Talihsiz Dostlar - Kitap kapağı

Talihsiz Dostlar

GothGrrl

İkinci Bölüm

Andrew

Küçük kız kardeşim Sammy, kapalı gözlerimi küçük parmaklarıyla aralamaya çalışırken, “Andy!” diye seslendi. Hiç hareket etmeyip yüksek sesle horlamaya başlayarak oyunu sürdürdüm.

Kıkır kıkır gülüyordu. Sürekli yapış yapış olan eliyle yanağımı okşayarak, “Aanndeee...” diye bağırdı.

Hırlayarak üzerine atlayıp onu kucakladım. Birlikte yatağın içinde yuvarlandık. Ben onu öpücüklere boğarken neşe içinde kıkırdıyordu.

“Benim küçük Sammy’im bu sabah nasılmış bakalım?” diye sordum. Dört yaşındaki kız kardeşim kollarımdan kurtulup yanıma oturdu. Gülmekten yanakları al al olmuştu. İyice uzadığı için gözüne giren kâküllerini üfledi.

“Üzgün.”

Doğrulup yatak başlığına yaslandım. “Niye üzgünmüş?” diye sordum.

Alt dudağını büktü. Ela gözleri ıslak ıslaktı. “Çünkü yine gidiyorsun,” dedi.

Kolumu omuzlarına dolayıp onu kendime çektim. “Sadece birkaç haftalığına gidiyorum. Ayrıca sürekli arayacağım, biliyorsun,” dedim. Tekrar kıkırdayana kadar kardeşimi sıkıştırdım. “Seni çok seviyorum benim küçük tatlı Sammy’im.”

“Ben de seni seviyorum, Andy Pandy!” diye haykırdı. Sammy alt kata koşarken kıvırcık sarı saçları gözden kaybolana dek onu izledim. Sonra hazırlanmak üzere banyoya girdim.

Son birkaç yaz tatilinde altı haftalığına futbol kampına gidiyordum.

Başarılı koçlar ve eski profesyonel oyuncularla antrenman yapmak harika bir tecrübeydi. Üniversiteye tam burslu girmek için de bulunmaz bir fırsattı.

Okuduğum liseden futbol kampına giden kimse yoktu ama kamptaki Minnesotalı bir çocukla iyi arkadaş olmuştuk. Yıl boyunca iletişim halindeydik ancak her günü yan yana geçirmekle aynı şey değildi tabii ki.

Benimle sırf itibarım için değil de ben olduğum için arkadaş olmak isteyen biri olması hoşuma gidiyordu.

İki yakın arkadaşım haricinde herkes ya sosyal çıkarları için ya da benle yatmak için arkadaş olmak istiyordu.

Duş alıp dişlerimi fırçaladıktan sonra almam gereken her şeyi aldığımdan emin olmak için odayı bir kez daha taradım. Dizüstü bilgisayarım, şarj aletleri, futbol malzemeleri... Siktir! Az kalsın kızların resimlerini unutuyordum.

Sammy ile Charlotte benim küçük kardeşlerim. Onları her şeyden çok seviyordum. Futboldan bile daha çok. Şaka tabii! Sammy yaz başında dört yaşına girmişti. Lottie de yakında on sekiz aylık olacaktı.

Ailem hastanede çalıştığı için bebek bakıcılığı görevini sık sık ben üstleniyordum. Neyse ki iki kız kardeşim de kaçırdığım partileri kafaya takmamamı sağlayacak kadar sevimliydi.

***

Ailem beni kampa bıraktıktan sonra Jake'le hep kaldığımız odaya yöneldim. O çoktan gelmiş, çantasındakileri gelişigüzel şekilde bir çekmeceye fırlatıyordu.

“Jakey!” diye bağırdım. Sesimi duyunca aniden döndü.

Bu yıl yaptığım kaslara bakıp “Ooo dostum! Yıkılıyorsun bu yıl!” diyerek sarılmak için beni kendine çekti.

Sonra bir adım geri çekilip sırıttı. Yeşil gözleri parıldıyordu. Çene hizasına kadar uzayan kahverengi saçlarını eliyle kenara çekti.

“Sen de saç uzatmışsın. Ne oldu birdenbire, berber alerjisi mi başladı?” dediğimde gülerek omuz attı.

“Yok kanka. Kızlar uzun saç seviyor. Tutunacak bir şeyleri oluyor,” deyip birinin içine girerken kıçını tokatlıyormuş gibi bir hareket yaptı.

Güldüm.

“Cidden iyi olmuş mu? George bütün tatil eleştirip durdu,” derken yüzü düştü.

Göz devirip, “George da çok iyi bir arkadaşa benziyor,” dedim. Jake ile George’un bebeklikten beri arkadaş olduklarını biliyordum ama o çocuğun lafları bana bazen garip geliyordu.

“Bence yakışmış. Ama bağlı tutsan iyi olur yoksa koç saçını kestirebilir.”

Odaya yerleşirken son görüşmemizden beri olup bitenleri konuştuk. Bana George’la geçirdikleri tatili ve keşfettikleri yeni kaykay parklarını anlattı.

Konuşurken birden sesi titredi. Ailesinin zor bir dönemden geçtiğinden bahsetti.

Ağlayacak gibime geldiği için konuyu değiştirmek istemiştim. Sammy’nin doğum günü partisini ve beni en sevdiği karakter olan Pepper Pig şeklinde giydirmesini anlattım.

Fotoğrafları gösterince az daha gülmekten altına işiyordu. Kısa bir süre sonra yazın ilk antrenmanına gitmek üzere odadan çıktık.

Ne yalan söyleyeyim, yeni yeteneklerimi diğerleri üzerinde test etmek için sabırsızlanıyordum. Kampı deli gibi seviyordum!

***

Okuldan nefret ediyordum.

Kamptaki altı hafta sanki birkaç dakika gibi gelmişti. Hatta kampın son haftası birkaç saniye gibi geçmişti. Pazartesi sabahı gelmiş çatmıştı. Alarmım artık kalkmam gerektiğini haykırarak çalıyordu.

Sabahın beşinde kalkmak hiç hoşuma gitmese de o anda kalkıp koşuya çıkmazsam kendime gelip küçük kız kardeşlerimi hazırlamak için vakit kalmayacaktı.

Yatakta doğrulup son bir gayretle kalktım. Elime geçen ilk şortu ve babamın eski Yale kapüşonlularından birini esneye esneye üstüme geçirirken ayağıma da bir spor ayakkabı giydim.

Kulaklığımı takıp karanlık sabaha doğru bir adım attım. Kulağımda mırıldanmaya başlayan Leonard Cohen eşliğinde tempom arttı, adımlarım genişledi.

Cohen’in melankolik müziği o sabahki huysuz ruh hâlimle uyuşuyordu. Güneşin ilk ışıkları evlerin üstüne düşmeye başlarken eve döndüm.

Herkes hâlâ uyuyordu. Bir şişe suyu kafama dikip sessizce duşa girdim.

Sammy'yi kaldırıp kahvaltısını yaptırdım. Tam Lottie’nin bezini değiştirmiştim ki gece vardiyasından dönen annem mutfakta belirdi.

Lottie'nin alnına bir öpücük kondurup kollarını açmış bekleyen annemin kucağına bıraktım.

“Günaydın anne. İş nasıl geçti?”

Annem yüzünü Charlotte'un yumuşacık buklelerine sürtmeyi bırakıp burnunu yukarı aşağı oynattı.

“Pazar gecesi acil serviste bir yığın sarhoş vardı. Bu da bir sürü nahoş vücut sıvısı demek oluyor.”

Dalga geçer bir tonla, “Nahoş olmayan vücut sıvısı var mı ki?” diye sordum. Telefonumun mesaj sesini duyunca dikkatim dağıldı.

JakeBizimkiler kesinlikle boşanıyor.
AndrewÇok üzüldüm dostum. Sen iyi misin?

Mesaj yazıyor gibi görünüyordu ama herhangi bir yanıt gelmedi. Omuz silkip sabah rutinimi tamamlamaya döndüm.

Sammy'yi cipimin arkasına, araba koltuğuna yerleştirdim. Lottie'yi de hemen yanındaki araba koltuğuna oturttum. Tam o sırada telefonuma mesaj geldiğini duydum.

JakeSanırım babamla San Fran'e taşınıyoruz.
AndrewÇok sevindim dostum! Gelince bana haber ver.
JakeBir yer bulana kadar George’larda kalacağız. Adresi atarım.

Sammy ile Charlotte'u anaokuluna ve kreşe bıraktıktan sonra, en yakın arkadaşımın artık benimle aynı şehirde yaşayacağı düşüncesinin verdiği mutlulukla okula doğru yol aldım.

Her zamanki park yerime girerken en yakın iki arkadaşım Drew ve PJ’in çoktan gelmiş olduğunu, Drew'un eski Mazda'sına yaslanıp beklediklerini gördüm.

PJ elimi sıkıp sarılmak için beni kendine çekerken, “N’aber kanka? Tatil nasıldı?” diye sordu.

Selamlaşmak için elini uzatan Drew’la yumruk tokuştururken, “İyiydi dostum. Yine bu çöplüğe döndüğümüze inanamıyorum,” dedim. “Ama bu sabah iyi bir haber aldım...”

“Neymiş? Sonunda IQ'un ayak numarana mı yetişmiş?”

Sesini duyunca dondum kaldım. Allah’ın cezası Gina. ~Bir numaralı kaltak. Nispet yaparcasına bir sırıtışla dönüp suratına baktım.

O da sırıtıyordu. Uzun kızıl saçları omuzlarından aşağıya dökülüyordu. O aptal donuk gözlerini kısmış cevap beklercesine yüzüme bakıyordu. Yanında da her zamanki gibi boş kafalı amigo kız grubu vardı.

Küçümseyici bir tonla, “Gina biliyorsun ki tüm derslerde senden daha iyiyim,” diye cevapladım. Sırıtışı yerini kaş çatmaya bıraktı.

Evet, onur dereceli bir öğrenci olamamanın seni ne kadar yaraladığını biliyorum.

“O yüzden bence sen desteklediğin oyuncular için yeni tezahürat yöntemleri bulmaya kafa yor,” dedim. Küçümseyerek el sallayıp arkadaşlarıma döndüm. İkisi de ağzını kapatmış, gülmemek için kendilerini zor tutuyorlardı. “Hadi çocuklar, gidelim.”

Uzaklaşırken Gina'nın alev saçan bakışlarını sırtımda hissedebiliyordum.

Ben de senden en az senin benden nefret ettiğin kadar nefret ediyorum, sürtük. Hodri meydan.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok