Ejderha Tasması - Kitap kapağı

Ejderha Tasması

C. Swallow

Bölüm 2

Hazel

Bir yıl sonra…

Madencilik vardiyamızın sonuydu ve Pirouette el yapımı likörü herkesin bardağına doldurdu. Benimki de dâhil.

Bunun benim düşünce tarzıma aykırı olduğunu bilerek büyümüş olsam da bugün pes etmiştim.

Çünkü doğum günümdü. Yirmi yaşıma girmiştim, resmen Apogee’nin gerçek kraliçesi olarak yükselişe geçebilecek yaştaydım.

Yeni kuyuda herkes sarhoştu.

Fahrenheit'ın en tehlikeli ve dengesiz kısmı yeni tünellerdi. Muhafızlardan uzakta mahremiyet elde edebileceğimiz tek yer orasıydı.

Yeni kuyuların çökme olasılığı mı?... Ha, sanırım dörtte birdi. Bu da risk almayı daha da heyecanlı hale getiriyordu!

Kutlamak için ölümü göze alır mıydık?

Keşke karar verme seçeneğimiz olsaydı.

Hiçbir şeyin benim kontrolümde olmaması gerçeğine alışmıştım.

Bizim parti alanımız dar bir koridordu. Yirmi kişilik grup uykuya dalmıştı.

Pirouette ile erkek arkadaşının yanında dinlenirken bir çığlık duydum.

“HAYIR! Hayır! Hayır… Hayır!”

Derin derin ağlayan bir canavarın kükreyen çığlığının yankısı üzerime üzerime geliyordu. Canı yanan bir canavar mıydı?

Bu bir adamdı.

Pirouette'i silkeledim ama kafası erkek arkadaşının boynuna gömülü halde uyuyordu. Wiley de derin bir uykudaydı. Çığlığı başka kimse duymamıştı.

Herkesi kontrol ettim. Tüm grup büyük bir yorgunlukla uyuyordu.

Çığlığı duymamış gibi yapmaya çalışarak kayaya geri uzanırken gelen kokudan burun deliklerim aniden genişledi.

Hemen ayağa kalktım.

O ~kokuyu aramak için.

Bu da neydi böyle?

Tadı gece ya da yıllanmış lüks bir şarap gibi olan bir şeyin kokusunu alabiliyordum. Bir uyarı gibiydi ama kesinlikle bir tehdit değildi. Hayır, bu bir sinyaldi.

Dilimde demir tadı hissedene kadar derin bir nefes aldım.

Kan mıydı bu?

Hareket ederken tekrar havayı kokladım.

Tehlikeli olduğu apaçık belliyken neden bu kadar baştan çıkarıcı kokuyordu?

Belki de yudumladığım ilk likör doğrudan beynimi uyuşturmuştu. Bir yudumla sarhoş olunur mu ki? Pirouette ve Wiley de, grubun geri kalanıyla birlikte gülmüşlerdi ama ben bir yudumdan fazlasını içmemiştim.

Yeni kuyunun çok da uzakta olmayan sonuna ulaştım, gri düz kayaların ve hiçbir değeri olmayan çıkmaz sokakların bulunduğu eski, ölü kaya kuyularının birinden keskin bir nefes sesi duydum.

Yakınlarda bir muhafız kemerinin sallantısını duyup duymayacağımı anlayabilmek için kavşakta durup biraz bekledim.

Fahrenheit'ın bu kadar aşağılarında tam bir sessizlik hakimdi, bu yüzden araştırma yapmanın güvenli olduğunu düşündüm.

Dar, ölü kuyu genişleyene kadar yürüdüm ve düşen adamı buldum.

Düşünebiliyor musunuz!

Şok olmuş dev, izinsiz girişim yüzünden kafası karışmış bir şekilde dönüp bana bakarken, ben onu, onun beni tanıdığından daha erken tanıdım ve kötü halini gözlemleyebilmek için geri adım attım.

Dev, bir köşede oturuyordu, kolu kuyudaki bir kayanın çatlağına sıkışmıştı.

Bu aptalca bir hareketti. Kayalar burada çok hareketlidir.

Onu iyice gözlemleyerek, Korserath'ın artık bir köle olmadığını fark ettim.

Hayır, bir yıl sonra bu adam siyah deri pantolon giyiyordu. Ben de ona odaklanarak olduğum yerde bakakaldım.

Buna karşılık, bende küçük göğüslerimi saran siyah bir bez parçası ve kirlenmiş beyaz bir etek vardı. Boyum uzundu. Onun saçı siyahken benimki ise beyazdı.

Korserath beni korkutmuyordu. O sıkışmıştı, bu yüzden ben de sırıtıyor ve zevkle seyrediyordum.

Sıkışmış bir adam, senin emrindedir ve onunla ne istersen yapabilirdin.

Ondan ne istersen çalabilirdin de.

Ve istediğim bir şeyi gördüm.

Pantolonu değil.

Kılıcı.

Kemerinde.

Bu, siyah, uhrevi bir kılıçtı. Orta uzunlukta, ancak kalın bir bıçağı vardı.

Korserath tek kelime etmiyor, taşa dönmüş bir adam gibi nefes bile almadan beni izliyordu.

Garip davranışı aklımda herhangi bir tehlike sinyali uyandırmıyordu. Sonuçta, o iyice sıkışmış haldeydi.

Ama aynı zamanda gerçekten de çok güzel kokuyordu. Bu koku ağzından ve vücudundan geliyordu.

Öne eğilip bir adım daha yaklaştım, ona fısıldayarak, “Gece eline ağır mı geliyor?” dedim. Alay edebiliyorken ediyordum.

Ben gecenin kendisiyim. Korserath benimle yüksek sesle konuşmaya tenezzül etmedi.

Zihnime dokunuyordu.

Dokunsun, düşüncelerimi okuyabilmesi önemli değildi.

Sonuçta o sıkışmıştı.

Bacakları açıkta kalmıştı, açgözlü bir şekilde ayak bileklerine eğildim.

Tenini hissediyordum. Yumuşak dokunuşuyla parmaklarım titriyordu.

O kadar titrek nefes alıyorum ki neredeyse boşalacaktım.

Dört yıldır insan teni kadar yumuşak ve asil bir şey hissetmemiştim! Ve bu bir gerçekti!

Sonra kalçasındaki kılıflı kılıca odaklandım. Silahın ne kadar yakın olduğunu görünce neredeyse ağzım sulandı.

“Hadi gel de al.” Yüzünde en ufak bir gülümseme belirtisi olmayan Korserath, derin, çatallı sesiyle bana meydan okuyordu.

Aptal değilim. O benim aklımı okuyabilir ama ben de öğrenebilirim.

Dudakları beni baştan çıkarıyordu, kıpkırmızı dudaklarının çok kötü bir şekilde çatlamış olması ve bir de sıkışmış olması onun yakışıklı ve tehlikeli bir adam olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

Ve o koku. Ağzından gelen. Gece kokusu…

O karanlık ateşin tadına bakabilseydim…

Koluna uzandım ve cesurca uyluklarına oturup gözlerinin içine bakarken dokunuşumla dikkatini dağıttım. Aramızda metreler vardı.

Onun diğer eli sağ tarafta, serbest haldeydi ama benim iki elim de serbestti. Bu yüzden hiç kimse beni tek elle öldüremezdi.

Korserath bana hafifçe gülümsüyordu. Ben gözlerinin içine bakarak yüzüne yaklaşırken, ağzından hafif bir koku çekerek, zor nefes alıyordum.

Yaklaştıkça siyahın aslında koyu kırmızı olduğunu gördüm ama onun ağzından gelen koku… Artık onu doğrudan içime çekiyordum.

”Mmm,,.” ~Kontrolsüzce inliyordum. Şehvete sarılmış bir kâbus gibiydi.

Korserath'ı öperken gözlerimi kapalı tutuyordum, artık tüm bunlar beni fazlasıyla cezbediyordu. Bu tehlikeli adam, tamamen benim için sıkışmıştı. Âdeta bir hediye gibiydi.

Ellerimi kaldırıp nabzını hissedecek kadar boynuna bastırırken sessizce, Bugün benim doğum günüm, dedim. Kalbi çok ~yavaş~ ~atıyordu.

Korserath benim öpücüğüme tam olarak karşılık vermiyordu ama ben daha fazlasını vermesini istiyordum.

Aklım hâlâ başımdayken yana yuvarlanıp zıplayarak uzaklaşmayı akıl ettiğimde neredeyse transa geçip kendimi kaybediyordum.

Asla unutamayacağım dans hareketlerine bile isteye kendimi kaptırmıştım.

Bir elimle dönerken diğer elim kılıcın kabzasını kaptı ve sonra dimdik yere indim.

Bu hareketler, eğitimli vücudum için çok kolaydı.

Artık onun çalıntı, siyah ve parlak kılıcını tutuyordum. Eli bileğimi kavrayacak kadar yakın değildi. Onu kapmaya çalışıyordu ~ve ben de ayak parmaklarımla elini ittiriyordum.

Onu görmezden gelerek geriye yürüdüm. Kılıcım mükemmel ağırlıktaydı…

İstediğim şeyi elde etmiştim.

Aşıktım ve bu güzel kılıca sahiptim.

Kılıcı, kuyudayken yukarı aşağı sallayı etrafımda havayı dilimlercesine döndürerek biraz pratik yaptım ve sonrasında başımın üzerinden yavaşça aşağı indirerek kolu sıkışan adama doğrulttum.

Korserath artık sakin değildi.

Köşeye sıkışmış bile olsa, vücudundaki her kasın ne kadar gerildiğini görebiliyordum.

Ondan bir şey çalmayı nasıl başarabildiğim konusunda dev suçlunun kafası karışmıştı.

Zarafet konusunda ondan daha iyi eğitimliydim. Herhangi bir erkeğin olabileceğinden daha fazla.

Kolunu tekrar çekmeye çalışırken gülümsedim ve ona bir adım daha yaklaşırken yüzünü bana doğru çevirdi.

Koluna tükürmek için eğilirken, “Tam Üzerine tükürmen gerek,” diye tavsiyede bulundum. “Yaşayacaksın.” Sadece biraz daha zavallı olacaksın.

Sonra, uzaklaştım. Yanından geçtim ve kılıcımın büyüsüne kapılmış bir şekilde oradan ayrıldım.

Onu hemen saklayacaktım.

Korserath'ı geride bırakır bırakmaz.

Kafamın içinde hayvan katilinin o nahoş, derinden gelen sesini duyduğumda kuyudan yeni çıkmıştım.

Doğum günün kutlu olsun.

Kökleri derinlere inen bir istihzayla benimle alay ederken, bu sözlerdeki öfke beni neredeyse boğuyordu. Sanırım hepsi bu kadardı.

Korserath şunu ekleyene kadar, Özgürlük mü istiyorsun?

Besbelli.

O zaman şimdi benimle gel.

Ha, buradan bir çıkış yolunun olduğu doğru bile olsa, az önce kendisinden bir şey çaldığım hüküm giymiş bir tecavüzcüye güvenecektim sanki.

Hayır, ~diye cevapladım. Bu mümkün değil.

Ellerim tekrar sana değdiği an, aklını başından alacağım ve ciğerlerinde bir delik açı kalbini yakacağım, kelebek.

Boş bir tehdit değildi bunlar, çok ağır sözlerdi.

Omzumun üzerinden bakış atarak, “Tek başına yan,” dedim. İkizinle birlikte, o her neredeyse. İkinizin de suçlu olduğunu hatırlıyorum. Madeni tercih etmek en kötü seçenek olamaz. Yaşayacağım.

Kızgın bir Devorex'ten daha kötü bir şey yoktur, tatlım. Sen benden bir şey çaldın.

Kendinden mi bahsediyordu? Zihni kendisiyle dolu. Sadece…

Sen Korserath'sın, diye düzelttim onu.

O bir kahkaha atıyor ve ölü kuyudan çıkan sesi kulaklarımda yankılanıyordu.

Ben Korserath mıyım? HAH! Sen de güvendesin.

Gülmekten kendini alamıyor, çok eğleniyordu.

Yapma.

Hayır.

Hırsızlık yapmıştım.

Hem de zalim ve çılgın olan kardeşten.

Bu Devorex'ti. Onu sevmiyordum. Ben sadece diğerini hayal etmiştim.

Yüzüne yumruk attığım kişiyi öpmüştüm. Ve bir de ondan bir şey çalmıştım.

Bu hiç iyi değildi.

Aramızda mümkün olduğu kadar insani bir mesafe yaratarak kuyu yataklarına geri döndüm. O beni bulmadan, ben onu kaybedebilirdim.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok