Gizli Kurt - Kitap kapağı

Gizli Kurt

Enola Forfatter

Bölüm 2

SOPHIE

Dairemizin her yerini keşfettikten sonra ailemizin gelmesi uzun sürmedi. Annemle babam eve hayran kalmıştı.

Bonnie’nin ailesi buranın ne kadar harika olduğunu zaten biliyordu. İkisi de bizim adımıza çok mutluydu.

Tüm koliler yeni evimize taşındığında ailelerimizle vedalaştık.

Daireyi yeni yuvamıza dönüştürmek bütün günümüzü almıştı.

Taşınmayla ve eşyaları yerleştirmeyle geçen uzun bir günün ardından ikimiz de kanepeye uzandık.

Birbirimize bakarak ciyakladık.

“Bu harika olacak Soof,” dedi Bonnie. “Şimdi kendimize yiyecek güzel bir şeyler hazırlayalım.”

Bonnie’ye eşlik ederek ayağa kalktım, ancak biz mutfağa doğru yürürken kapı çalmıştı. Bonnie’ye baktım ama Bonnie omuzlarını silkince arkamı dönüp kapıya doğru yürüdüm.

Kapıyı açtığımda bir adım geri attım. Karşımda iri yarı, kaslı bir adam duruyordu.

Üzerinde deri ceketi ve gri kot pantolonuyla muhteşem görünüyordu. Hokka gibi bir burnu vardı. Çene hatları oldukça belirgindi. Yakışıklı bir adamdı.

Koyu kahverengi kısa saçları dik dikti. Mavi gözleriyle beni süzerken bir an için sanki beni koklamak istiyormuş gibi burnundan derin derin nefes alıyor gibi geldi.

Hayır, bunu uyduruyor olmalıyım.

Gözlerimin içine bakar bakmaz yüzüne kocaman bir gülümseme yayılmıştı.

“Merhaba. Sen Bonnie’nin arkadaşı Sophie olmalısın,” dedi.

Ona cevap veremeden Bonnie beni kenara itti. Neredeyse adama çarpacaktı. Kollarını hızla adamın boynuna doladı.

“İnanmıyorum Ben, burada ne yapıyorsun? İçeri gel!”

Bonnie onu içeriye almak için kenara çekilirken bana döndü ve ardından bizi tanıştırdı.

“Ben, senin de tahmin ettiğin gibi bu Sophie. Ve Sophie, bu da kuzenim Ben.”

Ona elimi uzatmak için kolumu kaldırmıştım ki daha ne olduğunu anlayamadan Ben beni kucakladı. Beni bıraktığındaysa tökezledim.

“Merhaba Ben, seninle tanıştığıma memnun oldum.”

Ben bana gülümsedikten sonra doğruca mutfağa yönelmişti.

“Babam sizi İtalyan yemeğiyle karşılamanın iyi olacağını düşündü,” derken adanın üstüne büyük, beyaz bir poşet koydu.

Poşetin içindeki ağız sulandırıcı yiyeceklerin kokusunu şimdiden alabiliyordum. “Vay canına, çok lezzetli kokuyor,” dedim.

“İtalyan yemeğine bayılırım,” derken Bonnie ellerini çırpıyordu. “Lütfen Steven amcaya çok nazik olduğunu söyle.”

Ben kıkırdadı. Bir şey söyleyecekti ama sonra bana baktı, daha doğrusu kolyeme baktı. Bana doğru ilerleyip kolyeyi incelemeye başladı. Yüzü farklı duygularla parlıyordu. Çenesi gerilmişti.

“Bu kolyeyi nereden buldun?” diye sorarken kolyeyi parmaklarının arasına aldı.

“Ailemin hediyesi,” dedim tereddütle.

Kolye birbirine dolanmış iki sembolden oluşuyordu. Arasında sonsuzluk sembolü olan bir pentagrama benziyordu. Kolyeyi görür görmez çok güzel olduğunu düşünmüştüm.

Taktığımdan beri de hiç boynumdan çıkarmamıştım. Ya da çıkaramadım dersem daha doğru olurdu. Nasıl olduysa klipsi bozulmuştu.

“Bunu sana verdiklerinde kaç yaşındaydın?”

Bu soru beni şaşırtmıştı. Açıkçası oldukça tuhaf bir soruydu. Kaşlarımı çattım ama Bonnie tedirginliğimi görünce çabucak araya girdi.

“Ben, akşam yemeğinde bize katılmak ister misin?” diyerek onun dikkatini dağıtmaya çalıştı.

Ben bir an için şaşkınlıkla kızarmıştı. Kolyemi bırakarak Bonnie’ye döndü.

“Hayır, böyle iyiyim. Eve gitmeliyim. Yapmam gereken birkaç işim var.”

“Neyse, gelecek hafta sonu görüşeceğiz,” dedi Bonnie. “Ama yemek için tekrar teşekkürler!”

Ben kapıya doğru yürüdü. Tam kapıyı açacakken bir kez daha arkasını döndü. Bir şey sormak ister gibi bana baktı ama sonra fikrini değiştirdi ve çıkıp gitti.

“Bu çok tuhaftı,” dedim Bonnie’ye.

“Ah, Ben’e aldırma. Muhtemelen kolyenin eşsiz ya da nadir olduğunu düşünmüştür. Tarih okuyor. Kolyeni kitaplarda falan görmüş olmalı. Önemli bir şey değildir,” derken geçiştirmek için elini salladı.

Ben de bunun üzerine omuz silkerek Bonnie’yi mutfağa kadar takip ettim.

“Hadi yiyelim!” dedikten sonra aç kurtlar gibi yemeğe saldırdık. Yemekten sonra da yataklarımıza çöküp uykuya daldık.

Evimizdeki ilk gece deliksiz uyumuştum. Yatak akıllara zarardı. Kafamı yastığa koyduğum şekilde uyanmıştım. Ne sağa dönmüştüm, ne sola.

Ertesi gün Bonnie’yle ders programlarımızı, kitaplarımızı ve diğer gerekli materyalleri almak için üniversiteye gittik. Kampüsteki aktivitelerle dolu dolu bir gün geçirmiştik.

Günün sonunda her şeyin tam olarak nerede olduğunu ve profesörlerimizin kim olduğunu artık biliyorduk. İkimiz de eve dönünce erkenden yattık çünkü ertesi gün derslerimiz erken saatteydi.

O gece garip rüyalarımdan birini gördüm. Her zaman çok belirsiz ve farklı olurlardı, bir şey dışında… Rüyalarımdaki adam hep aynıydı.

Kim olduğu ya da nasıl göründüğü hakkında hiçbir fikrim yoktu ama kokusu hep aynıydı. Kakao ve tarçın gibi kokuyordu. Kokusu bana soğuk bir kış gecesini hatırlatıyordu.

Bu rüyada bir gölde yüzüyordum. Su ılıktı, kendimi gerçekten rahatlamış hissediyordum.

Uzakta göle dalan bir adam gördüm. Tipini tam olarak seçemiyordum ama birkaç dakika sonra onu arkamda hissettim.

Arkamı dönmeme fırsat vermeden kollarını belime doladı ve sırtımı göğsüne bastırdı. Kokusunu içime çektim, çok lezzetliydi.

Boynumu ve omzumu öperken dişleri tenime sürtünüyor, bütün vücudumu titretiyordu.

Elleri belimde gezinirken bir tanesi yukarıya kaydı.

Göğüslerimden birini avuçlayıp meme ucumu kıstırdı. Diğer eli karnımın üzerinde duruyordu. Ağzımdan bir inilti kaçtı.

Bana bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama sanki suyun altındaydım. Birden vücudumda bir endişe hissettim. Sesi net değildi.

Arkamı dönmek, ona ne dediğini anlamadığımı söylemek istiyordum. Ama arkamı döner dönmez bir hayalet gibi gözden kayboldu.

Etrafıma bakındım, onu hiçbir yerde göremiyordum. Kendimi suya bırakarak çığlık attım. Ciğerlerimdeki bütün hava kabarcıklar hâlinde dışarıya çıkıyordu.

Yüzeye ulaşmaya çalıştığımda aşağıya çekildim. Birden panik beni ele geçirmeye başlamıştı. Nefes alamıyordum. Boğuluyordum!

Kollarımı ve bacaklarımı hareket ettiriyordum ama her seferinde daha da derine batıyordum. Karanlık etrafımı sarmıştı. Ciğerlerimdeki son havayla tekrar çığlık attım.

Aniden bir ışık gördüm. Ardından bir ses geldi. Bu sesi tanıyordum.

“Soof, Soof, uyan kızım!”

İrkilerek gözlerimi açtıktan sonra etrafıma baktım. Vücudum tamamen battaniyeye dolanmıştı. Bonnie omuzlarımı tutmuş beni sallıyor, gözlerinde endişeyle bana bakıyordu.

“Soof, iyi misin?”

“Evet, evet iyiyim.” Vücudum terden su olmuştu.

“Beni korkuttun. Ta yatak odamdan çığlık attığını duydum. Sesin gerçekten de çok yüksek!”

Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdıktan sonra ona baktım. “Ben iyiyim Bee, sadece kâbus gördüm.”

“Bana yine o adamı gördüğünü söyleme Soof. Bu senin gibi insanlar için normal değil.” Bonnie aniden durdu ve sanki söylememesi gereken bir şey söylemiş gibi yere baktı.

Bu garipti.

“Benim gibi insanlar mı? Ne demek istiyorsun?”

Bir an şaşkınlıkla bana baktı ama sonrasında çabucak sırıttı.

“Senin gibi deli insanları kastediyorum,” deli alay ederek. Bana dil çıkardıktan sonra da koşarak yatak odamdan çıktı. “Kalk duş al Soof. Leş gibi terlemişsin. Bir saat sonra dersimiz var,” diye bağırdı.

İç çekerek yataktan kalktım. Haklıydı. Rüyayı kafamın ücra köşelerine iterek banyoya yöneldim.

Yarım saat sonra ikimiz de üniversite için hazırdık.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok