Sessiz Yürek - Kitap kapağı

Sessiz Yürek

Mutemoonfairy

İkinci Bölüm

Bir süre yürüyüp pek çok merdiven çıktıktan sonra, Dana ile nihayet batı kanadına ulaştık.

Şatoda bulunmak beni ne kadar tedirgin etse de dekorun ne kadar büyüleyici olduğunu fark etmeden edemedim. Dilsiz olabilirdim ama kör değildim.

Koyu kiraz ağacından mobilyalardan tavandan sarkan avizelere kadar her şey incelikle döşenmişti.

Bu, benim şatom olsaydı belki sakinleri dışında hiçbir şeyi değiştirmezdim. Böylesine güzel bir yerin bu kadar nefret ve ıstıraba ev sahipliği yapması beni umutsuzluğa düşürüyordu.

Dana’nın geniş sırtına çarptığımda kendime geldim. Özür jestime öfkeli bir oflamayla karşılık vererek beni büyük, ahşap kapıya doğru itti.

“Burası efendimizin özel yemek odası. Burayı pırıl pırıl yaptıktan sonra, hemen yan odaya geçeceksin. Bir şey kırıp dökersen büyük, kötü kurda hesap verirsin. Anladın mı, bücür?”

Bu sözlerin ardından, karnını tutarak şeytani bir kahkaha attı. Yüzümdeki dehşet ifadesini görünce saçlarımı karıştırdı.

Korkma, evlat. İşleri berbat etme yeter. Temizlik hastası olduğun için kolayca halledersin.” Sesli bir şekilde yutkundum. Hiçbir şeyin aslında ~tertemiz~ ~olmadığıbir yerde mükemmeliyetçi olmak zordu~. Uzun bir gün olacak.~ ~Dana beni odaya soktuktan sonra kapıyı çarpıp çıkarken yerimden sıçradım. Bunu yapmasına çoktan alışmış olmam gerekirdi ama ben hep çok korkaktım. Kurt adamların arasında yaşarken her şeyden korkuyordum.

Sonunda etrafıma iyice baktığımda şatonun büyüklüğü karşısında dehşete düştüm. Yemek odası mı? Burası daha çok bir balo salonuna benziyordu. İçine benimki gibi elli daire sığdırdıktan sonra yine de bir park yeri kadar boşluk kalırdı.

Karmaşık bir şekilde yerleştirilmiş mermerlerin büyük, siyah bir kurt şekli oluşturduklarını fark ettiğimde korkuyla geri çekildim.

Bir tür değerli taştan yapılmış, doğrudan gözlerimin içine bakıyor gibi görünen, koyu orman yeşili gözler tüylerimi diken diken etti.

Başımı sallayarak muhtemelen yıllardır çok fazla temizlik ürünü kokladığıma kanaat getirip en yakındaki hizmetçi dolabından çıkardığım malzemelerle yerleri paspaslamaya başladım.

Temizlik yapmak asla en sevdiğim aktivite değildi ama bazen kafa dağıtmama yardımcı oluyordu.

Paspas yapmak, bir zamanlar doğu kanadındaki bir misafirin yavrusuna bakıcılık yaparken bir kesitini izlediğim bir filmi hatırlatıyordu.

Mavi elbiseli bir kadın bahçede bir adamla dans ederken adını hatırlayamadığım bir aşk şarkısı söylerken çok mutlu görünüyordu. Bazen ben de paspas yapmanın bir tür dans olduğunu ve paspasın da prensim olduğunu hayal ederdim.

Paspas yaparken salınma şeklim dansı andırıyordu. Melissa genellikle boş zamanlarımızda, ki pek boş zamanımız olmazdı, dans partnerim olurdu.

Bana gençken babasından öğrendiği bazı figürleri öğretirdi. Babası seçkin kurt adamların dans öğretmeniydi.

Babası öldüğünde Melissa benim sınıfıma, yani en alt sınıf olan Güney Sektörü’ne yerleştirilmişti. Ailemle hiç tanışmamış olan benim aksime, onun en azından sıcak aile anıları vardı.

Sık sık ailemin neye benzediğini düşünürdüm. Onlar da mı dilsizdi? Nasıl görünüyorlardı? En önemlisi, beni neden terk etmişlerdi? Düşünmeye korktuğum ama hep aklımı kurcalayan bir şey vardı. Beni dilsiz olduğum için mi terk ettiler? ~Uzun uzun paspas yaptıktan sonra, odanın ortasında duran, fark edilmemesi imkânsız, büyük yemek masasının altındaki alanı tamamen unuttuğumu fark ettim.

Çocukların taktığı ucuz kol saatlerine benzeyen saatime bakınca kendimi fazla kaptırdığımı anladım. Yere çöküp masanın altını olabildiğince hızlı, etkili bir biçimde silmeye başladım.

Mermer zeminde inatçı bir nokta bulup uzun uzun ovaladım. Sanki kana benziyordu ama... Hayır, eminim biri ketçap dökmüştür. Evet, evet, ketçap... ~Kapının açılıp kapandığını fark etmemiş olmalıyım çünkü birdenbire biri Dana’ya, diğeri bir adama ait iki ses duydum. Hararetli bir konuşma yapıyor gibiydiler.

“Ne yapıp edip onu bulun! Burada olduğunu biliyorum. Kokusu üstüne başına sinmiş!”

Adamın sesi tanıdık geliyordu, hatta hırıltıları da olmasa neredeyse rahatlatıcıydı. Eğer bir kurt adamsa tanıyor olmamın imkânı yoktu ve sesinin beni rahatlatması için de bir neden yoktu.

Saatime bakarak başımı sallarken bebek saçlarım alnıma döküldü. Otobüsü kaçırmak istemiyorsam buradan bir an önce çıkmam gerekiyordu!

O kadar geç kalmayı göze alamazdım. Sokağa çıkma yasağı başlamadan evde olmalıydım. Hayatım berbat olsa da hiç yoktan iyiydi.

Tam başımı sakince büyük masanın altından çıkarıp titrek ellerimle, ”Sürpriz!” ~diyecektim ki Dana’nın tiz sesini duydum. “Evet, Alfa. Saygısızlık etmek istemem ama kızlarımdan hangisinin bir sonraki luna olabileceğini bilmiyorum. Hiç mantıklı gelmiyor.”

Dana neler diyordu böyle? Kulaklarıma inanamıyordum.

Birincisi, hizmetçilerden birinin bir sonraki luna olabileceğini söylüyordu ve ikincisi, alfa kral bizzat bu güzelim masanın hemen dışında duruyordu!

Masa..~. Gözlerim tekrar fal taşı gibi açıldı. Hâlâ masanın altındayken zar zor nefes alabiliyordum. ~O buradayken nasıl çıkacağım?~Lycan kraliyetinden birinin konuşmasına kulak misafiri olmanın cezası ölümdü. Odada yankılanan bir gürleme sırtımdaki tüyleri diken diken etti.

“Kendi eşimi hissetme yeteneğimden şüphe mi ediyorsun! Öyle mi, Danika Swartz?”

Dana’nın titrek, hırçın sesi duyulmadan önce rahatsız edici bir sessizlik oldu. “Hayır, Alfa. Yani, evet, Alfa! Ama arkadaşlarım bana Dana der!”

Konuşma tüylerimi diken diken etti. Dana bile bu kadar geriliyorsa benim yeni temizlenmiş yerleri ıslatacağım kesindi.

“Bilmiyorum, Danika. Bu vardiyada buralarda bir yerdeydi. Kokusu hâlâ havada.”

Havayı kokladığını duydum ki bu da masanın altından kokumu alabileceği anlamına geliyordu.

“Bugün batı kanadında çalışan temizlikçilerin bir listesini getirirsen belki kovulmaktan kurtulursun.”

Noktaları birleştirince şaşkınlığım daha da arttı. Geleceğin lunası batı kanadında çalışıyordu ancak şimdiye kadar o kanatta başka hizmetçi görmemiştim.

“Aslında, Alfa, bugün sadece bir tane var. Otobüslerden birinde yaşanan bir sorun nedeniyle bugün hizmetçi sıkıntısı yaşandı. Ancak üzülerek söylüyorum, Güney Sektörü’nden dilsiz bir kız.”

Ah, ne kadar da yanılmışım! Mahvolduğumu hissediyordum, göğsüm sıkışıyordu, midem bulanıyordu. Yanaklarımdan süzülen panik gözyaşlarını tutamıyordum.

Farkında olmadan küçük bir hıçkırık sesi çıkardığımı fark edip anında pişman oldum. Odayı ölüm sessizliği kaplarken gözlerim korkuyla açıldı.

Başımı kaldırdığımda masanın altına bakan alfa kralın derin yeşil gözleriyle göz göze geldim. Bakışları o kadar parlaktı ki sanki keskin, yeşil bir ışık ruhumu delip geçiyordu.

O an, içimde bir şeylerin değiştiğini ya da belki de tamamen yeni bir şeyler hissettiğimi fark ettim.

Dehşete kapılıp sürünerek hızla masanın diğer tarafına gittim. Daha hızlı hareket etmeye çalışırken dizlerimi soğuk mermere çarptım.

Büyük bir elin ayak bileğimi kavradığını hissedince titrek bir nefes alıp Dana’yı yardıma çağırmaya çalıştım. Beklendiği gibi yardıma gelmemesi endişemi daha da artırdı.

“Şş... Sakin ol, ufaklık. Bir yerini inciteceksin.”

Birden masanın altından çekildiğim için sandalyenin ayaklarına çarptım. Hem başımı çarptığım hem de panik atak geçirdiğim için bayılmıştım.

Hatırladığım son şey sıcak bir göğse sarılıp onun alçak hırıltısını duymaktı. “Benim...~”

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok