Maximus'un Kurtuluşu - Kitap kapağı

Maximus'un Kurtuluşu

Leila Vy

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Leila sürü doktoru olmak için memleketine döndüğünde, kendisini sadece geçmiş ve şimdiki zaman arasında değil, ayrıca biri yakışıklı bir doktor diğeri ise sırlarla dolu bir alfa olan iki erkeğin aşkı arasında bulacaktı. Fakat hangisi kalbinin daha hızlı atmasını sağlayacaktı?

Yaş Sınırlaması: 18+

Fazla göster

32 Chapters

Chapter 1

Bölüm 1

Chapter 2

Bölüm 2

Chapter 3

Bölüm 3

Chapter 4

Bölüm 4
Fazla göster

Bölüm 1

LEILA

“Evet, Anne,” dedim sıkılmış bir sesle, o ara masamdaki kurt adam anatomisi ve insan ilaçları hakkında bilgiler içeren sağlık kitaplarımı alıp sırt çantamın içine sıkıştırıyordum.

"Yarın eve zamanında gel!" Annem bugün üçüncü kez bu cümleyi tekrarlamıştı. Beşinci kez telefonla görüşüyorduk.

Sürü doktoru olmak için kurt adam tıp fakültesine gidiyordum. Diplomamı almama sadece birkaç hafta vardı.

Fakülteyi tamamladıktan sonra eve dönmem ve sürümün doktoru olarak duyurulmam yeterli olacaktı.

Sürü doktorlarını bir sürünün içinde tutmak zordu. Çok az kişiydik.

Birçoğunun tıp eğitimi almaya ya sabrı ya da hırsı yoktu, bu da sürü doktorlarını çok değerli kılıyordu.

Eve dönmem alfamın yıllarca verdiği desteklerle ilgiliydi.

Onları bırakamazdım.

"Tatlım, seninle gurur duyuyorum. Okudun ve sürü doktoru olarak diploma almaya hak kazandın." Annemin konuşurken sesi biraz titremişti, ağlayacak olduğunu söyleyebilirdim.

"Anne, lütfen ağlama. Gidecek değilim ya. Yarın eve geliyorum," diye onu teselli etmek için atıldım, çünkü annem ağlamaya başlarsa, onu telefondan uzaklaştırmanın epey zaman alacağına oldukça emindim. Üstelik ağlaması beni sadece kötü hissettiriyordu.

Sırt çantamı omzuma geçirdim ve büyük kütüphaneden çıktım.

Okul otoparkında park halindeki siyah motosikletime gitmeden önce, üniversitemde kütüphaneci olan Larson Hanım’a başımla selam vererek el salladım.

Etrafta dolaşması daha kolay olduğundan motor kullanıyordum.

"Dinle anne, şimdi gitmem lazım. Gelir gelmez seni arayacağım. Eve gidip eşyalarımı toplayacağım ve muhtemelen bu gece bazı ödevlerimi bitireceğim. Sonra konuşuruz."

"Evet, tamam," diye mırıldandı annem, konuşmayı bu kadar çabuk bırakmak zorunda kaldığım için mutlu değildi.

"Seni seviyorum anne. Yarın görüşürüz,” dedim.

"Ben de seni seviyorum, tatlım. Dikkatli sür."

Bazıları sessizliği tatsız bulsa da ben gayet keyifli ve huzurlu buluyordum.

Yatağımdaki ödevlerim üzerinde saatlerce çalıştıktan sonra, göz kapaklarım kendimi uyanık tutmaya çalışmaktan ağrı ve acı içindeydi.

Yorgunluğuma teslim olmadan önce gözlerimi birkaç kez ovuşturdum ve yavaşça göz kapaklarımı indirdim, uykuya yenik düşmüştüm.

Gölün yanındaki bir kayanın üzerinde otururken arkamdan hafif bir hışırtı duydum.

Davetsiz misafirin kim olduğunu görmek için etrafta koşturdum, ama kurt adam içgüdülerim rüyamda o kadar da iyi değildi, ya da görmek istediklerimi görememek benim suçumdu. Gözlerimi kıstım, ama sadece uzun, siyah bir form çıkarabildim.

"Kim var orada? Kendini göster," diye emrivaki şekilde çıkıştım.

Uzun form yavaşça kayboldu, ancak önünde bir ışık belirdi. Kafamı hafifçe eğdim, ona dokunmalı mıyım yoksa kaçınmalı mıyım diye düşünüyordum, karşı koyamadığım güzel bir sıcaklık hissi yayıyordu.

Uzandım ve dokundum, dokunuştan sonra bir karıncalanma hissi çıkageldi. Tekrar dokunmadan önce ellerimi hafifçe geriye çektim, nefesim kesilmişti. Elektrik akımı parmak uçlarımda yayılıyordu.

"Bu nedir?" diye fısıldadım.

Işık beni duymuş gibi çabucak söndü ve kendimi tamamen yalnız hissettim, canlı beyaz ışığın geri gelmesini diledim. Sessizce sızlandım ve çevreme baktım.

Adam gitmişti, ışık da öyle. Neler oluyordu?

Cep telefonumdaki çalar saatim sinir bozucu bir şekilde “bip” sesi çıkarmaya başladığında uyandım.

Kapatmak için elime alırken hırladım ama telefonum ertelememe izin vermedi. Şimdi telefonumun kilidini açmak ve erteleme düğmesine basmak için desenli şifreyi girmemi istiyordu.

"Uyandım be işte!" diye bağırıp kapattım.

Saate baktım, hazırlanıp motorumla evime dönmek için tam olarak bir saatim vardı.

Hızlı bir şekilde duş aldım ve koyu bir kot pantolon, siyah deri botlar, geniş kesim koyu gri bir tişört ve siyah deri ceketimi giydim, eve dönerken nemli saçlarımın yolda kuruyacağını hesap ederek saçımı kurutmadım.

Yatak odamdan çıkarken anahtarlarımı ve spor çantamı aldım, kapıdan çıktım.

Sarmal merdivenden atladım ve motorumun olduğu otoparkın ana kapısına yöneldim.

Spor çantamı binmeden önce iplerle bağlayıp arkama yerleştirdim, motoru çalıştırıp yola koyuldum.

Sürüme giden toprak yola varmak birkaç saatimi aldı. Toprak yola girdim ve sürü evinin önüne yanaşmadan önce otuz dakika daha sürdüm.

Motoru susturup indiğimde etraftaki insanlar bana bakmaya başlamıştı. Bir süredir ortalarda gözükmediğim için kimseyi tanıyamadım.

İnsanlar muhtemelen benim asi biri olduğumu düşünüyorlardı, bana yönelttikleri tuhaf bakışlardan bunu anlayabiliyordum.

Sürü evinin ön kapısı açıldı ve annem koşarak bana geldi.

"Anne." Gülümseyerek ortada buluştuğumuzda ona sıkıca sarıldım.

"Tatlım, sonunda eve döndün." Beni yanağımdan öptü ve sonra yanaklarımı özenle ovdu. "Çok değişmişsin."

Değiştiğimi sanmıyordum. Saçım hala siyah ve dalgalıydı. Birkaç santim boyum uzamıştı. Elbette, artık daha kıvrımlıydım, ama o kadar da değiştiğimi düşünmüyordum..

"Öyle mi?" diye sordum.

"Evet, güpgüzel bir kadın olmuşsun." Gözleri yaşardı. İç çektim ve onu kollarımın arasına geri çektim.

Sürü üyeleri benim ipsiz sapsız biri değil, aslında sürüden birinin çocuğu olduğumu fark ettiklerinde daha çok yaklaşmaya başlamışlardı.

"Terri, bu senin kızın mı?" Tanıdık, yaşlı bir adam annemin yanına yürüdü.

"Evet, bu Leila. Onu hatırlamıyor musun? Küçükken cebinden şeker çalardı." Annem ona hatırlattığı gibi parlak bir şekilde gülümsedi.

Bu adamı şimdi hatırladım. Adı Albert'dı. Benim için her zaman cebinde şeker saklardı. Gülümsemeden önce sessizce bana baktı.

"Küçük Leila." Bana doğru yürürken hafifçe gülümsedi.

"Albert." Sırıtıp ona sarıldım elimi şeker bulmak için cebine sokuşturdum. Hareketime güldü.

"Hala aynısın,” diye şakayla takıldı.

"Sen de Albert," diye güldüm, bir lolipop kapmayı başarmıştım. Albert hiç sahip olamayacağım türden bir amca gibiydi. Bana hayrandı ve beni sürekli şekerle şımartmıştı.

"Babam nerede?" diye etrafa bakarak sordum.

"Bir toplantı için alfa ile başka bir sürüye gitti. Yarın geri dönecekler," dedi annem. "Bugün senin için burada olmak istedi, ama sürüyle alakalı işler her şeyden önce geldiği için seninle yarın görüşecek."

"Tamam, acıktım. Bana bir şey pişirdiniz mi? Uzun zamandır iyi bir ev yemeği yemedim," dedim gülerek, annem beni sürü evinin içine doğru götürüyordu.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok