Quincy Tuzağı - Kitap kapağı

Quincy Tuzağı

Nicole Riddley

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Gözleri yavaşça beni içine çekiyor. Sırtım çelik çitlere dayanana kadar geriye doğru hareket ediyorum. Yüzü benimkinden sadece birkaç santim uzakta. Boyu o kadar uzun ki gölgesi üzerimde yükseliyor.

Aramızdaki hava adeta alev alıyor.

Bana bakışında şiddetli bir sahiplenme var. Hayatım pahasına da olsa gözlerimi ayıramıyorum.

"Prensesim," diye hırlıyor başını eğip dudaklarını boynuma bastırmadan önce.

Quincy kaçak konumundadır. Kendisinden çok daha yaşlı olan Beta'yla isteği dışında evlendirileceğini öğrenince Kaliforniya'daki bir üniversiteye kaçar. Bu arada, Lycan tahtının muhteşem veliaht prensi Caspian Romanov, kraliyet sorumluluklarından olabildiğince uzaklaşmak istemektedir. Gözlerini kapayıp haritada rastgele bir yer seçtiğinde Kaliforniya'ya gelir. Acaba karşılaşmaları kaderlerinde mi vardır? Prens Caspian'ın korumasıyla Quincy sonunda kaçmayı bırakabilecek midir?

Gideon ve Darius'un Kaçışı dünyasının derinliklerine dalın.

Yaş Sınırı: 18+

Fazla göster

74 Chapters

Prolog

BİRKAÇ HAFTA ÖNCE...

Caspian

Banehallow Sarayı, Rusya

Ben dağınık yataktan kalkarken güvenilir asistanım François bornozumu tutuyor. Çarşafın altından birbirine dolanmış bacaklar ve mükemmel manikür yapılmış eller çıkıyor.

Bornozumu giyerken François’ya "Yataktakini uyandır ve Beckett'e kadını eve götürmesini söyle,” diyorum.

Yataktan gelen kadife yumuşaklığında, baştan çıkarıcı bir ses "Ekselansları... Nereye gittiğinizi sanıyorsunuz?" diyor.

Bir saniye sonra örtünün altından dağınık kahverengi saç buklelerinin çerçevelediği uykulu bir yüz ortaya çıkıyor.

"Ben yatmaya gidiyorum. Eve gitmen gerek," diyorum baştan savarcasına, gitmeye can atıyorum.

"Ama Prens Caspian, yataktayız. Yani siz..."

Yataktan üstünde hiçbir şey olmadan çıkıyor ve kendini sırtıma dayıyor. Elleri göğsümde ve alt bölgemde dolaşmaya başlıyor.

François gözünü bile kırpmıyor. Bu tür durumlara daha önce defalarca şahit oldu.

"Yatağa geri dönerseniz siz Ekselanslarını çok ama çok mutlu edebilirim." Elleri daha cesur davranmaya başlıyor.

Parmaklarını üzerimden çekip bornozumu yeniden bağlıyorum. Genelde insanlara ne yapmaları gerektiğini iki kez söylememe gerek kalmaz.

"Neden bütün geceyi birlikte geçiremiyoruz?" Arkamdan somurtmasını hissedebiliyorum. Laubali olmaya başladı. Laubali olmalarını hiç çekemem. "Neden senin yatağında uyuyamıyorum?"

Hayır, özel odamın yanına bile yaklaşamaz.

"Dün gece oldukça ihtişamlıydı, prensim."

Tabii ki, öyle düşünüyor. Onunla iki kez birlikte oldum ve şimdiden sıkıldım. Çok güzel bir kadın, likan kadınlarının çoğu öyle ama o buraya son kez ayak basıyor.

"Saat kaç François?" Odadan çıkmadan önce terliklerimi giyerken asistanıma soruyorum.

"Saat neredeyse sabahın dördü, Ekselansları," diye cevap veriyor cep saatine göz atarak.

"Prens Caspian! Lütfen..." Arkamızdan kadının mızmız sesini duyuyorum.

"Giyindiğine emin ol. Ardından ona dışarı kadar eşlik et," diyorum, ne yapması gerektiğini bildiğinden emin olmama rağmen.

"Kimse onu görmeden ve kraliçe onu duymadan dışarı çıktığından emin olacağım," diye yanıtlıyor.

Annemin son fethimi görmesi umurumda olmasa da başımla onaylıyorum. Aslında, görse daha iyi olur. Yürümeyi bırakıyorum. "François?"

"Evet, Ekselansları?"

"Ana girişten dışarı kadar ona eşlik etmeyi unutmayın," diyorum. Gülümsemem genişliyor. Annem bunu mutlaka duyar.

Kuzenim Constantine, "Sen bir aptalsın, bunu biliyor musun?" diyor. François'ya verdiğim talimatların sonunu duyduğuna şüphe yok.

"Biliyor zaten," diye Lazarus mırıldanıyor.

Kendimi güvendiğim arkadaşlarımın arasında bulunca omzum gerginliğini bırakıyor ve ruh halim büyük ölçüde iyileşiyor.

Sarayın, kendimi kendim gibi hissedebildiğim doğu kanadına ulaştım. Sürü üyelerimin olduğu yer. Ailemin olduğu yer.

Veliaht prens olarak, herkese güvenilemeyeceğini çok erken ve zor yoldan öğrendim.

Herkes benden bir şey istiyor. Etrafımda sahip olduğum güvenilir birkaç arkadaşımı tutuyorum.

Lazarus benim koruyucum ve güvenlik şefim. Aynı zamanda Constantine'in anne tarafından kuzeni.

Yüzyıllardır birlikteyiz. Hepimiz aynı boydayız, yaklaşık 1,80 cm, ama en iyi savaşçılarımızdan biri olan Lazarus bizden daha iri.

"Bu saatte yatağın dışında ne yapıyorsun? Memnun etmen gereken eşlerin yok mu senin?"

İkisi de sürü eşlerini buldu, daha doğrusu biz likanlar için "Erasthai"lerini.

Şanslı piçler.

Eşleri de artık küçük sürümüzün bir parçası. Lazarus, 60 yıl önce Erasthai'si Serena'yı buldu.

Constantine üç yıl önce Genesis üzerinde hakkını iddia etti.

Hem Serena hem de Genesis artık benim kız kardeşim gibiler.

Constantine, "Genesis biz konuşurken Penny'e havaalanına kadar eşlik ediyor," diye yanıtlıyor.

"Ne? Şimdi mi?" diye soruyorum. "Benim Beany'im bana veda etmek için bile beklemedi mi? Dün gece gitmekle ilgili bir şey söylemedi."

Penny ya da benim deyimimle Beany, Genesis'in en iyi arkadaşı. Yakın arkadaşlarımızdan biri olan Komutan Darius Rykov'un Erasthai'si olduğunu keşfettik.

Henüz Darius bizi sinir ederek onu sahiplenmese de, Penny’i bizden biri olarak görmeye başladık.

Penny oldukça güvenilir, sadık ve güçlü... Ancak birden parlamasıyla meşhur. Ben de onu sinirlendirmeye bayılıyorum.

"Dün gece gitmesine neden olacak bir şey olmuş olmalı. Ne olduğunu söylemedi ama oldukça üzgün görünüyordu," diye açıklıyor Constantine.

"Darius başka birini sahiplenmek istediğinden bahsetti," diyor Lazarus.

"O zaman o bir aptal!" diye hırlıyorum. Erasthai'sini bulduğu halde başka biri üzerinde hak iddia etmeyi düşünebildiğine bile inanamıyorum.

Lazarus, "Karışma!" diye uyarıyor. Hiç de öyle bir söz veremem.

Constantine, "Evet, senin de başın büyük belada Caspian," diyor.

"Kraliçe son edepsizliğini duyduğunda bunun bedelini çok ağır ödeyeceksin. Ana kapıdan çıkmış olması da cabası."

En yeni numarama kafasını sallıyor. "Ortalık cehenneme dönecek."

Tam da benim istediğim şey.

Yatak odama vardığımızda sırıtıp kapıyı açıyorum. İçeride kaybolmadan önce onlara hızlı bir selam veriyorum. Ortalığın cehenneme dönmesini bekliyorum.

***

Annemle aramda her zaman bir gerginlik mevcut. Veliaht prens olarak, çiftleşme ve tahtı babamdan devralma sorumluluğum var.

Annem, Kraliçe Sophia, açıkça yakın arkadaşlarından birinin kızı olan Leydi Celeste’i seçtiğini belirtti.

Erasthai'mi bulma fikrini boşver. Lady Celeste’yi işaretle ve kral ol.

Bir likan olarak, sürü eşimizi bulmak için doğarız. Erasthai'miz. Yaşam gücümüz.

Ruhumuzu çağıran kişi. Onu kendimizin olarak işaretleyip sahiplendiğimiz zaman fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak bize daha da uymak için şekil alacak olan eş.

Çapkın biri olabilirim ama yüzlerce yıl eşini aradığında yalnızlık yakana yapışabiliyor.

Ne kadar birileriyle yatıp kalkarsam kalkayım bunların kendimi tamamlanmış hissettirmeyeceğini biliyorum.

Takıldığım bütün o kadınlar durumu biliyor. Çoğu sofistike sosyetik kadınlar. Kesinlikle yanakları kızaran bakireler değiller. Neye bulaştıklarını biliyorlar. Sadece biraz eğlence.

Yine de, bazıları yapışkan çıkabiliyor. Çoğu bir sonraki kraliçe olmayı umuyor.

Herhangi birini sahiplenmeyi reddediyorum. Başka birini işaretlemek ruhumu asla tatmin edemez. Aradığım kesinlikle Leydi Celeste değil. Bir gün Erasthai'mi bulacağım. Onu bulmalıyım.

Beklendiği gibi, ortalık cehenneme döndü. Annemle o sabah büyük bir tartışma yaşadık.

Tartışma, kendi yatak odam da dahil sarayın bazı kısımlarını dağıtmama yol açtı.

Tartışma beklendiği gibi sonuçlandı: babam Kral Alexandros kafamı toplamam için beni bir ara vermeye teşvik etti.

Bu da Banehallow Sarayı’ndan ve Rusya'dan birkaç yıl uzak kalabileceğim anlamına geliyor. Bir planım var.

Son dartım Huron Gölü'nün ortasında bir yere düştükten sonra Genesis’e “Hadi ama Red, at şunu artık,” diye seslendim.

Evet, doğru. Büyük planım, önümüzdeki birkaç yılı nerede geçireceğimizi bulmak için haritaya dart atmak.

"Bu çok aptalca, Caspian. Dart atmak mı? Gerçekten mi? Neden ilgilendiğimiz bir program sunan iyi bir üniversite seçerek normal insanlar gibi ona başvurup gidemiyoruz?”

Sıkıcı.

"O çok aptalca bir fikir. Ayrıca, bu daha eğlenceli," diyorum. "Hem baksana, bunu son yaptığımda Constantine'le tanıştın. Hala aptalca olduğunu mu düşünüyorsun?"

En azından geçen seferki gibi lise yerine üniversiteye gitmeyi planlıyorum. İnsanların buna şükretmesi gerekiyor. Minnettarlığa ne oldu?

"İyi!!!! Ver şunu bana!" diye huysuz bağırıyor.

Gözlerindeki sinire bakılırsa dartı alnıma saplamayı tercih eder gibi duruyor. Ah Red.

Ona Red demem canını sıkıyor biliyorum ama kendine özgü kızıl saçları ve çılgınlığıyla bu isme uyuyor.

"Diğerlerine hayatlarının birkaç yılını nasıl geçireceklerine böyle karar verdiğini söyledin mi? Haritaya dart atarak?"

Gözlerini kapatıp nişan almaya hazırlanıyor.

"Hayır! Bu sırra sadece sen ortak oldun. Bundan onur duymalısın, Red."

Dart havada vızıldayıp ABD'nin tam kenarına iniyor. Okyanusa yakın bir yere.

"İşte bu! Dart konuştu. Çantanı topla, Red. Kaliforniya'ya gidiyoruz."

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok