CEO'nun Kırılgan Aşkı - Kitap kapağı

CEO'nun Kırılgan Aşkı

Kimi L. Davis

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Jenny Layman, hayatını mükemmel bir düzende yaşamayı seviyor. Ancak, Jenny'nin organize hayatı, kalbini titreten bir adamla tanıştığında kaosa dönüşür. Kieran Maslow ne istediğini bilen bir adamdır. Jenny'ye olan ilgisinin yolunda ona hiçbir şey engel olamaz.

Fazla göster

40 Chapters

Chapter 1

Bölüm 1

Chapter 2

Bölüm 2

Chapter 3

Bölüm 3

Chapter 4

Bölüm 4
Fazla göster

Bölüm 1

JENNY

Hayatta en sevdiğim şey çocukların gülüşüydü. Bu karanlık, kasvetli dünyada mutlu olduklarını bilmek güzeldi. Bu güzel sesi iş yerimde çok sık duyardım.

“Niye gülümsüyorsun?” diye sordu en iyi arkadaşım, Ellis.

“Şuradaki tatlı kızı görüyor musun? Hani şu at kuyruklu olan,” dedim en fazla beş yaşında görünen, sarışın kız çocuğunu işaret ederek.

“Evet, ne olmuş ona?”

“Hayatında gördüğün en tatlı şey değil mi? Şuna bak bebeğe nasıl da bakıyor...” Çocuğun oyuncağa nasıl beğenerek baktığını görünce gülümsedim.

“Sana göre bütün çocuklar dünyadaki en tatlı şey. Artık bir sevgili bulmalısın, Jen,” dedi Ellis. Yüzüne bakmasam da göz devirdiğini hissedebiliyordum.

“Sevgili bulmak için ne zamanım ne de enerjim yok, biliyorsun,” dedim, küçük kız kendisine çok benzeyen, hatta muhtemelen annesi olan kadınla kasaya yürürken.

Kız bebeği tezgâha koymaya çalışsa da küçük kolu yüzünden başaramadı. Onun yerine annesi koydu. Kıza gülümseyip oyuncağın alarmını çıkarmaya başladım.

“Bebeğimi beğendiniz mi?” diye sordu.

“Evet, çok güzel, tıpkı senin gibi.”

“Anne, bak duydun mu? Bayan bana güzel dedi,” dedi kız, parayı uzatan annesine sırıtarak.

“Evet, tatlım, duydum. Kesinlikle çok haklı,” diye cevapladı annesi. Para üstünü verip oyuncağı poşete koydum.

Anneyle kızını “İyi günler,” diyerek uğurladım.

Onlar çıkınca, “Çocuklarla aran çok iyi. Sevgiliyi boş ver, hemen evlen,” dedi, az önceki konuşmaya kulak misafiri olan Ellis.

“Saçmalama. Evlilik her şey demek değil. Hayatı çok zorlaştırıyor.”

“Neden gidip bebeği aldıkları rafı düzenlemiyorsun?” dedim.

Ellis sarı kâküllerini savurup “İstemiyorum,” dedi.

“Nedenmiş o?”

Mavi gözlerini kocaman açtı. “Çünkü hiç eğlenceli değil. Sürekli raf düzenliyorum. Bugün rafları sen düzenle, kasaya da ben bakayım, olur mu?”

Kasadan ayrılmadan önce derin bir iç çekip “Çok tembelsin,” dedim. “Tamam, rafları ben düzenlerim.”

Düzgün yapamadığımı görürsen panik atak falan geçirirsin sonra,” diye cevap verdiğini duyunca dönüp ters ters baktım. Mahcup bir tavırla “Üzgünüm, öyle demek istemedim. Şaka yapıyordum,” dedi.

Başımı iki yana sallayıp az önce bir bebeğin eksildiği rafa gittim. Ellis zaman zaman patavatsız biri olabiliyordu, belki de kiminle konuştuğunu unutuyordu.

Yanlış insanlara yanlış şeyler söylemek gibi bir alışkanlığı olduğu için ikinci ihtimale inanmayı tercih ettim.

Onu umursamamaya çalışıp rafları düzenlemeye başladım. Ama umursamamak zordu, hele de haklı olduğunu bilirken…

Planlı yaşamayı seven biriydim. Planlı olmak güvende olmak demekti. Güvende olmak ise rutinlik... Günün her saatinde ne yapmam gerektiğini bilmek zorundaydım; ancak böyle iyi hissedebiliyordum.

Güvende olduğum sürece bana ulaşamazdı. Ondan ~sadece böyle kurtulabilirdim.

İşim bitince kasaya döndüm. Birkaç saat içinde yemek molası verecektim. Kahvaltıda iki dilim ekmek yiyip bir bardak çay içmiş olmama rağmen çok acıkmıştım.

“Dönmüşsün!” dedi Ellis sırıtarak.

“Raf düzenlemeye gittim, dünyayı kurtarmaya değil.”

“Biliyorum, biliyorum. Bu arada akşam Ivan’la randevum var. Bu yüzden elbise seçmeme yardım etmeni istiyorum. Beni çok şık bir restorana götürecek,” dedi.

“Aklında özel bir şey var mı?”

“Pek sayılmaz. Hepi topu beş elbisem var zaten, içlerinden birini giyerim ama bana yardım etmen lazım.”

Gülerek cevap verdim: “Tamam, olur. Ne zaman alacak seni?”

“Saat yedide,” deyip durakladı. “Evde tek başına olman sorun olmaz değil mi?”

“Ellis, bu ilk kez tek kalışım değil, muhtemelen son da olmayacak. Benim için endişelenmeyi bırak, lütfen. Koca kadın oldum,” diye cevap verdim.

Aslında evde yalnız kalma düşüncesinden nefret ediyor, yakalanma korkusu yüzünden iki saniyede bir kapının kilidini kontrol ediyordum.

Ellis’in bundan haberi yoktu. Ivan başına en güzel şeydi, bu yüzden mutluluğunun bozulmasını istemiyordum. En iyi dostumun mutluluğu benim mutluluğum demekti.

“Emin misin? Ivan’dan bizimle akşam yemeği yemesini isteyebilirim, dışarı çıkmak zorunda değiliz,” dedi.

“Ellis, kes şunu. Randevunu mahvetmene izin veremem. Bana bir şey olmaz, merak etme. Bu gece giyeceğin elbiseyi düşün sen.”

“Peki, madem öyle diyorsun…” Ellis birkaç saniyelik sessizlikten sonra devam etti: “Aslında yeşil elbisemi giymeyi düşünüyordum...” Kapıdan içeri giren adamı görünce gözleri fal taşı gibi açıldı.

Onu hiç utanmadan, baştan aşağı süzdü. Ellis’e şaşkın bir bakış atıp adama dönünce, dostumun neden böyle bir tepki verdiğini anladım.

Mükemmel şekillendirilmiş kıvırcık, kahverengi saçları ve ışıl ışıl parlayan, kahverengi gözleri ile bir moda dergisinin kapağından fırlamış gibi görünüyordu.

Boyu en az 1.85 cm olmalıydı, belki de daha uzundu. Çok spor yapmış gibi görünüyordu. Gömleğinin altındaki kasları görebiliyordum, normal bir kız olsaydım onları yalamak bile isteyebilirdim.

Ama normal bir kız değildim. Seksi erkeklerle ilgili fanteziler kurmak bana göre değildi.

Şaşkınlığını atmış gibi görünen Ellis konuşmaya başladı: “Merhaba, hoş geldiniz. Size nasıl yardımcı olabilirim?”

“Şey… Yeğenimin, kendisi erkek olur bu arada, doğum günü var, bu yüzden mükemmel bir oyuncak almak istiyorum,” diye cevap verdi adam, insanın aklına olmadık şeyler getirecek kadar derin, sıra dışı sesiyle.

“Tabii, hemen bakalım. Yeğeniniz kız mı erkek mi?” diye sordu Ellis.

Sorduğu soruyu duyunca onun yerine utandım. Belli ki Ellis’in aklı başından gitmişti.

Adama bakınca onun da aynı şeyi düşündüğünü hissettim. Gözlerinde muzip bir ifade vardı, gülmemek için dudaklarını ısırıyordu.

Ellis kırdığı potu ancak bir dakika sonra fark etti. “Şey... Yani, nasıl bir oyuncak arıyordunuz?”

“Mümkünse yeni oyuncak koleksiyonunuzu görmek istiyorum. Yeğenim Hot Wheels arabası gibi bir şeyden bahsetti.”

“Evet, o koleksiyonumuz yeni geldi,” dedi Ellis. Sonra koluma dokunup “Müşterimize yeni koleksiyonu gösterebilir misin,” diye sordu. Omzumu dürtmeye başladığını görünce dediğini yapmaktan başka çarem olmadığını anladım.

Dik dik bakıp “Tabii, olur,” dedim. Tanımadığım erkeklere karşı tutumumu bilmesine rağmen adamla ilgilenmem için baskı yapıyordu.

Yumuşak bir sesle “Beni takip edin,” diyerek oyuncak arabaların olduğu reyona yürümeye başladım.

Arabaları işaret edip “Yeni koleksiyonumuz bu, istediğinizi seçebilirsiniz,” diyerek kenara çekildim.

“Teşekkür ederim,” dedi. Gerçekten bir centilmendi!

Acaba evli miydi? ~

Bu düşünceyi aklıma geldiği gibi atmaya çalıştım. Evlilik kitabımda yoktu. Sonuçta karşımdaki yabancı bir adamdı. Ve insanlar tehlikeydi… Ne kadar iyi görünmeye çalışsalar da çoğunun içinde bir canavar vardı.

“Yardıma ihtiyacınız olursa beni çağırabilirsiniz, tam şurada olacağım,” diyerek uzaklaştığımda arkamdan seslendi.

“Aslında karar vermeme yardımcı olmanızı istiyordum. Burada beş çeşit araba var, benimse iki tane seçmem gerekiyor,” dedi.

Rengine ya da tarzına aldırmadan, beş arabadan oluşan bir seti işaret ettim. “Şuna ne dersiniz?” Sonra ikinci seti işaret edip “Ya da bunu seçebilirsiniz,” dedim.

Üçüncü ve dördüncü setleri de göstererek “Bu ikisinden biri de olabilir,” dedim. En sonunda da beşinciyi işaret edip “Ya da bu,” dedim.

“Fikir verme konusunda pek iyi değilsiniz galiba,” dedi gülerek.

Kıpkırmızı oldum. Tek istediğim oradan bir an önce uzaklaşmak olsa da gitmemi zorlaştırıyordu.

Kalbimin neden küt küt attığını bilmiyordum. Tanımadığım erkeklerin yanında böyle hissetmeye alışık olsam da bu sefer sebebi korku değildi.

Kalbim hiç bilmediğim bir duygu yüzünden böyle atıyordu.

“Üzgünüm. İsterseniz Ellis’i çağırabilirim; o, bu konuda daha iyidir,” diyerek uzaklaşmaya çalışsam da tekrar seslendi.

“Onu çağırmana gerek yok. Eminim sen de yardımcı olabilirsin.”

“O, daha iyi fikir verebilir ama.”

“Ne zamandır burada çalışıyorsun? Seni ilk kez görüyorum.”

“Buraya çok sık gelir misiniz?” Lanet olsun, ~neler söylüyordum?Bu yabancıyla konuşmamam gerekirken dilimin ayarı yok gibi davranıyordum.

“Kız kardeşimin çocuklarını şımartmanın bedelini ödüyorum. Bu yüzden, evet, çok sık geliyorum. Şimdi soruma cevap ver, lütfen. Ne zamandır burada çalışıyorsun?”

“Aslına bakarsanız sizi hiç tanımıyorum, bu yüzden hiçbir sorunuza cevap vermek zorunda değilim,” desem de çok geçmeden pişman oldum. Dudağımı ısırıp “Özür dilerim, kabalık etmek istememiştim,” dedim.

“Hayır, sadece dikkatli davranıyorsun ki bu iyi bir şey. Ama bunu biraz değiştirmeye ne dersin? Ben Kieran, Kieran Maslow,” dedi.

“Adınızı sorduğumu hatırlamıyorum.”

Lanet olsun! Neyim vardı benim? Savunma mekanizmamın devreye girmesinin zamanı mıydı şimdi? Eğer bir müşteriye kabalık edersem kovulabilirdim ve bu olmasını istediğim son şeydi.

“Müşterilere karşı hep bu kadar kaba mısındır yoksa sadece bana özel bir durum mu?” Şaka yollu soruyor olsa da sinirlendiğini hissedebiliyordum.

“Sadece size özel değil, asla da öyle olmayacak,” deyip dudağımı ısırdım. Lanet olsun, kesin kovulacaktım…

Kieran bir süre bir şey söylemedi. Oyuncak araba reyonunda sessizce durduk…

Eğer bir müşterinin yanından habersizce ayrılmak kabalık olmasaydı bunu uzun bir süre önce yapardım ama hayır, illaki kurallara uymak zorundaydım.

Sonunda “Göreceğiz,” diyerek iki Hot Wheels seti aldı. Doğrusu neden böyle bir şey dediğini anlamamıştım.

Kutuları pat diye elime bırakıp “Bunları hediye paketi yapın, lütfen,” dedi.

Kasaya gitmeden önce renkli ambalaj kâğıtlarını işaret ettim. “İstediğinizi seçebilirsiniz, hangisini beğenirseniz onunla paketlerim.”

Sonra Ellis’e dik dik bakıp “Bunları kasadan geçir, lütfen,” dedim.

“Niye yüzün asık?” diye sordu.

“Bilmiyormuşsun gibi davranma.”

“Ne var yani? Adam nefis, belki senin de böyle nefis bir adama ihtiyacın vardır, Jen.”

“Hayır, nedenini de gayet iyi biliyorsun,” dedim. Elinde bir ambalaj kâğıdıyla kasaya gelen Kieran’ı görünce sustum.

Kâğıdı yüzüme bile bakmadan uzatıp “Buyurun,” dedi. Hiçbir şey söylemeden alıp hediye paketi yapmaya başladım.

Sakin davranmaya çalışsa da çok sinirlendiğini görebiliyordum. Büyük ihtimalle sebebi bendim.

Kahrolası dilimi tutamamıştım. Ne zaman bir erkek benimle konuşmaya çalışsa içimdeki sürtük ortaya çıkıyordu. Şimdiye kadar yedi erkeği kendimden uzaklaştırmayı başarmıştım ki aslında bu iyiydi çünkü bağlılık gösteremiyordum.

Paketleri Ellis’in önüne iterek “Tamam, hazır,” dedim. O da bir poşete koyup, hiçbir şey söylemeden teslim alan Kieran’a uzattı.

Sonra gülümseyip “Oyuncakları paketlediğin için teşekkürler, Jen,” dedi.

Kieran Ellis’e dönerek “Adı Jen mi?” diye sordu.

“Adı Jenny ama ben Jen diyorum. Neden sordunuz?” diye cevap verdi Ellis. Asıl kaba olan kimdi şimdi? Adımı ben dururken Ellis’e soruyordu.

Onu terslediğin için olmasın? ~

Kieran bana dik dik bakıp Ellis’e döndü. “Bir sebebi yok, sadece burada çalışan kişileri tanımak hoşuma gidiyor.”

“Neden?” diye sordu Ellis.

“Bilgi sahibi olmak güzel, sizce de öyle değil mi?”

O an istese de daha korkunç görünemezdi. Az önce oldukça rahat bir adamken şu an dünyanın hâkimi gibi davranıyordu. Kesin beni kovduracaktı.

“Evet, bilmek güzeldir,” dedi Ellis.

Kieran bir sır verecekmiş gibi eğilip “Bilmek sadece güzel değildir. Aynı zamanda güçtür,” dedi. Sonra tehditkâr bir bakış atıp dükkandan çıktı.

Kieran çıkar çıkmaz “Ona ne dedin?” diye sordu Ellis.

Umarsız bir edayla cevap verdim: “Ona bir şey söylediğimi de nereden çıkardın?”

“Dükkâna mutlu ve seksi bir şekilde geldi, sinirli ve seksi bir şekilde ayrıldı. Yanında da bir tek sen vardın. Erkekleri uzaklaştırma konusundaki uzmanlığını da düşününce… Hımm… Söyle bakalım, ne yaptın adama?”

Derin bir iç çekip “Biraz terslemiş olabilirim,” dedim.

“Jenny!” diye bağırdı Ellis. “Bir gün bu yüzden başın büyük derde girecek.”

“Yine başlama, lütfen.”

“Sadece söylüyorum. Böyle devam edemezsin. Adamı çok kızdırdın.”

“Neyse, atlatır,” diye mırıldandım.

“Hayır, atlatmayacak. Çıkmadan önce sana nasıl baktığını görmedin mi?” dedi, çılgın ve umursamaz biriymişim gibi bakarak.

“Evet, gördüm. Beni öldürmek istiyor gibi bakıyordu.”

“Hayır. Giderken çok kararlı görünüyordu.”

“Nasıl yani?” Ellis bununla ne kastediyordu ki?

“Yani, geri gelecek...”

***

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok