Batı'nın Kurtları: Vahşi Savaş - Kitap kapağı

Batı'nın Kurtları: Vahşi Savaş

Abigail Lynne

İkinci Bölüm

Cole

Önümdeki kıza bakarken resmen beni etkisi altına almıştı.

Gözleri bulutlu bir gökyüzü gibiydi. Âdeta gözlerinin içi parlıyordu. Onun da benden etkilendiğini biliyordum.

Sanki dünya aniden dönmeyi bırakmış gibiydi. Uzayda asılı kaldık, sadece yıldızlar arasında sıkıca birbirimize bağlanmıştık.

Kurdumun sevinç içinde uluduğunu hissettim. Büyük bir arzuyla eşimizi baştan aşağı süzerken gidip ona sarılmamı istiyordu.

Sonra Leah dudaklarıma yapışınca büyü bozuldu. Leah beni öperken az önce olanları idrak edemeyerek gözlerimi açık tuttum.

Daha bugün on sekiz yaşıma yeni girmiştim. Eşimle tanışmak için birkaç yılım olacağını düşünmüştüm, birkaç saatim değil.

“Eşim,” diye fısıldadı. Leah yüzünü benimkinden uzaklaştırıp herkes gibi kıza bakmak için arkasını döndü.

Boş bir ifade takınıp sıkılmış bir şekilde ona baktım.

Oysa içten içe gitmesi için dua ediyordum. Benim yoluma taş koymamasını, sınıflarımıza gitmeyi ve yollarımızın bir daha asla kesişmemesi için dua ediyordum.

Jay, betam, tuhaf sessizliği bozan ilk kişi oldu. Kahkahası avluda yankılandı. “Ne dedin?”

Kız anında kızardı. “Ben… Ben…”

Arkadaşlarımdan biri güldü. “Sanırım '' dedi.”

Birden öfkelendiğimi hissettim. Kurdum, onunla alay etmelerine izin verdiğim için sinirliydi.

Müdahale etmediğim için kendimden nefret ediyordum. Bağlılık hissi tüm vücudumu sararken beraberinde gelen korku da oldukça bunaltıcıydı.

Kız beklentiyle sanki her şeyi yoluna koymamı bekliyormuş gibi yalvaran gözlerle bana baktı.

Ama yapamadım. Kurdumu bastırıp onu baştan aşağı süzüyormuş gibi yaptım.

Bol kıyafetler giydiği için yüzden görecek çok fazla bir şey yoktu. Koyu renk saçlarını at kuyruğu yapıp eski ve kötü görünen bir beyzbol şapkasının altına sıkıştırmıştı.

Görünüşüyle ilgili hoş olan tek şey yüzüydü. Sevimli, masum ve tatlıydı.

“Evet, doğru. Zaten böyle böyle birisi benim eşim olurdu. Çok sade, sıkıcı ve çok… Tipsiz.”

Lafım biter bitmez kurdumun hırıldadığını duydum. İlk defa böyle yapıyordu. Sessizliğe gömüldüm.

Kalbinin kırılmasını izledim. Gözleri doldu, ki bu kurdumun ulumasına neden oldu.

“Neyden bahsediyorsun, Cole? Ben senin eşinim! Geleceğin lunasıyım!”

Kurdum, işleri düzeltmem için bana yalvarıyordu. Hayatımda ilk kez anlaşmazlık içindeydik.

Jay’in yüzünün rengi solmuştu. İtibarına her şeyden çok değer verdiği herkesçe bilinirdi. Ve şu anda küçük kız kardeşi tüm şerefine leke sürüyordu.

“Liv, çeneni kapat. Bu saçmalığı kes ve yoluna devam et,” diye hırladı. İçgüdüsel olarak onu korumak istesem de kendimi tuttum.

Gözleri alev saçarak ağabeyine baktı. “Yalan söylemiyorum, Jay! Yemin ederim!”

Sürü üyelerimden biri güldü. “Cole'u duydun, onun eşi olmadığını söyledi. Bu yüzden biraz onurun varsa konuyu kapat!”

Livy dönüp bana baktı. Benden bir şey yapmamı bekliyordu. Bir şeyler söylememi istiyordu. İçten içe böyle bir duruma düştüğü için kendine kızdığına emindim.

Canım sıkılmış gibi yaparak sağ arkama baktım. Bir eş istemiyordum. Bir eşim olamazdı. Olivia Holden'ı istemiyordum.

Bu yüzden onu uzak tutmak için yapmam gereken tek şeyi yaptım. Kalbini kırdım.

“Lütfen, her ne kadar bunu biraz gurur verici bulmuş olsam da aynı zamanda sinir bozucu olmaya başladı. Bu yüzden küçük arkadaşınla birlikte git ve beni rahat bırak.”

Kurdum içimde öyle sinirlenmişti ki canım yanmaya başlamıştı.

“Ama Cole...”

“Zavallı gibi davranmayı bırak, Olivia! Defol! Ne dediğini duydun. Şimdi deli gibi davranmayı bırak ve git!” diye Jay ona bağırdı.

Tekrar soğukkanlı gözükmeye çalışıyordu ve kız kardeşinin onu utandırdığı açıktı. Her ne kadar o an ona kızsam da onun adına üzüldüğümü hissettim.

Derin bir nefes alıp, “Kardeşinin dediği gibi, kaybol. İlgilenmiyorum ve asla ilgilenmeyeceğim. Eşim dışarıda bir yerlerde ama o kişi sen değilsin,” dedim. Kurdum çıldırıyordu ama onu suçlayamazdım.

Onu işaretlememek için kendimi zor tutarak birkaç adım yaklaştım. Onun sadece benim olduğunu buradaki insanlara duyurmak istemiyordum.

Hırlamamak için kendimi zor tuttum. Bunu istemiyordum. Onu istemiyordum. Hayal ettiğim ya da beklediğim gibi değildi. Hazır değildim. Asla iyi bir eş olamazdım. Ben öyle bir adam değildim.

Uzanıp kafasındaki şapkasını kaptım. Kurdum bunun yerine yanağını okşamamı istemişti. Hiç tepki vermeden beni o mayhoş gri gözlerle izledi.

Gözlerimi ondan ayırmadan şapkasını birkaç metre uzaktaki su birikintisine attım.

Yüzünü şapkasından bana çevirince gözlerinin dolmuş olduğunu fark ettim. Burnunu çekip bir şeyler söylememeye çalışırken dudaklarını büzdü.

Korku, içgüdü ve ahlak arasında bir iç savaş veriyordum.

Hafifçe başıyla onayladı ve yumruklarını sıkarak su birikintisine doğru yürüdü. Eğilip şapkasını su birikintisinden çıkardıktan sonra hafifçe sallayıp göğsüne tuttu.

Dönüp bana baktığında bunu ona karşı gerçekten nasıl hissettiğimi gösterme fırsatı olarak gördüm.

Leah'a doğru yürüyüp belinden kavradım ve onu kendime çektim. Yanağından, sonra burnundan ve son olarak kırmızı dudaklarından öptüm. Leah beklediğim gibi anında karşılık verdi.

Kurdumun sızlandığını duydum. Hissettiğim acının çoğunu kaldıran oydu. Bastırdığım her duyguyu bizzat yaşıyordu.

Kendimi Leah'ı öpmeye ve bundan zevk alıyormuşum gibi davranmaya zorladım çünkü… Nedenini bilmiyordum. Bunların hiçbirini neden yaptığımı bilmiyordum. Ve ne düşündüğümü dahi bilmemek beni korkuttu.

Eşimin bana baktığını hissederken kendimi zar zor tuttum. Sonunda yaklaşan ayak seslerini duyunca Leah'ı serbest bıraktım. Buna bir son vermem gerekiyordu.

Başını eğerek yanımdan geçerken onu izledim. Artık şapkası kafasında olmadığı için koyu saçları omuzlarına düşmüştü.

Ayaklarını sürüye sürüye sürümdeki adını bilmediğim başka bir erkek şekil değiştiricinin yanına gitti.

Üzgün bir şekilde ona bakarken kollarını açtı. Kurdum, başka bir erkek tarafından teselli edilmesini izlerken tekrar hırlamaya başlamıştı.

Alnından öptüğünü görünce kalbimin sıkıştığını hissettim. Göğsüne boğuk birkaç kelime söylerken yanlarına gitmemek için yanağımın içini ısırdım.

Kulağına bir şey fısıldadı ve onu bırakıp elini tuttu. Arabasına binmeden önce kafasını çevirip bana baktı.

Eğer bakışları öldürebilseydi çoktan ölmüş olurdum.

Gözden kaybolduklarında her ne kadar ben rahatlasam da kurdum için aynısı geçerli değildi. Huzursuzdu ve benden uzaklaşmaya başladığını hissedebiliyordum. Yaptığım şeylerden iğreniyordu.

“Hey Cole, gerçekten üzgünüm dostum. Kız kardeşim birazcık… aslında, asla böyle davranmaz. Ona ne olduğunu bilmiyorum.” Jay konuşurken ensesini ovuşturuyordu. Görünüşe göre ne diyeceğimi düşünürken endişeliydi

Omuz silktim. “Her neyse, dostum. İlk kez bir kız eşim olduğunu etmiyor. Her zamanki şeyler. Dert etme. Hepsi güç isteyen ilgi budalası.”

Kelimeler dudaklarımdan dökülürken rahatsız hissettim. Yine de farklı bir şey söylemem beklenemezdi. Genç ve kibirli bir alfanın böyle bir şey demesi şaşırtıcı değildi.

Jay'in çenesinin sanki yüzüme yumruk atmak istiyormuş gibi gergin olduğunu gördüm. Ben de bunu istiyor gibiydim doğrusu.

“Dediğim gibi, Livy genellikle böyle değildir. Sürü evine döndüğümüzde onunla konuşacağım.”

Başımla onaylayıp artık durumu açıklamaya çalışmasıyla ilgilenmeyerek elimle gitmesini işaret ettim. Söylediği her kelime durumu benim için daha da zorlaştırıyordu.

Zil çaldı ve sınıfa gitmeden önce Leah'ı yanağından öptüm. O esnada daha önce çekici bulduğum parfümünün artık hoşuma gitmediğini fark ettim.

***

Sınıfın arka tarafındaki sıralardan birine oturdum. Bay Gates bir şeyler homurdanırken parmaklarımın arasındaki kalemle oynayıp koltuğuma gömüldüm.

Livy'yi daha önce hiç fark etmemiş olmamın ne kadar garip olduğunu düşünmeden edemedim. Kaderin bizi ömür boyu bir araya getirmiş olmasına rağmen şimdi ilgimi çekmesi çok tuhafı.

Sürümüz büyüktü ama özellikle erkek kardeşi benim betam iken adını bilme bilmemem zordu. Belki de gerçekten göz önünde durmayı sevmeyen birisiydi.

Bunu düşünmek beni rahatsız etti. Çünkü benim eşim olduğunu anlayıp bunu insanların önünde söylemek zorunda kalmasının onu bu sabah ne kadar zor bir duruma soktuğunu fark etmiştim

Kendimi onu reddederek doğru olanı yaptığımı inandırmaya çalıştım. Luna olmak ilgi odağı olmak demekti.

Onu neden reddettiğimi düşündüm, sözde kaderin tayin ettiği eşimi. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde somut bir neden bulamadım.

Geleceğin alfası olmak bana bir tanrı gibi davranıldığı anlamına geliyordu. Büyük bir sır saklamıyordum. Sadece şu an bir eşe sahip olmak için yanlış zamandı. Bu yaşam tarzı benlik değildi.

Her ne kadar kurdum buna karşı çıksa da birini ömür boyu hayal kırıklığına uğratmak istememiştim.

Livy'yi istemiyordum.

Eşimi hayal ettiğimde onun Leah gibi birini olacağını düşünmüştüm. Vücuduna onu gösterecek kadar güvenen bir güzellik.

Kendine bakmayan, erkeksi bir kız değil.

Kurdum bana hırlasa da umurumda değildi. Bitmişti. Bir eşim yoktu. Sadece pisliğin tekiydim, ki böyle olmak hoşuma gidiyordu. Yalnız kalmak istiyordum. Kendimi başka türlü göremiyordum.

Bütün gün Livy'yi ve etrafımda olan bitenleri düşündüm.

Bana kalsa, günü Leah'ın varlıklarını düşünerek geçirirdim ama kurdum Livy'yi hatırlatıp onu zihnimin merkezine itmeden duramadı.

Okuldan sonra kollarım göğsümde çaprazlamış bir şekilde arabama yaslanmış, herkesin yanımdan geçerken başını hafifçe eğmesinin tadını çıkarıyordum. Bütün bu alfa olayı hoşuma gidiyordu.

“Alfa?” Kafamı kaldırınca Jay'le karşılaştım, endişeli görünüyordu.

“Evet?” diye sordum ilgisizce. Bana yeni unvanımla hitap edilmesi içimi hafif de olsa kıpır kıpır etmişti.

Boğazını temizledi. “Kız kardeşimi etrafta gördün mü? Düşündüm de...” Avluya bakarken durdu.

Kafamı salladım. “Hayır. Onu bu sabahtan beri görmedim.”

Jay kaşlarını açtı. “Ben de görmedim, ki beni endişelendiren şey bu.”

Omuz silktim. “Muhtemelen odasında falan saklanıyordur. Utanç güçlü bir duygudur.”

Jay başıyla onayladı. “Evet, belki. Yine de teşekkürler, Cole.”

Başımla onayladıktan sonra uzaklaşıp arabasına bindi.

.Gözden kaybolur kaybolmaz arabamın öteki tarafına geçip sürücü koltuğuna oturdum ve sürü evine doğru hızla sürmeye başladım.

Su birikintisindeki şapkayı düşünürken zihnim sanki otomatik pilottaymış gibi arabayı kısa bir sürede varış noktasına getirmişti. İçimi suçluluk duygusu sararken hırladım.

Düzgün olup olmadığına bakmayarak arabamı tek hamlede park edip eve girdim ve havayı koklamaya başladım. Onunkini ayırt etmek için çok fazla koku vardı.

Üst katta temkinli bir şekilde yürürken tedirgin hissettim. Bir şeyler doğru değildi.

Jay'in, “Liv! Kapıyı aç!” diye bağırdığını duydum.

Duvarın arkasına saklanıp neler olup bittiğini dinlemeye koyuldum. Kapıya birkaç kez daha vurduktan sonra birisinin başka bir odadan çıktığını duydum.

“Jay? Canım? Ne yapıyorsun?” Bu Jay'in annesi Sally’den başkası değildi.

Jay iç çekti. “Liv kapısını açmıyor.”

Sally sesini alçalttı. “Sabah eve çok perişan bir halde geldi. Eşi tarafından reddedildiğini söyledi.”

Yüzümün solduğunu ve avuçlarımın terlemeye başladığını hissettim. Kurdum hırlıyordu. Özür dilememi, ayaklarına kapanıp af dilememi istiyordu.

Jay iç çekti. “Hâlâ bunu mu düşünüyor? Alfa Emerson'un eşi olduğunu iddia etmeye çalıştı.”

“Ne zaman yalan söylediğini gördün? Asla dikkat çekmek istemez. Doğruyu söyleyebileceği aklınıza geldi mi?” diye sordu Sally. Nefesim kesildi.

Jay alaycı bir şekilde güldü. “Sadece aptalca davranıyor, anne. Muhtemelen sadece kafası karışmıştır.”

“Eşini karıştırmak çok zordur. Bunun nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsun, Jay.”

“Her neyse, onunla konuşmaya çalıştım ama dinlemediğini fark ettim. Sadece penceresinden dışarı bakıyordu. Uyuyor olabilir. Onu rahat bırakmalısın.”

Jay inledi. “Neden her şey bu kadar zor olmak zorunda?”

Sally kıkırdadı. “Hadi, benim için yapman gereken bazı işlerim var.”

İkisi ayrıldıktan sonra gizlice Livy'nin kapısına yönelmeden önce etraf güvenli olana kadar bekledim.

Ne düşündüğümü bilmiyordum. Sanki içimde bir savaş oluyormuş gibiydi. Livy'yi istemiyordum ama kurdum beni ona doğru çekmeye devam etti. Onun ortadan kaybolmasından endişe duyuyordu.

Kapısına hafifçe dokunup kulağımı tahtaya bastırdım.

Hiçbir şey duymadım. Tek bir hışırtı bile.

Bir alfa olmak diğer sürü üyelerimden biraz daha iyi duyulara sahip olduğum anlamına geliyordu ve hiçbir şey duyamıyordum. Birden endişelenmeye başladı. Ya ona bir şey olduysa?

Başımı sallayıp kendimi toparlamaya çalıştım.

Ne istediğime karar vermem gerekiyordu. Kendimle çatıştığım bu oyunu oynamaya devam edemezdim. Ya bir eş sahibi olmak istiyordum, ya da istemiyordum.

İstemsizce kapısından uzaklaştım ve kendimi koşmak için dışarı çıkmaya zorladım. Koşup kurdumun kontrolü ele almasına izin verdim. Bunun onu susturacağını ummuştum. Nerede bende o şans.

***

Geri döndüğümde ev kaos içindeydi. Ağlamaları, küfürleri ve nesnelerin bir yerlere çarptığını duyabiliyordum. Yeni alfa içgüdülerimin devreye girdiğini hissettim.

Üst kata koşunca Sally'nin yerde hıçkırarak ağladığını gördüm. Kaskatı kesildim.

Tüylerim diken diken olmuş bir şekilde yavaşça Livy'nin odasına doğru yürüdüm. En kötüsüyle karşılaşmayı bekliyordum. Onu yatağında intihar etmiş bir şekilde görmeyi bekliyordum.

Dikkatle odaya girerken korkuyu iliklerime kadar hissettim. Kurtların reddedildikten sonra kendilerini öldürdüklerini duymuştum.

Odaya girdiğimde Jay'in lambaları ve benzeri her şeyi duvara fırlattığını gördüm.

“Jay? Neler oluyor?”

Jay koyu saçlarının arasından elini geçirip küfrettikten sonra dönüp bana baktı. Gözleri kan çanağı olmuştu. Ağladığı açıktı.

“O gitti.” Sesi biraz çatallanmıştı. Her şeye rağmen sözleri içime su serpmişti. Gitmesi ölmesinden daha iyiydi.

“Nereye gitti?” diye sordum, bir şey belli etmemeye çalışarak.

Jay elle boyanmış küçük bir kurt heykelini alıp duvara fırlatarak her yere cam kırıkları sıçramasına neden oldu. “Bilmiyorum! Sadece veda ettiğini belirten bir not bırakmış.”

Kurdumun öfkelenmeye başladığını hissettim. “Neden sadece kokusunu takip etmiyoruz?”

Jay dönüp bana baktı. “Bunu zaten denedim, seni ahmak. Sahile gitmiş! İz orada bitiyor.”

Hırladım, kurdum saygısızlığa uğramamdan hoşlanmamıştı. Kendimi bunu görmezden gelmeye zorlayarak daha vahşi tarafıma onun şok ve yas içinde olduğunu hatırlattım.

“Sakin ol, Jay. Eminim onu bulabiliriz.”

Jay ağlayan annesine baktı. Sally, eşini üç yıl önce bir asi saldırısında kaybetmişti. Başka bir aile üyesinin kaybının onu yıktığını anlamak zor değildi.

“Bana hemen şimdi söyle. O senin eşin mi?” diye sordu Jay, gözlerini bana dikerek.

Ondan dalgalar halinde yayılan öfkesinin yoğunluğunu hissedince göğsümü şişirdim. Otoritemin tehdit altında olduğunu seziyordum.

“Geri çekil.”

Jay yavaşça kafasını salladıktan sonra öne fırlayıp çeneme yumruk indirdi.

Yere tükürüp ona dik dik baktım. Durumundan dolayı ona karşılık vermedim. Yine de kendimi yumruklarımı sıkarken buldum. Testosteron ve adrenalin tavan yaptığı için başım dönüyor gibiydi.

“Seni lanet olası piç, ne yaptığına bak.”

Yüzümü ovuşturdum. “Onu reddeden tek kişi ben değildim. Ona güvenmeyerek ona ihanet etmemiş gibi konuşma!”

Jay tekrar sinirlenirken beti benzi attı. “En azından onu bir eş olarak reddetmedim! Kendini öldürmediği için şanslısın. Şanslısın ki sadece kaçtı.”

“Ama sözlerimi bir kenara yaz, seni şerefsiz. Eğer geri dönerse asla onunla birlikte olmayacaksın.”

Betama tekrar baktım. “Suçu benim üzerime atmaya çalışma. Burada hatalı olduğunu biliyorsun. Kız kardeşini istemiyorum, bu kadar basit. O benim eşim değil ve asla olmayacak.”

“Gittiğine sevindi. Benim için işleri kolaylaştırıyor. Şimdi, otoritemi baltalamaya çalışmamanı öneririm, Jay. Ben alfayım ve söylediklerimi dinlemelisin.”

“Kız kardeşinin benim eşim olduğunu kimseye söylememeni emrediyorum.”

Jay burnundan soluyordu. Çok gergin olduğunu görebiliyordum.

“İnsanların kız kardeşimin eşinin senin gibi bir pislik olduğunu bilmesini istemem, Emerson. Kimsenin bilemeyeceğine emin olabilirsin.”

“Senle ya da sensiz onu aramaya öncülük edeceğim ama her iki durumda da küçük kız kardeşimi bulacağım.” Jay omzuma çarparak yanımdan geçti.

Bu kadar öfkeli olmasının sebebinin ben olduğumu bilerek geçip gitmesine izin verdim. Livy'nin yatağına oturup başımı ellerimin arasına koydum.

O zaman rahatsız edici bir şey fark ettim. Sessizlik. Kurdum hiç ses çıkarmıyordu. Benimle bağlantısını kesmişti.

Küfrederek açık pencereden dışarı baktım. Hâlâ duygu karmaşası içerisindeydim. O gitmişti ve bu benim hatamdı.

Mutlu olup olmadığımı bilmiyordum. Geri dönmesini isteyip istemediğimi bilmiyordum.

Tek bildiğim, beni tamamen berbat bir durumun içine soktuğuydu.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok