Mateo Santiago - Kitap kapağı

Mateo Santiago

Katlego Moncho

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Juniper, dönüşemeyen bir kurt adamdır. Sürünün Alfası olan babası, onu kovduğunda, kendini yabancı topraklarda bir kaçak olarak bulur. Fakat Juniper başka bir Alfa ile tanışmak üzeredir. Hayatını sonsuza dek değiştirecek bir Alfa...

Tür: Romantik, Kurt Adam, Fantastik

Yaş sınırlaması: 18+

Fazla göster

Doğum Günüm Kutlu Olsun

Juniper

Hayatımın en mutlu günlerinden biri olması gerekiyordu. Heyecanlı olmam gerekiyordu.

Neşeli olmalıydım.

Fakat bugün, on üçüncü yaş günümde, yaşanacakların ağırlığını endişe ve bunalımla beni içine çekip tüketen bir boşluk olarak hissediyordum.

Yerine getirmem gereken beklentiler vardı. Babam ve annemin beni kabul etmeleri için karşılamam gereken beklentiler.

Doğum günü demek test demekti, ya da en azından benim için öyleydi. Ailemin beni kutladığı bir doğum günümü hatırlayamıyordum. Ki yılın geri kalanında da bana çok düşkün oldukları söylenemezdi.

Beni sevmek yerine büyük babam ve büyük anneme kakalamışlardı, büyüdükçe şükretmeye başladığım ufak bir mucizedir. Beni yetiştiren, eğiten ve beni seven onlardı.

Diğer doğum günlerimin çoğu gibi, o sabah da bulutlu ve gri başladı.

Yağmur gökten camlara doğru boşaldı. Yağmur damlalarının eve çarparken çıkardığı sakinleştirici ses, yıpranmış sinirlerim için bir merhemdi.

Doğum günüm için gergin değildim. Bilakis, olması gereken buydu. Herkes -babam, annem, ailem, komşularımız, sürümüz- oraya gidip ilk kez dönüşmemi bekliyordu.

Bugün alfa kurdun varisi olarak hak ettiğim yeri alacaktım.

Tabii eğer kurda dönüşmeyi tamamlayabilirsem.

Tek başıma, yemeseydim de olurdu dedirten hayli sıradan bir kahvaltı ettim.

Evi sallayan gök gürültüsü ve ardından uzaktan gelip gök gürültüsünü bastırmaya çalışan haykırışlar yaklaşan tehlikenin işaretiydi.

Dışarıda yağmur daha şiddetli hissediliyordu, ya da ben ön verandaya çıkana kadar daha şiddetli yağmaya başlamıştı. Sürünün üyeleri kıpırdanıp mırıldanıyorlardı ama kimsenin ne dediğini çıkaramadım.

Sonra birer birer beni fark ettiler ve sessizleştiler. Sağanak yağmura rağmen herkes oradaydı. Yetişkinler, çocuklar ve büyükbabam.

Babam.

Yanında kibirli ve gururlu Jacob vardı. Jacob sürüde yeniydi, babamın evlat edindiği bir yetimdi. Babam Jacob'a hayrandı ve ona oğlu gibi davranıyordu.

Bu durum beni kıskandırıyordu.

"Juniper. Gel."

Geri adım atmak, odama dönmek, uyumak istiyordum.

Keşke yapabilseydim.

Ama çaresizdim. Babamın söylediğini yapmak zorundaydım.

Öne doğru, vıcık vıcık çamurun üstüne bir adım attım ve kalabalık geri çekildi.

"Dayton, kız hazır değil," diye yalvardı büyükbabam. Birbirlerine çok benziyorlardı ama büyükbabamın gözleri içten bir sıcaklıkla doluyken, babamınkilerde keskin bir soğukluk vardı.

"Hazır olması gerek. Olmak zorunda. Benim hiçbir çocuğum kurtsuz olamaz.” Ben yaklaşırken babam beklenti içinde konuştu.

"Neler oluyor?" Neredeyse bir fısıltı kadar güçsüz çıkan sesim büyükbabamla göz göze geldiğimizde titredi. Gözlerinde korku vardı. Çaresizlik.

"Lütfen oğlum. O senin kızın." Büyükbabamın sözleri üzerine babamın yüzünde zalim bir gülümse belirdi.

“Eğer June Alfalığa layıksa, dönüşecek. Savaşacak. Kendisinden önceki tüm Alfalar gibi.” Jacob zaten kurduna dönüşebiliyordu.

O da benim gibi Alfa kanı taşıyordu ve kısa süre önce kendi on üçüncü doğum gününde kurduna kavuşmuştu.

"Çok erken."

Büyükannemin o sabah nerede olduğunu bilmiyordum ama annem kenarda duruyordu. Kayıtsız bakışlarıyla sessiz bir izleyiciydi. Fakat konuştuğunda, sözleri en az babamınkiler kadar soğuktu.

"‘Olması gerekiyorsa,’ değil. Her saygın Alfa on üçüncü yaş gününde dönüşür."

"Anlamıyorsun. İkiniz de hiçbir zaman anlamadınız." büyükbabam yalvardı, babama yaklaşarak.

"Yeter!" Babamın bağırışına başka bir gök gürültüsü eşlik etti ve büyükbabamı yere itti.

"Dur!" Önlerinde çaresiz ve korkmuş bir halde duruyordum. Jacob'un kurdu tehditkar bir şekilde kenarda duruyordu. Babam bana döndü, ifadesi kötü niyetli ve hevesli bir heyecanla doluydu.

"Zamanı geldi Juniper. Bugün ne yapman gerektiğini biliyorsun. Dönüş ve unvanın için Jacob’la savaş."

Yapamadım.

Tekrar tekrar denedim, kurdumu çağırdım durdum, herhangi bir değişiklik için en ufak bir işaret aradım, ama sıkışıp kalmıştım, donmuştum.

Tabancanın klik sesi, yağmurdan ve gök gürültüsünden daha sağır ediciydi. Büyükbabamın, başına temas eden namluyu hissettiğinde yüzünü buruşturduğunu gördüm.

Babamın gözleri acımasızca parladı, silahı büyükbabamın şakağına sapladı.

"Dönüş yoksa onu öldürürüm." Tereddüt etmedi. Eli titremedi. Blöf yapmıyordu ve kalabalık sadece sessizce izliyordu.

Onlara ve babama yalvardım. İçimdeki canavara yalvardım.

"Dönüş!"

“Yapamıyorum!”

Ve sonra silah patladı.

***

Kalbim hızla çarparken terden sırılsıklam olmuş bir halde yataktan fırladım, patlamanın sesi hala kafamda yankılanıyordu.

Bir başka kabus.

Hayatımın en kötü anını bana yeniden yaşatan bir başka rüya.

Artık güvendesin, June. Geçti.

Starlet.Sözleriyle rahatlayarak iç çektim. Kalp atışlarım yavaşladı, artık kalbim dörtnala göğsümden çıkmaya çalışmıyordu. ~Keşke o anı tekrar tekrar yeniden yaşamak zorunda kalmasaydım.~

Keşke sana daha önce gelseydim.

Starlet, beş yıl önceki o korkunç günden sonra bana geldi, gerçi hâlâ dönüşümümüzü tamamlamış sayılmayız. Kurdum şimdiye dek nedenini bana hiç söylemedi, hala da söylemiyor. Ama umursamıyorum. Artık benimle, en çok ihtiyaç duyduğum zamanda bir arkadaşım oldu ve önemli olan tek şey bu.

Nazikçe tıklatıldığını duyduğumuzda kapıya döndük ve kapı açıldı.

Büyükannem beni uyanık görünce gülümseyerek içeri girdi. Yıllar ona iyi davranmıştı, ama beş yıl önce eşini kaybetmenin stresi gözlerinin etrafındaki çizgilerde ve düşük omuzlarında izini bırakmıştı.

O gün olanlar için beni suçlayacağından o kadar emindim ki. Büyükbabamı yerde ölü görünce yüzünde beliren yıkılmışlık beni onu da kaybettiğime ikna etmişti. Çığlığı babamı bile geri çekilmesine yetecek kadar ürkütmüştü.

Bir süre sonra büyükannem yanıma geldi ve beni kollarına aldı. Beni evine götürdü ve son beş yıldır kaldığım yer onun yanı oldu.

Babamın büyükbabama yaptığını bana da yapacağından çok emindim, bu yüzden buradan ayrılmaktan korkuyordum. Büyükannemle, beni gitmek zorunda bırakacak bir şey olana kadar burada güvenli bir şekilde saklanmamın en iyisi olacağına karar verdik.

"Doğum günün kutlu olsun, June." Gıcırdayan döşemeler üstünde ayaklarını sürüyerek yürüdü. Elinde üstünde titreşen mumlarıyla küçük bir pasta vardı. "Bir dilek tut kızım."

Gülümsedim ve gözlerimi kapadım, konsantre oldum.

Odanın içinden bir esinti geçti. Perdeler uçuştu ve kapı sertçe kapandı. Gözlerimi tekrar açtığımda mumlar sönmüştü ve Büyükannemin saçları birbirine girmişti, bana sitemkar bir bakış attı.

"June!"

"Güçlerimi kullanma alıştırması yapmam gerektiğini söylemiştin!"

"Büyü bu şekilde kullanılmaz. Özellikle elemental güçler.” Saçlarını düzeltirken beni azarladı.

Bir düşünceyle mumları yeniden yaktım, küçük alevler bir büyü kıvılcımı ile yeniden mumların ucunda belirdi. Dudaklarımı büzdüm ve normal bir şekilde üfledim, Büyükannem gözlerini kısarken masumca gülümsedim.

"Tamam tamam.” Pes ederek güldüm. "Üzgünüm."

Büyükannemin ifadesi yumuşadı, dudaklarında ufak bir gülümseme belirdi.

Büyülü güçlerim burada yaşadığım yıllar içinde yavaş yavaş kendini göstermişti. Elemental büyünün belirtilerini ilk kez, ateşlenip uyandığım bir gün banyoyu normalin çok üstünde bir hızla buhar altı bıraktığımda görmüştüm.

Büyükannem, benimle ilgili bir başka anormal hadise olmasına rağmen bu durumu doğal karşıladı. "Çünkü sen özelsin, Juniper. Harika şeyler yapacaksın güzel kızım," demişti ağlayarak yanına gittiğimde.

"Yine yağmur yağıyor mu bugün?" Başını salladı, şaşırmadım.

Doğum günlerimde hep yağmur yağardı.

"Bugün dışarı çıkacağım. Tabatha'ya evinde bir konuda yardım etmem gerek." Saçlarımı yüzümden çekti, endişeyle sordu,. "Birkaç saatliğine bensiz durabilir misin?"

Hafifçe gülümsedim. "Git de, Tabatha bu sefer de başına ne iş açmışsa düzeltmesine yardım et "

Evde tıkılıp kalmama rağmen ya da evde tıkılıp kalmam yüzünden, günlük bir rutinim vardı. Kahvaltı, ders çalışma, yapabildiğim kadar egzersiz yapma, serbest zaman ve ardından akşam yemeği. Akşamları genellikle Büyükannemle ve o ara hangi diziye takılmışsa onunla geçerdi.

Ama bugün kendimi arka bahçeye bakarken buldum. Bazen dışarı çıkıp güneşin sıcağını, yağmurun serin damlalarını ya da rüzgarın okşayışını hissetmeyi çok özlüyordum. Özlem başta dayanılmazdı ama bastırmayı öğrenmiştim.

En azından öğrendim sanıyordum.

O sabah kahvaltının yarısını bitirene kadar beni dışarı çıkmaya itenin Starlet’in ısrarı olduğunu fark etmemiştim.

Bugün dışarı çıkmalıyız.

Dondum, bir kaşık mısır gevreği boğazıma inemeden yarı yolda kalmıştı.

Star, lütfen. Çıkamayız, biliyorsun.

Çıkmalıyız, June.

Çıkamayız! Neyin var senin?

Hissediyorum… tam zamanı. Kilit altında kalmak doğru değil. Bir kurt için değil. Bir insan için değil.Star'ın çaresizliğini hissedebiliyordum, yüzeye fışkıran bir hüsran kuyusu.

Ve dürüst olmak gerekirse ben de çıkmak istiyordum.

Bu çok tehlikeli. Ya biri bizi görürse?diye sordum ama sözlerimin altı boştu.

Bugün çoğunun dışarıda olacağını sanmıyorum.

Starlet elbette ki haklıydı. Gökyüzü griydi ve hava korkunçtu. Sürüdeki çoğu kişi içeride kalmayı tercih ederdi, değil mi?

Ormanda yürüyüşe çıkabiliriz. Orada fark edilmen zor olacaktır, biliyorsun.

Daha fazla ısrara ihtiyacım yoktu.

Dışarıda havada bir sertlik vardı ama yağmur dinmişti. Buna rağmen, arka verandadan ağaçlarla doğru koştum.

Büyükannemin evi izole edilmişti ve sürüyü çevreleyen ormanlara bakıyordu. Buraya pek kimse yaklaşmaya cesaret edemezdi ve bunun nedeninin büyükannemin olduğundan şüpheleniyordum.

Ağaçların arasında yürümek özgürleştiriciydi. Huzur vericiydi, ayaklarımın altında çatırdayan yapraklar ve dallar dışında sessizdi. Kuşlar yükseklerdeki yuvalarından tembel tembel cıvıldıyordu.

Keşke güneşi hissedebilseydik.

Harika bir fikirdi. Zavallı Starlet, o evde benimle birlikte saklanmadan önce dış dünyanın tadına varamamıştı.

Bir şey yapamaz mısın, June?Bana yalvarıyordu.

Yapmak istedim. Starlet benim en iyi arkadaşımdı. Son beş yılda en kötü anlarımda bana arkadaşlık etmişti. Aklımı kaçırmamamı sağlamıştı ve beni gerçekten seven birkaç kişiden biriydi.

Ama ne yapabilirdim ki? Havayı kontrol edecek değildim ya.

Üzgünüm, Star.İç çektim.

Star’ın moralinin bozulduğunu hissettim, onun kalbi kırıldı, benimki de onunla birlikte paramparça oldu.

Gözlerimi kapattım, derin bir nefes vererek ciğerlerimi boşalttım.

Bu nasıl bir hayattı? Görünme korkusuyla kendi arka bahçemizde gizlice dolaşmak zorunda kalıyorduk. Rüzgârın tadı, güneşin tenimizde bıraktığı his için hayatımızı riske atmamız gerekiyordu.

Keşke...

Aniden, rüzgar yükseldi, ağaçları hışırdattı ve kuşları rahatsız etti.

Bulutlar yön değiştirmeye ve berraklaşmaya başladığında gözlerim açıldı ve onların yerini alan güneşle göz göze geldim.

Parlak ve sıcak ve parlak.

Orada öylece durdum, donakaldım, güneşi içime çektim. Star'ın içimde bir çiçek gibi açıldığını, ruhlarının göğe yükseldiğini hissettim.

Gülmeden edemedim. Belki de bu küçük şans kırıntısı, evrenin bana doğum günü hediyesiydi.

"Sen!"

Gerçekliğe bir anda dönerken yüreğim hopladı.

Bir dalın kırılma sesi, yüksek bir gümbürtü, tam zamanında dönmeme ve karşımda beliren bir yabancıyı görmeme neden oldu.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok