Melek ve Şeytan - Kitap kapağı

Melek ve Şeytan

Marie Rose

İkinci Bölüm

DAMIEN

Başımın arkasındaki tanıdık ağrıyla dün gece aklıma geldi.

Işıltılı Hayatlar Kulübü’nde o embesil Marcus Filton’la halletmem gereken bir iş vardı ama doğrusunu söylemek gerekirse birkaç duble viskiden sonra ne konuştuğumuzu bile unutmuştum.

Mevzubahis işim olduğunda kararlı bir adamdım ancak Filton gibi adamlarla iş yaparken öfkemi dizginleyemiyordum.

Kibirli olduğundan parasıyla tüm sorunlarını çözebileceğini düşünüyordu ama kibrinin dönüp dolaşıp onu boğacağından habersizdi.

İnsanlar paranın sağlayabileceği güç hissine kendisini kaptırsa da bu güç ve şans bittiğinde, kurt sürüsüne terk edilmiş yavru bir kuzu misali arkasına saklanacak hiçbir şeyi olmadan savunmasız kalırdı.

Her zamanki VIP kabininde oturmuş kulüpteki sarhoş maskaralıklarını izliyordum ki kucağımda yeni bir ağırlık hissettim.

Kucağıma kurulmuş gizemli kadına döndüğümde, gördüğüm manzara karşısında pek de şaşırmadım.

Boyalı sarı saçları ve yeterince yakından bakarsam muhtemelen lens olan mavi gözleriyle sıradan bir parti kızına benziyordu.

Ortalama fiziğiyle kulüpteki en az dört kadını andırıyordu ama genç bir kadını ihtiyaçlarından mahrum bırakacak hâlim yoktu.

Şimdi bir salı sabahı, saatin yedisinde çıplak sırtını bana yaslamış bir başkasıyla yatağımdaydım. Bu benim için alışılagelmiş bir olay olsa da iş onları postalamaya gelince her zaman bir güçlük çıkıyordu.

Bazıları daha fazlasını istemeye karar verip kahvaltı için yeterince uzun süre kalmaya çalışırken, diğer düpedüz deliler bunun tek seferlik bir şey olduğuna inanmayı reddediyordu.

Vücudunu elimden geldiğince hızla, muhtemelen olması gerekenden daha sertçe üzerimden iterek, hızlı bir duş almak ve önümdeki yoğun güne hazırlanmak için boş odadaki bağlantılı banyoya yöneldim.

Hızlı bir duştan sonra, alkolle seksin kokusunu tenimden arındırıp dişlerimi fırçalayarak, dün geceden hiçbir iz kalmadığından emin olmak için gargaramı kullanarak ağzımdaki son tattan da kurtularak, belime bir havlu sarıp kıyafet dolabıma yöneldim.

Banyodan çıktığım anda yalnız olmadığımı fark ettim. Neden kadınlar akıllıca davranıp beni dinleyerek sabahımı kolaylaştırmıyordu?

“Hâlâ burada ne işin var?” Bunun üzerine ne düşündüğünüzü biliyordum ama evet, kendine saygı duyan tüm kadınlara saygı duyuyordum.

Sırf diğerlerinden farklı göründüğü için rastgele bir yabancıyla eve giden bu tarz kadınlar ertesi sabah evden kovulduklarında alınmamalıydı.

Kadınların keyifli vakit geçirmek istemesini kesinlikle anlıyordum ama en azından ilk fırsatta yatağa atlamak yerine öncesinde kendilerine içki ısmarlanmasına izin vermelilerdi.

“Selam bebeğim, dün gece sahiden çok güzeldi. Sana kahvaltı hazırlamamı ister misin?” Ne yapmam gerektiğini ve bir sonraki klasik cümleyi söyledikten sonra neler olacağını bildiğimden gözlerimi devirdim.

“Alınma Abbie ama dün geceyi hatırlamıyorum bile. Sadece tek gecelik bir şeydin ve ben kıyafet dolabımdan çıkmadan önce kahvaltı işini es geçip evden gitmeni tercih ederim.”

Ona tek bir bakış bile atmadan arkamı dönüp biraz düşündükten sonra beyaz bir tişörtle siyah bir kot pantolon giydim, yine de kombinimin üzerine biraz çaba sarf ettiğimi göstermek için şık bir ayakkabı seçtim.

Odaya döndüğümde onun burada olduğuna dair herhangi bir belirti görmediğimden, artık evden çıkıp beni bekleyen yoğun iş günüme başlayabileceğimi düşündüm.

Dört arabalık garajıma doğru yürürken, mat siyah Audi R8 Spyder’ı, yani hayatımdaki tek aşkımı ve değişmez favorimi seçmeye karar verdim.

Motor selam verircesine mırıldandığında, yola koyulup güne başlamadan önce motorun yumuşak uğultusunu memnuniyetle karşıladım.

Daha yola çıkalı on dakika bile olmamıştı ki telefonumdan yükselen iğrenç zil sesiyle dikkatim dağıldı.

Ekrana baktığımda Sophie’nin mesaj attığını gördüm.

Sophieİşe geçerken kafeye uğra. Ciddi bir konuşma yapmamız gerek!

Konuşmanın boş odadan çıkarken gördüğü kadın hakkında olacağını hâlihazırda tahmin edebiliyordum. Yine de şikâyetçi değildim. Benimle ilgilenmesini ve benim için en iyisini istemesini sevsem de artık yetişkin bir adam olduğumdan kendi seçimlerimi yapabilirdim.

On dakika sonra arabamı yolun kenarına park etmiş, kendimi Sophie’nin çekeceği acımasız fırçaya hazırlıyordum.

Onunla bu meseleyi konuşmaktan korktuğum yoktu, sadece her zaman aynı şeyleri tekrar edip duruyordu.

“Damien, ne zaman önüne gelenle düşüp kalkmayı bırakacak ve yuva kurabileceğin hoş bir kadın bulacaksın? İstersen seni biriyle tanıştırabilirim. Bence onu gerçekten seveceksin. Ayrıca, göçüp gitmeden önce evde emekleyen bebekler görmek istiyorum!”

Sophie her zaman biraz dramatik davransa da onu seviyordum. Kafenin kapısını açmamla, herhangi bir çalışanı müşteri geldiği konusunda uyarmak için hazır bekleyen zil sesi içeride yankılandı.

“Ben arka taraftaki işimi hallederken, sen de öndeki müşterilere bakar mısın tatlım?” Teyzemin mutfaktan geldiğini tahmin ettiğim bağırışını duydum.

Her zaman mutfakta ya rafları yeniden düzenliyor ya da bulduğu yeni bir tarifi mükemmelleştiriyordu.

“Elbette Sophie, burası bende.” Çok keskin olmayan bu yumuşak ve ferah ses kulaklarıma ulaştığında, müzik gibi tınlayarak göğsümün derinliklerini yeni bir tür sıcaklıkla doldurdu.

Meleğin sesi kesilir kesilmez, yan depodan sesi kadar meleksi bir kadın çıktı.

Büyüleyiciydi. Bir sürü kadın görmüştüm ama hiçbiri karşımdaki şaheser gibi değildi. Hâlinden masumiyet ve nezaket akıyordu.

O anda bedenimi esir alan duyguyu tarif edemezdim; kan dolaşımımda binlerce elektrik kıvılcımı akarken ne bunu durdurmak istiyor ne de garip bir şekilde buna engel olmak istediğimi hissediyordum.

Sol bacağındaki hafif hareketi görünce bana yaklaşmaya başladığını anladım.

Şaşkınlığımın etkisinden sıyrılıp yeşil gözlüğü meleğe baktım; bana doğru sakin adımlar atarken, yürümekten ziyade âdeta süzülüyor, bu da yaydığı aurayı daha da güçlendiriyordu.

Bana yaklaştıkça onu daha detaylı süzmeye başladım. Muhtemelen bir altmış boylarındaki bu kadının, kesinlikle tüm doğru noktalarda kıvrımları vardı.

Daha tek kelime konuşmadığım bu kadın, beni etkisi alanına çoktan hapsetmişti.

Aramızdaki mesafe azaldıkça, gövdesini her hareket ettiğinde yüzünü hafifçe buruşturduğunu fark ettim.

Yaralandığına dair başka bir gösterge var mı diye onu kontrol etmeye devam etsem de bileğinin kenarındaki, önlüğünün içinden görünen belli belirsiz morluk dışında bir şey bulamadım.

“Bu sabah size nasıl yardımcı olabilirim efendim?”

Çok geçmeden yürüyen tanrıça tarafından bir kez daha hipnoz edildiğimi fark edince, başımı hafifçe iki yana sallayarak karşımdaki güzelliğe dair tüm düşüncelerimi bir kenara bırakıp burada olma sebebime odaklandım.

“Sophie’yi görmeye geldim. Onu çağırabilir misin lütfen?” Hemen başını salladığında, kahverengi saçlı kadının mutfağa doğru ilerleyip arka tarafta gözden kayboluşunu izledim.

İçten içe nedense ihtiyaç duyduğum bir şeyi kaybetmişim gibi hissetsem de bu duyguyu bir kenara bırakmaya karar verdim.

Beş saniye bile geçmeden Sophie gördüğüm en dağınık hâliyle koşarak arka taraftan çıkageldi.

“Sophie, şuranda bir şey var.” Sophie’nin dağınıklığını vurgulamak için elimle yüzümü fırçalar gibi bir hareket yaptım.

“Sen kapa çeneni bakalım, evlat, kulüpten topladığın bu sürtükleri eve getirmeye devam edersen ölümüm olacaksın. Sabahları kahvaltımı yapmaya çalışırken merdivenlerden yarı çıplak hâlde inan bir kadın görmek istemiyorum. Mide bulandırıcı.”

Haklı olduğunu bilsem de ben böyle biriydim. Yaptığım işte, “işlerimi” yürütürken yanımda duracak bir kadın bulmak ve ona bağlanmak son derece zordu.

Yanımda dimdik durabilecek, dünyaya gururla gösterebileceğim ve sahip olabileceğim tüm aşkla şefkati yağdırabileceğim sevgi dolu bir kadın bulmayı elbette istiyordum.

Dünyama girdiğinde sessizlik yemini imzalaması gerektiği için böyle birini hayatıma sokmam zordu. Yemini bozmak mafyaya ve bana ihanet demekti. Bir kadının böylesi bir yemini etmesini nasıl bekleyebilirdim?

“Haklısın Sophie, sabahları onları görmemeni sağlamaya çalışacağım ama hiçbir zaman karşılaşmayacağını da garanti edemem. Neyse, biraz önce konuştuğum kimdi?”

Yüz ifadesi biraz önceki nutuk faslında yüzüne oturmuş kaş çatmasından gülümsemeye dönüştü.

“O Sienna-Rose Watson. Bir süredir burada çalışıyor ama başka bir yerde yarı zamanlı bir işi daha var. Epey utangaç ama çalışkan biri. Neden? Yoksa hoşuna mı gitti, Damien?”

Gerçekten de hoşuma gitmişti ama onunla ilişki yaşamayı düşünmeden önce hakkında daha fazla bilgi edinmem gerektiğini biliyordum.

Yaralarının utangaçlığıyla ve iki işte birden çalışıyor olmasıyla bir ilgisi olabilirdi. Gizem dolu bu kızın kalbinin şifresini çözecek kişi ben olmak istiyordum.

Teyzeme herhangi bir cevap vermeden kısa bir veda üzerine kafeden çıktım.

Arabama dönüp bana bilgi verecek en iyi kişinin Cole olacağına karar vererek çete evine doğru yola koyuldum; o kendimi bildim bileli en iyi arkadaşımdı.

Rehberi açıp numarasına bastım. İkinci çalışta telefonu açtı. “Diablo.” En iyi arkadaşım olsa da mesai saatleri içinde bana işteki adımla hitap ederdi.

“Bana Sienna-Rose Watson hakkında bulabildiğin her şeyi bulup en kısa zamanda ofisime getir.”

Telefonu kapatıp dün geceki toplantıdan kalan işleri halletmek için, bu gece kulübe geçmeden önce evrak işlerimi bitirmek üzere işe zamanında gitmeye odaklandım.

Sorumluluklarımın çoğunun bulunduğu binanın önüne geldiğim anda Sienna-Rose’u düşünmeye başladım. Acaba bu kız ne saklıyor olabilirdi?

Asansöre doğru yürüyüp en üst katın düğmesine bastım. En üst kat sadece bana ve bulacağım diğer yarıma tahsis edilmişti. Sağdaki son kapıya doğru yürüyüp her zamanki ofisime girdim.

“Diablo, istediği bilgileri aldık.” Cole’un dosyayı çoktan hazırlayıp beni beklemeye koyulmuş olmasına şaşırmıştım, çünkü biraz tuhaf görünüyordu.

“Açıkçası çok fazla bilgi yoktu. Bulabildiğimiz her şeyi bulduk ama kilitli profilinin şifresine erişemedik. Ya sağlam yollarla korunuyor ya da sakıncalı kişilerle ilişkisi var.”

Söylediklerinin doğru olduğunu bilsem de kısa görüşmemizde başını belaya sokacak türden birine benzemediğini düşünüyordum, yine de bir insanı asla dış görünüşüne göre yargılamamak gerekiyordu.

“Teşekkürler Cole.” Dosyayı açtığımda içindeki temel bilgileri gördüm: Sienna-Rose Watson, on dokuz yaşında, bir altmış iki boyunda, Dretton Bulvarı’ndaki adresi, Wayne Watson ile Kristen Watson’ın çocuğu.

Bunların sunucularımızın ulaşabileceğinin çok küçük bir kısmı olduğu konusunda arkadaşım haklıydı. Sienna benim için daha da büyük bir gizem hâline geldiğinden, bir yanım bunu çözmeye daha da heveslenmişti. Onu istediğimi bilsem de nedenini bir türlü bulamıyordum.

“Cole, çocukları topla. Işıltılı Hayatlar Kulübü’ne gidiyoruz. İşimiz bitirdikten sonra kafamı dağıtmam gerekiyor. Altıya kadar hazır ol.”

Çocukları akşama hazırlamak üzere odamdan çıktı. Sessizlik içinde otururken, önümdeki dosyaya tekrar bakmaktan kendimi alamadım.

Hiç kimsenin sebepsiz yere bu denli sıkı korunmayacağını bildiğimden, dosyasında bir şeylerin eksik olduğunun farkındaydım ve bu gizemi çözeceğime emindim.

Bu çekici kadın benim için mükemmeldi. Bu duygunun alelade olmadığını bilsem de hem çalışkan hem de çekingen bu kadında istediğim her şeyin olduğunu biliyordum. Onun hakkında her şeyi öğrenmeliydim.

O benim olacaktı.

Öyle ya da böyle.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok