Gizli Kurt - Kitap kapağı

Gizli Kurt

Enola Forfatter

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Sophie ve en iyi arkadaşı Bonnie, üniversitenin ilk yılında birlikte yaşamaya başlarlar. Sophie, Bonnie’nin tuhaf ailesiyle tanışır ve kuzeni Jake’e karşı yoğun bir çekim hisseder. Ama Sophie çoktan başka biriyle çıkmaya başlamıştır. Sophie, Jake konusunda ne yapacaktır? Bonnie’nin ailesi hangi sırları saklamaktadır?

Yaş Sınırı: +18

Fazla göster

28 Chapters

Chapter 1

Bölüm 1

Chapter 2

Bölüm 2

Chapter 3

Bölüm 3

Chapter 4

Bölüm 4
Fazla göster

Bölüm 1

SOPHIE

Yerde duran koliyi almak için eğildiğimde sıcak bir rüzgâr sırtımı gıdıkladı. Hava o kadar sıcaktı ki insana nefes bile aldırmıyordu. Elimdeki son koliyle eski odama son bir kez bakmak için arkamı döndüm.

Eskiden sıcak ve samimi olan oda bomboştu. Artık buradaki varlığımın tek tanıkları mor ve mavi duvarlardı.

Bu odada harika zamanlar geçirmiştim. Arkadaşlarımla yatıya kaldığımızda okul ve tabii ki erkekler hakkındaki konuşur, sabahlardık.

On altıncı yaş günümden beri gördüğüm kâbusları ve garip rüyaları da unutmak mümkün değildi.

Bunları düşünürken gözlerimin yaşardığını hissettim ve hızlı bir hareketle elimin tersiyle yüzümdeki yaşları sildim.

Annem aşağıdan, “Geliyor musun Sophie?” diye bağırdı.

“Evet anne, neredeyse bitirdim,” diye seslendim.

Taşınmak her zaman hayatımın bir parçası olmuştu. Ama yaşım ilerledikçe bu daha da zorlaşıyordu. Artık on sekizdim.

Gerçi bu taşınma biraz farklıydı, ailem benimle birlikte taşınmıyordu. Üniversiteye gitmek için büyük bir adım atıyordum.

Psikolog olmak istiyordum, bu hedefime ulaşmak için üniversiteye kaydımı yaptırmıştım. Lisedeyken her zaman sınıfımın en iyi öğrencilerinden biri olmuştum. Bir sonraki mantıklı adım üniversiteydi.

Arkamı dönüp yatak odamın kapısını kapattım. Üzülmenin ya da depresyona girmenin zamanı değildi. Hayır, yola devam edip mutlu olacaktım.

Bu düşünceyle merdivenlerden aşağı indim. Annemler çoktan kapıya çıkmıştı. Babamın kamyoneti ağzına kadar eşyalarımla doluydu.

“Ah, hayatım,” dedi babam. “İhtiyacın olan her şeyi aldın mı?”

Babama baktım. Eskiden siyah olan gri saçları kısalmıştı ama yine de kel değildi. Açık mavi gözleriyle o kadar anlamlı bakıyordu ki! Büyük burnu ve ince dudakları gri bir bıyıkla ayrılmıştı.

Bana bakarken kocaman gülümsüyordu. Üzerinde eski iş kıyafeti vardı. Görünüşü yaptığı işle uyumluydu, tıpkı nakliyeci adamlara benziyordu.

Onun yanında duran annemse gezmeye gidecekmiş gibi görünüyordu.

Uzun sarı bukleleri sarı bir tel tokayla başının arkasında tutturulmuştu. Mavi gözlerini ve çıkık elmacık kemiklerini öne çıkarmak için hafif makyaj yapmıştı.

Burnu küçücüktü. Dolgun dudaklarına parlak kırmızı bir ruj sürmüştü. Kısa siyah elbisesinin altında yüksek topuklu ayakkabıları vardı. Hayır, üstü başı kesinlikle bu işe uygun değildi ama toparlanmam için en az bizim kadar çok çalışmıştı.

Annemle babama hiç benzemiyordum. Ama bu şaşırtıcı değildi çünkü beni evlat edinmişlerdi.

Gerçek ailemin kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Onları hatırlamaya çalıştığımda sanki devasa bir kara bulutun içine bakıyor gibiydim.

Elbette, beni kendi kızları gibi yetiştiren, ailem dediğim adamla kadına minnettardım. Ama bazen gerçek ailemin kim olduğunu, onlara benzeyip benzemediğimi merak ederdim.

Uzun boyluydum, boyum yaklaşık 1.80’di. Koyu kahverengi dalgalı saçlarım omuzlarıma dökülüyordu. Kocaman orman yeşili gözlerimin etrafında koyu mavi bir daire vardı. Burnumun ucu biraz kalkıktı.

Dudaklarım ne çok büyük ne de çok küçüktü. Zayıftım ama hafif göbeğim ve geniş kalçalarım vardı.

Annem bana güzel, kıvrımlı bir kadın olduğumu söylerdi, bense sadece biraz tombul olduğumu düşünürdüm ama buna aldırış etmiyordum.

Babam bana beklenti dolu bir bakış atarken kaşlarını kaldırdı.

“Yine kendi kendine mi konuşuyorsun?” diye sordu.

Doğru ya, bana bir şey sormuştu.

“Özür dilerim baba, dalmışım.”

Babam başını sallarken kıkırdadı.

“Evet, her şeyi aldım. Bu son koliydi. Odam artık tamamen boş.”

“Bu harika,” dedi annem şakayla. “Artık odanı spaya dönüştürebiliriz.”

Bu yorumu karşısında gözlerimi devirdim ama yüzümdeki gülümsemeye engel olamadım. “Bu seni mutlu edecekse seni durdurmayacağım.”

Annem gülerek elimdeki koliyi aldı ve koliyi çoktan ağzına kadar dolu olan kamyonete koydu.

Babam, “O zaman gitme vakti geldi,” dedikten sonra kamyonete binerken annem de onu takip etti.

Annem camı indirerek, “Dikkatli sür tatlım. Birkaç saat sonra görüşürüz,” diye bağırdı.

Başımı sallayarak onlara el salladım. Babam arabayı çalıştırırken beni bir toz bulutunun içinde bırakmıştı.

Birkaç kez öksürdükten sonra arabama doğru yürüdüm. Dünyadaki en iyi arkadaşım Bonnie’yi ya da genellikle ona taktığım isimle Bee’yi alma vakti gelmişti.

Bonnie yaklaşık üç yıl önce buraya taşındığımdan beri benim en iyi arkadaşımdı. Benzer ilgi alanlarımız vardı. Karakterlerimiz de birbirine benziyordu.

Antrasit renkteki SUV’uma bindim ve Bee’yi ailesinin evinden almak için yola koyuldum. Şehrin birkaç kilometre dışında oturuyorlardı. Evin önünde durduğumda kornaya bastım. Ön kapı hızla açıldıktan sonra Bonnie arabama doğru koşmaya başlamıştı.

Kısa sarı saçlarını atkuyruğu şeklinde toplamıştı. Kahverengi gözleri her zamanki gibi parlıyor, dolgun dudakları kocaman bir sırıtışla geriliyordu.

Bonnie oldukça kaslı bir kızdı. Onu görseydiniz fitness manyağı olduğunu düşünürdünüz. Ama inanın bana asla spor salonuna gitmezdi. Muhteşem vücudunu biraz kıskanıyordum.

O da benim gibi mavi bir kot pantolon giymişti. İkimizin de üzerinde açık mavi bir bluz vardı. Arabama biner binmez beni baştan aşağıya süzdükten sonra bir kahkaha patlattı.

“Aman Tanrıçam, Soof, ikiz gibi görünüyoruz,” diye ciyakladı.

Gülerek omuzlarımı silktim.

Neden çoğu insan gibi “Tanrı” yerine sürekli “Tanrıça” dediğini hiçbir zaman anlamamıştım. Bir keresinde bunu ona sormuştum ama özgürleşmeyle ilgili bir şeyler mırıldanmıştı, hepsi o kadar.

Sonrasında bu konu üzerine kafa patlattığımı söyleyemezdim. Arkadaşım ne diyorsa öyledir.

“Ee Bee, sen de benim kadar heyecanlı mısın?” diye sordum.

“Elbette heyecanlıyım,” diye cevap verdi. “Annemle babam yarım saat önce yola çıktılar. Senin usta şoförlüğünle aynı anda orada oluruz,” derken bana göz kırptı.

Şoförlüğüm konusunda ünlüydüm. Aceleci bir sürücüydüm. Ne kadar hızlı, o kadar iyi. Ama her zaman dikkatli sürerdim, yani hız manyağı falan değildim.

Bonnie bunu hiç umursamazdı. Araba sürmek ona sıkıcı geldiği için çok araba kullanmıyordu.

Yeni evimize olan yolculuğumuz çok hızlı geçmişti. Göz açıp kapayıncaya dek yeni dairemize gelmiştik. Arabayı hemen apartmanımızın önüne park ettim.

Bonnie’yle kampüsün dışında bir daire kiralamıştık. Kirası çok düşüktü çünkü daire Bonnie’nin amcasına aitti.

Çantamı alarak etrafa bakındım. Bizimkilerden henüz bir haber yoktu.

Anahtarımız olduğundan doğruca binaya girdik. Merdivenlerden ikinci kata çıktık ve üzerinde 9 yazan kapıyı açtık.

Daireye girdiğimizde neredeyse gözlerimiz yuvalarından fırlayacaktı.

Kapısında durduğumuz ev çok büyüktü.

Salonun ortasında büyük, siyah deri bir kanepe duruyordu. Önündeki duvarda devasa bir televizyon asılıydı. Oturma odasına doğru ilerledik.

Sol tarafta modern bir mutfak vardı. Öyle ki bütün bir yetimhaneye akşam yemeği hazırlayacak kadar büyüktü. Mutfağın ortasında, etrafında altı bar taburesi olan bir ada duruyordu.

Oturma odasının sağında üç kapı vardı.

Bonnie koşarak en sondaki kapıyı açtı. Odanın ortasına çift kişilik bir yatak yerleştirilmişti. Ayrıca yatak odasının bir tarafında bütün kıyafetlerimizi, hatta daha fazlasını alacak geniş bir dolap bulunuyordu.

“Bu oda benim,” dedi Bonnie ciyaklayarak.

Bunun üzerine ilk baştaki odaya yöneldim. Burası da birebir Bonnie’nin yatak odası gibi dizayn edilmişti. Gözlerime inanamıyordum.

Bir öğrencinin her şeyini zar zor sığdırdığı küçücük bir odada yaşaması gerekmiyor muydu? Dudaklarım kocaman bir gülümsemeyle kıvrıldı. Buna kesinlikle alışabilirdim.

Birden yatak odalarımızın ortasındaki odadan gelen bir çığlık duydum. Hızla Bonnie’nin çığlığına doğru koştum.

Kendimi panikle içeriye atarken çabucak etrafı taradım. Burası şimdiye kadar gördüğüm en büyük banyoydu.

Bonnie elleriyle ağzını kapatmıştı. Beni görür görmez kollarını açarak bana sarıldı.

“Aman Tanrıçam, Soof, şu güzelim banyoya bak. Buradan çıkmak istemiyorum!”

Bonnie bana sıkıca sarılırken etrafıma bakındım. Sol tarafta iki lavabo ve arkasında aynalı bir duvar vardı. Duvarların geri kalanı terracotta rengine boyanmıştı.

Banyonun arka tarafında büyük, yuvarlak bir küvet duruyordu. Sağ taraftaysa kocaman bir duşa kabin vardı.

Bonnie’ye bakıp yanağına bir öpücük kondurdum. “Amcan harika biri Bee. Bu muhteşem daire için ona gerçekten teşekkür etmeliyiz.”

Bonnie bana gülümsedi. “Bunu sorun etme. Önümüzdeki hafta sonu onlarla akşam yemeği yiyeceğiz.”

“Süper. Minnettarlığımızı göstermek için onlara bir hediye almalıyız.”

“Onu da düşündüm Soof,” dedi. “Annem alışverişe çıkıp amcamla yengem için hediye aldı, bu yüzden endişelenmemize gerek yok!”

Arkamı dönüp oturma odasına doğru yürüdüm. Çok şanslıydım! En iyi arkadaşımla bu muhteşem dairede hayatımızın en güzel zamanlarını birlikte geçirecektik. Bundan daha iyisi olamazdı.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok