.

Jake’in babası alay eder gibi bir tavırla, “Tabii ki IHOP’a gidilecek,” dedi. Dudaklarına hafif bir gülümseme yayıldı.

***

Tıka basa yemek yediğimiz bir öğleden sonranın ardından Jake’le birlikte babalarımızın bu yılki tatil için kiraladığı tatil evinin arka verandasında battaniyenin altına kıvrıldık.

Jake başını omzuma dayamıştı, ben de saçlarıyla oynuyordum. Geçen yıldan beri uzattığı saçları artık çenesine geliyordu.

Saçının bir kısmını kazıtmıştı. Elimi o kısa yerdeki diken diken saçlara sürttüm.

“Saçının bu kadar uzadığına inanamıyorum.”

Omuz silkip, “Skype’ta hep görüyorsun ya,” dedi.

“Aynı şey değil. Bilgisayar ekranında tam görünmüyor ki. Ayrıca genelde arkadan bağlamış oluyorsun,” deyip saçını hafifçe çekiştirdim. İç çekip boynuma biraz daha sokularak kollarını belime doladı.

Fısıldar gibi bir sesle sordum. “Nasıl oldu da annen gelmedi Jake?”

Tekrar iç çekip doğruldu. Öne doğru eğilince battaniyeyi istemeden de olsa üzerimden çekti. Elleriyle yüzünü ovuşturdu.

Fısıldayarak, “Sanırım... Sanırım annemle babam boşanıyor,” dedi. Burnunu çektiğini duyunca hemen atılıp ona sarıldım. Yüzümü boynuna gömdüm.

“Ah Jakey! Çok üzüldüm.”

Kollarımın altında omuz silktiğini hissettim.

“Boş ver. Zaten aylardır kedi köpek gibi dalaşıp duruyorlar. Onları öyle görmektense ayrılmalarını tercih ederim,” deyip tekrar burnunu çekti. Bu kez kapüşonlumun kolunun nemlendiğini hissettim.

Onu sıkıca kavrayıp dudaklarımı şakağına hafifçe bastırdım.

“Seni seviyorum Jakey.”

“Ben de seni seviyorum Georgie.”

***

Dört haftamız yine su gibi akıp geçmişti.

Jake’le birlikte günlerimizi kaykay yaparak, yüzerek, etraftaki ormanları keşfederek geçirdik. Geceleri ise Xbox’ta kıran kırana savaşıyorduk. Erkekler gibi takılmayı seviyordum.

İkimiz de tek çocuk olunca Jake’le kardeş gibi büyümüştük. Jake’i oyuncak bebek oynamaya ikna edene kadar onun oyunlarına katılmak daha kolay gelmişti.

Taşındıktan sonra en çok özlediğim şeylerden biri de buydu; tamamen kendim olabilmek.

Tatil süresince Jake’le babalarımızın gece yarısı sohbetlerine kulak misafiri olmuştuk. Jake haklıydı, annesiyle babası boşanıyordu.

Görünüşe göre babalarımızın en büyük endişesi, Jake’in annesinin şu anda Duluth’taki genel merkezde James’le çalışıyor olmasıydı.

Jake’in annesi hâlihazırdaki görevine devam etmek istiyordu. Eğer işten ayrılmasını isterlerse yüklü miktarda tazminat talep edecekti. Konuşmanın o kısmında Jake’in yemyeşil gözlerine yaşlar dolduğunu fark ettim.

Özellikle de babası annesinden bahsederken “O…” ile başlayan malum küfrü kullanınca… Can dostumun acısını içimde hissettim.

“Seni önümüzdeki altı haftalığına taytlı bir grup çocuğa kaptıracağıma inanamıyorum,” dedim. “Bu Nelson çocukları hayvani şekilde kucaklaşmayı sever, benden söylemesi.”

Jake son iki yıldır tam da futbolcular gibi yağsız, kaslı bir vücut yapmıştı. Sarıldığında beni biraz fazla sıksa ezilecekmişim gibi hissediyordum.

Sırıtarak, “Kıskandığın için böyle söylüyorsun! Seksi takım arkadaşlarımda gözün var, biliyorum,” deyip saçlarımı karıştırdı. Uzaklaşıp saçımı düzeltmeye çalıştım.

Dil çıkarıp, “Piç,” dedim. Çenemle babasını işaret ederek, “Ciddiyim Jake, beni olup bitenlerden haberdar et,” diye ekledim.

Sırıtmayı bırakıp başını salladı. Uçuş için yapılan son çağrıyı duyunca onu bir kez daha kendime çekip kucakladım.

Babam beni kapıya doğru çekiştirirken, “Gel George. Hadi görüşürüz gençler! Ben seni ararım James. Kampta iyi eğlenceler Jake!” dedi aceleyle.

Kalabalığa karışmadan önce bir kez daha arkama bakıp el salladım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok