Ejderha Kanı - Kitap kapağı

Ejderha Kanı

C. Swallow

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Requiem mirası, Madeline'in kızı Luvenia ile devam ediyor. Luvenia dünyanın gördüğü en güzel yarı insan yarı Ejderha olabilir ama bir eş bulmaktan daha büyük planları var. Kader onu yakışıklı ikiz prensler Thaddeus ve Sylvan'a bağladığında, arzuladığı her şeyi ona vaat ederler...

Yaş Sınırı: 18+

Fazla göster

49 Chapters

Chapter 1

Bölüm 1

Chapter 2

Bölüm 2

Chapter 3

Bölüm 3

Chapter 4

Bölüm 4
Fazla göster

Bölüm 1

Luvenia

Sessizliği korumak kolay değil ama her şeyi duymanın tek yolu bu.

Herkes sessiz olduğumu düşünüyor. Muhtemelen ağzımdan fazla kelime çıkmasa da kulaklarımın herkesin konuşmalarını duyduğunun farkında değiller.

Duyuları çok kötü.

İnsanlardan nefret ediyorum. Herkesten nefret ediyorum. Kimsenin arkadaşlığından hoşlanmıyorum. Annemi bile sevmiyorum.

Kulağa ters mi geliyor? Kim, gece gündüz boynunda bir tasmayla eşinin peşinden koşturmaktan hoşlanan bir anne ister ki?

Neden sessizlik kavramı üstüne bu kadar çok düşündüğümü merak ederken, birden sahnede çalan grubun ara vermiş olduğunu fark ediyorum.

Derin Mağara'da, bir çıkıntıda saklanırken çenem ellerimin üzerinde ve karnımın üzerine yatmış bir halde, dinleniyorum.

Bir zamanlar hazine dolu olan bu devasa mağara artık bir sanat ve performans merkezi.

Bildiğim kadarıyla, Mason Amca’mın fikriydi bu. Requiem Sürüsü'nün kölelerini eğitmek ve onlara babamın yönetimi altında daha tutkulu çalışmaları için bir neden vermek istiyor.

Hael ve Lochness benim babalarım. Onlar ikiz ama ikisi de Madeline yani annemle çiftleşti.

Ah! Bu harika! Onu düşünmek bile kaşlarımın çatılmasına yol açıyor.

Grup başka bir şarkı çalmaya başlıyor. İç çekiyorum. Ellerimin üzerinde daha fazla gevşerken, siyah saçlarım kayanın üzerinde sallanıyor.

Köle kalabalığı bugün izinli. Dans ediyorlar ya da sessizce ayakta durarak müziği dinliyorlar.

Aslında durum farklı. Yalan söyledim. Herkesten eşit derecede nefret etmiyorum.

Köleleri Ejderhalara tercih ederim.

Köleler sinir bozucu evet ama onlar... En azından mütevazı.

Genç Ejderhalar ise son derecede rahatsız ediciler. Hayatım boyunca hiç bu kadar vahşiyle karşılaşmamıştım. Vücutlarında, sihir saflığı ile tüketilmemiş bir insanlık kemiği dahi bulunmuyor.

Ne yazık ki, onlar benim arkadaşlarım çünkü hepsi benim yaşımda.

Ben doğduğumda, Ejderhalar arasında küçük velet patlaması yaşanmış. Şu anda hepimiz on sekiz yaşındayız ama ben hâlâ zihnimde olgun düşünceler duyamıyorum.

Uyuklarken, grubun yumuşak müzik çalmasını dinlemekten tamamen memnunum.

Müziği severim çünkü etrafımdaki herkesten duymak zorunda olduğum tüm düşünceleri bastırır.

Uyumama yardımcı oluyor.

Ancak anlık huzurum uzun sürmüyor.

Kibir ve zarafet dolu bir ürperti omurgamdan aşağı akarken farkındalığa geri dönüyorum. Bu zoraki duygunun ne kadar güçlü olduğunu başka nasıl tarif edebilirim?

Anında dirseklerimin üzerinde doğruluyorum. Sıvışmak için hazırım. İki genç prensin mağaraya girdiğini fark ettiğimde burnum iğrenerek kırışıyor.

Birinin kobalt mavisi saçları var. Thaddeus ya da her şaşkın bakışlı dişinin ona atıfta bulunduğu gibi, “Thad.” O tam bir ukala.

Diğerinin gece mavisi saçları var. Sylvan. Bir lakabı yok çünkü adı zaten mükemmel. O ise tam bir lütuf.

Ve ikisi de başımın belası.

Genel olarak diğer insanlara karşı hassas olduğum için herkesten kaçınıyorum. Özellikle prensin huzurundayken, haddinden fazla hissediyorum.

Buradaki tüm kızların ölüp bittiği o çocukların, bana kendimi nasıl garip, hatta gergin hissettirdiğini söyleseydim, onlar gibi olurdum. Ama kimseye söylemem.

Çünkü o zaman onlara ilanıaşk etmiş olurdum. Bu da beni hayranlar kulübünün bir parçası yapardı.

Hayır, teşekkür ederim, ben almayayım.

Bu yüzden onları küçümsemekten başka bir şey hissetmediğimi düşünmeye devam ediyorum ve ne pahasına olursa olsun onlardan kaçınıyorum.

Odadaki ilginin, müzik grubundan yakışıklı çocuklara çevrilmiş olmasını izliyorum. Birden fazla kız iç çekiyor ve hatta birkaç ciyaklama da duyuyorum.

Etrafımdaki kızlar erirken ve prensler de sadık hayranlarıyla “sohbet etmek” için geldiklerini söyleyerek gülümseyip böbürlenirken, ben gitmek için hamle yapıyorum.

Onlara bakmayı sürdürürken bir yandan da ayaklarım ve ellerim üzerinde doğruluyorum. Hemen altımda oldukları için, ikizler yukarı baktıklarında bakışlarımı da yakalıyorlar.

Meraklı zihnim kontrolümden çıkarak onlarınkine sızarken kaşlarımı çatıyor ve topuğumun üzerinde dönüyorum.

Bak! Luvenia çok garip, diyor Sylvan kardeşine.

O bir görgüsüz, diyen Thaddeus'un tonu daha katı ve daha ciddi.

İkisinin de zihinsel engel oluşturmaya başladığını hissediyorum. Kafalarının içinde olduğumu biliyorlar. Zihinsel bir engel oluşturma teşebbüslerinin değersiz olduğundan bahsetmiyorum bile. Çünkü istersem onları kolaylıkla yıkabilirim.

Bunu yapmadığım için şanslılar.

Aksi takdirde, Thad'e onun çok ama çok küçük bir beyine sahip büyük bir kas yığını olduğunu düşündüğümü söylerdim. Görgüsüz! Nasıl görgüsüz olabilirim ki? ~Seni aptal!~

Ah! Evet, herkesten nefret ediyorum.

Öfken tıpkı annen gibi Luv, ondan ne kadar nefret ettiğini düşünmene rağmen.

Mağaradan çıkmak için dar ve gizli çıkışıma ilerlerken birden olduğum yerde duruyorum. Babam Lochness’den haber almayı beklemiyordum.

Seni rahatsız eden nedir?

İyi bir cevap düşünürken dudağımı ısırıyorum.

Hiçbir şey. Ne istemiştin? Açıklamamı kısa ve net tutuyorum. Kendimi fazla açıklamaktan hoşlanmıyorum.

Yakında yemek yiyeceğiz. Geç kalma, tamam mı, bebeğim?

Bana öyle derken gözlerimi deviriyorum. Baba, ne yapıyorsun? ~Tek söylediğim bu ve dar mağara geçidinden geçmeye devam ediyorum.~

Lochness'e ya da annemin deyimiyle “Nessy”ye büyük saygı duyuyorum. Böyle aptal bir lakabı olmasına rağmen. Her neyse, Lochness beni anlıyor.

Ben de onun gibi bir düzenbazım. O da insanları sevmiyor. Ama aynı zamanda çok zeki, bu yüzden ona çok fazla şey söylemekten kaçınıyorum.

Beni hâlâ bebeği olarak görüyor. Başka bir deyişle, beni kimin kızdırdığını söylersem insanlar ölebilir.

İki Ejderha Lordu'nun kızı olmak sadece iki acımasız babam olduğu anlamına gelmez. Bizim de normal anlarımız var. Misafirlerle yenilen süslü akşam yemekleri gibi.

Bu gece, yemeğe kimin katılacağını çok iyi biliyorum. Ailem ve kardeşimin yanı sıra, Servet Sürüsü'nün Ejderha Lordu Althor bizi ziyaret ediyor olmalı.

Althor her zaman Thaddeus ve Sylvan'ı da yanında getirir. Çünkü onlar Althor’un yeğenleri.

Neyse ki, Thad ve Sylvan akşam yemeklerine hiç katılmıyorlar. Bunun yerine avlanmayı tercih ediyorlar.

Hayallerini yıktığım için üzgünüm kardeşim ama bu masada iki boş koltuk daha var. Acele et, baba bekliyor, diyen Lex'in zihin sesi düşüncelerimi böldüğünde, kaşlarımı çatıyorum.

Haber için teşekkürler. Hey, sadece “baba,” deme, her zaman Hael'i kastediyorsun, ama Lochness da senin baban, diyerek ona kızıyorum.

Zihin bağı ile gerçekten iletişim kurduğum tek kişi kardeşim. Aslında ondan da pek hoşlanmıyorum ama doğduğumuzdan beri iletişim kuruyoruz.

Kapa çeneni. Bu yemekten kurtulamazsın Luvenia. Gelmen gerek.

Neden? diye soruyorum hırsla.

Bana karşı otoriter olmaya çalışması beni sinirlendiriyor.

Çünkü bu yemek seninle ilgili. Asi kız ruh halini bir kenara bırak. Her zaman çok huysuzsun. Annem gibi.

Ben onun gibi değilim, diyorum ona hırçınca.

Tıpkı onun gibisin. Aklını okuyor musun? diye soruyor Lex kendini beğenmiş bir ses tonuyla.

Bunu yapmamaya çalışıyorum.

Her neyse. Buraya gel. Althor senden bir iyilik istiyor.

Lex, Althor'dan bahsederken endişeleniyorum. Cevap vermesem de yemeğimizin servis edileceği toplantı mağarasının yolunu tutuyorum.

Althor her ne peşindeyse, bir an önce gidip öğrenebilirim.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok