Ejderhanın Hayvanı - Kitap kapağı

Ejderhanın Hayvanı

C. Swallow

Bölüm 2

Minx

Karlı ormana kaçarken, “kaçışı” eğlenceli hale getiren bir şey vardı. Demek istediğim düşmandan kaçıp saklanmaktan tamamen farklı bir şeydi.

Ben kimseden saklanmazdım. Her zaman kavga da etmezdim.

Zehirli dişlerimle bir ısırık herhangi bir ejderhayı, ölümlüyü veya büyücüyü rahatlıkla öldürebilirdi.

Ölümlü ya da ejderha formum fark etmez vahşi bir dövüşçüydüm. Herhangi bir varlıktan kaçıp onu zekamla alt edebilirdim. Bu nedenle, kaçışlarımı daha çok provokasyon yaparak gerçekleştirirdim.

Temel olarak, kendini yırtıcı olarak tanımlayan herhangi bir varlığı kandırmayı, eşyalarını çalmayı, kafasını karıştırmayı ve alay etmeyi seviyordum.

Ejderha cinsim herkes tarafından nefret edilen bir tür olduğundan, doğal olarak bir sürü düşmanım vardı.

Ben güçlü, hızlı ve dikkatli küçük bir yaratıktım. Üstelik zehirli ateş bile püskürtebiliyordum. Küçük olabilirdim ama birçok yönden oldukça ölümcüldüm.

Bu özellikler yüzünden, herkes çoğu Ateş-Püsküren'in tehlikeli olduğunu düşünürdü. Şiddete meyilli zihnimiz yüzünden deli derlerdi.

Ve lanet olsun ki öyleydik... Özellikle gençken. Reşit olduğumuzda, olgunlaştığımız zaman, daha dengeli olurduk.

Genelde eskisinden çok daha rahattım. Eskiden gereksiz yere canlıları öldürüp sırf eğlence olsun diye başkalarını kışkırtırdım.

Şimdi mi? Ben sanırım... Bunu nasıl kabul edebilirdim? Yalnızdım. Oldu mu? Çok yalnızdım.

Hayır, sinirimi bozacak arkadaşlar değil sadece bana eşlik edecek birini istiyordum. Herhangi bir arkadaş işi görürdü. Ancak, kızlar benden hoşlanmıyor gibi görünüyordu. Çoğu erkek de benden oldukça korkuyordu.

Peki Lotus? O ölmüştü. Çünkü, elbette ki, Zoraul erkek arkadaşımı gidip öldürmek zorundaydı... Muhtemelen erkek olduğu için öldürmüştü onun ya da sadece beni çıplak gördüğü için…

Bu tepki, eşimin Tempest cinsi olması ve yetiştirilme tarzından kaynaklanıyordu.

Eşlerimden kaçmak için Tempest Topraklarını karış karış gezmeme rağmen buradan nefret ediyordum. Çünkü Tempest ırklarından nefret ediyordum.

“Mağara Ejderhaları,” diye mırıldandım kendi kendime. Karlı bir ağaca tırmanıyordum. Üstteki ince dallara doğru biraz daha yaklaştım.

Tırmandığım noktadan yamacın hemen altındaki kasabayı izliyordum. Kasaba insan kaynarken, birkaç avcı ormana girmişti...

Ve sonunda iki dev Gümüş ırkı ejderhanın kasabanın üzerinde uçarak bulunduğum yere doğru yaklaştıklarını gördüm. Formları serap şeklinde olsa da gerçek boyutlarını biraz görebildim.

Kesinlikle çok büyüktüler. İkiz kardeşlerin yanında, sadece bir fare büyüklüğünde görünüyordum.

Serap görüntüleri önce büyülü ve ışıltılı gümüş bir toz bulutuna dönüştü. Sonra bulunduğum ağacın altında insan formuna dönüştüler.

Mükemmel. Takip etmeleri için saklanma yerime koku izi bırakmıştım. İkizlerin birbirine çok yakın konumlarda vücut bulmalarını izledim.

Rawk ile Zoraul neredeyse çarpışıyordu. Bu durum yavaşça birbirlerine dönüp ölümüne bir nefretle birbirlerine bakmalarına yetmişti.

Kavga ettiklerinden her ikisinin yüzü de kan içindeydi. Kaçtığım için beni bulmak zorunda kalmadan önce gerçekleşmişti bu kavga.

Yukarı baktıklarında, yavaşça gülümseyerek gözlerimi onlara diktim.

Eğilip altımdaki bir diğer dala geçmeye çalışırken saçlarımı sarkıtmış, gözlerimi ise mutlulukla açmıştım.

Onlara daha yakın olan dala doğru masumca geçerken her ikisi de gözlerini kısmış beni izliyordu.

Bunu yaparken, elimle bulunduğum dalı sıkıca kavramış, sabit bir şekilde tutuyordum.

Ben dalı bırakınca, ağır bir kar kütlesi çam yapraklarından aşağı kaydı ve kardeşlerin üstüne düştü.

“Ha ha!” Ayağa kalkıp yakındaki ağacın dallarına zıplarken haykırarak kahkaha attım. Karla kaplanmalarını izledim.

Homurdanmalarını duydum. Kardan kurtulup diğer ağaca doğru peşimden koşarlarken mükemmel zamanlamayla birkaç dalı daha tekmeledim.

İkiz Ejderha Lordları yaprakların altında beni kovalamanın bir işe yaramayacağını fark etmeden önce geniş omuzları birkaç kez daha kar altında kaldı.

Gülmekten de vazgeçmeyecektim.

İkizler dönüşmeye başladığı anda, ben de dönüştüm. Kıyafetlerimi pençemle tutuyordum. Mor ejderha formumda bir serçe gibi sık ağaçların arasında uçuyordum.

İkizler ejderha formunda çok büyük oldukları için sadece ağaçların üzerinde uçabilir ya da yerde çam ağaçlarının seyrek olduğu yerlerde durabilirlerdi.

Zoraul çileden çıkmış bir halde Eşlerini böyle mi karşılıyorsun? diye sordu.

İkisinin de zihnine bağlanıp öfkeyle bağırdım~. Siz ciğeri beş para etmez Tempest yalancılarısınız, ikiniz de.~

Ama içimde beklenmedik bir sevinçle doluydum. Eşlerimle oynamak çok eğlenceliydi! Bunu her gün yapabilseydim, belki bana eşlik etmelerine tahammül edebilirdim.

Bütün gün kovalamaca oynayabilirdik. Onlar benim evcil hayvanım olabilirdi! Bu olasılığı düşünmeye razıydım.

Tam da bunu düşünürken, sırtıma buz gibi bir çığ düştü. Kanatlarım beni taşıyamadığı için şok oldum ve karlı zemine düştüm.

Takla atıp acı verici bir şekilde sırt üstü düşerken kuyruğum gözümün önüne geldi. Etrafımda eğrilmiş, kırılmış ve zarar görmüş bir sürü ağaç vardı.

Devasa gümüş pullu ejderhalar güneşi kapatmış yukarıdan beni izliyordu.

Sağ tarafımda Rawk kanatlarını tamamen açmış neredeyse tüm görüşümü kaplıyordu. Pençeleri ağaçlara zarar vermişti.

Yüzündeki siyah yara izi sayesinde o olduğunu anlamıştım. Yara izi ejderha formunda çok daha güzel görünüyordu.

Zoraul soldaki ağaçların üzerinde duruyor, siyah yara izi karnından kanadına doğru uzanıyordu.

Rawk'un pulları yanık gümüş, Zoraul'unkiyse parlak, ışıltılı bir gümüş rengiydi. Bunun dışında en belirgin farkları yara izleriydi.

Kanatlarım arkamda ejderha kanatlı bir kar meleği figürü bırakmıştı. Eşlerim tünedikleri ağaçları mahvetmişken kendimi bir fare gibi hissediyordum.

Benden yüksekteki ağaçlara konup kendi hilemi bana karşı kullanarak uçuşumu durdurmuşlardı. Şimdiyse ejderha suratımda aptal bir hırçınlıkla onlara bakar halde kapana kısılmıştım.

En azından ikiniz de aptal değilsiniz. Ayağa kalkıp sırtımı kedi gibi bükerek dikkatlerini dağıtmaya çalıştım. Kanatlarıma dayanırken korkutucu görünmeye çabalıyordum.

Etrafta dolanıyor, ölümcül ateşimi uyarı olarak püskürtüyordum.

Gösterimin onları korkutmasını umuyordum. Bu gezegende savaş dansımı görüp de koşarak kaçmayan bir varlıkla daha önce hiç karşılaşmamıştım. Ateş-Püskürenler bununla ünlüydü.

Kuyruğumu ileri geri şiddetle çarparak yüksek sesle kükredim.

Rawk ile Zoraul önce bir duraksadı. Sonra ikisi de kahkahalara boğuldu.

Onların gürleyen kahkahaları ve kıkırdamaları zihnimi doldurdu. Kanatlarını kaldırıp burunlarını eğerek sanki ömürlerinde gördükleri en komik şeymişim gibi bana bakıyorlardı.

Kanatlarımı ve kafamı indirip kendimi saldırıya hazırlayarak onlara bağırdım. Eğer hayatınızda yaptığınız son şeyin zehirli ateşimle alay etmek olmasını istiyorsanız, benden günah gitti Tempest pislikleri!

Korkmuş bir fare gibi dans ediyorsun. ~Zoraul beni değerlendirirken başını yana doğru eğdi. ~Devam et sevgili eşim, bu kadar vahşi ve yabani bir şeye tanıklık etmek beni oldukça memnun ediyor.~

Bu sözler üzerine Rawk kocaman kafasıyla fırladı. Dişlerini birbirine çarparak Zoraul'un tüneğinden sırt üstü düşmesine sebep oldu.

Zoraul ondan fazla ağaca çarpıp düşerken burnundan ateş çıkıyordu. O ayaklanmaya çalışırken Rawk aniden buharlaştı. Mesafeyi kör edici bir hızla kapattı.

Gözümün önünde tamamen giyinmiş ölümlü formuna dönüştü. Rawk dev gibiydi. Ejderha kafamı onunkiyle aynı seviyeye gelene kadar kaldırdım ve altın rengi, gülen gözlerine baktım.

“Kardeşimin aksine, böyle bir yaramazlığı onaylamıyorum,” dedi Rawl derin bir sesle. Gözlerim yüzündeki pürüzlü kapkara yara izine odaklandı. Bir zamanlar yakışıklı olduğunu tahmin ediyordum.

Yüzü kara izle lekelenmiş durumdaydı. Bu garip yaraların nasıl oluştuğunu hep merak etmiştim.

Rawk'un bana teklifte bulunmasını beklerken cevap vermedim. Bir süre dinleyecektim.

“Beni seçtiğin takdirde Minx, sana hayatındaki güzellikleri nasıl fark edeceğini, olasılıkları nasıl analiz edeceğini öğreteceğim.

Rawk burnuma elini uzattı. Bir parmağını değdirirken burnumdan soludum. Tek bir dokunuşunun etkisiyle sihrim bozuldu.

Daha önce hissettiğim hiçbir şeye benzemiyordu. Aniden küçülüp ölümlü formuma dönüştüm.

Dört ayak üstünde tamamen çıplaktım. Yanımda getirdiğim kıyafetlerimi hızla yukarı kaldırıp yerde diz çökerken göğsümün üzerini kapattım.

Sanki boyun eğmeye başlamışım gibi, olduğumdan küçük davranmak benim için sorun değildi. Yakalanıp ellerine düşmeden önce gardlarını düşürüp onları haklamam gerekiyordu.

Rawk diz çökme pozisyonuma gözlerinde garip bir ateşle bakarak tepki verdi. Korkmuş gibi davrandım.

“Her zamanki gibi gösteriş meraklısı.” Zoraul, Rawk'un hemen arkasında insan formunda göründü. Tamamen giyinikti.

O sinir bozucu piçlere kıyafetlerine buharlaşarak girip çıkma gücü öğretilmişti. Nasıl yaptıkları hakkında hiçbir fikrim yoktu.

“Peki sen,” dedim. “Eğlenmek için mi öldürüyorsun? Lotus benim erkek arkadaşımdı. Onu karnının ortasından şişledin... Kebap gibi. Kebap severim ama arkadaşlarımın kebap olmasını sevmem.”

Ben bunları söylerken Zoraul önümde çömeldi. Rawk ise sabırsızlıkla ayağını yere vurarak gözlerini devirdi.

“Konuşmanı yap ve git, seni zavallı aptal.” Rawk ikiziyle alay ederken Zoraul hakaretleri görmezden geliyordu. Tam karşımda gözlerimin içine bakıyordu.

“Küçük Minx, Rawk'u seçersen, onun duygu öğrencisi olacaksın. Bunun ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu Zoraul.

“Sana istemediğin her şeyi nasıl hissedeceğini öğretecek. Peki ya ben? Eğer beni seçersen Minx, benim itaatsizlik ~öğrencim olabilirsin.”

“Neden böyle?” diye açıkça sordum. Ancak, Zoraul daha yakınıma gelmeye çalışınca “Beni kandırmaya çalışmayın,” diye hırladım. Rawk bana, ikizine ya da ikimize birden homurdanıyordu.

“Neden itaatsizlik?”

“Neden olmasın Minx? Herhangi bir sürüye bağlı olmadan birlikte seyahat edebiliriz. Çoğu ölümlünün asla göremeyeceği manzaraları görebiliriz, hazine avına çıkabiliriz... Hazine sevmez misin?”

“Sadece İkiz Irklar parlak şeyleri sever,” diye sessizce mırıldandım. Yavaşça kaşlarımı kaldırarak “Her iki teklif de komik... Komik şeyleri severim. Bir yıl içinde karar vereceğim,” dedim.

İkisinin de henüz beni tartaklamaya ya da kaçırmaya çalışmamasını takdir ediyordum. Bana teklifte bulunmaları bir çeşit güven vermişti.

Rawk teklifimi hiçe sayarak cevap verdi. “Seni gölgelerden izleyerek bir yıl daha beklemek… Sinirlenip bir kavgaya karışarak kendini öldürtmeni beklemek mi?”

“Sen evcilleştirilmesi gereken pervasız bir canavarsın.”

Vay canına. Bu büyük bir sorun.

Ben. Bir. Kadınım!” Kıyafetlerimi düşürerek ayağa fırladım. Çırılçıplak olmama rağmen tamamen gururla duruyordum.

Bir canavar olduğum duymak şu hayatta katlanamadığım tek şeydi. Bu hakaretten nefret ediyordum. Birkaç yıl önce ilk kez kan akıttığımda, on altı yaşıma gelmeden önceydi sanırım. Zihinsel problemlerim ortaya çıktı.

Kadınlığıma hakaret eden herkesten nefret ediyordum. Ben bir kadındım ve bununla gurur duyuyordum. Canavar olarak adlandırılmak istemiyordum.

İki eşim de vücudumu dikkatle ölçüp biçerken gururla bekliyordum. Her ikisi de anın içinde kaybolmuş görünüyordu. Onlar ne diyeceklerine karar verirken sabırsızlıkla bir iltifat bekliyordum.

“Çocuk gibi görünüyorsun,” diye hırladı Rawk.

“Eşimizin güzelliğinden mi korktun?” diye kardeşiyle alay etti Zoraul. “Auranı görebiliyorum, seni aptal. Her zaman berbat bir yalancı oldun.”

“Sen her zaman çok iyi yalancıydın. Hangisi daha iyidir, kötü bir yalancı olmak mı yoksa iyi bir yalancı olmak mı?” Kendi akıllıca sözlerini takdir ederek kıkırdadı Rawk. Belli ki çok kibirliydi. “Minx?”

“Çocuk mu?” diye fısıldadım. Açıklamasına rağmen, ilk yorumu beni baya gücendirmişti.

“Sence çocuk gibi mi görünüyorum? Tam on sekiz yaşındayım ve son derece kadınsıyım. Artık çiğ et yediğimde salyalarım akmıyor ve yemeklerimi parçalayarak yemiyorum. Benim yaşımdaki gençler gibi değilim. Yemeğimi insan gibi düzgünce yiyorum. Sen bir aptalsın, Rawk.”

Sonra Zoraul'a döndüm. “Sen ölümlü bir adamı kıskanıp öldürdün. Zayıf ve ezikti belki, ama o hâlâ arkadaşımdı. Siz, ikiniz de, benim eşim değilsiniz.”

Yüzlerine bakarak “İkiniz de zavallısınız. Bir yıl bekleyeceksiniz ve bana 'bilmem ne öğrencisi’ olmaktan daha iyi bir şey önereceksiniz. Aptal oyunlarınız umurumda değil. Oyunları kendim belirlerim…

Kıyafetlerime uzanıp elime aldım. Karda yavaşça geri giderken sırıtarak mesafeyi açtım. “Ve sizin oyununuzu oynamayacağım.”

Geri çekilmeye devam ettim. Vahşi ve kaba sözlerimi duyunca geri çekilmelerini umuyordum. En azından içten içe kavga etmeye başlarlar diye düşünmüştüm.

Daha önce tanık olduğum hiçbir şey onları izlemek kadar beni heyecanlandırmamıştı.

Umut içinde dudağımı ısırdım... Gümüş Irk olarak aşırı empatiye yeteneğine sahiplerdi. Bir aptal gibi unutmuştum.

Sadece gözleriyle, auramın rengini dolayısıyla da duygularımı okuyabilirlerdi. Eğer yeterince güçlü duygulardan kaynaklanıyorsa bazen düşünceleri bile okuyabilirlerdi.

“Ah, sevgilim.” Rawk dudaklarını büküp gülümsedi. “O kadar tatlısın ki, seni şu anda yiyebilirim.”

“Seni seçmedi. Ona dokunmayı aklından bile geçirme,” diyerek öne çıktı Zoraul. Rawk'a eliyle engel olup bana elini uzattı. “İtaatsizlik öğrencim ol.”

Geri çekilirken duraksadım. Bir sorum daha vardı. “Eğer biriniz için öğrenci olursam, bu sizi ne yapar?” diye sordum.

“Efendi,” dedi ikisi de aynı anda. Mükemmel bir uyum içinde cevap verdikleri için rahatsız olmuşlardı. Birbirlerine nefretle baktılar.

Belli ki aptallar bu kadar uyumlu olmaktan nefret ediyorlardı. Nefreti canlı tutmayı tercih ediyorlardı.

“Affedersiniz?” diye sordum. Başımı eğip elimi kulağıma götürerek “Efendi mi dediniz?” diye sordum. Yavaşça onlara doğru adım attım.

Kararım kesindi. Kaçmak artık bir seçenek değil zorunluluktu. Efendi kelimesini duymaya müsamaha göstermeyecektim. Öylesine söylense bile.

“Eşlerin olarak, biz senin efendileriniz... Kimi seçersen seç fark etmez.” Zoraul makul bir şekilde konuşurken Rawk başıyla onayladı.

Rawk, “Doğruyu söylüyor... Şimdi sadece seçimine ihtiyacımız var... Ve görünüşe göre küçük sevgilim fikrini değiştirdi?” diye sordu. Kardeşi gibi havalı olmaya çalıştığından sesi biraz aptalca geliyordu.

Bizim ~sevgilimiz,” diye mırıldandı Zoraul. Onlara doğru attığım yavaş adımlar yüzünden bir anlığına dikkatleri dağılmıştı.

Onları takip ettiğimden habersizlerdi. Artık tartışmak için onlara yaklaşmıyordum.

İkizler belli ki uzun zaman önce daha iyi anlaştıkları bir zamanı hatırlayarak birbirlerine baktılar. Belki de sevgiyle... Bunu kendi yararıma kullandım.

Saldırdım.

Rawk'ın koluna yapışarak dişlerimi omzuna batırdım. Vücudumla etrafında dönüp yere indim. Tekrar saldırmadan önce arkasında çömeldim.

Zoraul kaçmaya çalışırken uzun saçına yapıştım. Onu kendime doğru çekip karda kayarak dişlerimi kalçasına sokmayı başardım.

İki ölümcül ısırık muhtemelen onları öldürmeye yeterdi.

Umurumda değildi.

Zarifçe ayağa kalkıp ellerimi kalçama koyarak kardeşlerin yavaş yayılan zehir yüzünden acı çekmesini, kaşlarını çatmasını ve kamburlaşmasını izledim.

“İkinize de en büyük doz zehrimden verdim,” diye fısıldadım.

“Eğer hayatta kalırsanız, oyunuma hoş geldiniz. Bu arada Rawk, bilmeni isterim ki... Eğer seçmek zorunda kalsaydım, Zoraul'u seçerdim. Kimse beni evcilleştiremez. Hiç kimse. İkiniz de öldüğünüzde sizin için dua edeceğim. Artık özgür bir kadın ve özgür bir Ateş-Püsküren’im. İyi günler.”

Sekerek ve dans ederek ağaçlara yöneldim.

Ancak, gitmeden önce sözlerine kulak misafiri oldum.

Rawk’un hırıltılı sesini duydum. “Yani... Dedikleri kadar varmış.”

Zoraul gülerek “O beni seçti,” dedi. “Sonsuza kadar yalnız kalacaksın. Ben eşimizin yüzünü tekrar görmene izin vermeden önce en az yedi yüzyıl yapayalnız geçireceksin. Tıpkı ejderha Storm gibi”

“Acımasız sözler, kardeşim. Seni öldüreceğim ve ona ben sahip olacağım. Sadece izle ve gör.”

“Belki de tüm bunlar gerçekleşemeden eşimizin acımasız saldırısı sonucu ölürüz,” dedi Zoraul.

Rawk cevap verdi ama duyamadım. Daha fazla kalıp bekleyemezdim. Kabul etmeliyim ki ölmelerini gerçekten istemiyordum.

Ateş Püskürenlerin eşlerini test etme gelenekleri çok eskiye dayanırdı… Daha yüzleşmeleri gereken birçok zorluk vardı. Eğer zehrimden kurtulabilirlerse tabi.

Ama şimdilik? Kaçacaktım. Hayır. Hayır. Avlanmalıydım önce. Çok açtım.

O zaman ben kaçar.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok