Kovboy Çizmeleri ve Savaş Botları - Kitap kapağı

Kovboy Çizmeleri ve Savaş Botları

Riley Maylon

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Afganistan gazisi Lincoln, sağlıklı yaşam danışmanı Lexi ile karşılaştığında, doğru kişiyi bulduğunu anlamıştır. Fakat geçmişine dair kötü anılar güzel bir gelecek yaratmasının önünde engel olabilir.

Yaş Sınırlandırması: 18+

Fazla göster

Olay Yerinde

LEXI

"Link!" diye çığlık attım. "Link! Dur!"

Barın arkasındaki sokak karanlıktı, tek ışık duvardaki yüksek bir pencereden geliyordu.

Işık öne doğru eğilen Lincoln'ün kaslı omuzlarını aydınlattı, kolları gergindi, ellerini yumruk yapmıştı.

"Link, onu boğuyorsun! Onu öldüreceksin!" diye bağırdım. Ben onu uzaklaştırmaya çalışırken pembe boyalı tırnaklarım Link'in koluna batıyordu.

Kalbim şiddetle çarpıyordu.

Yüzü kıpkırmızıydı, alın damarları şişmişti, gözleri kısılmıştı ve dudakları dişlerini gösterecek şekilde büzülmüştü.

"Link! Lütfen!"

Tanrım...

Onu öldürecek!

***

İki Ay Önce

LINK

Uçak inerken oluşan yüksek uğultu tüylerimi diken diken etti.

İşte bu. Bu gerçekten oluyor.

Tekerlekler iniş pistine çarptığında kabin sarsıldı, pistteki lastik sesi tansiyonumu daha da yükseltti.

Nashville.

Evdeydim.

Tansiyonumdaki yükselmenin, uçma korkusundan çok karışık beklenti duygularıyla ilgisi vardı.

Afganistan ve Irak savaşlarında görev aldığım beş yılın ardından evdeydim.

Onurlu bir şekilde terhis edildim. Bitti.

Artık bir sivildim.

Uçak rule yapıyordu. Etrafımdaki insanlar koltuklarının altından el bagajlarını kucaklarına çektiler.

Kahverengi tenli, sakallı bir adam, küçük oğlu karşımdaki koltukta bir aşağı bir yukarı zıplarken, oyuncakları kaldırıyordu.

Adamın diğer tarafında, telefonunun kamerasını ayna olarak kullanarak ruj süren esmer bir kadın vardı.

Bir gün o adamın sahip olduğu şeye sahip olacak mıyım?

Bir aile.

Normal bir hayat.

Bu adam nasıl bu kadar şanslı oldu?

Koridorun karşısında oturan bu insanlara bakarken buz gibi bir kış gününde bir evin penceresinden içeri bakan ve satması gereken çok kibriti olan bir kibritçi kız gibi hissettim.

İçeride sıcak ve mutlu bir aile var.

Bense dışarıda ve yalnızım.

Uçak ilerlemesini durdurdu ve emniyet kemeri ışığı yanıp söndü.

İnsanlar ayağa kalkıp baş üstü dolaplarındaki çantalarını aramaya

başladılar.

Herkesin gidecek bir yeri vardı ama benim acelem yoktu.

Biz buradayız.

Şimdi ne olacak?

***

Bagaj teslim alanındaki bantın başında dururken, üzerime bir yorgunluk çöktü ve gözlerim kapanmaya başladı.

Boynuma bir kol dolandığında ayaklarımın üzerinde yarı uykudaydım.

Atik bir şekilde bana saldıranı yakaladım ve onu omzumun üzerinden yere attım.

Döşemenin üzerine sert bir şekilde düştü ve yüksek sesle "Oof!" dedi.

İnsanlar geri çekildi ve gözümün ucuyla, telsizlerini ağızlarına yaklaştırmış olan güvenlik görevlilerini gördüm.

Gözlerimi kırpıştırınca bana saldıran kişinin yüzü netleşti. Burnumdan soluduğumu gösteren bir ses çıkardım.

Saldırganın kalkmasına yardım etmek için elimi uzatırken, "Aaa, kahretsin Rowan. Bir daha bana böyle sinsice yaklaşmasan iyi edersin,” dedim.

O andan sonra izleyenlerden gülümsemeler ve hatta kahkahalar geldi.

Rowan Jefferson, küçük kardeşim, ayağa kalkıp gömleğini düzeltirken gözlerini devirdi. "Orada biraz aşırı tepki gösterdin, Link."

Güvenlik personeli geri çekildi.

Ardından Rowan'ı sımsıkı kucakladım.

Kalabalıkta gelen mırıltıları ve hatta tek tük alkışları duyabiliyordum.

Çok yorgun olduğum için böyle oldu, bunu biliyordum.

Rowan sırtıma bir şaplak attı ben de onu biraz daha sıktım. Onu tekrar görmek çok güzeldi.

"Tamam," diye mırıldandı. "Nefes alamıyorum."

Onu serbest bıraktım, küçük kardeşime gözlerim parlayarak baktım.

Sarı saçları ve güzel yüz hatlarıyla annemize çekmiş yakışıklı bir adamdı. Koyu mavi gözlerimiz dışında birbirimize pek benzemiyorduk.

Siyah saçlı ve yüzümdeki daha sert ifade sebebiyle ben babamıza daha çok benziyordum.

Babam ona temelli döndüğümü söylediğimde ne diyecek?

Terhis belgelerimi aldığımdan beri bu konu beni çok endişelendiriyordu.

Baba endişesi bir süre daha devam edecekti. Şimdilik burnuma nüfuz eden uçak kokusunda kurtulmak istedim.

Rowan gülümsememe karşılık vererek, "Eve hoş geldin Link," dedi. "Buradan çıkmaya hazır mısın?"

ROWAN

Lincoln, onu en son iki yıl önce Almanya'da bir hastanede geçirdiği bir savaş yaralanmasından sonra iyileşirken gördüğümden beri daha da şişmişti.

"Günlerini şınav çekerek mi geçirdin?" diye sordum otoparktan geçerken.

Link homurdandı. "Onun gibi bir şey."

Kısa sürdü ama yüzünden belli belirsiz bir gölgenin geçtiğini gördüm.

Deneyimlerinin ona ne yaptığı konusunda daha Almanya'dayken endişelenmeye başlamıştım.

Endişelerim arttı, ama ben onları şimdilik bastırmayı tercih ettim.

Yerleştikten sonra akıl sağlığına eğilmek için bolca zamanımız olacaktı.

Birkaç adım önümde, Link birden durdu.

Sırıttım. Nedenini biliyordum.

Link'in dün temizliğe götürdükten sonra siyah boyası parlayan hantal F250 kamyonu sabırla bizi bekliyordu.

Link derin bir çekerek kamyonun etrafında yürüdü, parmakları parlak boyanın hemen üzerinde gezindi, sanki onu lekelemeye kıyamıyormuş gibiydi.

"Sonunda tekrar bir araya geldiniz,” diye espri yaptım.

Link sırıtarak bana baktı. "Salak kardeşim. Ben onun için geri döndüm,” dedi.

"Dillere destan bir romantizm. Buna engel olmaya çalışmayacağım,” dedim.

Link çantalarını devasa kamyonun arka koltuğuna yerleştirdi ve direksiyonun arkasına oturdu. Motor kükrediğinde yolcu kapısını zar zor kapatmıştım. Ardından Link bana mutlu bir bakış attı.

"Ne?" Omuz silktim. " Ona göz kulak olacağıma dair sana söz vermiştim."

Link Indy 500’de olduğunu düşündüğü için saniyeler içinde trafikten kaçarak otobana varmıştık.

"Vay canına, asker. Burada düşmandan kaçmamıza gerek yok,” dedim, fakat hemen ardından koltuğuma gömülmeyi ve gözden kaybolmayı dileyerek gözlerimi kapattım. "Üzgünüm, Link. Bunu söylememeliydim."

Link kafasını salladı. "Sorun değil." Gazdan ayağını biraz çekti fakat rahatlamama izin verecek kadar değil.

"Önce yemek mi, yoksa duş mu?" diye sordum, garipliği aşmaya çalışarak.

Link bunu düşündü. "Duş, sanırım."

"Tamam o zaman, I-440 batı çıkışına gir, 15 dakika içinde geliyor olmalı."

"Tamam."

LINK

Duştan, yemekten ve şekerlemeden sonra kendimi yeni biri gibi hissediyordum.

Rowan'ın bol ışık alan tek yatak odalı bir evi vardı. Öngörülebilir bir süre için onun kanepesinde kamp kurmuştum.

Rowan, "Dışarı çıkıp kutlama yapmalıyız,” dedi. Kabul ettim.

"Nerede?"

Rowan kaşlarını kaldırdı. "Striptiz kulübü?"

"İkinci Cadde'deki 'erkek eğlencesine’ gitmek istiyorsun...” diye mırıldandım.

Rowan sırıttı.

"Sadece normal bir şey yapmak istiyorum, Ro."

Rowan surat asmış gibi yaptı ama anında toparlandı. "Bir bar biliyorum. bir adam var..."

"Ah," dedim gülümseyerek başımı salladım. "Adı ne?"

"Damien. Mesleği avukatlık ya da onun gibi bir şey,” dedi Rowan.

"Onunla ne zamandır görüşüyorsun?"

Rowan'ın yüzünde mahcup bir ifade belirdi. "Daha tam başlamadım. Kim olduğumu bile bilmiyor olabilir."

"Ama gitmek istediğin bu barda o da olacak mı?" diye sordum..

Rowan, "Aslına bakarsan, gel hadi başka bir yere gidelim," dedi. "Geceyi seninle parti yaparak, geri dönüşünü kutlayarak geçirmek istiyorum. Damien başka bir geceyi bekleyebilir."

Kafamı salladım. "Hı-ıh, olmaz. Bu konuyu sen açtın. Şimdi bu adamı görmem ve senin liginde olduğundan emin olmam gerekiyor."

Rowan gözlerini devirdi, ama altında yatan heyecanı görebiliyordum.

Bu adamdan hoşlanıyor.

Belki ben de biriyle tanışırım.

***

Swingin' Lariat'ın dekorasyonu bilinçli olarak 50'lerin country-batı tarzında kurgulanmıştı, vagon tekerleklerinden sarkan ışıklar vardı ve barın üzerinde arka arkaya her türlü kovboy şapkası bulunmaktaydı.

Sandalyelerin koltuklarında sığır derisinden döşemeler vardı ve rodeoların resimlerinin, duvarlardaki farklı tonlardaki ahşap kaplamalardan dışarı taşan turkuaz çerçeveleri vardı.

Rowan ve ben bir masaya oturduk ve at kuyruklu ve ekose gömlekli bir garson siparişlerimizi almak için koşturdu.

Biralarımızı almak için çıkarken Rowan'a baktım. "Burası bir tür turist tuzağı, değil mi?"

Rowan, "Erken dönem rock müziği ile ilgilenen, onlara rockabilly derler, bir adamla çıktım ve o buradan hoşlanıyordu," diye açıkladı. "Sonra bir gece dışarı çıkmamızın sonlarına doğru Damien ile tanıştım. Salı ve Perşembe günleri kare ve çizgi dansı için buraya gelmeyi seviyor.”

"Benimle dalga mı geçiyorsun?"

Rowan memnun bir gülümsemeyle başını salladı. "Hayır, hayır. O kovboy çizmelerinin tozunu alman gerekecek Link. Cut a rug dansının zamanı geldi."

İnledim ve arkama yaslandım, ama gizliden gizliye bir heyecan dalgası hissettim. Beş yıl önce buralardan ayrıldığımdan beri dans etmemiştim.

Elbette paslanmıştım, ama eskiden dans etmek hoşuma giderdi.

Etrafa baktığımda grubun neredeyse başlamaya hazır olduğunu gördüm.

Garson bize biralarımızı verdi. Beş dakika sonra müzik başladı.

Rowan bana sırıttı ve beni sandalyemden kaldırıp sıraya sürükledi.

Ben ayak uydurmaya çalışırken o kısa süre sonra yarılırcasına gülmeye başladı, onun gülmesi beni de güldürdü.

Sadece eğlenmek için bir şeyler yapmak çok güzeldi.

Kendimi aptal ama memnun hissettim.

Zeminin diğer tarafındaki sırada oturan kızlara bakınca nabzımın hızlandığını fark ettim.

Bir sürü güzel kız. En azından birinin boşta olması gerekiyordu.

Rowan bana dirsek attı ve kafasını salladı.

Siyah kot pantolonlu, aynı derecede siyah saçlı ve yeşil gözlü, şık görünümlü bir adam dansa katıldı.

Rowan'a bakarak kaşlarımı kaldırdım ve "Damien?" dedim. Bana hızlı bir şekilde başını salladı.

Sırıtarak, onu bir şekilde utandırabilir miyim diye düşünürken, gözüm yeni gelen başka birine takıldı.

Yeni gelen kadın Damien'ın karşısındaki sıraya katıldı.

O bir tanrıçaydı.

Uzun, dalgalı kahverengi saçları altınla kaplıydı ve diğer dansçılarla birlikte öne doğru adım atarken saçları omuzlarının üzerinden uçuşuyordu.

Turkuaz ve kahverengi deri kovboy çizmelerini yere vurarak uzun, bronzlaşmış bir bacağını önüne, sonra arkasına tekmeledi.

Giydiği bol, lacivert bluz onu kanatları varmış gibi gösteriyordu.

Ama adımlarımı kaçırmama neden olan şey onun gülümsemesiydi.

Damien'a doğru bakıp burnunu buruştururken ve gülmek için kafasını geriye doğru devirirken gülümsemesi yüzünde parladı.

Bir an sonra, ona baktığımı hissetmiş olmalı ki, altın rengi ela gözleri benimkilerle buluştu.

Kalbim durdu.

Rowan kaburgalarıma sert bir yumruk atınca ona göz kırptım, dansa yetişmek için bakışlarımı başka tarafa yönlendirdim.

Lanet olsun. Ne güzellik.

Aklım uçaktaki adama ve yanında ruj süren kadına döndü.

Bu tanrıça bir gün benim yanımda olabilir mi, uçaktaki kadının adamın yanında kolayca oturduğu gibi?

Hiç bu kadar şanslı olacak mıyım?

Şarkı sona ererken Rowan beni yerden kaldırdı ve bara doğru götürdü.

"Damien'la konuşacaksam sıvı cesarete ihtiyacım var,” dedi.

Dans pistindeki kalabalığa tekrar baktım ve Rowan'ın aşkının tanrıçayla derin bir sohbet içinde olduğunu gördüm.

Bir alana bir bedava shotlardan sipariş verdiği sırada Rowan'ın kulağına, "Onlar arkadaş,” dedim.

"Ne?" Rowan bana kaşlarını çattı.

"Senin erkeğin ve benim hayallerimin kızı,” diye mırıldandım, bakmaya devam ederek.

Rowan etrafına baktı ve yüzü aydınlandı. " Ah!" dedi. Evet. "Onu daha önce onunla gördüm."

"Onun adı ne?"

"Bilmiyorum. Ama eminim Damien biliyordur."

"Onunla konuşmalısın,” diyerek önüme konulan shot bardağını alıp içkiyi yuvarladım. Bardağımı tekrar dolduran barmene elimle işaret ettim.

"Eh, evet," dedi Rowan, omuzlarını dikleştirerek.

"Hey!"

Bu ses, Rowan'ın omzunun arkasında duran Elvis saçlı bir adamın agresif çıkışıydı.

Rowan baktı ve aniden geri dönerek adama sırtını döndü. "Lanet olsun."

"Ne?" diye sordum.

Adamın kolunda dövmeler vardı, boynunda ise kolundakilerden de fazla dövme vardı. Buck Owens'ın gurur duyacağı işlemeli bir gömlek giyiyordu.

Erken dönem rock müziği seven adamdı bu, rockabilly.

Rowan'ı omzundan yakaladı ve kendisine doğru çevirdi.

Bu yaptığı hiç hoşuma gitmedi.

Rockabilly çenesini bana doğru çevirerek, "Bu adam kim, Ro?" dedi.

Çek ellerini kardeşimden.

Rowan iç çekerek omzunu rockabilly'nin pençesinden kurtardı. "Endişelenmene gerek yok, Jerry."

Kardeşim ondan uzaklaşmaya çalışırken Jerry Rowan'ın kolunu tekrar yakaladı.

"Onu buraya getirmek zorunda mıydın?" diye sordu.

"Bırak onu,” dedim, kendimi Rowan ile bu pisliğin arasına sokarak.

Rockabilly küçümseyerek yüzüme doğru eğildi. "Bırakmazsam ne olur?" diye sordu.

Rowan'ın kolunu bırakmıştı ve şimdi benimkini tutma sırası Rowan'daydı. "Hadi Link, dans pistine geri dönelim."

Gözlerimi Jerry'e diktim. "Kardeşimi rahat bırak,” dedim.

Rockabilly'nin kaşları havaya kalktı ve bakışları benden Rowan'a kaydı. "Kardeş mi? Dalga mı geçiyorsun?"

Burunlarımız neredeyse birbirine değecek kadar dibine girdim. "Evet. Büyük kardeş. Küçük kardeşini rahatsız eden adamları alt eden türden. Anladın mı?" dedim.

Rowan beni çekti ama kıpırdamıyordum.

Rowan, "Hey, Jer, şimdi uzamaya ne dersin" dedi.

Rockabilly alay etti ve başını salladı, ama sonra gizlice uzaklaştı.

Arkasından kaşlarımı çattım.

Rowan ilgimi kendine çekmek için kendini görüş alanıma soktu. "Link, o neydi? Adamla dövüşecektin!"

Biraz çabayla dikkatimi Jerry'nin geri çekilen formundan Rowan'ın endişeli yüzüne çevirdim. "Seni tartaklaması hoşuma gitmedi."

Rowan yüzünü buruşturdu. "Link. Kendi başımın çaresine bakabilirim. Ayrıca Jerry zararsızdır."

Yeni dolu shot bardağını kaptığım gibi yuvarladım.

Rowan'ın tonu yumuşadı. "Hey, biliyorsun, VFW benim evime arabayla sadece on dakika uzaklıkta. Belki yarın seni oraya götürürüm."

Ona kaşlarını çattım. "Hayır. İyiyim."

Rowan kaşlarını çattı.

"Cidden, Ro. Daha yeni yerleşiyorum. Kavga yok, yemin ederim. Tek yapmam gereken bir iş bulmak ve o güzel bayanın onu yemeğe çıkarmama izin vermesini sağlamak, sonrasında her şey kısa sürede güzel olacak."

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok