Günaha Davet - Kitap kapağı

Günaha Davet

S.L. Adams

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

NHL süperstarı Briggs Westinghouse, hastanenin yenidoğan koğuşunda üçüzlerine bakan Layla'yı gördüğünde, ona karşı anında bir çekim hissetmekten kendini alamaz. Onu savunmasız ve yalnız bırakamayacağını biliyordur. Yapılacak en doğru şey, ona kalabileceği güvenli bir yer ve çocuklarının dadısı olarak bir iş teklif etmektir. Briggs bu durumun günahkârca cazip olduğunun farkında olsa da Layla'ya karşı koymak çok zor olacaktır.

Yaş Sınırı: 18+

Fazla göster

Birinci Bölüm

BRIGGS

Pencereden dışarı, Toronto şehir merkezinin kalbindeki Üniversite Caddesi’nde koşuşturan insan kalabalığına imrenerek baktım. Böylesi bir özgürlüğe ve gizliliğe sahip olmak acaba nasıl bir duyguydu?

Hayranlarım etrafıma üşüşmeden sokakta rahatça yürüyemeyeli epey uzun zaman olmuştu.

Şöhretin bedeli ağırdı. Ama bu söylemimin yanlış anlaşılmasını istemiyordum. Sahip olduklarıma şükrediyordum. Sadece nispeten sıradan bir yaşamın özlemini duyuyordum.

On sekiz yaşındayken UBHL’ne seçildim. İlk turda seçilen bir sporcu olduğum için tüm gözler üzerimdeydi. Ben de bunun hakkını vererek ligdeki ilk sezonumda zirveye kurulup rekor üzerine rekor kırdım.

Yirmili yaşlarım partiler ve buz hokeyi oyuncularının peşinde koşan kadınlarla düşüp kalkarak geçti.

Dönüp geçmişe baktığımda; zührevi herhangi bir hastalığa yakalanmadan, alkol zehirlenmesinden ölmeden ya da Kuzey Amerika’nın dört bir yanına yayılan bir çocuk ordusuna sahip olmadan otuz yaşıma nasıl geldiğime dair hiçbir fikrim yoktu.

Prezervatifimi kendim takma ve o lanet olası zımbırtının yerinde durduğundan emin olma konusunda dersimi çok erken aldım. Ligdeki ikinci yılımda ilk Stanley Kupası şampiyonluğumu kazandım.

Bunun şerefine gece boyunca süren destansı bir parti verildi. Ben oldukça sarhoş ve yüksekken, fırsattan istifade eden bir hatun beni banyoya götürüp ben daha ne olduğunu anlayamadan penisimi emerek beni taş gibi sertleştirdi.

İlk hatam onun çantasındaki prezervatifi kullanmak oldu. İkincisi ise prezervatifi onun takmasına müsaade etmemdi. İnanabiliyor musunuz? Kızımın temelleri bir bar tuvaletinde atılmıştı.

“Briggs?”

“Efendim?” Arabamın kapısını açmış inmemi bekleyen korumama başımı kaldırıp baktım.

Vlad muzip bir sırıtışla, “Geldik,” diye haber verdi. “Hazır mısın?”

“Daha hazır olamazdım,” diye mırıldandım. Şapkamın siperini yüzüme doğru indirip arabamın açık kapısından indim.

Mount Sinai Hastanesi’nin arka tarafındaki halka kapalı bir alana park etmiştik. Hayatım kendimi bildim bileli böyleydi. Hiçbir zaman sıradan insanlar gibi ana girişleri kullanamazdım.

Güçlü ayak seslerimiz beton zeminde yankılanırken uzun koridorda Vlad’i takip ettim. Benden daha uzun boylu tanıdığım tek kişi Vlad idi.

İki metre üç santim boyundaki Rus korumam benden beş santim daha uzundu. On yıldır benimle çalışan Vlad’e gözüm kapalı güveniyordum.

Bize özel asansöre kadar eşlik eden güvenlik görevlisi, on yedinci katın düğmesine bastı.

Sessizlik içinde yukarı çıktığımızda, asansör durup kapılar açılırken kalbimin göğüs kafesimi zorladığını hissedebiliyordum.

Güvenlik görevlisi kartını kullanarak bölüme giden kapıyı açtı. Derin bir nefes alırken duvardaki mavi tabelayı inceledim.

Yenidoğan Yoğun Bakım Servisi.

Demek bu sahiden gerçekleşiyordu. Otuz sekiz yaşında üçüz bebek babası oluyordum.

Ulusal Buz Hokeyi Ligi’nde geçirdiğim yirmi yılın ardından daha yeni emekli olmuştum. Sonrasında ne yapmak istediğime kesin olarak karar vermemiş olsam da üç erkek çocukla tek başıma boğuşmak kesinlikle ilk tercihim değildi.

Ama bu işe dahil olmazsam çocuklarım koruyucu ailelere verilecekti. Öz evlatlarımın bunu yaşamasına göz yumamazdım.

Güvenlik görevlisi, “Danışmadan giriş kartı almanız gerekiyor,” dedi. “Kartı aldıktan sonra dilediğiniz gibi girip çıkabilirsiniz. Ama diğer ziyaretçiler yalnızca sizinle içeri girebilir.”

Sert bir tonda, “Ziyaretçi falan gelmeyecek,” diye cevap verdim.

Danışmadaki hemşire başını kaldırıp pembe gözlüklerinin altından bana baktı. “O hâlde teyzenin giriş kartının iptal edilmesini istiyor musunuz?”

“Teyze mi?”

“Evet,” diye cevap verdi. “Bayan Lucas’ın kız kardeşi. Bebeklerin doğumundan beri her öğleden sonra buraya geldi.”

“Giriş kartının derhal iptal edilmesini istiyorum,” dedim.

“Anlaşıldı efendim. O şu an burada. Güvenliğin onu çıkarmasını ister misiniz?”

“Hayır. Onunla ben ilgilenirim.”

Hemşire bizi aydınlık koridora götürürken, “Bebekleriniz isteğiniz doğrultusunda kendi hemşireleri eşliğinde özel bir bebek odasında müşahede altında,” diye açıkladı.

Sürgülü cam kapılarına pembe perdeler asılmış geniş bir odanın önünde durduk.

Bir hemşire odadan çıkıp sürgülü kapıyı arkasından kapattıktan sonra, durumla ilgili fikrini gizlemeye tenezzül etmeden hoşnutsuz bir ifadeyle kaşlarını çatarak bana baktı. “Ben Bernice,” dedi.

Aksi bir tavırla, “Briggs Westinghouse,” diyerek karşılık verdim.

Başını onaylarcasına sallayınca gri topuzu sallanırken gözlüklerini başının üzerine itti. “Doğumlarından beri çocuklarınla ilgileniyorum.”

“Teşekkürler, Bernice.”

“Layla onlara veda ediyor. Onu birkaç dakika bekleyelim.”

Layla, geçen yaz bana uyuşturucu veren servet düşkünü sürtüğün kız kardeşiydi.

Yedinci Stanley Kupa’mı kazanmamın şerefine, takım arkadaşlarımla özel bir tatil köyünde kalıp uzun bir sezonun ardından gol oynuyordum.

Barda çalışan Shelly içki içmek için bara gideceğimi adı gibi biliyordu.

Hâlâ aklıma bir türlü yatmayan sinsi bir planla, güçlü doğurganlık ilaçlarına ulaşmayı başarıp hamile kalması için doğru zamanı kolladı.

O geceyle ilgili hiçbir şeyi hatırlamıyordum. Otel odamda ertesi sabah yalnız uyanınca içkiyi fazla kaçırdığımı düşündüm. Shelly birkaç ay sonra maçlarımdan birine gelip üçüzlerime hamile olduğunu iddia etti.

Paranın açamayacağı kapı yoktu. Bu yüzden özel bir dedektif tutmamın üzerine Shelly kısa bir süre içinde tutuklanıp cinsel saldırı suçuyla yargılandı.

Magazin basını, en başta cinsel saldırıya uğramış zavallı hokey oyuncusuyla alay ederek gündemi sallasa da işin sonunda bu meselenin çoğu erkeğin dile getirmekten utandığı bir olay olduğu kabul edildi.

Hemşirenin yanından geçerek, “Zamanı doldu,” diye çıkıştım.

Kapıyı açarak tıbbi ekipmanlarla dolu geniş bir odaya girdim. Odaya girer girmez oğullarımın içinde olduğu büyük yenidoğan küvözünü gördüm.

Layla Lucas’ın yumuşak ses tonuyla söylediklerini duyduğumda, ona buradan gitmesini söyleyemedim.

“Artık sizi gelip göremeyeceğim için çok üzgünüm,” diye mırıldandı. “Ama harika bir hayatınız olacak, annenizle benimkinden çok daha iyi bir hayat. Babanız size her şeyi sağlayabilir. Asla üşümeyecek ya da aç kalmayacaksınız.”

Alnını küvözün plastik kenarına yaslarken boğuk hıçkırıklarını duyabiliyordum. “Bunun temelli bir veda olmadığını umuyorum. Belki bir gün annenizi tanımak istersiniz. O kötü biri değil.”

Son cümlesini duyunca homurdanmamak için kendimi zor tuttum. Shelly Lucas fırsatçının tekiydi. Çocukları umursadığı yoktu. Teklifimi bir saniye bile düşünmeden kabul ettiğinde bundan emin oldum.

Varlığımdan habersiz usulca ağlayan Layla’nın narin omuzları üzerindeki mor tişörtle titriyordu. Kestane rengi saçları sırtından aşağı beline kadar değiyordu. Hiç bu kadar uzun saçlı bir kadın görmemiştim.

Boğazımı temizledim. Sıçrayıp arkasına döndüğünde, muhteşem yüzündeki utanç ve dehşet ifadesi okunuyordu.

Arsız gözlerim göğsüne kaydı. Kendimi tutamadım. On üç yaşından tutun yüz yaşına kadar herhangi dinç ve heteroseksüel bir erkek de benim yaptığım gibi göğsüne bakardı.

Kahretsin. Hatta birçok kadın bile V yakalı tişörtünden fırlamak üzereymiş gibi görünen ikizlerine bakmaktan kendini alamazdı.

Elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. O anda gözlerimi şimdiye kadar gördüğüm en müthiş göğüslerden ayırmayı başarmıştım. Zaten göreceğim kadarını görmüştüm.

Kısa bir süre gözlerime baktıktan sonra yanımdan geçerek koridora yöneldi.

“Bekle!” diye seslendim.

Beni görmezden gelip köşeyi dönerek asansörlere doğru yürüdü.

Vlad, “Peşinden gitmemi ister misin?” diye sordu.

Derin bir iç çekerek, “Hayır,” dedim. “Bırak gitsin.”

Küvöze geri döndüm. Yan yana dizilmiş üç ufaklık ayaklarını sallayarak kısık sesle viyaklıyordu.

Plastik küvözün üzerinden çocuklarıma baktım. Onları ilk kez görüyordum. Babalık testinin sonuçlarını öğrenene ve evrak işleri tamamlanana kadar onları görmeyi reddetmiştim.

Hemşire Bernice, “Onları kucağına almak ister misin?” diye sordu.

“Bunu yapabilir miyim?”

“Elbette,” diye cevap verdi. “Ama önce ellerini yıkamalısın.”

“O kıyafetlerden giymem gerekmiyor mu?”

“Artık gerek yok. Bebekler gününü doldurdu. Hatta bugün onları normal bir beşiğe geçireceğiz.”

“Sahiden mi?”

“Evet. Büyük ihtimalle gelecek hafta taburcu olacaklar. Onları eve götürmeye hazır mısın?”

“Evet.” Muskokas’taki yazlık evimde son model bir çocuk odası dekore etmesi için bir iç mimar tutmuştum. Hizmetçim de alışverişe çıkıp üçüzler için gerekli her şeyi satın almıştı.

“Bunu duyduğuma sevindim,” dedi. “Sanırım bir dadı da tuttun?”

Kuru bir kıkırdamayla, “Elbette,” diye cevap verdim. “Ben bebek bakmayı nereden bileceğim?”

Omzuma hafifçe vurarak, “Çabucak öğreneceksin,” dedi. “Hadi ellerini yıkayıp ufaklıklarla kaynaş. Sana ihtiyaçları var.”

Ellerimi yıkadıktan sonra sallanan sandalyeye yerleştim. Bernice bebeklerden birini bana getirirken, “Daha önce kucağına hiç bebek aldın mı?” diye sordu. En azından ilk ziyaretime nazaran daha samimi davranıyordu.

“Evet. Bir kızım var. Ama on sekiz yaşında, o yüzden biraz paslanmış olabilirim.” Ayrıca yazın gelip benimle kalacak yaşa gelene kadar onu neredeyse hiç görmemiştim. Ama hemşireye bunu söylemedim.

Kızımın büyümesine en büyük katkıyı paramla yaptığım gerçeğiyle gurur duymuyordum. Babalık vazifemi yerine getirmek için ikinci şansım ikizlerin hayatında var olmaya kararlıydım.

Oğlumu kollarıma yerleştirirken, “Başını dirseğinin kıvrımıyla, poposuyla baldırlarını da ellerinle destekle,” diye talimat verdi. “Bir tanesini rahatça tutabildiğinde, aynı anda ikisini kucağına almayı deneyebilirsin.”

“Sanırım bugünlük bir tanesini kucaklamakla yetineceğim,” dedim.

Oğlumun yüzünü inceledim. Vay canına, hık demiş burnumdan düşmüş!

Babalık testleri onların benden olduğunu kanıtlasa da bana bu kadar çok benzeyeceklerini tahmin edememiştim.

O anda beklenmedik bir duyguya kapıldım. Yeniden baba olmuştum. Bu sefer farklı olacaktı. Onların tek ebeveyni bendim. Tek ebeveyn.

Hem bebeklerin velayeti tamamen bendeydi hem de çok iyi bir baba olmak için zamanım ve finansal kaynaklarım vardı. Bu saatten sonra başka hiçbir şeyin önemi yoktu.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok