Artemis'in Hediyesi - Kitap kapağı

Artemis'in Hediyesi

M. Syrah

Bölüm 2

SIRIUS

Alfa Richard bu partide bir kez daha kendini aşmıştı.

Aslında partilerden nefret ederdim. Kapalı bir yerde çok fazla insanı bir arada görmekten ve özellikle de onlardan birini eşim ve kraliçem olarak kabul edeceğimi düşünen dişi kurtların bana yaltaklanmasını seyretmekten nefret ederdim.

Onlardan tiksiniyordum. Lycanlar sadece gerçek eşleri ile çiftleşebilir. Benim için geçerli tek küçük rahatlama, orada bulunan herkesin sıradan kurt olduğunu bilmekti. Buna dayanabilirdim.

Richard'ın insan kızının burada olmamasına minnettardım. En çok da insanlardan nefret ederdim. Diğer tüm yaratıklar arasında, insanların en düşük sınıfta olduğunu düşünüyordum.

O şeyi neden daha bebekken öldürmediğini anlayamıyordum.

İnsanın, Leydi Artemis tarafından kutsandığını söyleyerek onu yanına aldığını hatırladım. Tüm bunlar benim için fark etmezdi. Gerçekten önemsizdi.

Onu yemeliydi. İlk lycan Fenrir'in, çelimsiz insanlara yaptığı buydu.

Onlara ihtiyacımız olmadığına inanıyordum. Onlar zayıflardı. Tanrıların yüz karasıydı onlar.

Bir köşede oturmuş içkimi içiyordum. Birden bir çağrı hissettim. Gelmiş geçmiş en tatlı sesti bu sanki. Zihin bağından adımı söyleyerek beni çağırıyordu.

Sirius.

Beni çağırmaya kim cüret etmişti? Adımı söyleyerek üstelik... Bunu yapan kurdu pişman ederdim. Ben bir lycan kraldım. Sıradan kurtlardan emir almazdım.

Tüm bu öfke dolu düşüncelere rağmen yine de o çağrıya karşı koyamıyordum. Kurdum gitmek istiyordu. Ses ile âdeta büyülenmişti. Kadınsı ve çekici bir sesti.

Bir lycanı kim bu şekilde çağırma gücüne sahip olabilirdi? Sadece Ay Tanrıçası'nın üzerimizde böyle bir gücü olabileceğini düşünüyordum.

Tanrıça tarafından kutsanan insan olabilir miydi bu? Gidip ona haddini bildirmeliydim.

Jacob, Alfa Richard'ın ilk çocuğu, yanımdan geçti. Acelesi varmış gibi görünüyordu. O da duymuş muydu bu sesi?

Onu durdurduğumda bana sabırsızca baktı. Onu bu şekilde durdurmamın onun için şok edici olacağını sanırdım. Lanet olsun. Benden önce gitmesine izin veremezdim.

“Kralım?” dedi soran gözlerle.

“Gideceğim,” diye cevap verdim.

Şaşırmış görünüyordu. Başka bir şey söylemesine izin vermedim. Uzaklaşırken güçlü ve koyu gri renkli kurduma dönüştüm. Yarı kurt formuma dönüşmek istemedim. Tam kurt formumla çok daha hızlıydım.

Çağrının kaynağına koştum. Sanki arkamdan bir volkan patlamış da lavları bana yetişmek üzereymiş gibi, ağaçların arasında son sürat koşuyordum. Hayatım boyunca hiç bu kadar hızlı koşmamıştım. Her nasılsa, bu güç beni içine çekiyordu. Bir an önce neler olduğunu öğrenmeliydim.

Bilmem gerekliydi.~

Sonunda çağrının kaynağını bulduğumda, güzel bir kızın bir vampir tarafından boğazlanmakta olduğunu gördüm. Onu ısırmak üzereydi. Önce cesedimi çiğnemesi gerekirdi.

~

Vampire hırladım. Gözleri boş dairelere benziyordu. Vakit geçirmeden kızı serbest bıraktı. Onu korumak için hemen önüne atladım.

Neden onu korumak istiyorum? Bu neden önemli?

~

Vampir kaçtı ama kovalamaya zahmet etmedim. O sadece küçük bir yavruydu. Oysa arkamdaki kız daha önemliydi. Lanet olsun! Bir insanın ne diye önemli olduğunu düşünüyordum ki?

~

Sonra kıza bakmak için arkamı döndüm. Boğazını tutmuş, güçlükle nefes almaya çalışıyordu. Endişeli hissettim. Bir daha asla hissetmeyeceğimi düşündüğüm bir histi bu.

Hemen bu hissi bastırarak ona hırlamaya başladım.

Buna nasıl cüret ederdi? Gözlerini bana çevirirken korkuyla yutkundu. ~Evet, benden kork, küçük solucan.~ Böylesi daha iyiydi.

“Özür dilerim, ekselansları. Kardeşimi çağırmam gerekiyordu,” dedi. Boğazı hâlâ kırmızıydı.

Kurdumla savaşıyordum çünkü onu iyileştirmek için boğazını yalamak istiyordu. ”Asla böyle bir şey olmayacak,” diyerek susturdum onu.

”Evcil hayvanı falan mı olduğumu düşünüyor?” diye düşünerek yere tükürdüm.

Başını sallayarak ayağa kalktı.

“Beni duydu mu? Bu nasıl mümkün oldu?” ~İnsanların bunu yapabileceğini bilmiyordum. Bahsedilen lütuf bu muydu? Kutsanması sayesinde bizi duyabiliyor muydu?~

“Hayır, asla. Bu sadece... Benim yeteneğim. Aslında sizi çağırmak istememiştim. Özür dilerim, majesteleri. Evet, sizi gayet iyi duyabiliyorum. Bu da yeteneğimin bir parçası,” diyerek sessiz sorumu da yanıtladı.

Bu hiç hoşuma gitmedi. Birden onun üzerine atlayarak onu ait olduğu gibi yere indirdim.

Amacımı doğru anlasın diye önce çenemi kapattım. Ama zaten korkmuşa benzemiyordu.

Bunun yerine nefes alışını eşitlemeye çalışırken bana sadece boş bir yüz ifadesiyle bakıyordu. Nasıl yani! Bu aslında çok cesurca.

~

Gözlerim onu tararken kolundaki izi gördüm. Bu, Avcı Kadın armasıydı. Yadsınamaz bir görüntüydü.

Peki ama neden bu küçük yaratık? Tanrıça neden onu bir Avcı olarak seçti?

Ona dokunduğum anda vücudumdan bir sızı dalgasının geçtiğini hissettim. Artık duygularımı bastırabilmemin imkânı yoktu sanki. Kıvılcımlar tüm vücudumu dolaşıyordu. Her yanımın ateş almak üzere olduğunu hissediyordum. Lanet olsun.

~

Şaşkın bir şekilde bana baktı. Kurdum, ona sert davrandığım için bana hırlasa da, boyun eğmiyordum.

”Bir daha beni asla bu şekilde çağırma,” dedim her bir kelimenin üstüne basa basa.

Bana kaşlarını çatarak gözlerimin içine bakma cüretini gösterdi. Çok kurnaz görünüyordu. Şu anda boyun eğmesini çok istiyordum ama sonraki sözleri beni hareketlerinden daha fazla şaşırttı.

“Bunu hatırlayacağım, ekselansları. Şimdi üzerimden kalkınız ki sizin muhteşem gözlerinizin önünden kaybolabileyim.”

Neredeyse kıkırdamama neden oldu bu tavrı. Bu ufaklık kesinlikle cesurdu.

Bir an için kalbimde onun için ince bir gurur duygusu kabarıyor gibi hissettim ama bunu bastırmakta gecikmedim. Duygularımı kontrol etmesine izin veremezdim. Vücudumu zaten kontrol etmişti. Bu yüzden ona karşı bir tereddüt oluşmuştu içimde. Bu durumdansa nefret ediyordum.

Başka bir pençe sesi daha duyuldu. Gelen Jacob'ın koyu çikolata kahverengi kurduydu. O kurdu nerede görsem tanırdım. Babasının tam bir kopyasıydı.

Saygıyla burnunu aşağı eğerken hâlâ altımda sessizce duran kız kardeşine baktı.

”Lütfen, ekselansları. Gerçekten beni çağırmak istiyordu. Lütfen onu cezalandırmayın, dedi zihin bağıyla.

Normalde, zihin bağı sadece aynı sürüdeki kurtlar için işe yarardı ama ben kral olduğum için, dünyadaki tüm sürülerin bir parçasıydım.

Tekrar hırladıktan sonra ayağa kalkabilsin diye bir geri adım attım. Ayağa kalkar kalkmaz bakışlarımı ona diktim.

”Bir daha asla gözüme görünme,” dedim hırlayarak.

“Gereğince dikkate alınacaktır,” diye yanıtladı.

Alay eder gibi bir reverans yaptıktan sonra kardeşine döndü. Kardeşi sırtına tırmanmasına izin verdi. Onları durdurmak için neredeyse peşlerinden koşacaktım. Sırtına binmesi hiç hoşuma gitmemişti.

Lanet olsun.

~

Kurdum kafamı tırmalıyor, volta atıyordu. ”Ona git,” diyordu çaresizlik içinde.

”Asla,” diyerek onu susturmaya çalıştım. ~Onu aklımın derinliklerine itmek istiyorum.~

Ay Tanrıçası'nın tuhaf bir espri anlayışı vardı. Zavallı bir insan nasıl benim eşim olabilirdi?! Tekrar.

~

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok