Yeni Gezegen - Kitap kapağı

Yeni Gezegen

Lotus O’Hara

İkinci Bölüm

Arenk

Laro, “Eh, bunu beklemiyordum,” dedi.

Parmağımı çatlamış kaskın ve hasarlı panelin üzerinde gezdirdim.

“Bir çeşit insansı robot ortalıkta dolaşıyor. Alabildiğimizi alıp diğer kaza bölgelerine gitmeliyiz. Başkaları da olabilir,” dedim.

Oldukça hızlıydık ama her şeyi soymak için ikinci bir yolculuk gerekecekti. İkinci gemi alevler içindeydi. Kir ve keskin yağ kokusu burnumu yakmıştı.

Ayak seslerimiz ormanın derinliklerine doğru ilerliyordu.

Ağaçların arasından kulakları sağır eden bir çığlık koptuğunda silahlarımızı çektik. Uzay aracının arka yarısı mide bulandırıcı bir kokuyla yanıyordu. Yerler cesetlerle doluydu.

Kalbim sıkışmıştı.

Çığlıklar devam ediyordu. İnsansı bir robotun etrafını sardık. Yakından bakıldığında minyondu ve koyu renk saçları vardı.

“Eller yukarı! Yasadışı giriş suçundan tutuklusunuz,” dedim.

Başını yana eğerek yukarıya baktı, yaşlarla dolu gözleri kocaman açılmıştı. Tanıdık olmayan bir dilde konuşuyordu ama tiz ses tonundan bir kadın olduğunu tahmin edebiliyordum.

Evrensel dil cihazını açtım.

“Tutuklusunuz,” dedim tekrardan.

“Onları gömmem gerek. Onları böyle bırakamam.”

Laro ile bakıştık. Bu merhametli bir davranış olurdu ancak bu yeni türü, farklı yaşam döngüsü aşamalarında incelemek için harika bir fırsattı.

“Onları alması için birkaç adam göndereceğiz. Şimdi ellerinizi kaldırarak ayağa kalkın.”

“Beni nereye götüreceksiniz?”

Laro iç çekerek kıza doğru ilerlerken kızı kolundan tutup onu yukarıya doğru çektim. Tam ayağa kalktığı sırada Laro kasıklarına yediği tekmeyle iki büklüm olmuştu. Zırhının tamamını kuşanmalıydı.

Kız ağaçlara doğru koşarken onu bayıltmak için tetiği çekip ateş ettim. Sessiz bir gümbürtüyle kız yere düşmüştü.

***

Raven

Narenciye ve vanilya kokuları içinde uyandım; yumuşak siyah çarşaflarla sarılıydım. Sorunsuz bir şekilde oturabilmek şaşırtıcıydı.

Oda karanlıktı, şifonyerin ve yatağın üstü LED ışıklarla aydınlatılmıştı. Ne oluyor be? Ayağa fırlayıp bıçağıma uzandım ama bütün kılıflarım ve saç tokalarım gitmişti.

Önümde büyük bir balkona açılan bir kapı vardı. Kapıyı açarak korkuluklara doğru yürüdüm.

Yüksek binalar, ışıl ışıl sokaklar… Her yer yemyeşildi. Yapraklar, sarmaşıklar ve çiçekler… Şunlar insan mıydı? Küçük lekeleri bu kadar yüksekten seçemiyordum.

Gökyüzüne baktım. Tepedeki iki ay o kadar yakındı ki onlara dokunabileceğime yemin edebilirdim.

Daha önce böyle bir şey görmüş müydüm?

Balkonun köşesinde altın gözlü bir adam oturuyordu.

“Güzel, değil mi?” dedi, derin ve iddialı bir ses tonuyla. Ayağa kalkarak madalyalarla kaplı üniforma ceketini düzeltirken refleks olarak bıçağıma uzandım. Sadece boyu bile oldukça sinir bozucuydu ama yüz hatları çarpıcıydı. Buranın suyunda, havasında bir şey mi vardı?

“Endişelenme. Seni buraya tedavi için getirdik. Sizin türünüzü tedavi etme konusunda deneyimimiz yok ama elimizden geleni yaptık. Tüm yaraların birkaç gün içinde iyileşti.”

Birkaç gün mü?

“Neredeyim ben? Gemime geri dönmeliyim.”

Diğerleriyle iletişime geçmem gerekiyordu. Gemim buralarda bir yerlerde olmalıydı. Daha sonra buradakilerle bir çeşit ittifak kurmaya çalışabilirdik. Tabii gitmeme izin verirlerse.

“Başkenttesin, burası benim evim. Geminiz parçalandı ve araştırma için gemiye el konuldu.”

“Gemiyi görmem gerek,” dedim.

Çıkmak için kapıya asıldım ama kapı biraz olsun kıpırdamamıştı.

“Temizlen ve dinlen. Adın ne?” diye sordu adam elini uzatarak.

“Adım Raven. Sadece beni çıkışa yönlendir ve gemimi gördükten sonra beni geri getir,” dedim sıcak elini sıkarken.

“Raven, etrafta denetimsiz dolaşmana izin veremem. Bu, Tarealıların ve senin güvenliğin için.”

‘O’nu bulmam gerekiyordu. Burada sıkışıp kalamazdım. Bir şeyler bulmak için odaya göz attım.

“Senden izin istemiyorum. Sana söylüyorum, kapıyı aç,” dedim nefes kesici gözlerine bakarak.

Ses tonumu kontrol etmem gerekiyordu; bunlarla dalga geçilmezdi. Adam ellerini arkasında birleştirerek bana doğru yaklaştı. Dudaklarını birbirine bastırarak gülümserken yanaklarımdaki sıcaklığın yükselmesine neden oluyordu.

“Emirleri ben veriyorum,” dedi sert bir sesle.

“Bana değil. Aç şu lanet kapıyı.”

“Bu dil kabul edilemez, ufaklık.”

Adam aramızdaki mesafeyi kapattı ve uzun işaret parmağıyla çenemi kaldırdığında bakışlarımız buluştu.

“Burada, bu gezegende kurallarımız ve geleneklerimiz var. Yaramaz kızlar dizlerinin üzerine çöker ve popolarına sert bir şaplak yer.”

Vücudumun alt kısmı karıncalanmıştı. Yapmazdı, değil mi? Kalbim göğsümde çarptı.

Eline bir tokat attım. “Denediğini görmeyi çok isterim,” dedim işaret parmağımı karnına bastırarak.

Kısık sesli bir kahkaha attı. “Böyle devam edersen, denemekten fazlasını yapacağım.” Yanımdan geçerek kapıya doğru yürüdü. “Geri döneceğim. Acıkmış olmalısın.”

Adam tokmağı tuttuğunda kapıdaki mandal bip sesi çıkararak açıldı. Bu, mükemmel bir fırsattı. Koridordan gelen ışık içeriye girer girmez ayağımı onun kasıklarına yönelttim.

Ama ayağım ona değemeden bir çift kol etrafıma dolandı ve beni tekme atacağım adamın vücuduna ulaşamayacağım bir yere çekti.

Sert bir ses, “Birinin derse ihtiyacı var gibi görünüyor Arenk,” dedi.

Arenk denen adam arkasını döndü. “Evet, bu kesinlikle kabul edilemez.”

Yabancı adam beni serbest bıraktı. Bu da nereden çıktı? Bu başka bir adamdı, gözleri yemyeşildi. Zümrüt gibi parlıyorlardı. Arenk'in zayıf cüssesine kıyasla çok daha iriydi.

Ormandaki diğer adam. Bunu tahmin etmeliydim. ~Aptal.~ En azından artık beni izleyen iki kişi olduğunu biliyordum. Bir dahaki sefere başarısız olmayacaktım.

Arenk beni yatağın önündeki koltuğa götürmeye çalışırken ayaklarımı sürüdüm ama bu, adamı bir saniye bile caydırmamıştı. Tek bir hamlede beni yerden kaldırdı.

“Söz verdiğim gibi,” dedi, beni kucağına yatırırken.

Tekmelerim, mücadele etmem boşunaydı. Onun gücüne karşı koyamazdım. Adam pantolonumu çekmeyi başardıktan sonra sıkıca kalçalarımı sıktım ve utandığımı gizlemek için gözlerimi yere indirdim.

Tahliye sırasında iç çamaşırı giymek için zamanım olmamıştı.

Sert avuç içi popoma çarptığında bütün düşüncelerim aklımdan uçup gitti.

Çığlığım boğazıma takılı kalırken ikinci tokatla irkildim. Sesimi çıkarmamak için dişlerimi sıkıyordum.

Tokatlar daha da hızlı yağıyor, arkalarında yanan izler bırakıyordu. Korumaya çalıştığım saygınlığım pencereden uçup gitmişti. Hıçkırıklarım çaresizlikle odada yankılanıyordu.

“Laro, bana yardım et,” dedi adam kısa bir an duraklayarak.

Alev alev yanan popomu serinletecek bir esinti için dua ederken bu kısa duraklama için minnettardım. Laro ellerimi popomdan çekip onları sırtımda sabitledi. Adamdan gelen narenciye kokusu yoğunlaşmıştı.

“Uslu durup itaat edeceksin. Anladın mı?” dedi Arenk.

Bu yeni kısıtlama karşısında içim kıpır kıpır olmuştu.

“Seninle konuşurken bana cevap ver.”

“Hayır, asla.” Ses tonum sandığımdan daha da yumuşaktı.

“Bu kız keçi kadar inatçı.”

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok