Gölgelerin Kraliçesi - Kitap kapağı

Gölgelerin Kraliçesi

Myranda Rae

Bölüm 3

Noelle

Seksen yıl önce dünya kurtlar için çok daha iyi bir yerdi. Tüm türler; kurtlar, vampirler ve insan ırkı barış içinde yaşıyordu.

Vampirlerin güce aç bir tür oldukları herkes tarafından biliniyordu. Vampir bilim insanları tüm kurtları kontrol altına almak için bir çip yaratıp içine sıvı gümüş dolu bir kapsül koydular.

Eğer kapsül açılırsa, gümüş doğrudan damara karışıyor ve kurdu anında öldürüyordu.

Başlangıçta birçok kurt bu şekilde ortadan kaldırıldı.

Sonra tüm kurtların hükümdarı Alfa Kral Armand, bir insan kadına aşık oldu.

Birlikte on yıl boyunca kurt krallığını yönettiler. Kraliçe de en az kral kadar sevildi. İnsan olması kendisinden başka kimseyi endişelendirmiyordu.

Ölümsüz olmak istiyordu. Sonsuza dek kralının yanında kalıp hüküm sürmek istiyordu ama bu istek kralımızın ona veremeyeceği tek şeydi.

Kurtlar doğal yollarla doğardı, yaratılmazdı. Kral, sevdiği kadını kurda dönüştüremezdi.

Kraliçe çaresizlik içinde vampir Kral Remus’a ulaşınca, Remus bu fırsattan yararlanıp kraliçeyi sunduğu teklifle baştan çıkardı. Vampirler hem doğabilir hem de yaratılabilirlerdi.

Remus, kraliçeye sonsuz yaşam teklif ederken Remus’un çipi yerleştirmesi için Kral Armand’ı tuzağa düşürmesini istedi. Kraliçe bu teklifi kabul etti.

Alfa kralın ortadan kaybolması kurt topluluğunda kaosa neden olmuş, sürüler suçlunun içerideki isyan olduğuna inanarak birbirlerine düşmüşlerdi.

Kurtlar birbirleriyle savaşırken vampirler sinsice içlerine kadar ilerledi.

İhtiyar heyeti daha ne olduğunu anlayamadan birçok kurt kıskıvrak yakalanıp tasmalanmıştı bile. Artık bundan kaçış yoktu.

Savaşın içinde olduğumuzu bile bilmeden yenilmiştik. Özgürlüğümüze son noktayı koyan olay ise Remus’un Alfa Armand’ı öldürmesi olmuştu.

Tasmalı ya da tasmasız herkes kralın ölümünü iliklerinde hissetmişti. Krallarını kaybeden kurtlar daha fazla direnemedi.

Beklenmeyen bu ölümünün ağırlığı, hayatta kalmak için savaşan kurtların direnişini yerle bir ederek onları düşmanlarına karşı boyun eğmeye mahkûm edildiler.

Bu dayanılmaz acıyla baş edemeyen yenik kurtlar vampirler tarafından yakalanıp toplumun huzurunu bozdukları gerekçesiyle öldürüldüler.

O günden sonra birliktelik ruhu ortadan kalktı. Kurt topluluğu içinde direniş amaçlı bir araya gelen küçük gruplar oluştu ama büyüyüp güçlenemediler. Yakalanmaktan korkuyorlardı.

Korkularında haksız değillerdi: İsyan eden herkes sorgusuz sualsiz idam ediliyordu. Kral bu konuda çok zalimdi, kimseye acıması yoktu.

Babam ben dört yaşındayken öldürülmüştü. Vampir bir muhafızın, çalışırken yorgunluktan bitap düşen bir kurdu dövmesini engellemeye çalışmıştı.

Babamın ölümünden sonra, muhafızlar, her zaman yaptıkları gibi, isyan veya yasa dışı işlere dair kanıt aramak için evimize geldiler.

Annem ise muhafızlara karşı geldiği için öldürüldü. Hem babasız hem de annesiz kaldığım için beni babamın kardeşi ve karısının yanına verdiler.

Amcam her zaman babamın nasıl bir beta olduğundan bahsederdi. Babam sadık, yardımsever ve dürüst biriydi; bir alfanın yanında isteyeceğini birinin sahip olması gereken her şeye sahipti.

Annemle babam eski dünya düzeninde kolayca bir alfanın sağ kolu olabilirlerdi.

Amcamla yengem ise yeni dünyada kurtları tasmalanmaktan kurtarmaya çalışıyordu.

Bu ulvi görevin bir parçası olmama izin verilmiyordu. Buna makul reddediş diyorlardı ancak bunu kabullenmek benim için zordu.

Adı çıkan isyancılarla ilişkili olmak, neredeyse her zaman infazla sonuçlanan bir soruşturma için yeterince geçerli bir nedendi.

Mutfakta oturmuş sessizce birinin beni yönlendirmesini beklerken içeri bir çocuk girdi. Yavaş adımlarla küçük mutfak masasının arkasına geçerek karşıma oturdu.

Çocuk dedim çünkü belli ki yaşı benden küçüktü ama görüntüsü hiç de çocuğa benzemiyordu.

Uzun boylu, geniş omuzlu, neredeyse amcamdan çok daha iri kıyımdı. Bu gece teste girecek diğer kişi o olmalıydı. Neden Orin Killion’la gelmediğini merak ettim.

Amcam mutfağa gelerek, “Bu Alex Killion, bu da yeğenim Elle,” deyip bizi tanıştırdı.

Onu tanıyordum, daha önce birkaç kez dışarıda görmüştüm. Esmer teni ve uzun siyah saçları çok güzeldi.

Kalın kirpiklerle çevrelenmiş iri, koyu renk gözleri vardı. Yüzü ciddiydi. Beni selamlamak için bile başını önünden kaldırmadı.

Kıvırcık saçları omuz hizasındaydı. Elini saçlarının arasından gelişigüzel bir rahatlıkla geçirirken yanaklarımın kızardığını hissettim.

Saç, kültürümüzde önemli bir yer tutuyordu. Kutsaldı. Saçımızı kesmezdik, kurt ve sürünün bir üyesi olarak kimliğimizle duyduğumuz gururun bir yansımasıydı.

Benim saçlarım belimdeydi ama Alex’in saçları benimkinden daha güzeldi. Saçına önem verdiği her halinden belli oluyordu.

Amcam bize bakıp boğazını temizledi. Vakit neredeyse gelmişti.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok