Eşsiz Kral - Kitap kapağı

Eşsiz Kral

Hope

Üçüncü Bölüm

Kalabalık ortamlara uyum sağlamakta her zaman zorlandığımdan, öğle yemeği esnasında insanların içine karışamamam hiç de şaşırtıcı değildi.

Kendi kendime, “Daha iyi olacak,” diye mırıldandım.

Benim için yeni bir okuldaki ilk üç gün her zaman en zorlu safha olurdu. İnsanlar bana dik dik bakar, birbirleriyle fısıldaşır ve benimle ilgili dedikodular yayardı.

Ve ilk zorluk, öğle arasında yalnız kalmamak için bir arkadaş edinmekti.

Aslında doğduğum yerde arkadaş edinmek benim için kolay olmalıydı ama gördüklerimin çoğu kasabada yeniydi ve tüm eski arkadaşlarım taşınmıştı.

Tüm kasabanın adeta yabancılar tarafından işgal edilmesi ve eskiden tanıdığım birçok insanın etrafta görünmemesi çok garipti.

Bu kasabada kesinlikle bir şeyler dönüyordu.

Biri yüksek sesle, “Phoebe!” diye seslenince, tüm gözler üzerime çevrildi. Nefesimin altından sessizce küfrettim.

Beatrice bana kocaman gülümserken, ben de ona aynı şekilde karşılık vermeye çalıştım. Daha doğrusu denedim. Kendimi yeterince tanıdığımdan, gülümsemeye çalışırken muhtemelen kabız gibi göründüğümü biliyordum.

“Yanımıza otur.” Yanında iki kişi daha vardı. İkisini de tanımıyordum.

Harika, iki yeni insan. ~Eski çocukluk arkadaşlarım yerine yeni yabancılarla karşılaşmak benim için kabul etmesi zor bir durumdu.

Yanlarına gidip iki yabancının karşısına geçerek Beatrice’in yanına oturdum.

Bizimle oturan siyah saçlı çocuk bana bakıp hafif bir gülümsemeyle, “Selam,” dedi.

“Selam. Ben Phoebe.”

Başını onaylarcasına salladı. “Ben Tyler ve bu da Jenny.”

Sarışın kız bana genişçe gülümseyince, ona aynı şekilde karşılık verdim. “Selam. Sizinle tanıştığıma memnun oldum. Umarım sizi rahatsız etmiyorumdur.”

Beatrice elime vurdu. “Delirme istersen, rahatsız falan etmiyorsun. Şimdi uslu bir kız gibi oturup bizimle yemeğini ye.”

Ona gözlerimi devirsem de dediğini yaparak yemeğime gömüldüm.

“Alex, Monica ve Daniel nerede? Buralardalar mı?”

Kasabadaki on kişiden sekizi nasıl oluyor da ortalıkta görünmüyor?

Beatrice sonunda, “Hm… Sanırım… Hepsi yeni işler buldu. Evet. İş buldular,” dedi. Ona şüpheci gözlerle baktım.

“Üçü de mi? Peki ya diğerleri? Etrafta kimseyi görmedim. Neden?” Bazı öğrenciler dönüp bana bakana kadar sesimi biraz yükselttiğimi fark etmemiştim.

Beatrice başını yere eğerken huzursuzlandığını hissedebiliyordum.

Kimsenin ağzını bıçak açmadıktan uzun bir süre sonra Beatrice nihayet cevap verdi. “Bilmiyorum. Sahiden bilmiyorum. Son zamanlarda çok şey yaşandı.”

“Ne gibi şeyler?” İçimden bir ses bana bir terslik olduğunu söylediği için paranoyak görünsem de cevap istiyordum, çünkü hayattan öğrendiğim bir şey varsa o da içgüdülerime güvenmem gerektiğiydi.

Bana bakıp ağzını açsa da tek kelime edemeden Tyler araya girdi.

“Beatrice.” Bunun bir uyarı olduğu aşikârdı.

Sinirle dişlerimi gıcırdattım. Bu kasabada bir şeyler döndüğü ve benim dışımda herkesin bundan haberdar olduğu artık kesinlik kazanmıştı.

***

Benim yaşlarımda bir kız hiç istifini bozmadan bana dik dik bakınca, kendi kendime, “Lanet kasaba. Lanet insanlar,” diye mırıldandım.

Burada istenmediğimi anlıyorum ama en azından bunu bu kadar belli etmeseler olmaz mı?

Bütün gün kimse gelip benimle konuşmadı. Yapayalnızdım. Dışlanmış hissediyordum. Bir noktada hayal kırıklığım yatıştı. Belki de aşırı tepki veriyordum.

Belki de burada yaşamanın beklentilerimi karşılamamasına içerliyordum.

Yine de birçok tanıdığımın ortalıkta görünmemesi ve kasabanın yabancılarla dolu olması garipti.

Elbette burada yaşayan herkesi tanımıyordum ama bu hâlâ benim için tuhaf bir durumdu.

Anlık sinirle yakınımdaki bir taşı tekmelesem de bunu yaptığıma anında pişman oldum.

O lanet olası taşı, bir şekilde yolun kenarındaki arabaya isabet ettirmeyi başarmıştım.

Tamam sakinleş, taş arabayı çizemeyecek kadar küçüktü. Başını belaya sokmadan çaktırmadan uza.

Ama işler istediğim gibi gitmedi. Arkamdaki ayak seslerini duyduğumda şansım yaver gitsin diye orta parmağımla işaret parmağımı çaprazladım.

Biri, “Hey, sen!” diye seslendi. Tüylerim diken diken oldu. Özür dilemeye hazırlanarak arkamı dönsem de gördüğüm manzara karşısında neredeyse nefesim kesildi.

Tanrım, bu adam çok yakışıklı.

Nefesimin kesilmesinin, dondurmacıda yaşadığım olay esnasında gördüğüm ucube adamın onun yanında duruyor olmasıyla da ilgisi vardı.

Çünkü bu mahvolduğumun resmiydi.

Yine de sonrasında olanlar daha garipti.

Yakışıklı adam, “Benim,” diye fısıldadı. Diz çöküp başını öne eğdi. “Kraliçe’m.” Adamın yüzündeki sersemlemiş ifadeyi görünce deli olabileceğini düşündüm.

Ona tuhaf bir bakış atıp arkamı döndüm.

Sonra hiç durmadan koştum.

Sikeyim, sikeyim, sikeyim, sikeyim!

Malum kelimeler zihnimde durmaksızın yankılanıyordu. Koşarken soğuk havanın yüzüme çarptığını hissedebiliyordum. Bacaklarım ağrımaya başlamıştı. Ama durmadım.

Buradaki insanlarla ilgili çok ama çok ciddi terslikler vardı.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok