İyilik Meleği A.Ş.:Metal Ustası - Kitap kapağı

İyilik Meleği A.Ş.:Metal Ustası

F.R. Black

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

İyilik Meleği A.Ş.'de işler iyi gitmiyor. İşyerinde taciz, kişisel ve çok mahrem eşyaların çalınması (birinin iç çamaşırı gibi!!!), birbirlerine karşı saygısızlık ve nefret... Durum her gün daha da kötüye gidiyor gibi görünüyor. Her şey Zoya Romanova'nın canına tak ediyor ve kendisiyle birlikte kimi alaşağı edeceği umursamıyor. Yakışıklı patronu Pierce'i bile...

Fazla göster

29 Chapters

Chapter 1

Giriş

Chapter 2

Bölüm 2

Chapter 3

Bölüm 3

Chapter 4

Bölüm 4
Fazla göster

Giriş

Beşinci Kitap: Metal Ustası

Sevgili Okur?

Yok daha neler.

Kendimi tanıtacak değildim.

Bu gülünç olurdu.

Bu kesinlikle Pierce’tan kaynaklanan bir hataydı. Eğer İnsan Kaynakları’na şikâyette bulunmam gerekirse, bunu gözümü kırpmadan yapmaya hazırdım.

Kuvvetle muhtemel muhasebe departmanı tarafından hazırlanmış bu eşek şakasıyla uğraşmak dışında yapacak daha iyi işlerim vardı.

Sahte İMA mektupları yazıp onları çalışanlara gönderen ve çocuksu dürtülerini dizginleyemeyen bir avuç dolusu ineğin sadece ineklerin yapacağı türden şeyleri yaptığını hayal etmeniz onları anlamanız için yeterli olacaktı.

Bu itiraf odasından çıkmama neden izin vermediklerini anlamıyordum.

Burada öylece oturmaktan başka bir şey yapmaya niyetim yoktu.

Her geçen saniye bana ihtiyaç duyulmuyormuş gibi bunu uzatıyorlardı! Beni buraya kimin kilitlediğini öğrendiğimde ona dünyayı dar edecektim.

Bunun komik olduğunu düşünen aptala büyük acı ve ıstırap çektirecektim. Onlardan birini gırtlağından tutup tuvaletin deliğine sokmaktan imtina edecek değildim.

Her gün iç çamaşırımın çalınması yetmiyor muydu? Lanet olası bir hafta boyunca süren katılımın zorunlu olduğu cinsel taciz konferansına herhangi birinin kulak kesildiğini düşünmüyordum.

Ayrıca başka bir konu da vardı: Herkes ciddi öfke sorunlarım olduğunu biliyordu ve beni her zaman böylesine kışkırtmalarının neden onlar için komik olduğunu anlayamıyordum!

Kapı hâlâ kilitliydi.

Biri geliyordu.

***

İşler gittikçe komik bir hal alıyordu.

Şimdi de bana Pierce’ın bilgilendirme için geleceğini söylüyorlardı.

Bu benim işimdi. Sunumları hazırlıyor ve İMA şekil değiştiren ajanların eğitimli şekilde göreve hazır olduğundan emin oluyordum.

Şu anda işimin başında olmam gerekiyordu!

Bir sonraki görev başlamak üzereydi. Bana ihtiyaçları vardı, burada olmamam gerekiyordu. Biri kovulacaktı ve o kişi kesinlikle ben olmayacaktım.

Görünüşe göre kameraya adımı söyleyene kadar beni bırakmayacaklardı. Adımı söyleyecektim ama bu beşinci kattaki İnekler Diyarı’nı ateşe vermeyeceğim anlamına gelmiyordu.

Selam, adım Zoya Romanovna ve inanılmaz derece kızgınım.

Şimdi beni bu lanet yerden çıkarın.

Bölüm 1

“Cevap istiyorum,” diye tısladım, vücudumun öylesine şiddetli bir öfkeyle kabardığını hissediyordum ki elimdeki parlayan mektubu ateşe verebilirdim.

O an bir mezarlığa gidip tek başıma yalnızca bakışlarımla ölüleri diriltebilirdim.

Korkak film ekibi topuklamıştı. Avucumun içinde bu aptal sahte mektupla, bunun komik olacağını düşünen budalayla yüzleşmeye hazırken üzerimdeki bakışları hissedebiliyordum.

Öfke sorunlarım vardı ve bu tip şakalar birinin suratına yumruk indirme dürtümü körüklüyordu.

Sert göründüğümü biliyordum.

Çünkü öyleydim.

Terapistim, sinirlendiğimde ağzımı açmadan önce içimden defalarca en az yirmiyi kadar saymam gerektiğini söylemişti.

Bu yüzden, İMA koridorunun ortasında durup bir aptal gibi geriye doğru sayıyordum.

1, kahretsin, 2, kahretsin, 3, kahretsin, 4, kahretsin …

April, bej takım elbisesi ve kırmızı topuklu ayakkabılarıyla birden belirip, “Zoya,” dedi. “Ah. İçinden sayıyor musun?”

“EVET,” dedim mektuba kaşlarımı çatarak bakarak.

“Tamam. O halde bekliyorum,” dedi sevimsiz bir gülümsemeyle.

Gözlerimi ona diktim. “Ne var?”

“Bence bu gerçek,” dedi ve kısa siyah saçlarını savurarak hafifçe dans etti.

Şaka yapıyor olmalıydı. Yoksa ciddi miydi?

“Ah, Tanrı aşkına dur. Bunun aptalca olduğunu biliyorsun, o yüzden bunu yaptığın için bir geri zekalı gibi görünüyorsun,” diye hırladım ve günün bir an önce bitmesini dileyerek gözlerimi devirdim.

“Film ekibinin söylediklerine göre Pierce geliyor!”

“Hayır. Gelmiyor.”

Pierce buraya geliyor olamazdı çünkü yeni gelmiş ajanlarla meşgul olması gerekiyordu.

Saatime baktım. Yüzümün rengi hafifçe atınca etrafımdakilere bakıp yüzlerinde heyecanlı bakışlarla ağızlarını kapattıklarını gördüm.

Benimle dalga geçiyor olmalıydılar.

Bu büyük bir şaka olmalıydı.

“Zoya, lütfen beni Pierce ile tanıştırır mısın?” diye sordu, solgun bakışları parıldarken. “Doğrudan onun departmanında stajyer olarak çalışmak için başvuracağımı söyleyeceğim,” diyerek elini salladı.

“Ya da hangisi daha doğal gelecekse. Garip görünmek istemiyorum.” Yüzünü buruşturdu. “Mesela, ‘Heeey, Pierce. Sana Pierce diyebilir miyim?’”

“Buna güldükten sonra ‘Harikaaa’ dercesine geniş omzuna elimi atarım.” Nefes almak için duraksadı.

“Sonra şöyle zekice bir şeyler söylerim, ‘Aslında ben de kıyafetleri severim, senin yaptığın kıyafetler gibi…’” Panik içinde bana bakarken kaşlarını çattı. “Bunu söylememe izin verme. Bu çok aptalca.”

İç çektim.

April, Pierce’a kafayı takmış durumdaydı. Her zaman böyleydi.

“Sadece çeneni kapalı tut, böylece sorun olmayacak,” dedim sırıtmamak için kendimi tutarken.

“Yüzüm nasıl görünüyor?” deyiverdi. “Pierce daha önce hiç ~beşinci bölümde görülmedi!” Koyu renk saçlarını kabartırken solgun görünüyordu.~

April çarpıcı bir kadındı. Ama Pierce tam bir oyuncuydu ve zavallı, tatlı April’i yerle yeksan edebilirdi. Buradaki birçok kadının ona takıntısı vardı ama ben şahsen onu rahatsız edici buluyordum.

Muhtemelen bu yüzden onun takımında çalışıyorum. Bütün gün ona aşık gözlerle bakan bir kadınla çalışamazdı.

“Al, bunu çöpe at.” Parlayan mektubu ona fırlattım. “Pierce’ın şekil değiştiren ajanlarını taramam için bana ihtiyacı var. Muhtemelen orada olmadığım için sinirlenmiştir.”

Fısıltıları ve bakışları görmezden gelerek, on santim topuklularım mermer zeminde hızla tıkırdarken yürümeye başladım. Başımı kaldırınca Pierce’ın yüzünde kocaman bir gülümsemeyle asansör kapılarından içeri girdiğini gördüm.

“Zoya!”

Yüzümdeki renk çekilip kalbim hızla atarken donup kaldım.

Gözlerimi kısıp ona baktım.

Pierce yanımdaki April’i işaret etti. “Becky, o mektubu çöp kutusundan çıkar.”

“Adım… Adım April, efendim,” diye kekeledi ve yanakları kızarmış halde mektubu almaya yöneldi.

April’in fal taşı gibi açılmış gözlerle ona bakıp Pierce’a buruşuk mektubu uzatmasını izledim. Pierce ona göz kırpıp ardından bana yüzünde kaypak bir sırıtışla döndü.

“Vay, vay. Bakın burada kimler varmış?”

“Bu gerçek olamaz,” diye fısıldadım.

“Öyle mi?” deyip genişçe gülümsedi. “Gerçek olmadığını mı düşünüyorsun?”

Nabzım hızlanırken gözlerimi üzerine dikip ona baktım.

Bu imkansızdı.

Pierce, ofiste bizi izleyenlere dönerken neredeyse gülüyordu.

“Buradaki herkes bu mektubun ömür boyu bir kez yaşanacak türden bir göreve davet niteliğinde, sahici bir İMA daveti olduğunu düşünüyor, değil mi?”

Tezahüratlar ve bağırış çağırışlar yükseldi.

Yüzümün kızardığını hissedebiliyordum.

Pierce bana göz kırptı. “Zoya, canım, artık sana bilgilendirme odana kadar eşlik edebilirim diye düşünüyorum?”

“Öyleyse bu gerçek,” diye fısıldadım.

Pierce bana yaklaştı. “Epey gerçek. Aslında bir süredir biliyordum.”

Gözlerim genişledi. “Ve bana söylemedin mi?” diye sordum.

“Söyleseydim de beni yüzüstü mü bıraksaydın? Kader’in seçtiklerini ne kadar ciddiye aldığımızı biliyorsun. Elbette peşine düşebilirdim ama işlerin yoğunluğundan böyle bir ihtimale mahal veremezdim,” diye ekledi keskin bir bakışla.

“Bu yüzden bu görevle ilgili benden bilgi sakladın.”

Omuzlarını silkti. “Kızma, sadece normal şartlardan daha çılgınca bir durum.”

“Rütbem düşürüldü sandım,” dedim kendi kendime sessizce.

Bana bir bakış attı. “Asla. Buradaki en değerli çalışanlarımızdan birisin. İşte bu yüzden bu özel görev için neden seçildiğini merak ediyorum.”

“Kahretsin,” diye mırıldandım ve bir an duraksadım. “Sözleşmeyi imzalamak zorunda değilim Pierce. Bunu reddetme seçeneğim var. Buradaki işimi seviyorum.”

Lanet bir erkek için başka kadınlarla rekabet etmek istemiyordum.

Ve bunlar ÇETİN görevlerdi.

“Benimle gel,” diye sırıtarak bana kendine özgü o gizemli bakışını attı. Onu takip ederken dişlerimi sıkıyordum. Pierce çok sinir bozucu biriydi ama aynı zamanda karşı konulmaz bir çekiciliği de vardı.

“Pierce! Ta-tanıştığımıza memnun oldum!” April’in arkamızdan seslendiğini ve akabinde küfrettiğini duydum.

Pierce, hafifçe ona doğru dönüp gülümsedi. “Pam, harika iş çıkardın.” Sonra yürümeye devam etti, o esnada Pierce’ın insanlara kasıtlı olarak yanlış isimlerle seslendiğini düşündüm.

Deliliğinin mutlaka bir sebebi vardı.

“Adım April!” diye seslendiğini belli belirsiz duyduk.

Büyük bir odaya girdiğimizde kollarımı göğsümde kavuşturdum. “O halde beni ikna etmeye mi çalışacaksın?” diye sordum.

“Buna lüzum yok.”

Tek kaşımı kaldırdım. Akıl cambazının ta kendisiyle konuşuyordum, bu yüzden dikkatli olmalıydım. “Eğer kabul etmezsem,” deyip derin bir nefes aldım, “Beni kovacak mısın?”

Saf mavi bakışları genişledi. “Zoya, ben bir canavar değilim.”

Ona sert bir bakış attım.

“Aslında, kabul etmeyeceğini öngörmüştüm.” Omuzlarını silkip beyaz bir kanepeye oturarak ellerini başının arkasında birleştirdi. Derin bir iç çekti.

“Ama sonuçta, her noktasına fotoğrafının yapıştırıldığı beşinci kattaki muhasebe departmanından üç aylık uzak bir tatile kim hayır diyebilir ki?”

Sert oynuyordu.

“Ayrıca âşık olman gerektiğini kim söyledi? Küçük bir macera için göreve dahil olan ikili bir ajanmışsın gibi düşün,” dedi Pierce, bakışlarındaki tuhaf bir ifadeyle.

Dudağımı ısırdım. “Sana güvenmiyorum.”

“Ah.” Pierce bu olay çok hoşuna gidiyormuş gibi gülümsüyordu.

Bir ses çıkardım. “Beni seksi göstereceksin. Formaliteyi biliyorum.”

Tek kaşını kaldırdı. “Zoya, sen zaten seksisin. İyi denemeydi.”

Parmağımı ona doğrultup salladım. “Hayır, sihirli saçmalıklarını kadınlara yükleyip erkekleri bununla aptallaştırıyorsun.”

“Zoya, gururum okşandı.” Hafifçe güldü. “Bir adamın gardını düşüren şey kıyafetler değildir, Zoya. Bu konuda bana güven. İşimde iyi olmamın bir sebebi var, ayrıca ben de bir erkeğim.”

“O zaman ne?” dedim ifadesiz bir tonda. “Ucube kişiliğimden mi kazanıyorum? Muhtemelen kim benimle tanışsa benden korkacak.”

“Eğer hedeften bahsediyorsan, bunun için bir sürü kızımız var.” Pierce dudaklarını buruşturdu. “Ama sen alışılmadık bir tipsin ve bazen gerekli olan tam da budur.”

“Lanet olsun,” diye mırıldandım.

Bana doğru eğilip dizlerini dirseklerine dayadı. “Bu görevde sana ihtiyacım var ama bunu zaten biliyorsun.” Aklımı okumaya çalışıyormuş gibi başını bana çevirdi.

“Her şeyden bihaber ~olduğuma göre, görev nerede olacak? Hilkat Garibesi Dünyası’nda mı? Küçük yeşil bir trolün peşine mi düşeceğim?”~

Pierce'ın gözleri parlıyordu. “Bu dünya moda ve gece hayatı konusunda favorilerimden biri. Euphoria Zirvesi. Bir şeyler çağrıştırdı mı?”

Durup düşünürken gözlerim büyüdü. “Kahretsin, bu geçen yıl neredeyse görevi gerçekleştireceğimiz ama sonrasında değiştirdiğimiz dünya değil mi?”

“Aynen öyle,” deyip göz kırptı.

“Swing dansının, mükemmel ütopyanın ve 40’lı yılların cehennem deliği olan dünya mı?”

Pierce bir ses çıkardı. “Geçen yıl ilgini çekmişti, ayrıca cehennem deliği değil aksine çok çarpıcı bir dünya.”

“Adam kim? Onu görmek istiyorum.”

“Yapamam.”

“O zaman imzalamam.” Kollarımı göğsümün üzerinde kavuşturdum.

Pierce kaşlarını kaldırdı. “Hedefi umursamadığını sanıyordum.”

Körü körüne göreve gidecek halim yoktu. Elbette bunu yapamazdım.

“Benim şartım bu.”

“Haşin oynuyorsun. Hoşuma gitti.”

“Onun tüm hikayesini şimdi öğrenmek istiyorum.” Ona bakıp gözlerimi kıstım, bunun üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu adım gibi biliyordum. Bu bakışımla suyu bile dondurabilirdim. “Beni mi istiyorsun? O halde bana içeriden bilgi vereceksin.”

Pierce ayağa kalkıp siyah bilgisayar gözlüklerini taktı. “Anlaştık. Ama önce imzalayacaksın.”

Birbirimize gözlerimizi dikmiş bakıyorduk.

Onun iradesine karşı benim iradem adeta savaş halindeydi.

Zora içeri girdi ve Pierce, o konuşmanın arasına girip Pierce’ın boynuma sıktığı ipi mahvetmeden önce onu susturmak istercesine elini havaya kaldırdı.

“Zoya. İmzala, ben de sana istediklerini vereyim.”

Çenemi kaldırdım. “Ajanımı ben seçeceğim.”

Pierce çenesini esnetti. “Anlaştık.”

Bunun olduğuna inanamıyordum.

Üç ay boyunca orada olacaktım.

Ofis dışında zaman geçirebilecektim.

Vahşi bir hayvanı sakinleştirmeye çalışıyormuş gibi, “Bundan pişman olan hiçbir kız olmadı Zoya,” diye fısıldadı. Bana gümüş bir kalemle buruşmuş sözleşmeyi uzattı.

Fikrimi değiştirmeden önce gözlerimi kapatıp hızlanan kalbimle elinden kalemi aldım.

“Pierce, bana borçlusun.”

“İçimden bir ses esas senin, ~bana~ borçlu olacağını söylüyor,” deyip göz kırptı. Gözlerimi devirip imzaladığımda sesindeki rahatlamayı duydum. “Mükemmel! Zora, Dion Le’ Rose’un dosyasını alabilir miyim?” diye sordu.

Zora, Pierce’ın ne isteyeceğini halihazırda biliyormuş gibi ona sırıttı.

Pierce’a kaşlarımı çattım. “Dosyasını isteyeceğimi zaten biliyordun.”

“Elbette,” deyip sanal dosyayı aldı. “Yalnızca bunun benim değil, senin fikrin olduğunu düşünmeni sağlamam gerekiyordu.”

Ağzım açık kaldı.

Etkilenmeli miydim yoksa kızmalı mıydım emin olamıyordum.

“İşte burada…”

Adama bakarken gözlerim fal taşı gibi açıldı.

Dudağımı ısırdım.

Bakışlarımı başka bir yöne doğrulturken bir çıkmazda olduğumu anladım.

“Dion Le' Rose, tam anlamıyla bir dahi. Çocukken ailesini kaybetti ve milyarder Saffo Le Rose ve Eva tarafından evlat edinildi.” Kafasını kaldırıp bana baktı.

“Le' Rose Girişimcilik onlara ait ve diğer makinelere ek olarak günlük yaşamda kullanmaya elverişli robotlar yapıyorlar.”

“Vay canına. Yani bu Dion denen adam işin beyni mi?” diye sordum.

“Evet, ama çok iyi gizlenmiş. FBI’ın onun hakkında henüz hiçbir bilgisi yok. Ve bu durumu FBI ona ulaşana kadar bu şekilde muhafaza etmeliyiz…”

“Haşarılıklarından onu kurtarmak için kalbini değiştirene kadar,” diye söze girdi İyilik Meleği başıyla onaylayarak.

Pierce, “Doğru,” dedi. “Bence Dion, insanları bir şekilde kontrol etmek için onlara çipler takıyor. Yine de bu konuda çok fazla bilgiye sahip değiliz.”

Burnumun üzerini ovuşturdum. “Yani burası mükemmel robotlar ve gerçek insanlarla mı dolu?”

Pierce, “Gerçek insanlarda da çipler var, Dion’un onları kontrol edebileceğinin farkında değiller,” diye ekledi. “Çipler, insanların daha kusursuz davranmalarını sağlıyor. Anladın mı?”

“Bu berbat bir şey,” dedim.

“Öyle. Bu yüzden İMA’nın devreye girdiği nokta tam da burası,” deyip gülümsedi.

Biraz ilgimi cezbetmeye başlamıştı.

Bakışlarım Dion’un vücuduna kaydığında adamın zihnimi bulandırmadığını söylesem yalan söylemiş olurdum. Ne denli çekici olduğunu biliyormuş gibi kendinden emin görünüyordu.

Kendi kendime mırıldanarak derin bir nefes aldım. Midemdeki hissi görmezden geldim. “Kırmızı göz ne alaka?” diye sordum.

“Onun yarı makine olduğunu ya da robotik bir gözü olduğunu düşünüyoruz. Bundan da çok emin değiliz, bu nedenle görev esnasında daha çok bilgiye ulaşmayı hedefliyoruz.” Pierce, Dion’a bakıyordu.

“Dans ve müzik bu dünyadaki hayatı temsil ediyor, bu yüzden değiştireceğin üç özellik konusunda senin yerinde olsam akıllıca davranırdım.”

Bir nefes verdim.

“Pierce,” dedim, “Neden derinlerde bir yerde bunun canımı yakacağını hissediyorum?”

Pierce gülerek elimi tuttu. “Hadi, gidip diğer kızlarla tanışalım.” Kapıyı açıp bana baktı. “Zevkle gelen acının iyi olmadığını kim söylediyse, yalan söylemiş.”

Kahretsin.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok