İntikam Ateşi - Kitap kapağı

İntikam Ateşi

Andrea Glandt

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Cleo sürekli kendisiyle savaş halindedir. Bir avcıdır ve kaderinde bir Lycan'ın eşi olmak vardır. Ancak güçlenen eş bağına karşı savaşır ve daha önce hiç hissetmediği şeyler hisseder. Dışarıda ise karanlık güçler etrafında toplanıp Cleo'yu avcılar, kurtadamlar ve insanlar arasındaki bitmek bilmeyen bir savaşta kapana kısılmış halde bırakmaktadır. Acaba bu savaştan sağ salim ve kalbi yara almadan çıkabilecek mi?

Yaş Sınırı: 18+

Fazla göster

Birinci Bölüm

Başımı derde sokmayı çok iyi bilirdim. Böyle zamanlarda da dadım June'dan ya da en kötü ihtimalle babamdan azar işitirdim.

Sonra da akşam yemeği yemeden uyumak ya da bahçedeki çalı çırpıyı temizlemek ve yaprakları tırmıklamak gibi bir ceza alırdım.

Ama bu sefer farklı olacaktı…

Babamın güçlü bedeninden yayılan öfkesini hissedebiliyordum. Alfa yanı yüzeye çıkıyordu. İrisleri siyahlaşmaya, gözlerinin beyazlarına doğru akmaya başladı.

Başımı eğmiş, babamın beni azarlamasını bekliyordum.

Yanımda duran savaşçı ayakları üzerinde kıpırdandı, gözlerini yere dikmiş, başı teslimiyetle öne eğilmişti.

Babamın zorba doğası, niyeti bu olmasa da sürümüzdeki herkesi boyun eğmeye zorluyordu.

“Seninle ne yapacağım ben Cleo?” diye sordu, boğazında derin bir hırıltı vardı.

Sessiz kaldım çünkü benden bir cevap istemediğini biliyordum.

“Sana defalarca sınırlardan uzak durmanı söyledim. Sebebi de tam olarak buydu.”

Sesi öfkeyle doluydu ve bundan kolay kolay kaçamayacağımı biliyordum.

“Grey yakınlarda olmasaydı o haydut seni öldürecekti. Ölmüş olacaktın.”

Son kelimeyi tükürerek söylediğinde bu, Grey'le benim irkilmemize neden olmuştu.

“Artık on üç yaşında oldun, buna bir son vermelisin. İtaat etmeyi çabuk öğren, Cleo, yoksa seni adam etme şeklimden hoşlanmayacaksın.”

Başını Grey'e doğru salladı.

“Onu eve götür. Onunla nasıl başa çıkacağıma sonra karar veririm.”

Grey sırtımın küçük kısmına dokunup beni öne doğru itti. Hafifçe itmiş olsa da biraz tökezlemiştim.

Başımı öne eğmiş, eve doğru yürürken sürü üyelerinin gözlerinin beni takip ettiğini hissedebiliyordum ama Grey'in uyarı hırıltısıyla başlarını hızla yere eğdiler.

Ayaklarımı yerde sürüyerek önüme çıkan bir taşı tekmeledim. “Bundan nefret ediyorum,” diye homurdandım kendi kendime. Ama Grey'in mükemmel işitme yeteneği yine de söylediklerimi duymuştu.

“Onun kızı olabilirsin Cleo ama hâlâ sürünün bir parçasısın. O senin alfan ve onu dinlemelisin.”

“Onun kızı olduğum için sürünün bir parçası değilim,” diye karşı çıktım.

“Geçen yıl öğrenmeye başlamalıydım. Çıraklık eğitiminin bir parçası olmalıydım. Bunun yerine, evde oturmaya, okula gitmeye ve bir insan gibi öğrenmeye zorlandım. İnsan olmak için.”

Gözyaşlarım gözlerimi yakmaya başlamıştı. “Elimde değil. Keşfetmek istiyorum, sizin gibi olmak istiyorum.”

Yürümeyi bıraktım ve Grey'in ayaklarına baktım.

“O insanlar gibi olmak istemiyorum. Avcı olmama bile gerek yok, sadece bir kurt olmak istiyorum!” Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başlamış, bu adaletsizlik karşısında hüngür hüngür ağlıyordum.

Grey göz hizama kadar diz çöktü. “Cleo, normal olmanın yanlış bir tarafı yok. Hâlâ bu sürünün bir parçasısın, hâlâ…”

“Yavrulara bakabilir miyim?”

“Diğer kurtların yemek ve temizlik yapmasına yardım edebilir miyim?” dedim daha fazla ağlayarak. “Ben bir savaşçı olmak istiyorum Grey! Sürümü korumak istiyorum ama bunun yerine tek yaptığım sürüyü tehlikeye atmak!”

Grey derin bir nefes alıp parmağını çenemin altına koydu.

“Hâlâ bir şansın var Cleo. Belki de içindeki kurt henüz uyanmamıştır. Ona zaman tanı.”

Kendimi kollarına atıp hıçkıra hıçkıra ağladım. “Üç yıl geç kaldım! En küçük bir işaret bile yok!”

Kurtların on yaşlarında belli başlı işaretler göstermeye başlaması normaldi. İşitme duyumuz keskinleşir, görme yetimiz gelişir, köpek dişlerimiz oluşur, daha güçlü ve hızlı olurduk.

İşaretler görülmeye başladıktan bir yıl sonra da eğitime başlardık. Nasıl savaşacağımızı ve insan bedenlerimizi nasıl kullanacağımızı öğrenirdik. On altı yaşımıza geldiğimizde de nihayet kurt formumuza dönüşebilirdik.

Bir ustanın elinde, genellikle savaşçı başına bir ya da iki çırak olmak üzere, onlar bizi savaşçı olmaya layık görene kadar eğitim alırdık.

İnsan ve kurt bedeni eğitimini aynı usta verirdi.

Bize nasıl geçiş yapacağımızı, dürtülerimizi ve duygularımızı nasıl dizginleyeceğimizi öğretirlerdi. Bize her iki bedende de nasıl savaşacağımızı ve Avcılar olarak becerilerimizi nasıl avantajımıza kullanacağımızı gösterirlerdi.

Benim asla elde edemeyeceğim ya da geliştiremeyeceğim beceriler…

Ben de diğer insanlar kadar değersizdim.

“Her şey yoluna girecek Cleo, söz veriyorum,” dedi Grey bana sıkıca sarılarak. Ardından beni döndürüp omuzlarına aldı ve kaymamam için bacaklarımı tuttu.

Beni omuzlarında evime kadar taşırken sudan çıkmış balık gibi bana bakan June'un yanından geçmiştik.

Beni doğruca odama getirip yatağa fırlattı. Yumuşak yatağa bir “güm” sesiyle çarptığımda kıkırdamama neden olmuştu. Grey'e gülümserken düz, yuvarlak insan dişlerimin hepsi görünüyordu, gözyaşlarım artık durmuştu.

Grey de tebessüm ediyor, sivri köpek dişleri dudağının altından hafifçe görünüyordu. “Gülümsemeye devam et, Cleo. Kimsenin seni ağlarken görmesine izin verme,” dedi elini başımın üzerinde gezdirerek.

Elini çekmeden önce yakaladım ve gözlerinin içine bakarak elini sıktım. “Beni kurtardığın için teşekkür ederim Grey.”

“Senin için canımı veririm Cleo. İnsan ya da değil, sen benim için her zaman bir kurt olacaksın.”

Başını aniden çevirip dikkatle bir şeyi dinlerken başı yana doğru eğildi. “Gitmem gerek Cleo. Burada kal ve babanı bekle, başını daha fazla belaya sokma.”

Ardından kapıya yöneldi.

Beni odamda yalnız bırakırken ön kapının açılıp kapandığını duydum. Kapanan kapıya baktıktan sonra yatağımın önünde duran makyaj aynama doğru döndüm.

Yatağımda bağdaş kurmuş otururken aynada kendime bakıyordum.

Cevap verecek bir kurdum olup olmadığını görmek için hırlamaya çalıştım ama ağzımdan çıkan acınası sesler, bir kurdu taklit etmeye çalışan bir insanın çıkaracağı seslerden daha fazlası değildi.

Tekrar denedim ama yine bir şey çıkmadı.

Fazla bir beklentim olmasa da kalbim yine de çarpmış, omuzlarıma ağır bir yük çökmüştü.

Bu aptallıktı, olmadığım bir şey olma arzusu başımı belaya sokmuştu.

Sınıra keşif yapmaya, farklı bir kurdun kokusunu alıp alamayacağımı görmeye gitmiştim ama kendi sürü üyelerimin kokusunu bile alamıyordum.

Yine de, bugün oraya kurt özelliklerimin kendini göstereceği gün olacağını umarak gitmiştim.

Beni yakından izleyen haydutun kokusunu almak şöyle dursun, sesini bile duymamıştım ama Grey duymuştu.

Sınırlarda dolaşıyor, orada olmaması gereken herhangi bir varlığı tespit etmeye çalışıyordu ve iki tane bulmuştu da. Beni ve haydutu.

Haydut bana saldıramadan Grey anında yanımda belirmişti. Onu benden uzaklaştırmış, çenesiyle haydutun şahdamarına dişlerini geçirerek onu kolayca öldürmüştü.

Haydutlar tuhaf yaratıklardı.

Çoğu zaman eşlerini kaybeden kurtların ya da sürüleri için çok zayıf olduğu düşünülen ve kendi başlarının çaresine bakmaları için terk edilen yavruların sonucuydular.

Eğer yeterince genç iseler, bazı haydutlar sürülere kabul edilebilirdi, ancak genellikle bunun için çok geç olurdu, yıllarca yalnız başlarına sadece kendilerine güvenerek ve hayatlarını ölümüne savaşarak geçirdikleri için çok vahşiydiler.

Bu haydutlar için yapılacak en nazik şey onları öldürmekti; eşlerini kaybeden haydutlar için de ölüm en iyi şeydi. Sefaletleri onları delirtiyordu.

En tehlikeli haydutlar bu işin içinde doğanlardı.

Kendilerini dört ya da beş kişilik küçük sürüler hâlinde gruplandırırlardı ve etraflarına çok fazla zarar verebilirlerdi.

Bu sürülerde her zaman sadece bir erkek bulunurdu. Erkeğe meydan okunup öldürülmesi ve yeni erkeğin başa geçmesi alışılmadık bir durum değildi.

Kana susamışlardı ve sadece üyeleri öldürmek için sürülere sızıp geride hiçbir şey bırakmazlardı.

Bazı sürüler gururlarını bir kenara bırakıp haydut sürülerine karşı onları korumaları için babamdan yardım isterdi.

Bizler iğrenç ve rezalet varlıklar olarak görülüyorduk hatta canavarlar olarak. Ama güçlüydük.

Babamın sürüsü, kendisi hariç on yedi erkek ve ben hariç on dört dişi üyeden oluşuyordu.

Ayrıca sürümüzde iki yavrumuz ve altı çırağımız vardı. Bazı sürülerden oldukça küçük olmamıza rağmen, sürümüzde başka hiçbir yerde bulunmayan özel bir gen vardı. Bizler Avcıydık.

Şu anda sürümüzde babam da dahil olmak üzere on üç Avcı vardı. Tüm zamanların en yüksek sayısına ulaşmıştık. Avcı geni nadirdi ve sadece erkeklerde bulunurdu.

Gen kalıtsal olduğu için çoğu Avcı sürümüzde doğardı. Bazen dişiler bu geni taşırdı ama yavrularına geçirene kadar kendilerinde hiçbir belirti göstermezlerdi.

Bununla birlikte, Avcı geniyle doğan her kurt kendi türleriyle birlikte olmak için bizim sürümüzü, babamın sürüsünü arardı.

Diğer Avcılar da bir Avcının doğduğunu hissedebilir ve yavruyu bulup sürümüze geri getirirlerdi.

Bizim olanı sahiplenmek için gerekirse öldürürdük. Birçok sürü, Avcı geniyle doğan bir yavruyla hiçbir şey yapmak istemese de, bazıları bizim gücümüze imrenirdi.

Bir Avcının pençeleri ve dişleri diğer kurtlar için zehirliydi; derin yaralar genellikle ölümcül olurdu. Avcıların gümüşe karşı da bağışıklığı vardı.

Kurtlarımız daha küçüktü ve kaslı olmaktan ziyade zayıftı, bu da bazı kurtlar için bir kusur, istenmeyen bir özellik olarak görülüyordu. Ve bu bir bakıma doğruydu.

Normal bir kurt adam bizi ona karşı kaba kuvvet kullanmaya zorlarsa, her seferinde kaybederdi. Ama boyutları onları daha hızlı ve çevik yapıyordu, bu da onları yakalamayı ve onlara zarar vermeyi daha da zorlaştırıyordu.

Babam tarihteki en büyük avcıydı. Onun kurdu diğerleri gibi küçük değildi, normal kurt adamlardan daha iriydi ve birçok betayla ve hatta bazı alfalarla kolayca kıyaslanabilirdi.

Babam bir efsane olduğu için kendimi daha da değersiz hissediyordum. Babam gelmiş geçmiş en büyük Avcıydı, bense değersiz bir insandım; küçük, zayıf bir omega kurt bile değildim.

Babam her ne kadar bunu hiç dile getirmemiş olsa da, onun için bir utanç kaynağıymışım gibi hissediyordum.

“Bu düşünceleri hemen kafandan at, Cleo.” Derin sesi birden düşüncelerime nüfuz etti.

Yutkunarak yavaşça babamın bakışlarıyla buluşmak için kafamı çevirdim.

Bu cüretkâr hareketim karşısında gözlerini kısmıştı, bakışlarımı hemen yatağa indirdim. Onu bu kadar sinirlendirdikten sonra gözlerinin içine bakmamam gerektiğini bilmeliydim.

“Evet, bilmeliydin Cleo. Eninde sonunda haddini bilmen gerekecek.”

Dudaklarım titriyor, babamın beni sert bir şekilde azarlaması karşısında gözyaşlarım beni yanaklarımdan süzülmekle tehdit ediyordu.

Düşüncelerimi okumasından nefret ediyordum. Bunun da ötesinde, düşüncelerimi ondan uzak tutamamaktan nefret ediyordum.

Bir insan kadar kolay okunabilir olmaktan nefret ediyordum.

Babam bu düşüncelerimi okurken de iç çekti. Alfası yavaşça geri çekildikten sonra babama dönüşmüştü.

“Sınıra tek başına giderken aklından ne geçiyordu Cleo? Davetsiz bir misafir tespit etmiş olsan bile, sonrasında ne olacaktı?”

“Hiç eğitimin yok, Cleo. Hızlı koşamıyorsun bile.” Sesi yorgun, hatta üzgündü.

“Asla hızlı koşamayacağım, değil mi?” diye sordum sessizce. “Asla eğitim de alamayacağım.”

Saçlarım kulağımın arkasından düşerek yüzümde bir perde oluşturdu. “Ne olursa olsun her zaman çaresiz olacağım.”

Babam sessizdi ve haklı olduğumu biliyordum.

O anda asla bir kurt belirtisi göstermeyeceğimi biliyordum, çünkü bir kurdum yoktu ve asla da olmayacaktı. “Özür dilerim baba. Yeterince iyi olamadığım için üzgünüm.”

“Hayır Cleo,” diye mırıldandı babam, yatağımda yanıma otururken.

Ağırlığı altında yatak içe çökmüştü. Kollarını bana doladı ve beni kucağına çekip çenesini başıma yasladı.

“Tatlım, sürü üyeleri arasında en değerli olan sensin. Seni her zaman seveceğim Cleo, ne olursa olsun. Sen benim dünyamsın ve gitmene asla izin vermeyeceğim.”

“Sen korunmak istemesen bile ben seni her zaman koruyacağım.”

“Eşimi bulsam bile mi?” diye fısıldadım. Dişiler her zaman eşlerinin sürüsüne giderdi, çoğu Avcının bizim sürümüzde doğmasının bir başka nedeni de buydu.

“O zaman bile, Cleo. Sürümüzün bir parçası olmak zorunda kalacak, seni almasına izin vermeyeceğim.”

Eşimin beni sürüsüne götürmeye çalışacağından endişelenmiyordum, beni tamamen reddetmesinden endişeleniyordum çünkü hiç kimse işe yaramaz bir eş istemezdi.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok