Alfa Grayson - Kitap kapağı

Alfa Grayson

Midika Crane

Bölüm 3

Lexia

Adrian arabadan çıkmama yardım ederken, "Bu arada çok güzel görünüyorsun,” diye mırıldanıyor.

Onu görmezden gelerek elbisemi düzeltiyorum, manzaranın güzelliğine bakıyorum. Partiyi, Tutku Alfası Isaiah veriyor.

Sürüsü pek iyi bir durumda olmasa da, hâlâ her yıl en şatafatlı partiyi düzenliyor.

Merakla, "Sakıncası yok, değil mi?" diye sorarken hâlâ Isaiah'ın arazisine bakıyorum.

İnsanlar etrafta dolaşıyor, herkes kendine has bir tempoda içeri giriyor. Hemen hemen her köşede korumalar nöbet tutuyor.

Onlara baktığımda hepsinin bizi dikkatli gözlerle izlediğini görüyorum.

"Aklından ne geçiyor?"

Kollarımı bağlayarak, "Bu gece ne yapmam gerekiyor?" diye soruyorum.

Etrafa bakınca, Alpha Isaiah'ın sürüsünün birkaç yıl önce yoldan çıkmış olmasının ne kadar utanç verici olduğunu anlıyorum.

İsyan eden sürü üyelerini dizginlemeye çalışan Isaiah çok zorlanmıştı.

Disiplin Alfası’yla yaptığı işbirliğinin sebebi buydu.

"Sorun değil Lexia. Burada iş yapıyoruz, zaten sevgili falan da değiliz," diyerek beni teskin ediyor.

Kafamı eğip gümüş rengi elbisemin ay ışığının altında nasıl parladığına bakıyorum. Adrian bana biletimi uzatıyor.

"Dikkatinin dağılmasına izin verme. Alfa Noah'ı bul, bilmen gerekenleri öğren ve onun yanından hemen ayrıl,” diyor Adrian.

Planı bildiğimi göstermek için başımı sallıyorum.

Etrafta dolaşarak, Isaiah'ın arazisinin çift kanatlı kapısına doğru tek başıma yürüyorum.

Kulağıma kıyıya çarpan dalgaların sesi gelirken bir yandan da denizin kumlu kokusunu hissediyorum. Tutku Sürüsü kıyıda yaşayan tek sürü ve bu benim pek alışkın olduğum bir durum değil.

İntikam Sürüsü, daha serin tarafa yani Güney’e, Tutku Sürüsü ise daha tropikal olan Kuzey’e ait.

Bir sorunla karşılaşmadan partiye varıyorum. Kimse kim olduğumu sorma zahmetine girmiyor ve ben de fark edilmeden kalabalığın arasından içeri sızıyorum.

Olur da biri benimle konuşmak isterse diye geçmişimle ilgili sade bir hikayem de var.

Fakat Alfaların varlığı herkesin dikkatini dağıttığı için hikayemi kullanmam gerekeceğini pek sanmıyorum.

"Affedersiniz" ve "Özür dilerim," diye mırıldanarak dans eden kalabalığın arasından geçiyorum.

İlerledikçe kalabalık azalmaya başlıyor. Gözlerimle etrafı tarıyorum. İnsanların giydiği abartılı kıyafetlerin dikkatimi dağıtmaması için özen gösteriyorum.

Amacım Alfa Noah'ı bulmak. Görünüşe göre Alfa Noah bir köşede çok resmi görünen takım elbiseli iki kişiyle konuşuyor.

Sinir oluyorum, kalabalık dans pistine geri dönüyorum ama gözüm sürekli onun üstünde.

O da, çoğu Alfa gibi, doğuştan yakışıklı. Gür, sarı saçları, doğuştan gelen bronz teniyle tezatlık oluşturuyor.

Gözleri benim gözlerime benziyor ama benimkilerden çok farklı; önündeki adamı inceleyen çok daha açık ve parlak renkli yeşil gözleri kıvılcımlar saçıyor.

Gözlerimi Noah’tan ayırmadığım için önüme bakmadan yürürken aniden birinin sırtına çarpıyorum.

Geriye doğru sendeleyerek gözlerimi kırpıştırıyorum, yönümü kaybetmeyi başarıyorum.

Alnımı çarptığım adam arkasına dönmüyor bile. Hatta, önündeki sevimli kadınlarla konuşmaya devam ediyor.

Kaşlarımı çatarak adamın siyah takımına bakarken onu yumruklama dürtümü dizginlemeye çalışıyorum.

Yürürken önüme baksam iyi olurdu tabii ama o da en azından dönüp özür dileyebilirdi.

Kızgın bakışlarımı bastıramayıp geniş omuzlu adamı dürtüyorum. Adam arkasına döndüğü an kızgınlığım uçup gidiyor.

Şimdiye kadar gördüğüm en yakışıklı adamlardan biriyle karşı karşıyayım. Bir Alfa olduğu kesin.

"Yardımcı olabilir miyim?" diye soruyor.

Sesi o kadar yumuşak ve şehvetli ki tenimi okşuyor. Vücudumdaki ürpermeyi bastırmaya çalışıyorum.

Dipsiz bir kuyu gibi insanı içine çeken menekşe rengi gözleri, tüm vücudumda dans ediyor, beni sessizce gözlemliyor.

Gözleri o kadar yanıltıcı ve mistik ki kendimi onun gerçek olup olmadığını sorgularken buluyorum.

"Üzgünüm," diye mırıldanıyorum. İçimdeki hayranlık ve korkuyla birkaç adım geriliyorum.

Koyu renkli saç tutamları, güneşte hafifçe yanan alnına, o delici bakışları kapatacakmış gibi gölge düşürüyor.

Işıklar ya da gözlerim beni yanıltıyor mu bilmiyorum ama siyah saçlarında çok hafif mor yansımalar var gibi görünüyor.

Bana sırtını dönmesini bekliyorum, özellikle de benden çok daha güzel kadınlarla vakit geçiriyor olduğu için.

Bunun yerine, tarif etmekte zorlandığım adam uzun kollarını bana uzatıp kollarımı yumuşak ellerinin arasına alıyor. Kapana kısılıyorum.

Onun pençesinden kurtulamadığım için değil, bakışları beni yerime sabitlediği için.

"Neden üzgünsün? Seninle ilgilenmemi istedin, ben de isteğine karşılık veriyorum," diyor koyu renkli kaşlarından birini kaldırırken.

Ona bakmadan duramıyorum. Her kimse, bir Alfa olduğu kesin ama hangi Alfa olduğunu anlayamıyorum.

Sesimi az önce yarattığım utancın kalıntılarından kurtarmaya çalışıp "Sana çarptığımı fark etmedin mi?" diye soruyorum.

Kaşlarını çatıyor, pürüzsüz alnı şaşkınlıkla kırışıyor. Yüzündeki ifadeye bakılırsa, başımın omurgasına çarpıp top gibi sektiğini hissetmemiş.

Sanki sözlerim evrende bir şeyi tetiklemiş gibi, biri sırtıma çarpıyor. Önümdeki adama doğru sendeliyorum.

Beni yanına çekerken tutuşu sıkılaşıyor. Birden bana çarpan adamla yüz yüze geliyorum.

Kalabalığa karışmadan önce bana göz kırpan sarhoş bir adam.

Hayretle "Dans pistinde olduğumuzdan bundan daha farklı bir durum bekleyemeyiz," diyen Alfa, uzun boyu sayesinde tüm mekanı gözleriyle tarıyor.

Tabii ki haklı ama Noah'ı en iyi buradan görebiliyorum.

Birden, görevimi hatırlayıp Noah'ın hâlâ onu son gördüğüm yerde olup olmadığına bakıyorum.

Alfa, koyu renk saç tutamlarının arasından bana bakıp "O hanımefendilerle sohbetimi böldün. Bana bir dans borcun olduğunu düşünüyorum," diyor.

Ani teklifine şaşırarak başımı iki yana sallıyorum.

Son cümlesi yeni bir şarkının başlangıcını ima ediyor gibi görünüyor. Şarkının sözleri yabancı ve bu sözlere tatlı bir melodi eşlik ediyor.

Davetkâr bir edayla çıplak elini bana uzatıyor.

Adamın menekşe gözleri, müzik ve mekanın atmosferi yüzünden baştan çıkarak elimi hevesle adamın avucuna bırakıyorum.

Beni kalabalığın derinliklerine götürüyor, bizi anın içine çekiyor.

Göz alıcı güzelliğine rağmen insanların arasında fark edilmeden zarifçe süzülüyor. Onu takip ediyorum.

Kendine has büyüsü beni mest ediyor. Özellikle de beni vals yapmak için kucaklayıp gülümsemesiyle tüketirken.

"Sen kimsin?" Sesim biraz yüksek çıkıyor.

Bu adam her kimse, beni büyüledi ve bu büyüden kaçmama imkan yok. Kaçmam mümkün olsa bile kaçmayı ister miydim bilmiyorum açıkçası.

Bir an için cevap vermiyor. Müziğin ritmine uyum sağlayıp ona odaklanıyorum.

Belki de o anda sarhoş olmasaydım, etrafımızı saran gölgelere daha fazla dikkat ederdim.

Beni kendine çekiyor ve kulağıma "Jasper," diye fısıldıyor.

"Adanmışlık Alfası mı?” diye soruyorum nefes nefese. Bundan şüphe duymamam gerekiyormuş gibi geliyor ama duymalıyım. Şu anda onun kollarında dans ediyor olmam imkansız olmalı.

"Çok zekisin,” diyor. “Ama Adanmışlığın Alfası yıllardır kayıp."

Alfa Jasper karanlıkta kaybolmuş ve bir daha geri dönmemişti. Söylentilere göre Hayalet Kurtlar tarafından kaçırılıp öldürülmüştü ama şu an karşımda duruyor.

Güzel giyimiyle ve o eşsiz renkli gözleriyle bana bakıyor.

"Öyle miyim?" diye soruyor Jasper. Bundan keyif alıyor. Elinin belimdeki ağırlığı aniden ortaya çıkıyor.

"Eğer gerçekten Jasper isen, o zaman neden kimse dönüşünü kutlamıyor?" diye sormaya karar veriyorum.

Başını eğip elimi eline alıyor. Müzik değiştikçe beni dar bir çemberde döndürüyor. Dönüş bitince beni tekrar kollarında yakalıyor.

Omuz silkiyor. "Belki de hiç gitmemişimdir."

Merakla "Ne demek istiyorsun?" diye soruyorum. Aşk sarhoşu aptal bir çift gülerek tökezleyince onlardan kaçmak için yana doğru adım atıyoruz.

"Bence bu konuyu şu an konuşmamalıyız, Lexia," diyor sakince.

İrkilerek birkaç adım geri atıp kollarının arasından çekiliyorum.

Adımı bildiği için endişeleniyorum. O ise yarım yamalak bir gülümsemeyle bana sırıtıyor ama kurnaz bakışları ne yaptığını tam olarak bildiğini gösteriyor.

Bana doğru bir adım daha atıyor, ben yine bir adım geri çekiliyorum.

"Adımı nereden biliyorsun?" diye soruyorum, içimde aniden korku beliriyor.

Yaptığı büyünün etkisi geçti.

Jasper cevap vermek yerine omzunun üzerinden bana bakıyor. Grayson kalabalığın arasından geçip giderken Jasper’ın ona baktığını görüyorum.

Yanımdan geçip gitmeden önce hızlıca "Bu gece görüşürüz Lexia," diyor.

Jasper’ın gittiğinden emin olabilmek için etrafta dolanıyorum. Görebildiğim tek şeyse bu insan kalabalığında hiç iz bırakmadan gitmiş olduğu.

"Lexia? Burada ne işin var?" Omzumda bir el hissediyorum, beni kendine doğru döndürüyor.

Grayson her zamanki yakışıklılığıyla tam önümde duruyor. Koyu renk kıyafeti, kravatı ve kağıt inceliğinde eldivenleriyle göz kamaştırıcı görünüyor.

Bakışları üzerimde geziniyor, gözlemlerini kendine saklama zahmetine girmiyor.

Bir anda "Az önce Jasper'la birlikteydim," diyorum. Grayson şaşkınlık içinde kaşlarını çatıyor.

Onu karşımda dikilirken görmek tıpkı ona dokunma isteğim gibi beni bunaltıyor.

Söylediklerine konsantre olmaya çalışıp bu düşünceyi uzaklaştırıyorum.

Grayson, "Jasper gitti ve geri dönmeyecek,” diyor.

İşte bu kafamı karıştırıyor. Jasper'ın daha az evvel buradaydı. Hayal görmediğime, Grayson'ın bize doğru baktığını gördüğüme eminim.

"O ve ben kelimenin tam anlamıyla birlikte dans ediyorduk," diye ısrar ediyorum, acı bir sıkıntıyla elimi yüzümde gezdirerek.

Grayson çıplak kolumu tutuyor, yumuşak eldiveni aramızdaki tek şey. "Sarhoş olmamalısın Lexia."

İnanamayarak ona bakıyorum. Sarhoşluğum hakkında onu azarlayarak zamanımı boşa harcamalı mıyım emin değilim.

Açıkçası, içiyor olsam bile onu ilgilendirmez. Beni endişelendiren bu değil.

Grayson Jasper'ı görmedi ama ben gördüm...

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok