Savanah: Bir Lycan Kraliçesi Öyküsü - Kitap kapağı

Savanah: Bir Lycan Kraliçesi Öyküsü

L.S. Patel

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Aarya Bedi, Lycan Kraliçesi seçilmeden önce, kralın kalbini kazanmak için yanıp tutuşan başka bir kadın daha vardı. Savanah Willows, tanrısal kral Adonis Dimitri Grey'in kendisini fark etmesi için her şeyini verebilirdi ama kral onu görmüyordu bile. Ancak Savanah, kader arkadaşını hiç beklemediği bir yerde, kralın zindanında bulunca her şey değişti. Tehlikeli ama seksi Lycan serserisi Bradley, eşini bulup tahta sahip olmak için onlarca yıl beklemişti. Ama Savanah, Bradley’nin yok etmeye niyetli olduğu adama aşıktı. Şimdi Savanah zor bir seçim yapmak zorundaydı: Krala duyduğu karşılıksız aşka sadık kalmak ya da Sürü'yü terk edip kurt türünün en kötü adamının kollarında kaderini kucaklamak.

Fazla göster

10 Chapters

Chapter 1

Bölüm 1

Chapter 2

Bölüm 2

Chapter 3

Bölüm 3

Chapter 4

Bölüm 4
Fazla göster

Bölüm 1

Lanet olası

Arya

Bedi!

Elini kolunu sallayarak hayatıma girdiği gece, her şeyin alt üst olduğu geceydi.

Hayatımın aşkını kaybettiğim gece... Kralımı… Adonis'imi…

O daha onu görmeden, ben Lycan'ların kralına yıllarca aşıktım.

Onun, kralın eşinin yerinde olmak için neler vermezdim!

Ama onlar beni şeytan ilân etmişti.

Olsun! Umurumda bile değil!

Hikâyeyi kendi tarafımdan anlatmamın zamanı gelmedi mi?

***

ALTI AY ÖNCE

SAVANAHne olduğunu kesinlikle tahmin edemezsin.
ZAYLAaman tanrım! ne?
SAVANAHamcam bugün kralı görmeye gidiyor
SAVANAH... ve benim de gelebileceğimi söyledi. şu anda arabadayız!
ZAYLAne?
ZAYLAasla
ZAYLAinanmam
ZAYLA!!!!!!!!
SAVANAHama öyle! bütün günü üçümüz bir arada geçireceğiz.
ZAYLAçok şanslısınnnnn
ZAYLAbiliyorsun ki kral da henüz eşini bulmadı
SAVANAHzay, sakın...
ZAYLAsadece söylüyorum 😉

En yakın arkadaşımın mesajını okurken içimde yükselen heyecana engel olamıyordum. Zayla, Lycan’ların kralı Adonis Dimitri Grey'e duyduğum karşılıksız aşkı biliyordu.

Ben eş olmamız ihtimaline dair umudumu çoktan yitirmiştim ama Zayla yitirmemişti.

Arabayı kullanmakta olan amcam Mark'a, "Daha ne kadar var?" diye sordum. Her zamanki gibi cevap vermedi.

Zaten ne yapsam kızıyordu. Bugün kızmasının sebebiyse, kralı ziyarete giderken ne giyeceğime karar vermemin çok uzun sürmüş olmasıydı.

Biliyorum, biliyorum. Çok klişe davranıyordum. Ama ben de kendimce haklıydım; beni de götürmek istediğini sadece birkaç dakika kala söylemişti.

Dolabımdaki tüm elbiseleri denedikten sonra, sonunda vücudumu saran şık, siyah elbisede karar kıldım. Amcamın beni görmezden gelerek kötü davranmasına değen bir tercih yaptığımı düşünüyordum.

Aslında kendimi tanıtsam iyi olurdu. Adım Savanah Willows. Yirmi yaşındayım. Muhtemelen tahmin ettiğiniz üzere, Lycan'ım.

Siz sormadan söyleyeyim; Lycan olan bir eş bulduğu için güç sahibi olup yavaş yavaş kurt adama dönüşen Lycan’lardan değilim.

Daha önce dediğim gibi; ben henüz eşimi bulmadım. Daha önce hiç bir erkeği öpmedim bile.

Ben Lycan formunda doğmuş sıradan bir türüm. Lycan’lığım amcamın tarafından geliyor. Kendisi Alfalar Konseyi üyesi, zaten kralla da bu sayede tanıştım.

Kralın ela gözlerine baktığım an aşık olmuştum. Ama eş olmadığımızı biliyordum. Bu gerçeği ne zaman hatırlasam, kalbime tekrar tekrar bıçak saplanıyormuş gibi hissediyordum.

Eşinizi bulduğunuz zaman bunu mutlaka anlayacağınızı söylerler, ama ben insanların bahsettiği o midede kelebekler uçuşması hissini hiç yaşamamıştım. Onun da bana karşı hiçbir şey hissetmediğine emindim.

Onunla yüz yüze gelebildiğim nadir anlarda, bana şöyle bir bakış atsa bile kendimi şanslı sayıyordum.

O kendi eşini bulamamıştı, ben de kendi eşimi.

Aslında yanıldığımı düşünmedim desem yalan olurdu. Ya haksızsam? Ya o benim eşimse ne olacaktı? Böyle şeyler düşünüp hayal kurmanın aptalca olduğunu da içten içe biliyordum.

Tek umudum ikimizin de eş bulamamasıydı. Bu teorik olarak mümkündü. Bazı kurtlar eşlerini bulmadan ölürdü. Bu, şekil değiştirenlerin hayatındaki acı gerçeklerden biriydi.

Eşimin oralarda bir yerlerde olduğuna dair umudumu çoktan yitirmiştim. Çünkü çoğu kurt, eşiyle on sekiz yaşında tanışırdı. Ben on sekiz yaşına gireli iki sene olmuştu ama eşimi bulamamıştım.

Belki kral, eşinin öldüğünü düşünüp onun yerine benimle ikinci bir şans bağı kurmayı seçerdi. Kulağa biraz psikopatça geldiğini biliyorum ama onu seviyordum işte.

O noktada, bu benim tek umudumdu. Jack’in Titanik'in sonunda sıkı sıkı tutunduğu tahta parçasına tutunur gibi bu umuda tutunuyordum.

***

"Savanah, uyan!" Amcamın sert sesiyle irkilerek uyandım. Kaykıldığım yerde doğrularak gözlerimi kırpıştırdım. Fark ettiğim ilk şey, uyurken siyah elbisemin kırışmış olmasıydı.

Pencereden dışarı bakınca devasa kraliyet sarayının garaj yolunda olduğumuzu gördüm. Her taraftan kuleler yükseliyordu. Sarayın dış duvarı tam önümüzdeydi.

Arabadan inip elbisemi ve saçımı çaktırmadan düzeltirken heyecandan bayılacak gibi hissettim. Aşkımı her an görebilirdim!

Amcam arabadan inerken bana şüpheci bir bakış attı.

Sinsice, "Neyin peşindesin Savanah?" diye sordu. Sorusu karşısında göz devirmekle yetindim.

Eşimi bulamadığım on sekizinci yaş günümden beri amcam bana çok kötü davranıyor, beni hiçbir şekilde ciddiye almıyordu. Eşim olmadığı için hiçbir değerim olmadığını düşünüyor gibiydi.

Kolumu kavradığını hissedince aniden dönüp yüzüne baktım. İyice gerilmiştim. Neden bana öyle bakıyordu?

Alaycı bir tavırla, "Seni saraya neden davet ettiğimi merak etmiyor musun?" diye sordu. Birden büyük bir hayal kırıklığı hissettim.

Beni iyi niyetle davet ettiğini düşünerek aptallık etmiştim. Çünkü amcam hep bir işler çevirirdi ve beni de işlerine alet etmeyi alışkanlık hâline getirdiğini artık biliyordum.

Titreyen sesime engel olmaya çalışarak, "Ne… Ne planlıyorsun?" diye sordum. Amcamın damarına basmak da istemiyordum.

Yaklaşıp kulağıma fısıldadı.

"Bugün Konsey'e bir sürü önemli adam geliyor. Hepsinin bir ortak noktası var. Peki ne olduğunu biliyor musun?"

Sinirlerim hafifçe bozulmaya başlarken başımı hayır anlamında salladım.

"Hepsinin eşi ölmüş. Ayrıca hepsi de çok güçlü. Bugün ailemiz için yeni bir bağ oluşturacağız. Anlıyor musun?"

Mideme yumruk yemiş gibi oldum. Ne demek istediğini anlıyordum.

Aileler arasında yeni bir ittifak kurabilmek için beni Kral Dimitri'nin konseyindeki adamlardan biriyle evlendirecekti. Kralın kendisini beklememe izin vermeyecekti.

Vakit kazanmaya çalışarak sessizce, "Ama... Ya benim gerçek eşim dışarıda bir yerlerdeyse?” diye sordum.

Amcam, "Boşuna uğraşma,” diye hırladı. "İkimiz de eşinin muhtemelen bir çukurun dibinde geberdiğini biliyoruz.”

"Bugün kralın konseyindeki adamlarla sohbet edeceksin. Sakın Dimitri’yi her gördüğünde yaptığın gibi onunla yılışık yılışık flört etmeye kalkma!”

"O senin gibi fahişelerle ilgilenmiyor. Bunu aklına soksan iyi edersin.”

Amcam beni kolumdan tutup saraya doğru çekerken başımı çaresizce eğdim. İçten içe kıkırdıyordu. Sanki beni cezalandırmak, bana kötü davranmak hayattaki en büyük zevkiydi.

Saraya yaklaşırken Dimitri'ye dair son umutlarımın da yavaş yavaş yok olduğunu hissedebiliyordum. Kendimi amcama en fazla parayı kazandıracak meclis üyesinin zorunlu eşi olma fikrine alıştırmaya çalışıyordum.

***

Bir daha ömrüm boyunca bir meclis üyesi görmek istemiyordum.

Saatler geçmişti. Tam dört saattir tuhaf bir sirk hayvanı gibi etrafta dolanıp duruyordum. Amcam beni müzayededeki değerli parçaymışım gibi potansiyel taliplere gösteriyordu.

Bana gösterdiği adamların hepsi buruşuk ve iğrençti. Çoğu altmışlı ya da yetmişli yaşlarda görünen kurt adamlardı (ki bu muhtemelen aslında yüzlerce yaşında oldukları anlamına geliyordu).

Her biri beni gözleriyle soyuyormuş gibi bakıyordu.

Daha da kötüsü, kralla konuşabilmek bir yana, onu görememiştim bile.

Aslında amcamın planladığı şeyi krala anlatırsam bana yardım edebileceğini ummuştum. Ama onu hiçbir yerde görememiştim.

Artık sadece eve dönmek ya da en azından oturup Zayla'ya nasıl kâbus gibi bir gün geçirdiğimi anlatmak istiyordum.

Amcam beni tekerlekli sandalyedeki yaşlı bir adama doğru çekiştirirken, "Buraya gel," diye homurdandı. "Toparla kendini! Sakın beni rezil etme, salak kız!”

Tam o anda odaya nefis bir koku yayılınca olduğum yerde durup kapıya döndüm.

Amcam beni durdurmaya çalışmamıştı bile, nedenini biliyordum. Odadaki diğer herkes gibi o da salonun girişine dönmüştü.

O odaya girdiği anda yanaklarımın yanmaya başladığını hissettim.

Adonis Dimitri Grey. Lycan’ların kralı. Onu daha önce kaç kez gördüğümün hiçbir önemi yoktu; onu her gördüğümde gerçek olduğuna inanmakta güçlük çekiyordum.

Yunan tanrıları gibi yapılıydı. Çoğu Lycan kaslıdır ama bu adam başka bir seviyedeydi.

Mükemmel şekillendirilmiş koyu kahverengi saçları, başının üzerine takacağı herhangi bir taçtan çok daha güzel duruyordu. Alnına dökülen kalın buklelerin altından parlak ela gözleriyle odayı inceliyordu.

O öne doğru bir adım atınca tüm salon tamamen sessizleşti. Çarpıcı bakışlarını kendisini bekleyen konsey üyelerine çevirdi.

Gözleri bir anlığına bana kilitlendi. Nefesimin kesildiğini hissedebiliyordum. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, bir an için göğsümden fırlayacak sandım.

Artık gözlerini kaçırmasını bekliyordum ama neden hâlâ bana bakıyordu?

Bir saniye! Bana mı yaklaşıyordu?

Bana doğru yürürken ayaklarından çıkan gümbürtüyü duymasam hayal gördüğüme yemin bile edebilirdim. Gözlerinde sert bir ifade vardı.

Önümde durdu. Bakışlarımı yere çevirmek için kendimi zorladım.

Neler oluyordu böyle? Daha önce bana en ufak bir ilgi göstermemişti. Şimdi neden yanıma geliyordu?

O sırada çenemin altında bir parmak hissettim. Başımı hafifçe kaldırıp yüzüne bakmamı sağladı. Yıllardır düşlerimi süsleyen o güzel yüze bakarken nefesim kesildi.

"Burada ne yapıyorsun?"

Sesi kadife gibiydi, çikolata gibi tatlıydı.

"Kral Ado… Yani Dimitri," diye kekeledim. Sanki birdenbire konuşmayı unutmuştum! Sadece kralın en yakın arkadaşlarının ona Adonis demesine izin verildiğini az daha unutuyordum.

Kralın gözleri yavaşça karardı. Bakışları öfke doluydu.

Sonra sırtını dikleştirip benden uzaklaştı.

"Aslında neden burada olduğunu biliyorum," dedi. Bana öyle bir nefretle bakıyordu ki, korkudan bayılacak gibi oldum.

Kral koridor boyunca yerleştirdiği muhafızlara döndü.

"Muhafızlar! Götürün şu haydut pisliği!” diye hırladı.

Haydut pislik mi? Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki. Kral benim haydut olduğumu mu düşünüyordu?

Ben daha konsey üyesi Mark'ın yeğeni olduğumu söylemek için ağzımı açamadan, güçlü eller yakama yapışıp ağzımı metal bir tıkaçla kapattı.

Yalvaran gözlerle amcama baktım, ama bakışlarında herhangi bir acıma yoktu. Her zamanki gibi soğuk ve çıkarcı görünüyordu.

Krala, yıllardır gizlice sevdiğim adama bakıp ağzımdaki tıkaçtan duyulması mümkünmüş gibi bağırmaya çalıştım. Ama muhafızlar beni zindanlara doğru sürüklerken o, bakışlarını kaçırmakla yetindi.

***

Ben daha ne olduğunu anlayamadan beni sert toprak zemine fırlattılar. Yere düştüğüm gibi nefesim kesildi.

Etraf zifirî karanlıktı. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atarken çılgınca etrafıma bakınıp bir şeyler görmeye çabaladım.

Ancak sadece metal parmaklıkların çarparak kapanma sesini ve uzaklaşan ayak seslerini duyabildim.

Sonra derin bir sessizlik oldu.

Uzunca bir süre taş zeminde kıvrılıp kaldım. Neler olup bittiğini bilmiyordum. Nasıl olmuştu da kralın meclisindeki bir misafirken zindanındaki bir mahkûma dönüşmüştüm?

Yavaşça doğrulup etrafıma bakındım. Yakınlarımda bir duvar olduğunu fark ettim. Zemin boyunca sürünerek duvara yaslandım.

Gözlerimi kırpıştırdım. Karanlığa yavaş yavaş alışmaya başladığımı fark ettim.

Mağara gibi bir yerdeydim. Duvarlardan birine bir kapı oyulmuştu. Paslı kapı, kalın parmaklıklarla sıkı sıkıya kapatılmıştı. Odanın geri kalanıysa görülemeyecek kadar karanlıktı.

Titreyerek bacaklarımı birbirine bastırdım. Özenle seçtiğim güzel elbisemin yırtıldığını o an fark ettim.

Gözümden bir damla yaş aktı. Dudaklarımdan kaçan hıçkırığa engel olamadım. Sesim korkunç bir hayaletinki gibi duvarlarda yankılandı.

"Sus, küçüğüm. Ağlama."

Elimde olmadan çığlık attım. Ses karanlığın içinden, sadece birkaç adım ötemden gelmişti. Benim bulunduğum hücreden geldiğine emindim.

Güçlü görünmek için elimden gelenin en iyisini yaparak, "Kim var orada?" diye sordum. Sesim kendinden emin çıkmıştı, ama içten içe deli gibi korkuyordum.

Tam o sırada önümde bir hareketlenme fark ettim.

Uzun boylu biri sanki karanlığın içinden çıkıyormuş gibi ayağa kalktı.

Öne doğru bir adım attı. Kollarımda garip bir karıncalanma hissettim.

İlk başta bu hissin sebebinin, korkudan bayılmak üzere olmam olduğunu sandım, ama sonra kemiklerime doğru yayılan bir sıcaklık hissetmeye başladım. Karanlığın içindeki figür yaklaştıkça iyice sıcaklıyordum.

Neler oluyordu böyle?

Karşımdaki yaklaşırken burnuma hafif bir çam kokusu geldi.

O bir erkekti. Kaslarının şişkinliğinden anlayabiliyordum.

Hissettiğim sıcaklık artarken, "Bana ne oluyor?" diye sordum.

İyice yaklaşan adam artık tam tepemde duruyordu. Kaslı ama yetersiz beslendiği belli olan vücudunu görebiliyordum. Sadece yüzünü seçemiyordum.

Tek elini dağınık siyah saçlarında gezdirip kıkırdadı.

"Anlamadın mı, küçüğüm?"

Çömelince yüzü biraz daha netleşmeye başladı.

Yüzündeki korkunç pençe izlerini görünce nefesim kesildi. O izlere sebep olan her kimse, onu öldürmek için garip bir dürtü hissettim.

Tehlikeli ama yumuşak bir sesle, "Görünüşe göre birbirimizi bulduk," dedi.

Bakışlarım ince dudaklarına ve yara izli burnuna kaydı.

Sonra elektrik yeşili gözlerine baktım. Tam o anda beynimden vurulmuşa döndüm.

Daha fazla konuşmasına gerek yoktu. O yoğun hislerin ne anlama geldiğini biliyordum.

Ama o kelimeyi onun ağzından duymak, hayal ettiğimden bile daha etkileyiciydi.

"Eşim," dedi. Sesi ürkütücü bir şekilde duvarlarda yankılandı.

Söylediğini algılamam birkaç saniye sürdü.

Bunun yaşandığına inanamıyordum.

Ben Kral Ado Dimitri'nin ikinci şansı olmak için planlar yapıyordum.

Platonik aşkım tarafından kraliyet zindanına atılıp bu tuhaf, ölümcül görünümlü mahkûm tarafından sahiplenilmek aklımın ucundan bile geçmemişti.

Ama damarlarımda dolaşan, vajinamda yoğunlaşan hisleri inkâr edemezdim.

Kral için hiç öyle hissetmemiştim.

Ama benim istediğim bu değildi.

Değil mi?

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok