Mühürlü Yaralar - Kitap kapağı

Mühürlü Yaralar

Sapir Englard

İkinci Bölüm

DAISY

Nisan, 2015

Lumen, Oregon

Baş şifacı olarak çalışmak genellikle çok hareketli geçiyordu. Ama bugünkü gibi günler tamamen kaotikti.

“Grace!” Sürü Evi'nin acil servisinin kapısını iterek açarken seslendim. “Mae hangi cehennemde ve neden Kaylon'ın kaçmasına izin verdi?”

Şifacılarımdan biri olan Grace, baygın haldeki kadın askere kan verip, tüm yüzeysel yaralanmalarını iyileştirmeye çalışırken öfkem karşısında bocaladı.

Gözlerini yaralı kurttan ayırmadan, “Bilmiyorum efendim,” diye yakındı. “M-Mae, Kaylon’ın durumunun iyi olduğunu söyledi.”

“İki kırık bacak ve burkulmuş bir kolla nasıl iyi olabilir?”

Buna inanamıyordum. Kurt adamların insanüstü derecede kendini iyileştirme yetisi olabilirdi ama güçlü bir kurt adam bile böylesi yaralarla öylece elini kolunu sallayarak gidemezdi.

Grace yeterince baskı altında olduğundan onun üzerine daha fazla gitmek yerine, öfkeli bir hırıltıyla yanından ayrılıp, acil servisteki yatakların arasından geçerek tüm yaralıları kontrol ettim.

Sonra çok fazla uzaklaşmış olamayacağını düşündüğüm Kaylon’ın peşine düştüm.

Aptal kurdu Sürü Evi'nin arka bahçesinde bulduğumda, neredeyse bayılmak üzereydi.

“Biri şu aptalı odasına götürmeme yardım etsin!” diye seslendim.

Claire Hill arka bahçede beliriverdi. Açık kestane rengi saçları ve büyüleyici ela gözleriyle sevimli bir kızdı.

Dolgun ve alımlıydı, böylelikle Zachary Greyson’ı parmağında oynatıyordu.

Ayrıca Chloe Danes'in ölümünden bu yana geçen birkaç hafta içinde, bana bir nevi arkadaşlık yapmaya başlamıştı.

Ama bu hikâyeyi başka zaman anlatacaktım.

Claire bana hafifçe gülümsedi. Tek kelime etmeden yirmi yaşındaki askeri evin içine taşımama yardım etti.

Gerilmiş yüzüyle, “Kahretsin, çok ağırmış,” dedi.

Homurdandım. “Yardımın için teşekkürler. Kendi iyiliğini gözetemeyecek kadar aptal olduğuna inanamıyorum.”

Kıkırdayarak adamı sürüklemeye devam etti.

Artık bir kurt adam olduğu için daha güçlüydü ama Claire hâlâ yeni gücüne, kurt adam hislerine ve dünyanın ona sunduğu her şeye alışmaya çalışıyordu.

Sevecen sesiyle, “Zack görse bunun iyi bir egzersiz olduğunu söylerdi,” dedi. “Bir süredir bana ağırlık kaldırtmaya çalışıyor. Ona bunu yaparsam sonunda bir güreşçiyle çiftleşeceğini söyledim.”

İçinde bulunduğumuz vaziyete rağmen gülmeme engel olamadım. “Siktir et erkekleri,” dediğimde Claire da benimle güldü.

Kaylon'ın odasına varıp onu yatağına yatırdığımızda kahkahalarımız dindi. Kaylon acı içinde inledi.

İç çektim. “Tekrar teşekkürler Claire. Buradan sonrasını hallederim.”

Bana endişeli bir bakış attı. “Emin misin? Çok solgun görünüyorsun. Daphne ile konuşmamı ister misin?”

İnsanlar her zaman Daphne'nin ikimizin arasındaki abla olduğunu zannediyordu.

Uzun boyluydu ve olgun, güzel bir yüzü vardı. Ayrıca Milenyum Kurtlarının ekibinin bir parçasıydı.

Onda bende olmayan kendinden emin bir hava vardı ve sanırım bunun nedeni benden çok daha güzel olmasıydı.

Yumuşak, dalgalı kahverengi saçlarıyla dumanlı mavi gözleri vardı ve muhteşem, doğal bir bronzluğu olan ince ama kıvrımlı bir vücuda sahipti.

Benim ise o kadar açık renk bir tenim vardı ki, koyu kahverengi saçlarım yüzünden tenim çoğunlukla solgun görünürdü.

Gözlerim maviydi olsa da sıkıcı bir mavi tonundaydı. Yeterince güzel olmama rağmen kısa boylu, zayıf ve neredeyse dümdüz göğüslüydüm.

Aşırı ufak tefek olduğum için, insanlar her zaman olduğumdan beş yaş daha küçük olduğumu düşünürdü.

Ama konumuz bu değildi.

“Daphne bitik durumda,” dedim ona. Kaylon’ın perişan olmuş vücudunda başka yaralar olup olmadığını kontrol etmeye başladım.

“Geldiklerinden beri yaralıları birbiri ardına iyileştiriyor. Birkaç saat dinlenmesi, deşarj olması gerekiyor ancak sonrasında tekrar devam edebilir,” diye ekledim.

Claire bundan pek hoşlanmamış gibiydi. “Peki ya sen Daisy?” diye sordu. “Sen de bitik durumda değil misin?”

Bu benim kimselere söylemediğim bir sırrımdı. İyileştirme yetenekleri söz konusu olduğunda, tükenmem için bundan çok daha fazlası gerekiyordu.

“Benim için endişelenme.” Geçiştirircesine ona el salladım. “Ama madem müsaitsin, lütfen bana yardım edip yaralı olan ya da iyileşmiş herkesle ilgili güncellemeleri al.”

“Tamamdır,” diyerek kapıdan çıktı.

O gidince, ben de kendi vücudumdan Kaylon’ın vücuduna büyülü bir şifa göndermeye başladım. Sonra o salak gözlerini açıp miskin bir sırıtışla bana baktı.

Ona sert bir bakış attım. “Bana öyle bakma, Kaylon.”

“Hm...” Dirseklerinin üzerinde doğrulurken burkulmuş kolunu kullandığı için neredeyse ona tokat atacaktım.

“Endişeli bir çocuk edasıyla bana yılışman… Bunun bir fantezinin gerçekleşmesi olmadığını söylersem yalan olur,” dedi.

Onu görmezden gelerek belindeki açık kurşun yarasını sarmaya başladım.

Ama Kaylon elimi itmeye devam ettiğine göre ölmek istiyor gibiydi.

Baştan çıkarıcı tonda tınlamasını umduğu sesiyle, “Söylentilere göre dönem yaklaşıyormuş, Pus dönemi,” diye mırıldandı. “Seninle tekrar eğlenmek istiyorum.”

Bandajı beline o kadar sıkı sardım ki homurdandı. Sonra ona baktım. “Seninle tekrar seks yapmayacağım, Kaylon. “

Bir yıl önce, malum dönem boyunca sevgilisi olmam için beni tatlı dille kandırmasına müsaade etmiş olmam bir hataydı.

İyi biriydi ama bir kurt adamın Pus döneminde, yani tüm kurt adamların hissettiği seks çılgınlığında beni tatmin etmeye yetmemişti.

Şimdi Kaylon benimle tekrar bir şans elde etmeyi kafasına koymuştu.

Hayır. Bu olmayacak.

İç çekti. “Kalbimi kırıyorsun.”

Kırık kemiklerinin onarılmasını hızlandırmak için iyileştirici büyümü mırıldandım. “Bunu zamanla unutursun.”

“Ama sen çok güzelsin,” diyerek dudak büktü.

“Bunu da zamanla unutursun,” dedim tekrar.

“Ama…”

“Kaylon!” Ona sert bir bakış daha atarak tersledim. Afallamış görünüyordu.

Ne zaman böyle bir gün geçirsem, hırçınlaşmaya meyilli olurdum. Çoğu insan bunu bilirdi ve Kaylon çok ileri gittiğini anında fark etti.

“Sürümüz az önce Yüce Avcılar tarafından saldırıya uğradı. Sen burada saçma sapan konuşurken, askerlerimiz dışarıda can çekişiyor. O yüzden çeneni kapatıp çalışmama izin ver!” Ona ters ters baktım.

Kaylon sonunda söz dinleyip çenesini kapattı.

Genç askerle işim bittikten sonra Claire bana diğerleri hakkında bilgi verince, ben de şifacılarımla konuşmaya gittim.

Henüz on yedi yaşında olan grubumdaki en yeni şifacıya, “Eliza,” dedim, “Şimdilik burayı devralabileceğini düşünüyor musun?”

Eliza'nın bu tür şeyleri öğrenmesi gerekiyordu. O bir stajyerdi ve stajyerler bu gibi durumlardan epey deneyim kazanırdı.

Batı Yakası Sürüsü tarihindeki en genç baş şifacı olabilirdim ama bu tür senaryoları Eliza’nın şifa güçlerini keşfetmesinden çok daha önce uyguluyordum.

İrkilerek başını salladı. “Buradaki yaralıların çoğu artık kritik durumda değil. Dinlenmen gerekiyorsa diğerleriyle birlikte onlarla ilgilenebiliriz.”

Sözüne güvensem de Iris’e de aynısını sormaya karar verdim. Yaşlı şifacı da yüzünde yeni kırışıklıklar olmasına rağmen aynı şeyi söyledi.

Tüm şifacılar dayanma sınırlarına ulaşmak üzereydi ama Daphne’nin deşarj olması gerekiyordu ve kimsenin halihazırda kritik durumda olmadığı söylenmişti.

Durumu şimdilik kotarabileceklerini biliyordum. Şu anda ilgilenilmesi gereken daha önemli şeyler vardı.

Zaman kaybetmeden Gabe'in ofisine gidip kapıyı çaldım.

“Gel Daisy,” dediğinde içeri girdim.

Gabe telefonda konuşurken yüzünde ciddi bir ifade vardı. Zavier odada volta atarken telefonundaki videoyu izliyordu.

Ben zaten birkaç saat önce izlemiştim. Avcıların başlattığı açık saldırı, çoktan dünya çapına yayılmış durumdaydı.

Bugün her açıdan anormal bir gündü.

Ayağımı sabırsızca yere vurup, Gabe’in telefon görüşmesinin bitmesini beklerken kollarımı kavuşturdum.

Zavier bana baktığında ona aksi ve sinirli bakışımı attım. Kaşlarını çattı. Ben de karşılık olarak kaşlarımı çattım.

Ben bu ruh halindeyken beni daha fazla sinirlendirmenin akıllıca olmayacağını bildiğinden, iç çekip volta atmaya devam etti.

Gabe sonunda telefonu kapatıp bana baktı. Kısa, koyu kahverengi saçları ile “kardeşi” Rafe’in gözlerinden bir ton daha koyu altın rengi gözleri vardı.

Uzun boylu ve zayıf, diğer alfaların çoğu gibi kaslı bir dövüşçüden çok atletik bir dansçı gibi yapılıydı.

Zavier ise; uzun koyu sarı saçları, Greyson ailesinin alametifarikası yeşilimtırak mavi gözleri, bronzlaşmış teni ve uzun, kaslı vücuduyla bir Hollywood aktörünü andırıyordu.

Sanırım, Gabe’in seksi oluşu gibi o da çekici bir adamdı ama onlara çok yakın olduğum için onları yoldaştan öte bir şey olarak göremiyordum.

Elbette son çiftleşme döneminde olanları bir kenara bırakırsam. Kaldı ki öyle yapıyordum.

Her ne kadar Gabe bazen olanları bana hatırlatmaya çalışsa da.

Neyse ki Gabe ruh halimi fark edip bugün damarıma basmamaya karar verdi.

Ciddi bakışlarıyla, “Yaralılar ne durumda Daisy?” diye sordu.

Ciddi olduğunda onunla başa çıkabilirdim. Ama beni baştan çıkarmaya çalıştığında onu boğazlamak istiyordum.

“Kimsenin durumu an itibariyle kritik değil,” dedim. Zavier de Gabe de rahatladı. “Ama savaş hâlâ devam ediyor. Alana gitmem gerek.”

Gabe'in gözleri fal taşı gibi açıldı. “Hayır.”

“Bu tartışmaya açık bir konu değil, Gabriel,” dedim. “Her ne sebeple olursa olsun, Avcılar ormanın hemen dışındaki tüm nöbetçi askerlerimize saldırıyor.”

Gözlerimi kıstım. “Eve ile Raphael okyanusun öbür ucunda, Jed Teksas’ta ve Gündönümü Toplantısı sebebiyle sayımız da önemli ölçüde azaldı.”

Gündönümü Toplantısı, Yule Balosu’nun aksine daha çok ailevi bir toplantı türüydü.

Aileler farklı sürülerdeki aile üyelerini ziyaret ediyor, yalnız olan kurt adamlar gruplar halinde gezmeye gidiyordu.

Gündönümü Toplantısı’na sadece birkaç ay kaldığı için, Gabe pek çok ailenin ve hatta askerlerin ailelerini ziyaret etmek üzere bölgeden ayrılmasına izin vermişti.

Ve bugün haber verilmeksizin, kendilerini Avcılar olarak addeden kötü şöhretli bir grup pelerinli insan Lumen’ın nöbetçilerine saldırmıştı.

Bir savaş patlak vermişti.

Bazı kurtlar öldürülmüştü. Yaralılar buraya Sürü Evi'ne getirilmişti.

Ama bazıları hâlâ hayattaydı. Artık neredeyse hava kararırken, hazırlıksız yakalandığımız saldırı hâlâ sürüyordu.

Bu esnada; Raphael ile Eve Şangay Sürüsü’nü ziyaretteyken, Jed Teksas’taki görevindeyken, Daphne görevinin başında değilken ve sayımız büyük ölçüde azalmışken elbette harekete geçmem gerekiyordu.

Gabe’in nefret ettiği gibi ben de halkımın ölmesinden nefret ediyor, kurtarabildiğim herkesi kurtarmak istiyordum. Detayları daha sonrasında düşünebilirdik.

“Hayır.” Gabe keskin sesiyle karşılık verirken, gözleri kurt altını tonunda parlıyordu. “O savaş bölgesine gitmiyorsun. Sen baş şifacısın ve burada kalacaksın. Diğer herkes iyi olacak.”

Kurdumu serbest bıraktığımda parlayan gök mavisi gözlerimle ona, “Aptallık ediyorsun, Gabriel,” diye hırladım.

“İnsanlar, senin ~insanların Avcılar yüzünden ölüyor. Onlara bakabilmem için orada olmam gerekiyor. Sence Shade, Zack ya da Omar ölürse Raphael ne der?”

“Doğru olan için savaşırken öldüklerini söylerdi,” diye karşılık verdi Gabriel.

“Bana maval okuma!” Kurdumun tüylerinin ürperdiğini hissederek çıkıştım. “Dışarıda olup onlara yardım etmem gerek. Bu benim işim. Benim gerçek işim. Bu sen de adın gibi biliyorsun, ben de.”

Ayağa kalkıp bana malum alfa bakışını attı. İrkildiğimde kurdum kararlılığıma rağmen anında geri çekilmek istedi.

Bazen Gabriel sinir bozucu davrandığında, onun gerçekten bir alfa olduğunu unutuyordum.

Ama bana o bakışı attığında bunu hatırladım.

“Hayır,” diye hırladı. “Kararım kesin. Sen çok önemlisin. Sana bir şey olursa, tüm o insanlar nafile yere yaralandıklarını düşünecek. Seni bir mahzene kilitlemek zorunda kalsam bile, sen burada kalacaksın Daisy.”

Tehdidi karşısında derinden hırlasam da Gabriel kılını kıpırdatmadı. Yalnız kollarını kavuşturup ona başkaldırmam için bana meydan okudu.

Bu beni daha da sinirlendirince, bir daha asla açmamak için elimden geleni yaptığım konuya girdiğimi fark ettim.

“Bu kişi ben olduğum için mi?” Gabe’in bana karşı hissettiklerinin etkisiyle böyle bir karar alabileceği düşüncesine sinirlenerek sordum.

“Flora ya da Celia baş şifacı olsaydı ve sana aynı şeyi sorsaydı, yine de hayır der miydin?”

Görünüşe göre çizgiyi aşmıştım. Derinden hırlayınca istemsizce geriye doğru bir adım attım.

“Burada kalıyorsun,” dedi. Nihayet sesindeki endişeyi, neredeyse benim için duyduğu korkuyu fark ettim. “Şimdi ait olduğun yere geri dön Daisy.”

Ona kin dolu bir bakış atıp hışımla ofisinden çıkarken kapıyı arkamdan çarparak kapattım.

Lanet olası herif. Lanet olası herif.

Bu iş daha bitmemişti. Sürümüzün doğrudan bir tehdit altında olması sık yaşanan bir olay değildi. En son birinin bölgemize izinsiz girmeye çalışmasının üzerinden yıllar geçmişti.

Kuzey Amerika’nın hem en güçlü hem de en büyük sürüsüydük. Kimse bize dokunmaya cesaret edemezdi.

Ama şimdi bu oluverdi. Eskiden göze batmamaya çalışan ve yalnızca küçük kurt adam gruplarını hedef alan Avcılar, var güçleriyle bize saldırıyordu.

Kendimi halkıma karşı her zamankinden daha sorumlu hissediyordum. İşimin tüm yükünün zayıf omuzlarıma bindiğinin farkındaydım.

Kurdumun yardımıma ihtiyacı vardı. Şifacı doğamızı paylaşıyorduk.

Yardım etmemiz gerekiyordu. Bu yüzden yardım edecektim.

Hayatımda ilk kez, alfa tarafından bana doğrudan verilen bir emre itaatsizlik edecektim.

Sırf bana olan bağlılığı için Gabriel’in buna karar vermesine izin vermeyecektim.

Elimden gelse de bunu yapamazdım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok