Kutudaki Jack - Kitap kapağı

Kutudaki Jack

Kashmira Kamat

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Hemşire Riley, psikiyatri koğuşundaki en kötü şöhretli hastalardan biri olan Jackson Wolfe'a atandı. Wolfe’un çevresindeki herkes aniden ölürken, onun uğruna ölünecek kadar seksi olması da oldukça ironikti. Jackson, cazibesiyle Riley’i kendisine çekerken, Riley, katilin kim olduğunu bulabilir mi, yoksa o, tam da aşık olunacak adam mı?

Yaş Sınırlaması: 18+

Fazla göster

Koyun Postuna Bürünmüş Wolfe

MaddyUyan!
MaddyHala uyukladığını biliyorum kızım, kalk!
RileyCiddi misin Maddy? Saat 3...
MaddyBugün geç kalmamalısın.
MaddyAaron sana yüksek profilli bir hastanın bakımı için terfi teklif edecek.
RileyNe!
RileyBu inanılmaz!!!
MaddyDürüst olmak gerekirse... Öyle olduğundan pek emin değilim.
RileyBekle, neden değil?
RileyParaya ihtiyacım olduğunu biliyorsun...
MaddyAçıkçası hasta…
MaddyDaha "özel" vakalarımızdan biri.
RileyBunun anlamı nedir?
MaddyBu, tam bir psikopat demek.
MaddyBunun senin dişine göre olduğunu biliyorum; ancak bu kararı çok dikkatli bir şekilde düşünmelisin.
MaddyYani, Roxanne'e ne olduğuna bak…
MaddyLanet olsun, Aaron beni telefonda gördü...
RileyNe diyorsun sen?
RileyMaddy?
RileyRoxanne'e ne oldu?

Telefonumu yastığımın altına geri koyup, bıkmış bir şekilde söylendim:

Tipik drama kraliçesi, Maddy. Artık tekrar uykuya dalmama imkan yok.

Yataktan kalktım ve kendimi banyoya sürükledim. Eskimiş lambaların titrek aydınlığı, aynada korkunç görünmeme neden oluyordu.

Berbat görünüyordum.

Mavi gözlerim, altlarında taşıdıkları çanta sayısıyla dünyayı gezmeye hazır gibiydiler ve koyu eflatun rengi saçlarım farklı yönlere doğru dağılmıştı.

Biraz makyaj ve üstün körü saç fırçalamasıyla düzelecek gibi görünmüyor.

Elbette, mor saçlı bir hemşire pek alışılagelmiş bir şey değildi, ama Aaron umursamadı.

Hastalarsa canlı rengi sevdi...

Yüzümü yıkadım ve artık otomatikleşmiş olan rutinlerimi yaptıktan sonra iş için hazırdım.

Her şey aynı, değişen bir şey yok— Ah!

Ayak parmağıma saplanan şeyi almak için eğilirken, acı içinde tek ayak üzerinde zıpladım.

En sevdiğim kitaplardan biriydi.

Kapağı yıpranmış, çatlamış ve yaptığım sayısız kenar kıvırmalarından dolayı şişmişti.

Yanımdaki Yabancı.

Ted Bundy, beni öbür dünyadan öldürmeye çalışıyor.

Kitabı rafta, Karındeşen Jack ve Pedro Lopez arasındaki yerine yerleştirdim.

Belki de Maddy, psikopat bir hastanın benim dişime göre olması konusunda haklıydı...

Onlar benim için bir çeşit hobiydi...

Bazıları buna şey demiş olabilir: Takıntı.

Yiyecek aramak için gittiğim mutfakta, ağzıma soğuk bir elmalı turta sokuverdim.

Maddy'nin uyarısı hala aklımdaydı.

Roxanne'e ne olduğuna bak...

Anahtarlarımı alıp küçük dairemin kapısından dışarı çıktım; biraz gergin hissediyordum.

Bu yüksek profilli hasta tam olarak kim?

***

Terfi.

Dr. Shaw'un ofisinin önünde beklerken, endişeden midemde kelebekler uçuşuyordu. Genellikle, terfi alma fikri, beni heyecanlandırırdı.

Ama suçlu delilerle psikiyatri koğuşunda çalışınca, işler biraz karmaşıklaşıyor.

Özellikle de Roxanne gizemli bir şekilde izin aldığından beri.

Ve ben onun yerine geçtim...

Dr. Shaw, “İçeri gel Riley,” diye çağırdı.

Ev yapımı kurabiyelerin cezbedici kokusunu takip ederek, ofisine doğru ilerledim.

Dr. Aaron Shaw masasının arkasına oturdu; yüzünde parlak bir gülümseme ve önünde bir tabak çikolatalı kurabiye vardı.

"Sen de bir tane ister misin? Bunlar, büyükannemin spesiyalidir."

Onlara şüpheli bir şekilde baktım.

Yani düpedüz rüşvete başvuruyoruz, değil mi?

İki tane aldım ve birini ağzıma soktum; tatlı, yapışkan çikolata, dilimin üzerinde eriyordu.

30'lu yaşlarının sonunda olmasına rağmen onu çok daha genç gösteren parlak gülümseyişiyle çiğnememi izledi.

O kadar da genç değilsin Riley...

Elimdekilere odaklanmaya çalışırken kafamı salladım.

Yirmi dokuz hala genç, diye düşündüm. ~Ben gençliğin resmiyim.~

"Yani," ikinci kurabiyemi yedikten sonra konuşmaya başladım. "Bir terfi...?"

"Bu doğru," dedi. "Her ayın sonunda fazladan ikramiye alacaksın; fazla mesai ve tüm ödeneklerin karşılanacak."

Şoktan ağzım açık kalmıştı. İnanmakta zorlandım. Ekstra para kesinlikle çok iyi gelecekti.

Özellikle evdeki durumumu göz önünde bulundurursak...

Ama güzel olan hiçbir şey bedavaya gelmezdi.

"Amacın ne?" diye sordum.

Aaron güldü. "Hadi Riley. Bu kadar şüpheci olmana gerek yok."

Hala sıcak olan çikolatalı kurabiyelerden bir tane daha aldım. Kaşımı kaldırdım.

Aaron, Tamam, beni yakaladın ~dercesineellerini havaya kaldırdı. Her zaman en rahat doktorlardan biriydi. Bana göz kulak oldu ve ben onu bir patrondan çok arkadaş olarak gördüm.~

Yüzündeki gülümseme kayboldu ve öne doğru eğildi; tam olarak iş moduna geçmişti. "İş yükün önemli ölçüde azalacak. Sadece bir hastaya bakacaksın. Ama biraz...şöhret."

Omurgamdan aşağı inen bir ürperti hissettim.

"Ve o hasta...?"

"Jackson Wolfe."

Kaşlarımı çatarak, bu ismi daha önce nerede duyduğumu hatırlamaya çalıştım. Muhtemelen hastanedeki en kötü şöhretli hastalardan biriydi.

"Roxanne'e ne oldu? Onun yerine geçiyorum, değil mi?" Zeki, enerjik hemşireyi hatırladım. Bir gün aniden işe gelmeyi bırakmıştı.

Aaron, "Kişisel nedenlerden dolayı izne ayrıldı," dedi, belli belirsiz bir sesle.

Bu konu hakkında bir şeyler doğru gelmiyordu.

Maddy'nin uyarıları aklımda yanıp sönüyordu.

Ama garip bir şekilde, bu uyarılar sadece daha fazla istememe yaradı. Bir meydan okuma gibi hissettim.

Ayrıca, merak etmiyorum desem yalan söylemiş olurum...

"Tamam" dedim ve sözlerimi uğursuz bir finalle tamamladım: "Ben yaparım."

"Harika," dedi Aaron ve alkışladı. "Dr. Bennet size Jackson'ın profili hakkında bilgi verecek."

"Dr. Bennet mi?"

"Yeni asistanım. Tıp Fakültesi’nden yeni mezun oldu."

"Ah, yeni ayakçı çocuğun mu?"

Aaron güldü. "Sen söyledin, ben değil."

Kalktım, yol için son bir kurabiye çaldım. Aaron bana seslendiğinde kapıdan çıkmak üzereydim.

"Riley" dedi yüzündeki ciddi ifadeyle.

"Evet?"

"İyi şanslar."

***

Dr. Bennet'in ofisini ararken, görev yerinde uyuyakalmış bir güvenlik görevlisini gözetliyordum. Ona doğru eğildim; kollarımı kaldırıp saldırmaya hazırdım.

"AHH!" diye bağırarak omuzlarını salladım.

"AHH!" diye bağırdı ve gözleri fal taşı gibi açıldı.

Bana düşmanca baktı; sinirlenmişti.

"Adımı çıkaracaksın Ken," diye takıldım. "Sana burada bir iş bulabildim ama kız kardeşin olduğum gerçeği bile, kovulmanı engellemeyecek."

"Uyumuyordum, sadece gözlerimi dinlendiriyordum." Ken, birkaç kez suratına tokat attı.

Omuzlarını sempatik bir şekilde sıktım. Veterinerlik okuluna gitmek ve güvenlik görevlisi olarak ek iş yapmak azımsanacak bir iş değildi.

"Aaron'ın bana teklif ettiği terfiyi aldım; belki daha az vardiya alabilirsin," dedim.

Ken sadece kafasını salladı. "Hayır, hayır. Bütün ağır işleri senin yapmana izin veremem." Kaşlarını çatarak bana sertçe baktı. "Bundan emin misin? Psikoloji kliniğinin zor bir iş olduğunu duydum."

"Paraya ihtiyacımız var," dedim basitçe.

"Her zaman daha fazla vardiya alabilirim."

"Olmaz." Kardeşimin gözlerinin altındaki ağır torbalara ve solgun cildine baktım. Düpedüz bitkin görünüyordu. "Sonunda güvenlik görevlisi yerine hasta olursun burada."

Sevimsiz bir bilimkurgu karakteri gibi "Gücümü hafife alıyorsun," diye mırıldandı.

Gözlerimi devirerek, "Bunu sakın deneme," diye otomatik olarak cevap verdim. Omzuna tokat attım.

Annem ve babam öldüğünden beri sadece birbirimize sahiptik.

Kapıyı açtığımda, bir polis memuruyla karşılaştığım o geceyi hala hatırlıyorum. Polisin arkasında yanıp sönen mavi ve kırmızı ışıklar vardı. Bana bir araba kazası olduğunu söylemişti.

O zamandan beri, ucuz bir daireden diğerine geçmiştik. Zar zor ayakta duruyorduk ve borçlarla boğuşuyorduk.

Ama idare ederdik. Her zaman ettik.

Uzaklaşırken ona seslendim: "Bir daha uyuma!"

"Bütün hastaneye söyle, neden söylemiyorsun?" diye terslendi.

Yüzümde bir gülümsemeyle köşeyi döndüm.

Şimdi Dr. Bennet’ı bulmalı...

***

Birkaç dakika dolaştıktan sonra, sonunda ofisini buldum. Bir defa kapıya vurduktan sonra açtım ve "Dr. Bennet!" diye seslendim.

İçerideki adam yüzünü bana döndü. Birkaç dosya ile yaptığı bir işin tam ortasındaydı.

Birkaç defa göz kırparak durdum.

O...

Ateşli.

"Bana Paul deyin." Gülümsedi ve mükemmel beyaz dişlerini gösterdi. "Peki ya sen?"

Sesimi bulmam biraz zamanımı aldı. "Riley Frazier," dedim. "Hemşire Roxanne'in yerine mi geçiyorum?"

"Demek Jackson'ın yeni hemşiresisin," dedi. "Otur! Yeni kontratını hazırlayacağım."

Onun karşısına oturdum ve kendisini incelememeye çalıştım ama başaramadım.

Otururken bile uzun boylu olduğunu söyleyebilirim. 1.80'den fazla. Dalgalı kuzgun rengi siyah saçları ve kusursuz bir çene hattı vardı.

Doktor önlüğüne rağmen belirgin kaslarını görebiliyordum.

Birden kendime geldim. Önlüğümü düzeltmeye ve saçlarımı kulaklarımın arkasına doğru yerleştirmeye çalıştım.

Aaron bana yeni tıbbi asistanının bir süper model ~olduğunu söyleseydi en azından kendime daha fazla özenebilirdim.~

"İşte buradayız." Paul belgeleri bana doğru kaydırdı. "Dikkatlice oku. Hazır olmadığın bir şeyi imzalamak istemezsin."

Güldüm.

Bunun bir şaka olması mı gerekiyor?

Sözleşmeyi taradım. Her zamanki şeydi, sıra dışı bir şey değildi. İmzamı güvenle attım. Daha odaya girmeden kararımı vermiştim.

Ayrıca, her zaman Dr. Bennet ile çalışırsam, kesinlikle şikayet etmeyeceğim...

Kalktı ve bana bir anahtar seti verdi.

"Jackson'ın odasını koridorun sonunda ve sağında bulacaksın," dedi. "Oda 606."

Hayal kırıklığımı saklamaya çalışırken, "Bana katılmayacak mısın?" diye sordum.

Paul bana doğru baktı ve gülümsedi; kalbim zıplarcasına atıyordu.

"Ne kadar istesem de ilgilenmem gereken başka şeyler var. Merak etme, birbirimizi tanımak için daha çok zamanımız olacak."

"Yarın kahveye ne dersin?" diye cesurca sordum. Yaşadığımız 21. yüzyılda kadınların erkeklere çıkma teklif etmesi son derece doğaldır.

"Senin ikramın mı?" diye sordu, sırıtarak.

Masasından yapışkan bir not aldım ve numaramı karaladım. Ona doğru uzattım ama notu almak yerine bileğimi tuttu ve beni kendine doğru çekti.

Beni göğsüne yasladığında nefesim kesildi; güçlü kolları belimi kuşattı.

Kalbim aşırı hızlandı; burun deliklerim onun erkeksi kokusuyla doluydu.

Odun Dumanı ve Çam...

"Saçında gördüğüm bir menekşe mi?" diye sordu.

"Bu koyu renkli bir lavanta, evet," diye kekeledim.

Nefesini kulağımda hissedebilmem için eğildi. Bir zevk ürpertisi omurgamdan aşağı doğru hareket etti.

Bunu yapmasına izin vermemeliyim...

Teknik olarak patronum.

"Bana karnavallarda aldığım pamuk şekerleri hatırlatıyor," diye mırıldandı. "Bu, lezzetli."

Bir şehvet dalgası içimden geçerken kalçalarımı sıktım. Büyük, güçlü elleri belimin altından kıçıma doğru dolandı...

Lanet olsun, bu işi gerçekten yapacak mıyız?

Ama sonra geri çekildi. Vücudunun ateşi benden uzaktaydı.

"Tamam, görev çağırıyor," derken Paul alay ediyordu. Hızla çıktığı kapıdan geri döndü ve "Jackson'layken uyanık ol. O, ele avuca sığmayan birisi."

Yeniden kendime gelebilmek için dudağımı ısırdım. Yeni pozisyonumdan, düşündüğümden daha fazla zevk alabileceğim hissine kapıldım...

Çok geç de olsa Paul'un yorumuna cevap verebilecek gücü kendimde buldum.

"Onunla başa çıkabilirim," dedim kendi kendime.

En azından, umarım yapabilirim...

***

606.

Bir sayının bu kadar korkutucu olabileceği kimin aklına gelebilirdi ki?

Anahtarı deliğe sokarken kalbim göğsüme çarpıyordu.

Derin bir nefes alarak kapıyı açtım ve içeri girdim.

Jackson'ı, deri kayışlarla ve ağzını örten, Hannibal Lector tarzı bir maskeyle yatağına sabitlenmiş halde buldum. İçeri girdiğimi görünce, kısıtlamalara rağmen kıvrandı. Gözleri ardına kadar açık ve çaresizdi.

Bana bağırarak bir şeyler söylemeye çalıştı ama maske sözlerini gizledi.

"Sakin ol Jackson," dedim sakin kalmaya çalışarak. "Benim adım Riley ve yeni hemşiren olacağım."

Beni görmezden geldi; bağlı olduğu deri kayışlarla savaşıyordu. Böyle devam ederse kendine zarar verecekti. Salyası maskesinin köşelerinden sızdı ve acımama yenik düştüm.

Belki de herkesin Jackson’ın ele avuca sığmadığını söylerken bahsettiği şey budur...

"Sakinleşmen gerek Jackson," dedim sertçe. "Eğer sakinleşirsen, maskeni çıkarırım; böylece çığlık atmaya çalışmadan konuşabilirsin. Tamam mı?"

Jackson gözlerini daralttı ve yavaşça başını sallayarak hareketsiz kaldı. Kirli sarı saçları ve yüzüne dağılmış çilleri vardı.

Ona yaklaştım ve ağızlığını dikkatlice açtım; maskeyi çıkarır çıkarmaz bağırmaya başladı:

"ÇIKAR ŞU KELEPÇELERİ!" diye bağırdı. "BEN JACKSON WOLFE DEĞİLİM!"

Geriye doğru tökezledim. Psikoz düşündüğümden daha kötüymüş.

"Jackson..."

"Beni dinle," dedi. "Benim adım Dr. Paul Bennet. Adının Riley olduğunu mu söyledin? Yeni asistanım olman gerekiyordu."

"Sen neden bahsediyorsun?" Başım döndü. "Az önce Dr. Bennet ile konuştum..."

"ONU GÖRDÜN VE GİTMESİNE İZİN Mİ VERDİN?" diye öfkeden patladı. "Hasta dosyasını kontrol et, seni aptal. İçeri girdiğinde yaptığın ilk şey bu olmalıydı."

"Evet, yapacaktım ama sen bağırmaya başladın..."

"ŞİMDİ!" dedi, Jackson - Jackson olmayan.

Kapıdaki dosyayı aldım ve açmak için çevirdim. Jackson Wolfe'un bir fotoğrafı vardı; dalgalı, kuzgun rengi saçları ve kusursuz bir çene hattı...

Yüzümdeki kan çekildi.

Benim konuştuğum da Dr. Bennet değildi...

Bu Jackson Wolfe.

Ve ben onun hastaneden çıkıp gitmesini izlemeden önce, onunla buluşma ayarladım sadece.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok