Savanah: Bir Lycan Kraliçesi Öyküsü - Kitap kapağı

Savanah: Bir Lycan Kraliçesi Öyküsü

L.S Patel

Bölüm 2

Hâlâ yüzüme bakan adam, başını meraklı bir çocuk gibi bir yana eğmişti.

Yüzü hâlâ tam olarak görünmüyordu. Yeşil gözleri karanlıkta ürkütücü bir şekilde parlıyordu.

Bedenimi saran arzuyu bastırmaya çalışırken kendi kendime, Onu istemiyorum, diye düşündüm.

Bunu düşünür düşünmez Lycan'ımın içimde kükrediğini hissettim. Yüreğimin ne söylediği önemli değildi; Lycan'ım kararını çoktan vermişti.

Beni ayağa kaldırmak için elini uzatan adamı iterken, "Hayır!" diye bağırdım.

Parmaklıklara koşarken ayağım takıldı, az daha düşüyordum.

Kapıya ulaşınca parmaklıklara yapışıp şiddetle sarsmaya başladım.

"Yardım edin!" diye haykırdım. Sesimin dışarıdaki tünelde yankılandığını duyabiliyordum. "Lütfen, beni başka bir hücreye götürün! Burada kalamam!"

Lycan'ımın içimde uluduğunu hissettim, pençeleri kaburgalarımın iç kısmına acıyla saplanıyordu. Tek isteği dışarı çıkıp arkamızdaki yabancıya sahip olmaktı.

Arkamda karanlığın içinde bir kıkırdama duydum. İçimde alevlenen öfkeyle dönüp baktım.

Ne cüretle güler? Ne hakla bunun komik bir şey olduğunu düşünür?

Yeşil gözleriyle karanlığın içinden beni izliyordu. Seçebildiğim tek şey gözleriydi, çünkü zifirî karanlıkta bile parıldıyorlardı.

Titreyen sesimle, "Komik olduğunu mu düşünüyorsun?" diye sordum. Öfkeden mi yoksa korkudan mı titrediğimi bilmiyordum, ama umurumda da değildi.

Ona kızgındım, Lycan'ıma kızgındım, Kral Dimitri'ye kızgındım, her şeye kızgındım.

"Kimse gelmeyecek," dedi. Her ne kadar kabul etmek istemesem de, sesini duymak bile beni etkiliyordu.

Kahretsin! Bende yarattığı etkiden nefret ediyordum.

"Öyle mi? Nereden biliyorsun?" diye karşılık verdim. Kaderimizde saçma sapan bir bağ olmasının ona kolayca teslim olacağım anlamına gelmediğini anlasın istiyordum.

"Çünkü daha önce ben de denedim, küçüğüm. Parmaklıklara yapışıp aklıma gelen her şeyi haykırdım ama kimse gelmedi. Ta ki bugüne kadar.”

Bana yaklaştığını fark ettim. Garip bir havası vardı, hareketleri yırtıcı bir hayvan gibiydi. Ne kadar zamandır orada tutuluyor olabileceğini düşününce içim ürperdi.

Garip bir şekilde baştan çıkarıcı bir ses tonuyla, "Tabii ben senin gibi güzel bir tanrıça değilim,” diye devam etti.

Sırtımdan bir ürperti geçtiğini hissettim. Bana “güzel” demesi beni neden etkiliyordu ki? Bu eş bağı bana neler yapıyordu böyle?

"Sen kimsin peki?" diye sordum.

O adama dair bir şeyler öğrenmek istiyordum. Eşim olsun ya da olmasın, eğer o zindandaysa demek ki tehlikeli biriydi. Daha önce delirip kendi eşlerini öldüren kurt adamlar olduğunu duymuştum.

Karşımdaki adamın ne tür bir tehlike oluşturabileceğini öğrenmem gerekiyordu.

Yavaşça bana yaklaşırken şaşırtıcı derecede beyaz olan dişlerinin parıltısı dikkatimi çekti.

"Daha fazla yaklaşma," dedim ama sesim konuşur gibi değil de inler gibi çıkmıştı. Bunu duyan adam tekrar kıkırdamakla yetindi.

Söylediğime rağmen iyice yaklaştı. Ben de Lycan'ıma dönüşmeye hazırlandım. Adam benden daha iriydi ama aç olduğu da belliydi. Yine de karşısında bir şansım olabilirdi.

Ancak adam beni şaşırtarak sadece elini uzattı.

"Ben Bradley. Bugün hücremi paylaşma şerefine nail olduğum hanımefendinin adı nedir?”

Elini nazikçe sıktım. İçime dolan saf arzu karşısında içten içe hırladım.

Biraz daha cesur bir tavırla, "Ben Savanah. Savanah Willows," dedim.

Bana bir adım daha yaklaştı.

"Geri çekil!" diye bağırdım. Az önceki cesur hâlimden eser kalmamıştı. Tekrar kıkırdadı. Ona da bu kahrolası kıkırdamalarına da lanet olsun!

"Ama ben eşime sahip olmak istiyorum.”

Aptal gibi, "Ben senin eşin değilim," dedim. Küçümser bir tavırla dudak büküp biraz daha yaklaştı.

O bana daha fazla yaklaşıp tuzağa düşüremeden yanından dolanıp hücrenin içine ilerledim.

Oynadığımız oyundan hoşlandığını belli eden bir hırıltı çıkarıp ileri atıldı. O sırada sola dönmüş gibi yaptım, ama sağa dönerek onu kandırdım.

Birden birbirimizin etrafında dönmeye başladık. İçimde bir sürü duygu aynı anda dolanıyordu.

Bir yanım o adamı öldürüp kralın beni affetmesini istiyordu, bir yanım da Bradley'nin kollarına atılıp bir daha asla bırakmamak istiyordu.

Bradley yumuşacık bir sesle, "Sen benim eşimsin. Bunu biliyor olmalısın," dedi.

"Ben... Ben... Seni istemiyorum," diye kekeledim. Sesim hiç de inandırıcı değildi.

Gözlerinin parladığını gördüm. Öfkesinin kokusunu alabiliyordum. Bir an için içimde saf bir korku alevlendi.

Sesinde belirgin bir hırıltıyla, "Kim o?" diye sordu.

Anlamamış gibi yaparak, “Kim kim?” diye sordum. "Ben sadece deli bir mahkûmun eşim olmasını istemiyorum."

"Yalan," diye tıslayıp bana bir adım daha yaklaştı. Ben de ona karşılık verdim. Bir kez daha daireler çizmeye başladık. "Kokusunu alıyorum, bir başkasını arzuluyorsun. Kim o? Öldürmem gereken kim?"

Güçlükle yutkunup cesur olmaya çabaladım. Sen bir Lycan'sın Savanah.

"Kral, Adonis Dimitri Grey."

Bradley bu kez kıkırdamadı. Aksine, dudaklarından alçak ve ölümcül bir hırıltı yükseldi.

"Aptal kız! Sen o adamı sevmiyorsun. O senin eşini bu hücreye tıkan adam!"

Hissettiğimden daha cesur görünmeye çalışarak omuz silktim.

"Umurumda bile değil. Ben onu seviyorum. Ayrıca bir eşe ihtiyacım yok. Bu yüzden seni redde…”

"DUR!" diye kükredi. Sesindeki dehşet bana vahşi bir zevk vermişti.

Aslında onu reddetmeyecektim. Orada, sırf bunu düşündüğüm için bile beni parçalara ayırabileceği bir yerde onu reddetmek gibi bir aptallık yapmazdım. Sadece onun üzerinde güç sahibi olduğumu hissetmek bana iyi geliyordu.

"Biraz sakinleşelim. Sana bir anlaşma teklif edebilirim." Duvara değene kadar geri çekildi. Sonra ateşkesin açık bir işareti olarak yere oturdu.

Kalbim hâlâ deli gibi çarpıyordu ama söylediğini kabul ettim. Ben de karşı duvara yaslanıp yavaşça yere çöktüm. Hâlâ en ufak bir ihtiyaç olması hâlinde Lycan'ımı çıkarmaya hazırdım.

"Beni reddetme,” dedi. Sesi bu kez daha yumuşaktı. Lycan'ım ona karşı o kadar acımasız olduğum için sitem edercesine zihnimde hırladı. Bradley, “En azından şimdilik,” diye devam etti.

Korktuğumu belli etmemeye çalışarak, "Neden reddetmemi istemiyorsun?" diye sordum. "Ben seni eş olarak istemiyorum."

Öfkeyle hırladı ama bu kez yaklaşmak için hiçbir hamle yapmadı.

"Peki. Buna saygı gösteriyorum. Şimdilik… Ama bu, uzlaşmayacağımız anlamına gelmiyor.”

Ne demek istediğini anlayınca yüzüm kızardı. "Burada ne kadar süre birlikte kalacağımız umurumda bile değil. Seninle yatmayacağım."

Bunun üzerine Lycan'ım dudaklarını yaladı. Bradley'nin de hafifçe uyarıldığını kokusundan anlayabiliyordum.

Bir süre sonra sessizce, "Kulağa ne kadar hoş gelse de," dedi. “Aklımdaki uzlaşma bu tarz bir şey değildi.”

Gerçekten kafam karışmış bir hâlde, "Neydi o zaman?" diye sordum. Kraliyet sarayının altındaki zindandaydık. Başka ne konuda iş birliği yapacaktık ki?

Gayet sıradan bir şeyden bahseder gibi, "Beni buradan çıkaracaksın," dedi. Dalga geçer gibi güldüm.

"Tabii tabii. Ben burada seninle aynı zindanda tıkılı değilmişim gibi!”

Hiç istifini bozmadan, "Doğru, buradasın,” dedi. “Ama senin krallık için gerçek bir tehdit olmadığın belli.”

"O sevgili ‘kralın’ er ya da geç hatasını anlayınca gelip seni buradan çıkaracak. O zaman eminim ki birinci sınıf bir af çıkarıp sana sarayda önemli bir görev verecekler.”

Söylediğinin gerçek olabileceğine kesinlikle inanmıyordum, ama haklı çıkması için Tanrıça’ya içten içe dua ettim.

"Böyle bir şey…"

Bradley sabırsızlıkla, "Hiç boşuna uğraşma. Öyle olacağını ikimiz de biliyoruz,” dedi. “Bu gerçekleştiğinde tekrar buraya gelip beni bu hücreden çıkaracaksın.”

"Bunu neden yapayım ki?” diye karşılık verdim. "Burada bir eşe ihtiyacım yok, dışarıda da olmayacak.”

Yutkunduğunu gördüm. Bir sonraki söyleyeceği, ona gerçek anlamda acı veriyormuş gibi duruyordu.

"Çünkü eski ihtişamıma kavuşmak için bir planım var. Bunu başarmak için senin kralın yanında olmana, onun ikinci şans eşi olmana ihtiyacım var.”

Kulaklarıma inanamıyordum. Yirmi dört saat önce bana, o gün eşimi bulacağımı ve onun da kralla aramı yapmayı teklif edeceğini söyleselerdi katıla katıla gülerdim.

Yanlış duyduğumdan emin bir şekilde, "Pardon... Ne?" diye sordum.

Sakin bir şekilde, "Doğru duydun," diye cevap verdi.

Saçma bir şey söylememeye çalışarak, “Yani… Şey…” diye kekeledim. “Peki beni işaretlemeye çalışmayacağını nereden bileceğim?"

"Bilemeyeceksin. Söylediğimi unutma: Eninde sonunda senin için geleceğim. Ama kralı gerçekten seviyorsan bunu yaparsın. Çünkü eğer yapmazsan, seninle sevişmek şöyle dursun, yüzüne bile bakmaz.”

"Nereden bildiğimi sorma. Kralı çok uzun zamandır tanıyorum."

Bradley'e baktım, söylediklerini doğru dürüst anlayamamıştım bile. Bu delilikti.

Yine de bir yanım onun haklı olduğunu düşünüyordu. Dimitri'yle birlikte olmak için tek şansım buydu.

Hiçbir şey düşünemeden, "Ben... Ben..." diye mırıldandım.

Bradley'nin karanlıkta gülümsediğini gördüm, çırpınışımdan zevk alıyordu.

"Peki, ne diyorsun, küçüğüm?"

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok